Kaybettiğimiz bir hikâyenin yolcusuyduk hepimiz.
Çıkmaz sokaklarda yaslanıp bir duvarın eteğine olmadık hayaller kuran.
Pasaklı yaşayan, yolunu yitirmiş birer derviştik.
Aksakallarımızdan tarih damlıyordu toprağa.
Çatlamış nasırlı ellerimizde bir gelincik…
Ve anısı oluyorduk bu kentin yağmur yağmayan sokağına.
Belleğini yitirmiş acemi birer âşıktık, bulvar kahvelerinde mahcup kahkahalarla dolaşan.
Masalarda sessizliği bozan hüzündük.
Cinayet sayılıyordu dilimize dolanan her hece.
Adı konmuştu bir kere
Fakat yakıştığından değil, yapıştığından
.
Şimdi yorgunluk diyarında birer yolcuyuz.
Heybemizde yarım kalmış bir hikâye
Siluetin silik bir haylazlıktı ardımızdan gelen.
Yinede fena sayılmazdı halimiz
Kendi yükümüzü bağlayıp; ilim, irfan bağına girdik.
Gönül evimizin yıkıldığı yerde
Söğüt dallarının indiği bir sokak vardı
Ki orda ölüm kadar hakikatti aşk…
Yalnızlığın pençesinde çırpınan bir şiirdik
Kaderin hükmüne boyun eğmeyen
Ve asi ve hırçın dörtnala koşan sarhoş bir küheylan…