“Gerçekler bir yanılsamadan ibaret olsa da çok inatçı bir yanılsamadır.” der Einstein. Haklıdır. Ancak gerçekler yalnızca inatçı bir yanılsamadan ibaret değildir, ağır ve ölümcüldür.
Gündelik karmaşa, ihtiyaçlar ve gerçekliklerin çarpıtılması ile kafası bir hayli karışan ve bu karışıklığı çözme zahmetine girmeyen insan, mevcut durumunu kabullenme ve içselleştirme yoluna gider. Çünkü düşünmek, itiraz etmek ve yeni şeyler söylemek zahmetli, acı ve bedel isteyen süreçlerdir. Dolayısıyla itaat etmek, mevcut duruma razı gelmek, her zaman her şartta daha kolaydır. Ancak bu durumun gelecekteki sonuçları her zaman için ağır ve yıkıcıdır.
Düşünme zahmetine girmeyen insanlar için ne iklim değişikliğinin, ne enerjinin, ne geleceğin, ne doğal felaketlerin, ne de gelecekteki enerji savaşlarının bir önemi yoktur. Bu insanlar gerçeklerle yüzleşme yollarına girmeyeceklerdir. Kendilerine sunulan kurgusal bir dünyada, bir özne olmak yerine, nesne muamelesi görmeyi konfor kabul ederek küçük dünyalarında yaşamaya devam edeceklerdir.
Bütün bunlara rağmen dünyada yaşayan insanların kaderini birbirine bağlaya ya da birbirine yaklaştıran bir konudur ‘iklim değişikliği ve enerji’. Belki bugün değil ama gelecekte daha çok kavrayacağız bu gerçekliği.
Ülkelerin enerji sistemi evlerimiz, işlerimiz ve hareket halindeyken elektriği toplamak, üretmek, dağıtmak, depolamak ve tüketmek için gereken tüm altyapıdan oluşur. Üretimden tarıma, sağlık hizmetlerinden ulaşıma kadar ülkeler istikrarlı bir enerji arzına bağımlıdır.
Ancak enerji sistemlerimiz iklim değişikliğinin çok çeşitli etkilerine karşı savunmasızdır. Enerji sektörü, atmosfere en fazla sera gazı salan ve iklim değişikliğine katkıda bulunan sektördür. Buna karşılık iklimdeki değişiklikler enerji ağlarını tahrip edebilir, altyapıyı zorlayabilir ve insanlığın geleceği için güvenlik riskleri oluşturabilir. Bu iklim değişiklikleri arasında artan sıcaklıklar ve sıcak hava dalgaları, soğuk ve kar olayları, şiddetli kuraklık, yoğun yağışlar, deniz seviyesinin yükselmesi, kasırgalar ve kontrol edilemeyen yangınlar, vb. değişen doğal afetler yer alıyor. Bu etkiler bölgeden bölgeye farklılık gösterse de dünyanın her bölgesini etkilemeye devam edecektir. Ayrıca enerji sisteminin bir kısmına veya bir bölgesine gelen etkiler (saldırı, tahribat, arıza, vs.) sistemin diğer kısımlarını veya başka alanlarını da etkileyebilmektedir.
Julia Slingo “İklim değişikliği” adlı makalesinde şunları söylüyor: “Mamafih tarihe baktığımızda Dünya ikliminin her daim değiştiğini, mesela defalarca buzul çağlarına girip çektiğini, hatta biraz daha gerilere gidildiğinde Dünya'nın günümüzden çok daha sıcak, atmosferdeki karbondioksit miktarlarınınsa bugünkünden çok daha fazla olduğunu görürüz. Peki, öyleyse neden şimdi kaygılanalım?
Yaşadığımız iklim değişikliğinin geçmiştekilere göre üç önemli farkı bulunuyor. Birincisi, değişikliğin nedeni: Bugün iklimimiz değişiyor çünkü başta karbondioksit olmak üzere, atmosferdeki sera gazlarının yoğunluğu artıyor. Hem de hızla. Milyonlarca yıl boyunca kömür, petrol ve doğalgaz olarak hapsolmuş karbondioksiti hızla yakıp, sanayilerimizi ve yaşam tarzlarımızı destekleyen enerjiye yönelik doymak bilmeyen ihtiyacımız uğruna atmosfere salıyoruz. Dünya biyosferinin karbonu yakalama ve salımlarımızın etkilerini azaltma becerisini de ormanları yok ederek ve okyanusları daha da asidik hale getirerek değiştiriyoruz. Karbondioksit bir sera gazı olduğundan, bu doğal olmayan ani artış, Dünya’nın sıcaklığının yükselmesine ve aşırı sıcak hava dalgaları, kuraklık, su taşkınları, deniz buzlarının ve buzulların erimesi gibi bir dizi felaketin ortaya çıkmasına sebep oluyor.”
İklim değişikliğinin yanı sıra gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik kalkınma olgusu da dünyamızın enerji ve aydınlatma ihtiyacının ne şekilde karşılanacağı sorusunu ve yeni sorunları doğurmaktadır. En basitinden enerji kıtlığı çeken ya da geçmişte kullanılan enerji kaynaklarının benzerini kullanmaya devam eden milyarlarca insana elektrik, araç, teknolojik aletler ve modern hayat tarzının tüm imkânlarını sunmak için dünyada yeterli kaynak mevcut mudur?
Batı dünyasında bu konular üzerine sürdürülen çalışmalar ve tartışmalar, yakın gelecekte dünyamızın değişik krizlerle-afetlerle karşı karşıya kalacağı gerçeğini öngörmektedir. Dünyadaki enerji kaynaklarının bazılarının tükenmek üzere olduğu, dünyanın tamamının karanlıkta kalacağına ilişkin öngörüler, senaryolar ve tartışmalar ileriki zamanlarda gündemimizi daha çok meşgul edecektir.
Bu noktada ülkeler enerji temini ve güvenliği için bencil gündemlerini -politikalarını- sürdürmeye devam edeceklerdir. Diğer taraftan daha önce hiç olmadığı kadar derinden ve geri dönüşsüz bir biçimde birbirine entegre olan küresel pazarlar ve ilişkiler ağı oluşmaktadır. Bu durum enerjinin –dünyanın- geleceğinin korumacı olmaktan çok küresel bir gelecek olmak zorunda olacağına işaret etmektedir.
Jeff Hardy’in “Enerji” adlı makalesinde ifade ettiği gibi: “Kesin olan bir şey varsa o da enerjinin, bilhassa sınırsız ve temiz bir enerji kaynağı bulmanın insanlığın gelecekte yüzleşeceği en önemli meselelerden biri olacağıdır.”