Öğretmenlik; en tatmin edici ve heyecan verici mesleklerin başında gelebilecekken ve gelmeliyken, birçok öğretmen için gerçek böyle değildir.
Neden?
Öğretmenliğe başladığımda kendimi mutlu, özgüven sahibi, öğrenme, araştırma ve keşfetme hevesiyle dolu, bir grup öğrencinin öğretmeni ve rehberi olarak görüyordum. Ancak yıllar geçtikçe böyle olmadığını gördüm. Son senelerde öğretmenlik için bir hevesim kalmadı. Her gün her dersten önce büyük bir can sıkıntısına kapılıyorum. Yalnız ben değil, öğrenciler de böyle. Kendimi bir öğretmen değil, eski zamanlarda taş taşımaktan kaçmaya çalışan mahkûmları-köleleri kırbaçlayan bir asker gibi hissediyorum.
Bu yeni nesil öğrenciler çok rahat yalan söyleyebiliyorlar, kopya çekiyorlar; rahata ve hazıra alışmışlar, birbiriyle kolayca dalga geçebiliyorlar, birbirinin kalbini ve ruhunu incitiyorlar ve hiçbir şey olmamış gibi bir ders sonra tekrar bir araya gelip yollarına devam ediyorlar. Yaptıkları tek şey: “Okulu bir an önce bitirmek ve kestirme yoldan paraya kavuşmak için hesaplamalar yapmak.”
Daha kötüsü; bütün bu gerçekler yokmuş gibi, eksik, yanlış ve standartlaştırılmış test ve sınav sonuçlarına bakıp öğretmenler hakkında değerlendirme yapılıyor.
Bu gerçekliği deneyimlemiş öğretmenlerin sayısı tahmin edemeyeceğiniz kadar çoktur. Öğretmenlerin büyük bir çoğunluğu meslek hayatlarına mutluluk, huzur ve başarı dolu bir kariyer sahibi olacakları hayaliyle başlıyor ancak bütün bu hayallerin yerine kendilerini öğrencileriyle, öğrencilerin ebeveynlerinle ve iş bilmez okul yöneticileriyle kapıştıkları yorucu ve mücadele dolu bir okul yaşamının içinde buluyorlar.
Öğretmenler bu hayal kırıklığını yaşarken ne olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Bir şeylerin yolunda gitmediğini ve öğretmenliğin neden hayal ettikleri gibi tatmin edici ve heyecan verici bir meslek olmadığının iyi bir açıklamasının olduğunu da biliyorlar.
Peki, bu durumun açıklaması ne olabilir?
Öğretmenlerin içinde bulunduğu bu gerçeklik karşısında bazı öğretmenler hemencecik bir “sistem” eleştirisine başlıyor. Sistemden kasıt nedir, bu da fazlaca muallaktır; bir türlü anlatılamaz ve anlaşılamaz. Bazı öğretmenler güncel hayatın ne olduğunu, neye benzediğini yeterince anlatamadıkları ve üniversitede öğretilen şeylerin güncel hayatla ilintili olmadığını düşündükleri için üniversite hayatını ve üniversitedeki hocalarını suçluyorlar. Bazı öğretmenler ise şimdiki nesilleri eski nesillerle veya çalıştıkları kurumu geçmişte okuduğu kurumla kıyaslayarak bu durumu açıklamaya çalışıyor. Bazıları kalabalık sınıflar, kötü çalışma koşulları veya düşük maaş gibi nedenlerden ötürü okul idaresini suçluyorlar. Ahlâk bozukluğu, okul ruhunun eksikliği veya öğrencilerin davranışsal sıkıntıları söz konusu olduğunda eleştiri okları rehberlik servisine, okul idaresine veya ebeveynlere yöneltiliyor.
Bazı öğretmenler de hatanın kendilerinde olduğu sonucuna varıyor, kendilerinin öğretmenlik için uygun özelliklere sahip olmadıklarını düşünüyorlar. Bu şekilde her yıl birçok öğretmen şevkini yitirmiş, hayal kırıklığına uğramış ve başarısız olduğunu düşünerek derinden etkilenmiş olarak mesleğini bırakıyor ve başka mesleklere geçiyor.
Tüm bu açıklamaların geçerliliği olsa da hedefe yönelik değiller.
Devam edeceğiz...