İnsan ve doğa bir arada var olmuştur. Yüz milyonlarca yıldır doğa insana yaşamını sürdürebilmesi için nimetler sunmaktadır.
İnsanoğlu yeryüzünde yaşamaya başladığından beridir doğanın sunduğu nimetlerden istifade etmektedir. Güneş ışığı ve sıcaklık, gökten düşen yağmur suyu ve kar, soluduğu hava, yerin altından fışkıran sular, yakıtlar ve otlar, yeryüzündeki ağaçların ve çiçeklerin büyümesiyle elde ettiği ürünler, tarlalarda yetişen besinler, denizin doğal ortamında yetişen deniz ürünleri...vs.
Doğa açısından zengin olmak, doğada birçok nimetin bulunması anlamına geliyor. Bu nedenle doğaya olabildiğince yakın olmak, doğayla iç içe olmak, bazen doğanın öteki yüzüyle -büyük ölçekli tahribat gücüyle- karşı karşıya gelmemiz anlamına da geliyor. Doğaya yaklaşmak; onun nimetlerine yaklaşmak, aynı zamanda felaketlerine de yaklaşmak demektir. Bu anlamda nimetlerin de bir bedeli vardır.
Son yıllarda sadece ülkemizde değil dünyanın çeşitli yerlerinde büyük hasarlara yol açan büyük depremler meydana geliyor. Hem bu depremler sonrasında yaşananlar hem de yaşadığımız şehirde -Yüksekova’da- son günlerde meydana gelen depremlere bakınca doğanın bu “doğal davranış”ı karşısında güçsüz ve hazırlıksız olduğumuzu görüyoruz.
Bir felaketin ne zaman ve nerede gerçekleşeceğini asla bilemeyiz. Dolayısıyla yeryüzünde yaşadığımız sürece hiçbir yer de yüzde yüz güvenli olmayacaktır bizler için. Dünyanın neresine gidersek gidelim felaket riski hep var olacaktır.
Deprem felaketi aniden meydana gelir. Bu felakete karşı hazırlıklar zamanında yapılmadığı için sayısız can ve mal kaybı gibi beklenmedik acı sonuçlar meydana gelebiliyor. Deprem felaketlerinin dehşeti yalnızca sarsıntıların neden olduğu maddi hasar değildir. Aynı zamanda insanların gündelik yaşamlarının kesintiye uğraması ve gündelik işlerinden mahrum bırakılmaları da dâhil olmak üzere öngörülemeyen durumlarla karşı karşıya kalmaları gerçeğidir.
Hayat ancak tehlikelere karşı mücadele ile korunabilir. Bu mücadele ne kadar zor ve zahmetli olursa olsun, hayatımızı korumak söz konusu olduğu zaman ondan kaçamayız. Hayat bize acı ve ızdırap verse bile onu korumaya çalışırız. İnancımızın, beden bütünlüğümüzün ve şuurumuzun bize yüklediği ilk zorunluluk hayatımızın korunmasıdır.
Ayrıca depremlerin vereceği zararları en aza indirmek için her birimizin çaba göstermesi gerekmektedir. Bu gibi doğal afetler insanlar tarafından önlenemez ancak her gün afetlere hazırlık yaparak hasarı azaltabiliriz. Deprem hasarını azaltmak için günlük olarak depreme hazırlanmayı ve kendimizi korumayı içeren bilgileri edinmek gerektiriyor. Depremler hakkında bilgi sahibi olmak aynı zamanda depreme karşı önlemlerin alınmasına da yol açar. Bu noktada aynı şehri, aynı mahalleyi, aynı binayı ve hatta aynı kaderi paylaştığımız insanlarla birlik ve beraberlik içinde hareket etmek, istişarelerde bulunmak ve yardımlaşmak önem taşımaktadır.
Her an meydana gelebilecek bir depreme hazırlık için lütfen kendinizin neler yapabileceğini, ailenizle neler yapabileceğinizi, mahallenizin neler yapabileceğini düşünün.