AKP iktidarının yaklaşık 13 yıllık tarihinde ilk kez partinin hükümeti ile kurucu genel başkanı Tayyip Erdoğan karşı karşıya geldi.
Partinin genel başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu adına konuşan Bülent Arınç, Erdoğan’ın çözüm sürecine ilişkin eleştirilerine karşı “Ülkeyi hükümet yönetiyor, sorumluluk bizde” dedikten sonra Erdoğan’dan gelen yanıt, ihtilafın süreceğini haber veriyordu:
“Ben konu mankeni değilim.”
KONDA'nın kurucusu Tarhan Erdem, seçime yaklaşık 80 gün kala çıkan krize sandık tarafından da baktı ve yaşananları şöyle yorumladı:
“Erdoğan, hükümete vurdukça AKP’li seçmenin bir kısmınıkarşısına alıyor.”
Malum, Tarhan Erdem, Türkiye’yi kamuoyu araştırmacılığıyla tanıştıran kişi.
Erdem’in 1986’da kurduğu KONDA, seçimlerin ertesinde kimi zaman “Tam isabet” başlıkları, kimi zaman “Gün, Tarhan Erdem’den özür dileme günüdür” denilerek, kimi zaman da özürünü dilemekten de kaçınmadığı tahmin hatalarıyla anılsa da seçim öncesinde her kesimin, kamuoyu araştırma sonuçlarını merakla beklediği kuruluşların başında geldi.
KONDA’nın 7 Haziran 2015’te yapılacak genel seçim için yaptığı son araştırmada “HDP, barajı aştı.” Araştırma sonuçları kamuoyuna sızdıktan sonra hükümet tarafından en yüksek sesli itiraz Başbakan Başdanışmanı Etyen Mahçupyan’dan geldi. “Kararsızlar” grubu partiler arasında dağıtıldıktan sonra HDP’nin barajı aştığını söyleyen Mahçupyan’ın argümanına KONDA’nın cevabını, iktidar partisinin “kararsızlar” içindeki hacmini ve AKP’nin yeni anayasayı referanduma götürmek için gereken asgari 330 sandalyeyi kazanıp kazanamayacağını Erdem’e sorduk.
Milliyet’in kısa bir dönem yayın yönetmenliğini de barındıran basındaki varlığını 2001’den itibaren Radikal’de kaleme aldığı yazılarla sürdüren Erdem, 20 yaşında üyesi olduğu CHP’deki 48 yılı boyunca genel sekreterlik dahil pek çok pozisyonda bulundu. Bu deneyimden de yola çıkarak sorularımızı “Araştırmacı kimliğimle değil, siyasi bilgimle konuşuyorum” diyerek yanıtlayan Erdem’e göre, “Erdoğan’ın aklını başına alması lazım.”
“Göreceksiniz, bu seçimde halk ‘dur’ diyecek” ifadesini kullanan Tarhan Erdem, “Halkın AKP’nin 330 sandalye almasına tedbir olarak HDP’ye barajı aştıracağını” söylüyor.
Siyasette 60 yılı aşkın bir tecrübeyle bugünü değerlendiren Tarhan Erdem’in, söyleşimizden sonraya denk gelen hükümet ile Erdoğan arasındaki krize dair e-mail aracılığıyla ilettiğimiz sorulara da verdiği yanıtları içeren analizleri için buyrun.
‘Kararsızların önemli bir kısmı AK Partili’
- KONDA'nın medyaya yansıyan son araştırmasından yola çıkarak Etyen Mahçupyan’ın yaptığı şu yorum sizce doğru mu: “AKP, seçmeninin neredeyse beşte biri kararsız ve oy vermeme eğilimi taşıyor.”
Biz araştırmalarda “Kime oy vereceksin” diye soruyoruz. Ya sıralanan partileri seçiyorlar ya da “Kararsızım”, “Oy vermeyeceğim” veya “Cevap yok” diyorlar. “Cevap yok” çok az olduğu için bunu siliyoruz ve geri kalanına 100 diyoruz. Bugüne kıyasla, daha önce seçimlere üç-dört ay kala kararsız ve oy vermezler daha az oluyordu. Bir nokta daha var; kararsızlar ile “AK Parti’ye oy vereceğim” diyenlerin toplamı yatay gibi gidiyor; yani aylar içinde biri artınca, diğeri azalıyor.
- Yani kararsızların çoğu AKP seçmeni mi?
Önemli bir kısmı öyle gibi görünüyor çünkü diğer partilerdeki oy değişmeden dururken, burada bir miktar eğilme oldu. Bu, spekülasyon yapılacak kadar olmamakla beraber, AK Parti’nin oyunda azalma olduğuna işaret. Eğer Mahçupyan bunu söylemek istiyorsa, doğru. AK Parti’ye oy vereceklerin bir kısmı kararsız ve oy vermeyeceğim diyor. Bu da önemli bir miktar.
- Bu miktar nasıl hem “spekülasyon yapılmayacak kadar”, hem de “önemli” olabiliyor?
Spekülasyon yapılmayacak bir oran. Ama evvelden beri ikisinin toplamının sabit olması keyfiyeti ve bunun seçime üç ay kala olması gerekenin üstünde olması, kararsızlarda gizli olan AK Partilileri düşündürüyor.
- Sizce AKP’lilerin düşündükleri ne?
AK Parti ve Cumhurbaşkanı’nın siyasetini. Artık konuşurken sadece AK Parti demek yetmiyor çünkü AK Parti’nin iki tane temsil odağı var: 1- Cumhurbaşkanı, 2- Genel Başkanlık. Bu yerlerin siyasi hareketleri demin söylediğimiz ortamı yaratıyor.
‘AK Parti’ye avans veren halk, otoriterliği gördü’
- KONDA araştırmasına göre, yüzde 77’nin doğru kabul ettiği 17-25 Aralık rüşvet iddiaları sandığa olumsuz yansımamışken sizce bugün AK Partilileri düşündüren ne?
Onlar geride kaldı artık.
- O zaman Cumhurbaşkanlığı seçiminde “acaba” demeyen seçmen, neden şimdi “acaba” diyor? Tereddüt etmelerine neden olan yenilik ne?
Yanıtı 2010’dan başlatmak lazım. 2011 seçimi öncesinde, Sayın Erdoğan ne olacak diye düşündü. Zannediyorum ki, Cumhurbaşkanı bunu kendi kendine veya arkadaşlarıyla düşündü ve üç dönem kuralının kaldırılmamasına karar verdi. Ama sade bir vatandaş olarak politikanın içinde 3-5 sene kalmayı da uygun görmedi. o tarihten sonra çıkarılan kanunlarda ve alınan siyasi kararlarda ben bu kararın izini gördüm. Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanunu bunlardan başlıcasıdır ve bu kanun hazırlanırken Erdoğan'ın adaylığı ve bunun biçimsel kuralları düşünülmüştür.
Anayasa değişikliği kanununda 1- Cumhurbaşkanlığı dönemi yedi yıldan beşe, 2- Meclis dönemi beş yıldan dörde yıla indirilmişti. 2011’de seçim yapılması, Meclis süresinin 4 yıl olarak belirleyen Anayasa değişikliğinin kabulüdür. Aynı Meclis, Cumhurbaşkanlığı süresinin de 5 yıla indirilmesini uygulamadı, onun süresini 7 yıl kabul etti ve Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanunu’na “7 yıldır” diye madde koydu. Aynı Anayasa değişikliği Kanunu’nun bir maddesi(milletvekilliği seçimlerini 5 yıldan 4 yıla indiren hüküm) uygulandı, bir maddesi (cumhurbaşkanının görev süresini 7 yıldan 5 yıla indiren hüküm) uygulanmadı! Niçin? Çünkü Erdoğan iktidarı elinde tutmak istedi.
Bu kadar uzun lafı, şunun için söyledim: Erdoğan, 2010 sonbaharında “Cumhurbaşkanı olmalıyım” dedi. Bu nedenle 2010 öncesi ve sonrasında demokrasiye karşı tutumu değişti. 2011 seçimlerinde halk, bunu farklı algıladı ve bir anlamda avans verdi, “Dur bakalım” dedi. 2012’de bence bu tablo açıktı. 2012 yazındaki bir yazımda, “Türkiye siyasi tıkanıklığa girmiştir. Bu tıkanıklığın sonunda da ne olacağını herkes biliyor” dedim ve kapattım.
- Sizce bu seçimlerde halk avansını çekecek mi?
Halk yavaş yavaş gördü bunu; ama, gördü de ne yapacak, onu bilemiyorum.
- “Gördü” derken kast ettiğiniz otoriterlik mi?
Otoriterlik, kişisel yönetim, kanun dışına çıkmak, Anayasa’yı ihlal etmek ve diğer davranışları.
- “2012’de tablo açıktı” demenize rağmen Mart, 2012’de Yeni Şafak’ta çalışan Murat Aksoy'a verdiğiniz söyleşide Kürt sorununun çözümü ve yeni anayasa bağlamında şu ifadeleri kullandınız: “Erdoğan'ın 2014'teki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olacağını sanmıyorum. Bence Erdoğan, cumhurbaşkanı olmayı hiç istemedi.” Yanı sıra Şubat, 2014’te muhalefetin farklı kesimlerin ortaklaşacağı iyi bir aday göstermesi notuyla “Erdoğan, aday olursa cumhurbaşkanı seçilmeyecek” dediniz. Bu iki alıntıdaki sözleriniz, sizce yanılgı mı?
İlki “Aday olmaması lazım” manasında söylenmiş bir şeydir. İkincisini de, halka çok fazla güvendiğim, halkın bu durumu anlayacağını ve en azından ilk turda yüzde 50 oy vermeyeceğini varsaydığım için söylemiştim. O günlere gitsek yine aynı cevabı veririm çünkü halkın bunu görmesi lazımdı. Ekmeleddin İhsanoğlu ile şahsiyet olarak değil ama teknik olarak hata yaptı muhalefet. İttifakı oluşturan irili ufaklı beş grubun tabanlarının yarısı dışarıda kaldı.
- “Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmak istemediğine” dair söyledikleriniz doğru çıkmadı, dolayısıyla bu dönem söyledikleriniz…
Deniz Baykal, 2005’te "2007'deki seçimleri erkene alalım, Erdoğan 2007'de cumhurbaşkanı olmak istiyor" dedi. O zaman Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmak istemediğini yazdım. Çünkü cumhurbaşkanının yetkileri, başbakandan azdır. Ayrıca, ben yazarken “yapılmaz” benzeri bir fiili, “yapacak ama yapmasın” manasında da kullanabiliyorum.
- Kutuplaşma veya kavganın seçimlerde AKP’ye sağladığı elverişlilik devam mı ediyor, doyma noktasına ulaşıldı mı?
Sertlik, bir tarafın tabanının belirli bir kesimini daha diri tuttuğu, bağlılığını arttırdığı anlamına geliyorsa bunu kabul edebilirim ama oylarını arttırdığı ayrı bir konu. Halkın sertliğe prim verdiği kanısında değilim.
- Sonuncusu Gülen cemaatine karşı olan ve ölüm kalım savaşı olarak görülen seçimlerde AKP’nin yükselen oylarla kazanıyor olması sizin yanıldığınız anlamına gelebilir mi?
Yanılabilirim. AK Parti’nin seçimleri kazanmasının başka bir sebebi var. Seçimi kazanmak, jurinin karşısına çıkan birden fazla adayın pay istemesi ve bu payın en büyüğünü alması demektir. Payın çoğunu alan, diğer tarafın almayı başaramadıklarını da içermektedir.
‘AK Parti’nin önündeki engel Erdoğan’
- Şu yoruma ne kadar hak verirsiniz: “Bugün AKP’nin en büyük kozu Erdoğan, önündeki en büyük engel de.”
Kozu diyemem ama şu söylenebilir, AK Parti’nin önündeki engel Erdoğan.
- Neden “kozu” değil; Erdoğan’ın destek vermediği bir AKP, sizce sandıkta tökezlemez mi?
Bugün AK Parti ve Erdoğan dönüm noktasında, bu gibi kararlar hayatidir; zarar-kâr hesabı yapılmaz, doğru yol tercih edilir, edilmelidir!
- AKP'nin çekirdek oyundaki kıpırdamanın boyutu ne?
Bunu ben söyleyemem.
- Bekleyişinizin nedeni bu kesimin seçimde oylarını yine AKP’ye verme ihtimali mi?
Çemberinizden bir adım uzaklaşmanız diğer çembere geçtiğiniz anlamına gelmeyebilir. Bunun hakkında şimdi konuşmak yanlış olur. “AK Parti’nin oyları azaldı” demek, seçimde yüzde 46’nın altına inmesi demektir. Buna dair bir şey söylemek için nisan ayının sonunu bekleyelim.
- Bekir Ağırdır’ın T24’te yayımlanan yazısı şu başlıkla çıktı: “Araştırmalarda ilk kez AK Parti karşıtlarının oranı AK Parti yandaşlarını geçti!” Bu, sizce bugün söylenebilecek bir ifade mi?
Ben o cümleyi söylemem.
- Ağırdır’la ayrıldığınız nokta ne?
Biz iki puan aşağıda, iki puan yukarıda diye bakıyoruz elimizdeki orana. “AK Parti karşıtları geçti” demek AK Parti, 46 puan ve altı demektir. Ayrıca bunun kesin olması lazım, bir kerelik sonuç bize o kesinliği vermez. 6 ay boyunca 45’in altında seyretmesi lazım ki ben size böyle bir cümle söyleyebileyim; Bekir Bey görmüş olmalı.
‘Halk, 330’a tedbir olarak HDP’ye barajı aştıracak’
- O zaman “HDP, kesin barajı aşar” demek…
Evet, aşmasını bekliyorum.
- Başbakan Başdanışmanı Mahçupyan, KONDA’nın araştırmasında kararsızların dağıtılmadığı oranları ve muhtemel katılım oranlarından yola çıkarak “HDP’nin barajı aşması zor” dedi.
Kararsızları eksilteceksen AK Parti’den eksiltmek lazım. Ama halk, HDP’yi, AK Parti’nin otoriterleşmesine karşı bir unsur olarak Meclis’e kazandıracak.
- Seçime henüz zaman olduğu için AKP kararsızlarına nüanslı yaklaşırken HDP konusunda neden bu kadar kesin konuşuyorsunuz?
Baştan beri, baraja karşı olması ve Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na AK Parti’nin sunduğu teklife karşı çıkmış olması, HDP’yi bugünkü durumuna getirdi: HDP barajı geçerse, AK Parti’nin milletvekili sayısı 50-60 milletvekili azalır, halkın önem verdiği birçok sorun çözülür. Sorunun çözülmesine öncelik verenlerin oylarıyla HDP barajı geçecek.
- HDP, bir çeşit denge unsuru olarak mı görülecek sizce?
AK Parti’nin 330 almasına (anayasayı değiştirecek asgari milletvekili sayısı) mani olacak ve zor bir iktidar düzeyine inecek diyelim.
- Neşe Düzel’e, 2010’da “Sizin, benim gibi insanların çoğunluğu, yaşam tarzında, kişisel özgürlükler konusunda, tatilinde, giyiminde fevkalade demokratlar ama siyasi olarak çok muhafazakârlar. ‘Gerekirse ordu idareye el koyabilir mi’ diye sorduğunuzda, darbe istiyorlar” dediğiniz bir kesimi de içinde barındıran halkın 330’luk ince bir denge gözeterek oy vermesi ne kadar mümkün?
O “Darbe olabilir” diyen kesim çoğunlukta değil ve zaten bir kısmı da HDP’ye oy vermeyecek.
- Bu grup dışındakilerin ince denge adına oy verdiğini düşünmek…
Bu iyimserlik değil aslında. Türkiye’deki insanların, yarıdan az da olsalar, önemli bir kesimi 330 için bir tedbir arıyor. Bu insanlar, kendini değiştirmemesi şartıyla “HDP gelirse, bu adamlar otomatik olarak 330’un altına düşer” kararını verdiler. Bunun için HDP kazanacak.
- “HDP, kesin barajı aşacak, 330 dengesi halk tarafından sağlanacak” sözlerinizi inancınızın yanı sıra destekleyen araştırma verileri var mı?
Araştırmayla konuşmuyorum. Siz benimle araştırmacı olarak konuşmuyorsunuz. Kaldı ki, bunu söylemek için araştırmacı olmaya gerek yok. Ben 2011 seçimlerinde de, parti olarak girselerdi kazanacaklarına inanıyordum. O zamanki kazanma sebebi, diğer partilerin bıraktığı boşluğu doldurması içindi.
- Bugünkü “330’a karşı tedbir” sebebinize karşılık şu yorumu duymanız muhtemel: “Öcalan ile Kandil arasına sıkışmış bir parti mi demokrasinin garantisi olacak?”
Herkes birbirine bağlıdır. Örneğin, “AK Parti, Süleymancılardan kopabilecek mi” diye bir sual sormam sizce doğru olur mu? Demokraside herkes birbirine bağlıdır.
- Ama burada kastedilen, içinde silahın da yer aldığı bir hiyerarşi.
HDP, Öcalan ve PKK, konuşmaların çerçevesine ve mekanlarına göre hiyerarşi değişebiliyor. Benim gördüğüm, bu yapıların birbirini kolladığı ve birbirlerine saygılı olmak mecburiyetinde olduklarıdır. Bazı konularda Öcalan’ın sözü geçiyor, bazılarında diğerlerinin. Bunları, birisi beş, diğeri altı, öteki sekiz diye sıralayamazsınız. Siyaset, konuşmayı bir diğerine bırakabilmek de demektir.
- Sizce Türkiye’nin geneline sinmiş milliyetçiliğe ve dini değerlere rağmen mi, Marksist bir gelenekten gelen Kürt siyasi hareketinin partisi HDP’ye oy verecek insanlar?
Evet, oy verme eğilimini güncel sorunlar ve ihtiyaçlar belirliyor.
- HDP için aklınızda minimum ve maksimum bir oy yelpazesi var mı?
Asgari düzey için var, üst düzey için açık!
‘Abdullah Gül yanlış yaptı’
- 330 sandalye alamaması, “AKP’nin en düşük oy aldığı seçim” anlamına da gelecek mi?
Göreceksiniz, halk iyi bir matematikçi gibi öyle bir dağılım, öyle bir aritmetik yapacak ki AK Parti kendi başına anayasayı zorlama imkânı bile bulamayacak. Ve bunun sebebi HDP olacak. Tabii, HDP saçma sapan şeyler yaparsa bu değişir.
- 330’un altında koltuk alırsa sizce bu AKP’ye nasıl yansır?
Halkın ikazını anlarsa anlar, anlamazsa aynı şekilde devam eder.
- Abdullah Gül olsaydı AKP’li kararsızların soru işareti kuvvetini korur muydu?
Bunun Gül’le bir alakası yok. Gül belki de bu anlayış devam edeceği için AK Parti’den aday olmadı. Doğrusunu istersen ben hâlâ anlamış değilim, Gül’ün milletvekili olmak istemeyişini. Bence yanlış yaptı. 550 milletvekilinden biri olmak da önemlidir; diğerleri başka siyaset yapar, sen başka siyaset yaparsın. Gül, Meclis’e girmeliydi.
- Gül’ün yokluğu sizce AKP’ye oy kaybettirdi mi?
Sanmıyorum.
“Demirtaş’ın oylarını arttıran ‘İzmir’deki Kürt’tü”
- HDP sizce ne yaparsa gözünüzde “oy kaybettirecek kadar saçma sapan” olur?
HDP’nin, şu zamana kadar yaptıklarına benzer olarak Türkiyelileşme modelini devam ettirmesi lazım. Bundan ayrılır, katıksız milliyetçiliğe saparsa yanlış yapmış olur.
- Abdülkadir Selvi’nin köşesinde dile getirdiği gibi, hükümet Diyarbakır Newroz’unda Türk bayrağı dalgalandırsaydı bu HDP’nin oylarını düşürür müydü, artırır mıydı?
Bunlar biçimsel şeyler. Eğer oraya bayrak koyarsa HDP koyar, biz de o zaman düşünürüz, şu anda konsun ya da konmasın demem.
- Sizce böyle imajlar oyları etkilemez mi?
Faydalı mı, zararlı mı olur bilemiyorum. Ama halk hareketlerinin kendine göre bir dinamiği var. Bunu yaparsa onlar yapacak. Abdülkadir Bey de, ben de onların sıkıntısını çekmedik, türküsünü söylemedik, yaşadıklarını yaşamadık, dışarıdan konuşmak doğru değil.
- HDP’nin yaptığı araştırmaya göre, “Selahattin Demirtaş’a artı olarak gelen oyların çoğunluğu, yaklaşık 996 binin 715 bini, Batı’daki Kürtlerden geldi.” Bu ne kadar doğru bir analiz?
Şimdi siz, HDP’ye oy vereceğini açıklamış bana sorsanız, “Ben Türküm” diyeceğim. Bence HDP’ye Batı’dan gelen oylar içinde Türkler de var. Selahattin Bey’e Türkler de oy verdi Cumhurbaşkanlığı seçiminde. Ama oyunun çoğunluğu Kürtlerden geldi.
- “Değişimi yaratan ‘İzmir’deki Kürt’tü” diyorsunuz, doğru mu?
Evet, yani İzmir’de 100 oy almışsa, bunun 60-70’i Kürtlerden geldi ama 30-35’i de Türklerden geldi.
- Cumhurbaşkanlığı’nda değişiklik yaratan o 60-70 Kürt, şimdiye kadar neden HDP’ye oy vermedi?
Vermedi mi? Geçen seçimde Kürt adaylar, üç bölgede 650 bin mertebesinde oy aldı. Eğer bu seçim de 600 civarında kalırsa HDP olarak girmenin hiçbir faydası olmadı demektir. İstanbul’da yaklaşık 1 milyon 800 bin mertebesinde Kürt seçmen var. HDP bunun hepsini alamaz, niçin? Çünkü bunların arasında din temelinde bir ayrım var. Onlar yine oy vermeyecek ama bu sefer İstanbul’dan, İzmir’den veya hiç alakası olmayan yerlerden alınacak oylarla parti olarak girmenin avantajını yaşayacak. Örneğin, geçen seçimde Kürt Bağımsız aday olmayan Kırklareli’nde bir seçmen HDP’ye oy verecek az çok ve bunlar baraj hesabında sayılacak.
‘AKP ve CHP, 1,5 milyon oyu HDP’ye müşterek verecek’
- HDP, sizce CHP’nin tabanından oy çekebilir mi? Yoksa “Geçişkenlik AKP ağırlıklı olacak” mı dersiniz?
HDP’nin diyelim ki normal alacağı oy 3 milyon. 1,5 milyon oya daha ihtiyacı var.
Halk Partisi ve AK Parti’nin, HDP’ye müştereken oy vereceklerini sanıyorum.
- Demirtaş CHP’nin başında olsa, 40 yıl CHP’ye hizmet etmesine rağmen ama geçen seçimde “Oyum HDP’ye” diyen Tarhan Erdem, oyunu CHP’ye verir miydi?
CHP’nin problemi, genel başkan problemi değil.
‘CHP, 1992’de yeniden açılmamalıymış’
- “Yıkılıp yeni baştan kurulmalı” önerinizin gerçekleşmediği CHP’nin oylarında sürpriz olabilir mi? Artış için CHP kapanmak dışında sizce ne yapabilir?
Gerileme de olabilir, ilerleme de. İlerleme için reformdan da öte bir devrim olması gerekir. Ama CHP, o imkânı çok önceden kaçırdı. 1950’de İsmet Paşa’nın genel başkanlığı, partiyi bırakması lazımmış. İkinci imkan 1992’de CHP’nin yeniden açılmaması lazımmış. Herkes kabul etmeyecektir ama doğrusunun bu olduğuna çok eminim.
- Sizce CHP açılmayıp bir vakfa mı dönüşmeliydi?
1980’de kapatıldıktan sonra CHP adıyla bir partinin kurulması yanlış oldu. Ben o dönemde de partinin içindeydim. Eski Halk Partililer olarak partimizi müthiş coşkuyla açtık. O çoşku yanlış bir coşkuydu. Sosyaldemokrat Halkçı Parti’nin, Erdal (İnönü) Bey’in başkanlığında CHP’yle birleşmeden devam etmesi daha kolay olurdu, kendi kendini düzeltebilirdi, onlar yeni insanlardı. Artık CHP’nin demokratik bir parti haline dönüşmesi çok zor.
- Tarhan Erdem için CHP, bugün “demokrasiden oy yiyen” mi?
Diğer partiler çok demokrat da CHP değil desem haksızlık etmiş olurum.
- Ama gelecek görmediğiniz bir parti.
Evet, gelecek görmüyorum. Gelecekte kurulacak partiler bugünkülerden mutlaka daha demokratik olacak, günümüz partileri değil.
- Bu eleştirinize HDP dahil mi?
HDP, henüz yeni kuruldu, henüz sınamadık. Örgüt içinde ne kadar demokrat bilmiyorum. O partinin Meclis’e girip nasıl çalıştığını görmemiz lazım.
‘KONDA’nın 2014 seçim anketindeki sorun neyse düzeltemedik’
- Güvenilirliği tartışılır şirketler haziran seçimi için yayına başlarken, güvenilir görülen KONDA, son seçimlerde hata payını hayli aştı. Bunun kaynağını tespit edebildiniz mi, sorun düzeltildi mi?
Çalıştık, didindik ama sebebi bulamadık. Deneğin kendisi mi, anketörler mi, bizim tasnifimiz mi, son iki gün yaşanan olaylar, başka hususlar mı? Bunların hepsine baktık ve aralarından “şu” diyeceğimiz bir şey bulamadık, belki hepsinden birer nebze var. İtiraf etmemiz lazım; sorun neyse düzeltemedik.
- Dolayısıyla siz, KONDA’nın bundan sonra çıkacak anket sonuçlarına nasıl bakacaksınız? Hata payını mı yükselteceksiniz?
Araştırmayı 30-31 Mayıs’ta yapacağız, 4’ünde yayınlayacağız, 7’sinde de seçim olacak. Bu arada yapabileceğim bir şey yok. Tabii değişik sualler sorup söylediklerinin doğruluğunu deniyoruz; ne kadar kararsız, ne kadar güvenli, oy vermeye, seçime gidecek mi gibi… Ama netice itibariyle, biz belli bir sayıda insanla konuşuyoruz, onu arttırmak da kolay bir şey değil.
- Maddi olarak mı?
Maddi olarak da. Ama doğruluğuna inansam, gidip sağdan soldan rica ederdik. Ama bir kere araştırmanın aynı gün olması lazım. Çünkü ertesi gün öyle bir şey olabilir ki algıları tamamen değiştirir.
‘Anketler seçmeni etkiler ama…’
- Sizin güvendiğiniz araştırma şirketleri var mı?
Meseleye hiç öyle bakmıyorum. Size bir şey itiraf edeyim; ben araştırma takip etmiyorum.
- Sebep?
Çünkü etkileyebilir. Bak onlar böyle yazmış, bu şöyle yazmış, bizimki yanlış mı diye endişelenirim.
- Sizin kendi araştırmalarınızı mı etkileyeceğinden endişe ediyorsunuz?
Evet, beni etkileyebilir, bizimki mi yanlış acaba diye düşünürüm; fakat hiçbir zaman araştırma sonucunu vereceğimiz yere göndermekten vazgeçmedik; ne bulduysak o!
- O zaman geçen seçimlerde KONDA üzerinden tartışılan “Anketler seçmeni etkiler mi” sorusunda yanıtınız olumlu?
Etkiler ama bu, oyu değiştirmek anlamına gelmez. Ayrıca araştırma dediğiniz şey yayımlanmaz zaten, sahibi vardır. Siz araştırmanızı bir müşteriye yaparsınız. Galiba 2007’de, bir arkadaş Rize’nin bir kazasından bahsediyor ve oradan bağımsız olan bir adayın kazanamayacağını söylüyordu. Sonra Konya’nın bilmem neresinden bahsediyor. Bu derece detaylı araştırma yapabilmen için milyarder olman lazım.
- Neredeyse seçmenlere ve okuyuculara “Anketlere mesafeli durun” tavsiyesi vereceksiniz?
Evet, ama bu bahsettiğim anketler zaten başka şeylerle ilgili. Kime yapıldığına dair bir bilgi verilmiyor. “Aa öyleymiş” de geç git. Bazı arkadaşlar, anketlerin insanların oylarını değiştirdiğini söylüyor ama ben Türkiye’deki insanların çok büyük bir kesiminin anketle fikrini değiştirmeyeceğine inanıyorum.
‘Erdoğan’ın aklını başına alması lazım’
- Kötümser senaryo: HDP barajı aşamazsa ne olur?
Bu ihtimali düşünmeyelim; bazı ihtimallerin gerçekleşmemesi gerektiğine vurgu yapmak için “olamaz” denilmeli.
- Olmamalı dediğiniz kan akma ihtimali mi?
Hayır, kan akma ihtimali değil. Ama Erdoğan’ın aklını başına alması lazım.
- Sizin tabirinizle, halk “avans”ını çekmezse ve AKP aynı şekilde devam ederse ne olur? 2014 seçiminden önce dillendirdiğiniz “Halk hukuk dışı yollara başvurur” ifadeniz hâlâ geçerli mi?
Evet. Halk bir çıkış yolu bulur; bence bu sefer seçimle o yola girecektir. Yeni bir yol bulamamışsa her şey olabilir.
- Örneğin, Abdülkadir Selvi “Darbe yapacak asker yok” diyor. Sizce haksız mı?
Bunlar yanlış şeyler, darbelerden önce askerde havacı, piyade, istihkam gibi bir de “darbeci” diye bir sınıf mı vardı?
- Sizce asker, darbe yapabilir mi?
Ben “Asker yapar” demiyorum. Mesela, AK Parti’nin içinden ciddi bir ayaklanma olur ve adamı apar topar aşağı alırlar.
“Göreceksiniz, bu seçimde halk ‘dur’ diyecek”
- Parti içi rekabet hukuk dışı sayılmayacağı için sizin darbeden kastınız, “demokrasiye karşı olmayan darbeleri” de mi kapsıyor?
İktidara karşı bir darbe değişik yerlerde, değişik yollardan yapılabilir. Aynı etkiyi yapar. Yol, demokratik veya antidemokratik olabilir, ben onu bilemem. Benim iddiam şu: Türkiye’de siyaset tıkandı; tıkanmış siyaset, demokratik karar alamaz bir siyaset demektir. Buna karşı milletin bir çaresi vardır, siyaset adamına esir olmaz. Eğer demokratik organlar bu çareyi bulmazlarsa ondan sonra değişik şeyler bulunur. Eğer bunlar da bulunamazsa, kademe kademe yollar vardır, olabilecekleri söylemek istemiyorum.
- Bugün için askeri darbe, yokluğuyla da “terbiye” eden, siyaseti korkuyla şekillendiren bir niteliğe de sahip mi sizce?
Şimdi demokrasi içinde değişmek başka bir şey, insan hakları ve hukuk içinde değişmek başka bir şey. Biz, kural koyarken veya konulmuş kuralları uygularken temel insan haklarına aykırı hareket etmekten bahsediyoruz. Türkiye, 2012 yılından itibaren adım adım bu noktaya girmiştir. Bu böyle devam edemez ama artıyor ve arttığı için belli bir noktadan sonra halk buna “dur” der. Bu seçimde göreceksiniz, halk “dur” diyecek. Benim söylemeye çalıştığım bu. Bana “dur” derken yüzde kaç alacağını sorarsanız bunun cevabını veremem çünkü bilmiyorum. Söylediklerimin araştırmacılığımla ilgisi yok, siyasi bilgimle konuşuyorum.
‘Erdoğan, hükümete vurdukça AKP’li seçmenin bir kısmını karşısına alıyor’
(Hükümet ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında çıkan krizin ardından, hafta içinde söyleştiğimiz Tarhan Erdem’e sıcak gelişmelere dair ek sorular yönelttik. Sorularımızı mail aracılığıyla yanıtlayan Erdem, yaşananların analizini yaparken muhtemel senaryoları da göz önüne aldı.)
- Bülent Arınç’ın hükümet adına yaptığı Erdoğan’a karşı çıkışın sizce sandıkta nasıl bir yankısı olur? Hükümet, Erdoğan ile arasına mesafe koymaya önümüzdeki günlerde de devam ederse bunun AKP’li kararsızlara etkisi ne olur?
Sorduğunuz, hükümet ile onun kararlarını imzalayıp yayımlayacak halkın seçtiği Cumhurbaşkanı arasına “mesafe” koyma meselesine dairdir. Seçime kadar günler nasıl geçecek? Bugün cevaplanması zor bir soru.
- Tarhan Erdem’in bu konudaki analizi önemli: Hükümet ile Erdoğan arasında yaşanan bu “ilk” neden önemli, nelere gebe?
“İlk” olduğu için önemli, bundan sonrakiler Anayasa üstüne, Cumhurbaşkanı’nı Anayasa çizgisine çekmek amacıyla yapılacak. AK Parti örgütüyle gerçek bir parti davranışına girebilir bundan sonra, şimdiye kadar bir vasinin kanatları altındaki yavru gibiydi. Belli olmaz bundan sonra, 1980 sonrasında Türkiye’nin ilk demokratik partisi de olma yoluna girebilir.
- Sizce Erdoğan'ın, çözüm sürecinde sağlanan mutabakat ardından ortak basın toplantısıyla duyurulduğu düşünülen 10 maddeye ilişkin "Kabul edilemez" sözleri ne ifade ediyor? Akil İnsanlar Heyeti'nde de bulunan size göre, Erdoğan'ın hükümetin çözüm süreci politikasını onaylamaması 1-çözüm süreci, 2-gelecek, 3-sandık için neye işaret?
Naklettiğiniz ibareler Erdoğan’a aitse, bu sözler; 1-Sayın Erdoğan’ın, a) 28 Şubat deklarasyonundaki 10 maddeyi anlamak istemediğini, b) Anayasa’yı doğru yorumlamadığını, c) İktidarın tamamen Cumhurbaşkanlığı’na devredildiği görüşüne kapıldığını; 2- Hükümetin işinin çok zorlaştığını, 3- Halkın işinin kolaylaştığını gösterir.
- Sizce Erdoğan, hükümete vurdukça AKP’li seçmenlerin bir bölümüyle de vedalaşıyor mu?
Evet, vedalaşmaktan öte, karşısına alıyor. Seçimde Erdoğan, “AK Parti’ye oy vermeyin” propagandasına giremeyecektir. Seçim sonrasında, memleket işlerinin durması pahasına yürütülecek bir iktidar mücadelesinin, gizlenmiş ama sıcak biçimini yaşayabiliriz.
- KONDA analizlerinde “seçmenin, ekonomik çıkarlarını ve beklentilerini öne koyarak düşündüğü ve karar verdiğine” de vurgu yapıyor. Bugün hükümet ile Erdoğan arasında yaşanan kriz, AKP iktidarıyla seçmen arasında seçmenin gelecek beklentisini sarsan bir çatışma olarak da değerlendirilebilir mi?
Bu husus ekonomik göstergelere bağlı. Seçime kadar iyi yönetimle örtülebilirse de, seçim sonrasında ekonomimizi zaten önemli riskler beklemektedir. Çok radikal kararlar alınabilirse etkilerinin derin olması belki önlenebilecektir. Cumhurbaşkanı ile mücadele halinde kalınırsa ekonomiyi yönetme zorlaşabilir.
Güncelleme Tarihi: 23 Mart 2015, 14:07