Oluç, HDP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısıyla belediyelere kayyım atanması başta olmak üzere gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Oluç’un açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
KAYYIMA KARŞI DAYANIŞMA DALGASI OLUŞTU: 19 Ağustos’ta bir kayyım darbesi gerçekleşti, bir siyasi darbe gerçekleşti. 19 gündür bu kayyım darbesi karşısında çeşitli demokratik tepkileri, protestoları yaşıyoruz, dayanışmaları görüyoruz. Çok önemli bir destek ve dayanışma yaşandı. Özellikle Türkiye açısından bakacak olursak, Meclis’teki çeşitli siyasi partiler, Meclis dışındaki siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, sendikalar, meslek birlikleri, dernekler, vakıflar, saymakla bitiremeyeceğimiz birçok kurum ve kuruluş 19 Ağustos’ta gerçekleşen kayyım darbesinin meşruiyetinin olmadığını, bunun halkın iradesinin gasp edilmesi anlamına geldiğini açık bir şekilde ifade ettiler ve dayanışmalarını sundular. Biz bunu çok kıymetli ve değerli buluyoruz. Bu dayanışma sadece Türkiye’yle de sınırlı kalmadı. Ne yazık ki özellikle batı illerinde, İstanbul’da, Ankara ve İzmir’de bu demokratik protestolar kolluk güçlerinin saldırılarıyla karşı karşıya kalıyor. Herkesin, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında basın açıklaması yapması, barışçıl bir şekilde protestosunu dile getirmesi anayasal bir haktır. Buna yönelik saldırılar ise suçtur.
2 TEMEL KONU VAR: Biz biliyoruz, iktidarın neden bu adımları attığını. 2 temel konu var. Bir tanesi seçmen iradesini yok saymak, seçmen hakkını gasp etmek, sandık iradesini yok saymaktır. HDP’nin yerel yönetimlerde, belediyelerde yer almaması, halkın kendisini yönetecek kişileri seçmemesi için bu adımı attıklarını biliyoruz. Bu işin siyasi yanı. Ama bir başka yanı daha var.
YENİKAPI YOLSUZLUKLARIN, HIRSIZLIKLARIN FOTOĞRAFIDIR: Biliyorsunuz dün itibariyle İstanbul’da büyük bir sergi açıldı. Herkes gidip görebilir. Yenikapı İsraf Sergisi adı altında bir sergi açıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde nasıl bir israf uygulandığının birçok örneği var elbette; nasıl bir usulsüzlük ve yolsuzluk yapıldığını ortaya koyan bir sergi. . İstanbul Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere AKP’nin elinde olan bütün belediyelerde yaşanan israfın, yolsuzlukların, usulsüzlüklerin, hırsızlıkların, yandaşa peşkeş çekmenin, yandaş şirketleri ve vakıfları halkın parasıyla beslemenin örneklerinden bir tanesidir. Tek değildir elbette. İstanbul’da açılması gereken çok dosya var. Onlar da açılacaktır diye umut ediyoruz.
KAYYIMIN NEDENİ YOLSUZLUKLARI GİZLEMEK: Peki neden İstanbul’daki Yenikapı İsraf Sergisi’ni söylüyorum? Şunun için. Diyarbakır, Van ve Mardin belediyelerinde, bu 3’üne kayyım atandığı için şimdi bunlar üzerinde duracağım. Daha önce, 2.5 yıl önce kayyım atanmış 95 belediyemize de yolsuzluk, usulsüz harcama ve israf dizi boyudur. Yani gerçekten saymakla bitmez. Bunları, belediye eşbaşkanlarımız seçildiği zaman yavaş yavaş açıklamaya başladılar. Ele geçen faturalar ve kayıt defterlerinde bu israfın bu usulsüzlüğün hangi boyutlara vardığı ortaya konulmaya başlandı. İstanbul’daki Yenikapı İsraf Sergisi’ne benzer sergilerin Diyarbakır’da, Mardin’de, Van’da açılmaması için de kayyım atadılar. O usulsüzlük ve yolsuzlukları örtmek için kayyım atadılar. Belgeler elimizde, kişisel harcamalara baktığımızda mesela Diyarbakır’da 2 milyon 500 bin TL, Mardin’de 2 milyon 581 bin TL, Van’da 856 bin TL kayyımların 2,5 yıl boyunca yaptıkları.
KAÇ ÇOCUĞA BURS VERİLEBİLİRDİ: Bu kayyımların kişisel harcamaları ve usulsüzlüklerinden neler yapılabilirdi? Kaç çocuğa burs verilebilirdi? Eğitim-öğretim yılı başlıyor pazartesi, okula yeni başlayan ve okula devam eden kaç çocuğa kitap ve kırtasiye sağlanabilirdi? Kaç çocuğa faydalanabileceği kitaplıklar, kütüphaneler açılabilirdi. Sadece eğitimden bakmayalım, kaç ailenin su faturası ödenebilirdi? Kaç aileye gıda yardımı paketleri verilebilirdi? Kaç aileye kira yardımları verilebilirdi? Bunların hepsini çıkardık, dosyaladık. Yolsuzluk ve hırsızlık öyle bir boyuta varmış ki, kişisel harcamalar öyle bir boyuta varmış ki, her baktığınızda insanın içi acıyor. Mesela Diyarbakır’daki 2 milyon 127 bin liralık banyo faturasıyla 4255 öğrenciye burs verilebilirdi. O fıstıklı kadayıfların faturalarıyla yüzlerce burs ve kitap-kırtasiye yardımı yapılabilirdi. Mesela Mardin’de 1 milyon 719 bin liralık yemek faturası var. 3500 öğrenciye yardım yapılabilirdi öğretim yılı açısından baktığımızda. Van’da 170 bin liralık takım elbise bedeliyle 350 öğrencinin öğretim giderleri sağlanabilirdi.
TEK TEK AÇIKLAYACAĞIZ: Tek tek bunları açıklayacağız. Bütün bunların elimizde raporları mevcut. Bu dosyaların açıklanmaması için de aslında kayyım atandı. Kayyımlar belediyelere inanılmaz borçlar bıraktılar. Diyarbakır’da 760 milyon TL borç vardı, Van’da 1,5 milyar TL borç. Mardin’de 1 milyar TL borç. Bütün belediyelerde, en küçük belediyede bile inanılmaz ölçülerde borç bıraktı kayyımlar. Şu anda belediyelerimizin yaptığı, yapabildiği tek şey bu borçları ödemek. Bu borçları ödeyerek belediyenin kendi imkanlarını halk için seferber etmesinin sağlanması gerekiyor. Bu borçlar nedeniyle çalışanların maaşlarının ödenmesi bile son derece zor. Bunlar konuşulmasın diye kayyımlar atandı aynı zamanda. MHP-AKP iktidarının korkusu buydu aynı zamanda. O bölgede yaşanmış olan Diyarbakır, Van, Mardin başta olmak üzere bütün il ve ilçelerde yolsuzlukların faturaları ortaya çıkacak diye.
ÇAĞRI YAPIYORUZ: Türkiye’deki bütün insanlara çağrı yapıyoruz. Bu yolsuzluk, usulsüzlük karşısında susmayın, sesinizi yükseltin. Bu susulacak bir konu değil.
ŞİMDİ DE BELEDİYE MECLİSLERİNE MUSALLAT OLDULAR: Bu kayyım atamalarıyla iş bitti mi? Bitmedi. Bakın bu iktidarın icraatı devam ediyor. Bizim il ve ilçelerde çoğunluğu elimizde bulunan belediye meclislerine musallat oldular. Ne yapıyorlar? Elimizde çoğunluğu olan belediye meclisleri, il ve ilçeleri kast ediyorum, oradaki çoğunluğu kaybettirmek için belediye meclisi üyeliklerini düşürüyorlar. Van’daki ilçelerde bu yapıldı, başka yerlerde yapıldı. Şimdiki yöntem bu, niye? Çünkü belediye meclislerinde biz çoğunlukta olursak, belediye meclisinde yaptıkları usulsüzlük ve yolsuzlukları çıkarırız. Bunu da engellemek istiyorlar. Bununla bitiyor mu yaptıkları? Bitmiyor. Şimdi bir başka oyunları daha var. Borçlu olan belediyelerin DEDAŞ’a olan borcunu toptan almaya çalıştıkları için elektriği kesiyorlar. O zaman su pompaları çalışamıyor ve o şehirlere su verilemiyor. Batman’da 550 bin kişiyi etkileyen bir kesinti ile karşı karşıyayız. Batman Belediyesi’ne kayyım 307 milyon 367 bin TL borç bırakmış. Bu durumla karşı karşıyayız.
DEMİRTAŞ İÇİN 18 EYLÜL’Ü BEKLEMEYİN: Bir diğer değinmek istediğim konu Selahattin Demirtaş’la ilgili. Biliyorsunuz Selahattin Demirtaş’ın ana dosyasının görüldüğü duruşmada heyet oybirliği ile tahliye kararı verdi. Fakat, bu konudaki belirsizlik sürüyor. Çünkü savcı bir üst mahkemeye başvurdu ve bu tahliye kararının ortadan kaldırılması için itiraz etti. İtirazda bugüne kadar herhangi bir gelişme olmadı. Üst mahkeme bu konudaki itirazı henüz karara bağlamadı. Zamana yayıyorlar. Önce üst mahkemeye sesleniyoruz. İpe un sermeyin. Bir an evvel kararınızı verin. Mahkeme heyetinin oybirliği ile verdiği kararı doğru mu buluyorsunuz, yoksa savcının itirazını mı doğru buluyorsunuz? Bu konuda 18 Eylül’ü beklemeyin. AİHM’de 18 Eylül’de Demirtaş dosyası tekrar görüşülecek. Tutuklanması da hukuka ve uluslararası sözleşmelere aykırıydı, 3 yıla yakın zamandır cezaevinde tutulması da. Sadece Demirtaş değil, Figen Yüksekdağ ve diğer seçilmişlerimizin cezaevinde tutulması da hukuka aykırıydı.
YARGIDA 3 TEMEL DÜZENLEME YAPILMALI: Yargı paketi ekim ayında birkaç paket olarak arka arkaya Meclis’e getirilecek. Adalet Bakanı’nın da açıklaması bu doğrultuda. Bu ciddi bir ihtiyaç. Bu yargı alanında tuz koktu, adalet duygusu yok oldu. Bunu sadece biz söylemiyoruz. Yapılan kamuoyu araştırmaları ortaya koyuyor. 3 temel konuda çok köklü düzenlemelere ihtiyaç var. Birincisi, Türkiye’de adil yargılanma hakkı ihlal ediliyor. Adil yargılanma hakkının ihlal edilmesinin ortadan kaldırılması için yasalarda düzenlemelere ihtiyaç var. Yönetmeliklerde düzenlemeye ihtiyaç var. İkincisi, İnfaz Yasası’nda çok büyük eşitsizlikler var. Adaletsizliğin ortadan kaldırılması için İnfaz Yasası’nda bir standardizasyona ihtiyaç var. Üçüncüsü, düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda TMK nedeniyle ihlaller yaşanıyor. Evrensel bir hak, Türkiye’nin imzaladığı uluslararası demokratik sözleşmelerde geçerli olan evrensel bir hak ihlal edilmektedir. Bu alanda bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç vardır. TMK başta olmak üzere Ceza Kanunu’ndaki düşünce ve ifade özgürlüğünü engelleyen maddelerde acil değişikliğe ihtiyaç var.
DİYARBAKIR’DA OTURANLARA SESLENİYORUZ: Çok önemsediğimiz bir konu ise Diyarbakır il binamızın önünde bir kaç gündür annelerin ve babaların, ailelerin yaptığı oturma eylemiyle ilgili. Orada oturan anneleri ve babaları çok iyi anlıyoruz. O konuda en ufak hiçbir şüphemiz yok. Çünkü bizim mücadelemiz bir tek anne ve babanın daha acı çekmemesi içindir. Bir tek annenin bile gözyaşının akmaması içindir. Biz bunun için mücadele ediyoruz. Dolayısıyla biz Diyarbakır il binamızın önünde oturma eylemi yapanları anlıyoruz. Dağda ölen çocukların, asker ve polislerin ölmemesi için mücadele ediyoruz. HDP’nin barış ve demokrasi mücadelesi bunun içindir. Kimse ölmesin diye, HDP yaşam ve barış hakkını en kararlı şekilde savunan partidir. Biz de bütün çocukların evlerine dönmelerini istiyoruz. Gelin bu mücadeleyi birlikte sürdürelim, çocukların, kazasız belasız evlerine dönebilmeleri için, hiçbir eve ateş düşmemesi için, gelin bu mücadeleyi birlikte yapalım.
SORUMLU, ÇÖZÜM SÜRECİNİ BOZAN İKTİDARDIR: Çözüm sürecinde 2.5 yılı aşkın bir süre boyunca hiç kimse hayatını kaybetmedi. Peki şimdi sormayacak mıyız, bu süreci savaş politikaları ile bozan; Dolmabahçe Mutabakatı’nı yok sayan, müzakere masasının ayaklarını kırıp deviren kimdi? Kim müzakereye devam edelim ve bir çözüm bulalım, Kürt sorununu demokratik ve barışçıl bir yolla çözelim diyordu? Bir tek kişinin artık burnu bile kanamasın diye direten kimdi? Bu soruları sormamız gerekiyor. Bu süreci savaş politikaları ile bozan kimse, işte çocuklarımızın kaybolmasının ve hayatını kaybetmesinin sorumlusu da odur. İktidardır. İktidara sesleniyoruz, bakın bu sorunun bir an evvel çözülmesi gerekiyor. HDP, Kürt sorunu başta olmak üzere bütün sorunların çözümünde müzakerenin, konuşmanın, diyalogun birincil iş olduğuna kanaat getirmiştir. Uzun yıllardır bunun için mücadele etmektedir. Biz diyoruz ki, hiçbir sorunumuz yoktur ki, konuşarak çözemeyelim. Her sorunumuzu konuşarak çözebiliriz. Biz buna hazırız, defalarca bunu deklare ettik.
GELİN MECLİS’TE İKTİDAR PARTİLERİYLE GÖRÜŞÜN: Meclis’te bunu defalarca söyledik, dedik ki “gelin Meclis’te bir komisyon kuralım. O komisyonda Kürt sorununun çözümü için nasıl adımlar atılabilir, gelin bunu konuşalım, değerlendirelim. Ortaklaştığımız konularda barışçıl ve demokratik çözümlerin gerçekleşmesi için birlikte adımlar atalım.” Annelere ve ailelere, bir kez daha onları ve durumlarını anlayarak sesleniyoruz: Çözüm istiyorsanız, çocukların dönmesini istiyorsanız, ki sadece Diyarbakır il binamızın önünde oturan anneleri kast etmiyoruz, bütün anne ve babalara sesleniyoruz. Hiçbir çocuğun ölmesini istemiyorsanız, bunun konuşulacağı adres Meclis’tir. Gelin Meclis’te iktidar partileriyle görüşme yapın. Biz hazırız bu konuda adım atmaya. Bakın bir örnek daha vereyim. Bugün duyuyoruz ki, alıkonulan asker ve polis aileleri de Diyarbakır’da çocuklarını istiyorlar. Evet, o aileler Meclis’e geldiler, bizimle görüşme yaptılar. Biz onlara demiştik, biz HDP olarak üzerimize düşen ne varsa, alıkonulan asker ve polis ailelerine bunu söyledik, çocuklarınızın sağ salim dönmesi için üzerimize düşen ne varsa yapmaya hazırız. Siz AKP ve MHP ile konuşun, iktidar gerekli güvenceleri versin, biz HDP olarak herkesle birlikte ailelerle, sivil toplum kuruluşları, İHD, TİHV, hukuk kuruluşları ile birlikte bu işin sağ salim sonuçlanması için üzerimize düşeni yapmaya hazırız dedik. Şimdi orada oturmaya giden, alıkonulan asker ve polis ailelerine sesleniyorum: Biz Meclis’te bu açık ve net tutumumuzu sizin yüzünüze ifade ettik ve sözümüzden de geri dönmüyoruz. Sizin soracağınız yer biz değiliz artık. AKP ve MHP’ye sormanız lazım. Neden çocuklarımızı sağ salim getirmek için, evlerine ulaşmalarını sağlamak için adım atmıyorsunuz diye iktidara sormanız gerekiyor. Biz üzerimize düşeni yapmaya hazır olduğumuzu söyledik. HDP olarak bir kez daha söyleyelim ki, biz bu topraklara barış gelsin diye mücadele ediyoruz. Barış ve demokrasi gelmesi için mücadele ediyoruz.
TUTUMUMUZ AÇIK VE NET: Bu konuda ısrar ettiğimiz, bu konuda kararlı olduğumuz, bu konuda taviz vermediğimiz için bu kadar ağır saldırılarla karşı karşıyayız. Bunu biliyoruz. Dolayısıyla bir kez daha vurgulamış olmak istiyorum ki, HDP demokratik siyasetin merkezinde yer alır. Çok açık ve nettir bu konudaki tutumumuz. Bütün tasfiye operasyonlarına rağmen, HDP bu konudaki kararlı tutumundan vazgeçmemiştir. Barış, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve adalet mücadelesinden vazgeçmemiştir. Ölüme karşı yaşam ve barış hakkını savunmaktan vazgeçmemiştir. Savaş ve çatışma politikalarının karşısında durmuştur.
PROVOKASYON HAZIRLIĞI İÇİNDELER: Bugün duyuyoruz, okuyoruz. Çeşitli kuruluşlar, Perinçek-Erdoğan-Bahçeli ittifakının, bu üçlünün desteklediği kimi kuruluşlar provokasyon hazırlıkları içindedirler. İktidara sesleniyoruz, bu provokasyon hazırlıklarına yol vermeyin. Şimdiden söyleyelim ki, yapılacak provokasyonlarda ortaya çıkacak sorunların tek sorumlusu iktidardır.
‘SALDIRILARI YAPAN İKTİDAR DEĞİL MİYDİ?’
Oluç, basın toplantısında gazetecilerin sorularını da yanıtladı:
Diyarbakır’daki bahsettiğiniz eylemle ilgili ailelerin sayısı artıyor. Buna yönelik Adalet Bakanı’nın bir açıklaması oldu. “Diyarbakır’daki annelerin sesini ortadan kaldıramayacaksınız. Bu çığlık asla kesilmeyecektir. Çocukların dağa değil okula gitmesi için her türlü desteği yapacağız” diyerek bir açıklama yaptı. Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz.
Biz hem o annelerin çığlığını duyuyoruz hem Barış Annelerinin çığlığını duyuyoruz hem de Cumartesi Annelerinin çığlığını duyuyoruz. Bütün anne ve babalara onun için sesleniyoruz. Diyoruz ki, HDP sizin çığlığınızı duyuyor. HDP, sizlerle birlikte çocuklarınızın evlerine gelmesi için her türlü mücadeleyi yapmaya hazırdır ve yapıyoruz zaten. Adalet Bakanı belki sadece o annelerin çığlığını duyuyor olabilir, ama bizler hem bütün annelerin çığlıklarını duyuyoruz. Cumartesi Anneleri’ne karşı ağır saldırıları yapan biz miydik? İktidar değil miydi? İçişleri Bakanı değil miydi? Onlarca yıldır Galatasaray’da barışçıl bir şekilde oturan ve kayıp çocuklarını arayan Cumartesi Anneleri’ni zorla, şiddet kullanarak oradan kaldırıp başka yere gitmelerini sağlayan ve açıklama yapmalarını engelleyen biz miydik? Adalet Bakanı o günleri unuttu mu? Biz diyoruz ki, bizler için fark etmiyor, hangi anne olursa olsun, ister asker-polis annesi olsun, isterse dağda ölen gençlerin anneleri olsun, bütün annelerin çığlıklarını duyuyoruz. Bütün annelerin bir tek gözyaşı daha dökmemesi için elimizden gelen her şeyi yapmaya hazırız.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “İstanbul’a da kayyum atanacak mı?” sorusuna, “Pazar sabahı açıklayacağım” diye yanıt vermiş. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Hangi bağlamda kullandığını bilmiyorum ama böyle bir söz sarf ettiyse hukuksuzluğun ve demokrasi düşmanlığının, seçmen iradesini gasp etmenin bir başka göstergesi olacaktır. 3 büyükşehire, Diyarbakır, Van ve Mardin’e kayyım atandığı zaman şunu söyledik: Öyle hukuksuz bir iş yapıldı ki, öyle keyfi bir iş yapıldı ki, bunu kabul ettiğimiz anda, bunu sadece HDP için demiyorum, bütün demokrasi güçleri için, bütün toplumsal ve siyasal muhalefet için söylüyorum, bunu kabul ettiğimiz anda bütün belediyelerin, büyükşehir-il ve ilçe belediyelerinin tepesinde Süleyman Soylu’nun Demoklesin kılıcı gibi sallanmasını kabul etmiş oluruz. Biz bunu kabul etmediğimiz için Diyarbakır, Van ve Mardin’de sesimizi yükseltiyoruz ve herkese de susmayın diyoruz. Bu tehditlerle Türkiye’de yerel seçimlerde ortaya çıkan sandık iradesi çiğnenmektedir. Yarın İstanbul’da da yapabilirler, öbür gün İstanbul’un ilçelerine musallat olabilirler. Bir sonraki gün Ankara’ya gidebilirler, bir sonraki gün İzmir’e gidebilirler. Bunları niye söylüyorum. Yapsınlar diye değil. Şunun için söylüyorum: Bu yapılanlarla, bu atılan adımlarla AKP-MHP ittifakı sandıkta kazanamadığını devlet zorunu ve şiddetini, hukuksuzluğu kullanarak elde etmeye çalışıyor. Eğer İstanbul’a yönelik böyle bir şey yapılırsa, hiçbir demokratik meşruiyeti olmayan bir adım olacaktır. / Duvar
Güncelleme Tarihi: 07 Eylül 2019, 10:57