Erdoğan, "Meselelerin ve problemlerle ilgili çözüm yollarının tespiti elbette çok değerlidir. Fakat alınan kararların, kuvveden fiile geçirilmesi çok daha önemlidir. Yoksa verilen bunca emek, harcanan onca mesai eksik kalacaktır, yarım kalacaktır. Benim kendime, siyasi ve idari hayatım boyunca pusula olarak kıldığım dört başlığım var. Özellikle istikbalimizin teminatı olarak gördüğümüz gençlerimize, bu dört prensibi sık sık hatırlatıyorum. Oku, düşün, uygula, neticelendir. Başarı zincirini oluşturan bu dört halkanın herhangi birinde kopma veya kırılma olursa hedeflenen noktaya varılması da mümkün değildir" dedi.
"YAKALANAN İVMENİN DEVAM ETTİRİLMESİ GEREKİYOR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan zirvede alınacak kararların hayata geçirilmesinin önemine vurgu yaparak, "Gerekirse ayrı bir platform oluşturularak, gerekse şu an dönem başkanlığını yürüttüğümüz İİT bünyesinde kurumsal bir yapı tesis edilerek; ama mutlaka bu zirve ile yakalanan ivmenin devam ettirilmesi gerekiyor. Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi'nin bu bakımdan da örnek olacağına, alanında fark oluşturacağına inanıyorum" şeklinde konuştu.
"ÖZELLİKLE İSLAM DÜNYASININ BELLİ BÖLGELERİNDE ACIMASIZCA YAŞIYORUZ"
Erdoğan, "Rabbimiz, Hucurat Suresi'nde bu hakikati 'Müminler ancak kardeştirler' diyerek ifade ediyor. Bizde ayrım yok. Ama ayrım var mı? Ne yazık ki var. İşte bunu şu anda son dönemlerde özellikle İslam dünyasının belli bölgelerinde acımasızca yaşıyoruz. Hep söylüyoruz. Öldüren Allah-u Ekber diyor. Ölen, o da Allah-u Ekber diyor. Sorulduğu zaman o da İslam için Allah için öldürüyor. Ölen, o da Allah için ölüyor. Bu nasıl bir şeydir. Bunu anlamak, atlatmak mümkün değil. Gerilere döndük. Mızrakların ucuna Kuran-ı Kerim sayfalarını yerleştirmek suretiyle nasıl o geçmişte, bizim önderimiz durumunda olanlar öldülerse, şimdi tekrar oralara döndük. Öyleyse bizim bunu tekrar ele alıp bu işi düzeltmemiz lazım. Yüce Mevla, Hucurat Suresi'nin devamında bu hukukun gereği olarak 'Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin' emri ilahisiyle bize bugün yapmamız gerekeni emrediyor. Müslümanlara kardeş olduklarının hatırlatılmasından hemen sonra arabuluculuk vazifesinin de verilmesi çok dikkat çekicidir. Hayatın doğal akışı içinde Müslümanlar arasında ayrılıkların, anlaşmazlıkların, kimi zaman dargınlıkların, hatta kavgaların, çatışmaların olması ne yazık ki kaçınılmaz hale geliyor. Bunu siyasette de yaptığım işin içinde de ne yazık ki yaşıyorum. Bundan sıyrılamıyoruz. Niye? Emre uymadığımız için. İçimizdeki en büyük düşmanı, Cihad-ı Ekbere gidiş olayını kavrayamadığımız için. O da nefis" ifadesini kullandı.
"KENDİ ARAMIZDAKİ MESELELERİ MÜSLÜMANLAR OLARAK KENDİMİZ ÇÖZMÜYORUZ"
Erdoğan, "Kardeşlerimizden başlayarak, halka halka vuku bulan gerilimlere, sorun ve sıkıntılara müdahale etmemiz önem arz ediyor. Kendi aramızdaki meseleleri, çıkan çatışmaları Müslümanlar olarak kendimiz çözmüyoruz. Burası sıkıntılı. İslam'ın dışındakiler bunu çözüyor" diye konuştu.
"NETİCESİ ÖLÜM OLDUKTAN SONRA SEBEBİ HANGİ SİLAH OLURSA OLSUN BU SUÇTUR"
Erdoğan, "Müslümanların sorunları, İslam'ın dışındakiler tarafından çözülmesi halinde varil bombalarının yağmaya başlıyor. Adını da koyuyorlar. Bunun adı zaman zaman kimyasal silah oluyor, zaman zaman konvansiyonel silahlar oluyor. Adı koymak kolay. Neymiş? Geçmişte bir anlaşma yapılmış, kimyasal silahlara karşı uluslararası kuruluşlar tavır koymalıymış. Koyun bir kenara ya. Neticesi ölüm olduktan sonra sebebi hangi silah olursa olsun bu suçtur. Ama bakın buna buradan yanaşmıyor. Şu anda kimyasal silahlarla Ortadoğu'da bin kişi ölmüşse, konvansiyonel silahlarla yüzbinler öldürüldü. Hiç bunu konuşmuyorlar. Dile getirdikleri hep bir. Bu tespitlerimizin özellikle içinde yaşadığımız süreçte son derece mühim olduğunu düşünüyorum" dedi.
"AHLAKSIZLIĞIN DANİSKASI ONLARDA, KATLİAMLARIN DANİSKASINI ONLAR YAPTILAR"
Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:
"11 Eylül terör saldırılarından bu yana Müslümanlar çok taraflı, çok katmanlı bir saldırı dalgasıyla yüzleşiyor. Eli kanlı çeteler üzerinden Müslümanların istikbali karartılmaya çalışıldığı, hak ve hürriyetlerin gasp edilmek istendiğini görüyoruz. İşte DEAŞ, Boko Haram, Eş Şebab, FETÖ gibi katil sürülerinin terör eylemleri bize zarar vermesinin yanında İslam karşıtı çevrelere dört gözle bekledikleri fırsatı da veriyor. 'Sizin İslam dediğiniz bu mu?' diyorlar. 'Hani Müslüman kan dökmezdi', bunu diyorlar. 'Hani siz barış diniydiniz.' diyorlar. Biz onlara malzeme veriyoruz. Öyleyse bu işi bizim tersine çevirmemiz lazım. Bu örgütlerin hunharca katlettiği veya hayatını kararttığı Müslümanların masumiyeti görmezden gelindiği gibi işlenen vahşi cinayetlerin faturası da dinimize ve Müminlere kesiliyor. Birçok Batı ülkesi de kendi iç sorunlarını perdelemek için adeta bu ateşe benzin döküyor. Çok temizler ya. Ahlaksızlığın daniskası onlarda, katliamların daniskasını onlar yaptılar, utanmadan, sıkılmadan burada kalkıp fatura kesiyor. Durun bakalım. Geçen bir tanesine söyledim telefonda; 'Siz, Cezayir'de 5 milyon insanı katletmediniz mi? Önce bunun hesabını verin. 5 milyon insanı siz Cezayir'de katlettiniz şimdi kalkıyorsun Suriye'yle ilgili bana akıl veriyorsun' dedim. Sadece orada mı? Libya'da yaptınız, Ruanda'da yaptınız. Buralardaki insanları katlettiniz. Bunun hesabını verdiniz mi? Hayır, vermediler ve vermeyecekler de. Bir diğeri bakıyorsun başka ülkede, bir diğeri başka ülkede ama eğer Müslüman olursa bu, Müslümana kestikleri fatura çok ağır. Bunlara bu fırsatı bizim vermemiz lazım. Batı dünyası İslam karşıtlığı üzerinden kendi ideolojisini, kendi hayat biçimini tahkim etmek istiyor. Onu güçlendirmek istiyor. Modern insanın buhranlarına cevap verebilecek yegane din olan İslam, proje mahsulü teröristler üzerinden yaftalanmaya, lekelenmeye çalışılıyor. İşte bunlar, son dönemlerin proje terör örgütleridir."
"FRANSA, ROMANLARI FRANSA'DAN DERDEST ETTİ"
"Bugün demokrasi ve hukuk havariliği yapan birçok devlette Müslümanlara ve mültecilere yönelik saldırılar sıradan hale gelmiştir" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Müslümanların iş yerleri, evleri, ibadethaneleri, hemen her gün ırkçıların ve faşist grupların hedefi oluyor ve bunun en önemli şu anda zemini de işte Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa. Şimdi buralarda bunlar devam ediyor. Müslüman kadınlar, sırf başörtüsü taktıkları için sokakta, çarşıda, iş yerlerinde tacize uğruyor. Bunun da en önemli örneği Fransa. Sadece o mu? Başörtüsüyle kalmıyor, bunun yanında bunlar insanları da ayırıyorlar. Mesela Fransa, Romanları Fransa'dan derdest etti. Hani sen Avrupa Birliği üyesiydin. Avrupa Birliği müktesebatında sen kalkıp da herhangi bir ırka mensup olanı derdest edebilir misin? Ülkenden, topraklarından atabilir misin? Atamazsın ama bunlar Romanlara karşı bunu uyguladı. Peki bizde böyle bir şey var mı? Ben Romanlarla iç içeyim. Onların içinde doğdum, onların içinde büyüdüm, onların içinden Milletvekili oldum, Belediye Başkanı oldum, Başbakan oldum, Cumhurbaşkanı oldum. İşte onlar Roman. Bu incelikleri bizim yakalamamız lazım ve dinimizi bu örneklerle de bizim güçlendirmemiz lazım. Çünkü bizim dinimizde ayrım yok ve biz bunları da yapmadık. Adı Ahmet, Muhammet, Ali, Mustafa olanların resmi kurumlarda ve özel sektörde iş bulma imkanları kısıtlanıyor Batı'da. Müslüman çocukların hiç olmadık bahanelerle eğitim öğretim hakları elinden alınıyor" dedi.
"BİRİLERİ BİZİ HEP GETTOLARA HAPSETMEYE ALIŞSA DA BİZİM TUZAĞA DÜŞMEMEMİZ GEREKİYOR"
Erdoğan, "Bu ara ben muhtarlardan grup grup İspanya'ya gönderiyorum. Dün akşam bir yerdeydim. Oraya giden muhtarlarımızdan biri yanıma geldi, 'Cumhurbaşkanım, siz bizi iyi ki Endülüs'e gönderdiniz'. Hayırdır dedim. 'Sizin anlattığınız kadar ben birçok şeyi orada öğrendim ama bir şeyi çok farklı öğrendim'. Nedir? 'Ben, Başkanım yeniden doğdum' dedi. Hani kubbenin etrafında yazıyor ya 'La galibe illallah'. Hakikaten gezmek, buraları görmek, yeniden doğmak, yeniden yaşamak ve bunu tüm buradaki temsilci kardeşlerim, ülkelerinden grupları, grup grup İstanbul'a, Kudüs'e, Endülüs'e buralara göndererek, her şey okumakla bitmiyor. Hani okumak, gezmek, görmek, bunlar hepsi birbirinin mütemmimi. Birileri bizi hep gettolara hapsetmeye alışsa da bizim tuzağa düşmememiz gerekiyor, vesselam. Bize kurulan kumpası dağıtmamız için öncelikle böyle olduğu gibi bir araya gelmeli, imanımızı tazelemeliyiz. Diyaloğumuzu artırmalı, iş birliğimizi daha da güçlendirmeliyiz. Proje sahiplerinin bilhassa gençlerimizi çekmek istediği o pasifimiz veya şiddet ikilemine kesinlikle düşmemeliyiz. Ne haklarımızdan vazgeçeceğiz ne toplumdan kopacağız ne de meydanı hukuk ve ahlak tanımazlara bırakacağız. Meşruiyetten sapmadan elimizdeki tüm imkanlarla haklarımızı korumanın mücadelesini vereceğiz. Tecrübelerimizden istifade edecek, kendimizi her konuda geliştirecek, siyaset, eğitim öğretim, ticaret ve kültür alanında söz sahibi, etki sahibi olmanın yollarını arayacağız" diye konuştu.
"MESELE DEAŞ BAHANESİYLE BİR ÜLKENİN KAYNAKLARINA ÇÖKME"
Erdoğan, "Batılı güçlerin işin ucu çıkarlarına dokununca neler yaptıklarını, ortalığı nasıl ayağa kaldırdıklarını hepimiz görüyoruz. Mesele, petrol, altın, elmas, pazar payı olunca bu ülkelerin adeta kan kokusu almış köpek balığı gibi binlerce kilometre öteden koşup geldiklerini biz çok iyi biliyoruz. Ama aynı ülkelerin Filistin'deki katliamlara, Arakan'daki soykırıma, komşumuz Suriye'de yüz binlerce masumun hayatına mal olan zulme nasıl sırtlarını döndüklerini de gayet iyi farkındayız. Mesele DEAŞ bahanesiyle bir ülkenin kaynaklarına çökme, bunun için yeni terör örgütlerini palazlandırma düşüncesidir. BM Güvenlik Konseyi gibi kağıt üzerindeki görevi, küresel istikrarı sağlamak olan kurumların, barış ve güvenliğin önünde en büyük engele dönüşmeleri de bir başka sorundur. Onun için ne zamandan beri BM Güvenlik Konseyi'nin, BM'nin reforme edilmesi gereğini bunun için konuşuyoruz. Dünya 5'ten büyük derken, bunun için söylüyoruz. Ama gel gör ki Müslüman ülkelerin liderleri dahi dünya 5'ten büyüktür tezini hala kavramış, anlamış değil. Çünkü köleleştirme politikalarına onlar da alıştılar. Konuşuyoruz; 'Doğru söylüyorsun, haklısın'. O zaman çıkışımızı yapalım. Yoksa bu iş çözülmeyecek. Bir ülkenin iki dudağının arasındasın. 'Hayır' dedi mi bitti iş. 'Evet' dedi mi bitti iş. Ne istiyorlarsa onlar yapıyor. Tamam da artık dünya, 2. Dünya Savaşı'nın şartlarını yaşamıyor. Şimdi bizim yeni dünya kurmamız lazım. Öyleyse terörle mücadelemizden sınır ötesi operasyonlara kadar pek çok konuda dost ve müttefik bildiğimiz ülkelerin riyakarlığıyla karşılaşmaya devam ediyoruz" şeklinde konuştu.
"SUSACAK MIYIZ?"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "13-14 yaşında, hatta daha küçük, kız ve kemiğini orada kayalara vurarak o çocuğu bağırtıyor, ölümle karşı karşıya getiriyor. 20 tane İsrail askeri bakıyorsun 14 yaşında bir yavrumuzu alıyor aralarına, sürükleye sürükleye getiriyor. Dünya bunları görüyor. Dünya bunları görüyor ama bunların karşısında bir tavır var mı? Yok. Ondan sonra İsrail ile ilgili bir laf söylediğin zaman 'İsrail'e çok sataşıyor'. E ne yapacağız? Susacak mıyız? Ya elimizle ya dilimizle ya da kalbimizle buğuz edeceğiz. Meşru mücadelemiz sebebiyle bizi kıyasıya eleştirenler Filistinlilerin kameraların önünde kurşuna dizilmesine ses çıkarmıyor. Ülkemizi kimi hırsızlık, kimi gasp, kimi terör suçundan hapse atılan sözde gazeteciler üzerinden suçlayanlar, tek suçu İsrail'in katliamlarını belgelemek olan gazetecilerin infaz edilmesine adeta alkış tutuyorlar. İslam ülkelerini azınlık hakları konusunda sıkıştıranlar, birçok Afrika ve Asya ülkesinde Müslüman azınlıklara yönelik etnik temizlik faaliyetlerini görmüyorlar. Bu riyakarlıkların, bizi yolumuzdan ve haklı mücadelemizden alıkoymasına izin veremeyiz. Müslüman, İ'lay-ı Kelimetullah için tüm dünyada hak ve adaletin tecellisi için çalışmak zorundadır" şeklinde konuştu./DHA