1 Kasım seçim sonuçlarını değerlendirmek üzere haftasonu toplanan Emek Partisi (EMEP) Genel Yönetim Kurulu sonuç bildirgesini açıkladı. EMEP, ‘çoğunluğu AKP’nin oluşturduğu meclisin meşruiyetinin tartışılır olduğu’ tespitini yaptı.
Suruç, Ankara katliamları ile toplumsal ve siyasal ortamın terörize edildiğini vurgulayan EMEP, bu koşullarda AKP dışında hiçbir partinin seçim kampanyası örgütleyemez hale getirildiğini belirtti. Bombalı saldırılar, patlamalar, “Beyaz Toroslar gelir” tehditleri, Kürt sorununda yeniden gündeme gelen çatışmalı süreç ile Saray ve hükümetin toplumsal kutuplaşmayı arttırdığına dikkat çeken EMEP, geleceğe dair oluşturulan kaos ve çatışma senaryolarının halkı ürküttüğünü ifade etti.
EMEP GYK bildirgesinde “Partimizin 1 Kasım’da ortak hareket ettiği ve emek, barış, demokrasi güçlerinin desteklediği HDP, 7 Haziran’a göre oy ve önemli sayıda milletvekili kaybetmekle birlikte yüzde 10 seçim barajını aşmayı başarmıştır. Gözaltılar, tutuklamalar, saldırılar altında kampanya dahi yürütemez hale getirilen demokrasi güçleri ve HDP’nin aldığı bu sonuç küçümsenemez. Bununla birlikte 7 Haziran’a göre somut bir gerilemenin olduğu da gerçektir; nedenleri üzerinde ciddi biçimde durulması ve tartışılması gerekmektedir” ifadelerine yer verdi.
BAŞKANLIK SİSTEMİNE KARŞI MÜCADELE ÇAĞRISI
Seçim sonuçlarının ardından AKP’nin ve Saray’ın başkanlık ve rejim değişikliğini gündeme getirdiğini ifade eden EMEP, Başkanlık sistemine karşı mücadele çağrısı yaptı. EMEP bildirgesinde, “Ülkemiz bakımından ‘Tek adam, tek parti diktatörlüğü’ demek olan Başkanlık Sistemi’nin kabul edilmesi bir yana demokratikleşme açısından tartışılır bir yanı dahi olamaz. Buna karşı kesinkes mücadele edilmelidir” ifadelerine yer verdi.
ANAYASAYI HALK YAPMALI
Yeni anayasanın parlamento değil halkın bu iş için demokratik koşullarda seçtiği bir ‘Kurucu Meclis’ tarafından hazırlanması gerektiğine vurgu yapan EMEP bildirgesinde , “Yeni anayasanın tartışma ve oluşum sürecine işçi sınıfı ve emekçiler başta olmak üzere bütün halk kitleleri aktif olarak katılmalı ve yine halkın onayına sunularak kabul edilmelidir. Partimiz, ancak bu yolla yeni ve demokratik bir anayasanın yapılabileceğini savunmaktadır” dedi.
BİLDİRGENİN TAM METNİ
EMEP bildirgesinde şu ifadelere yer verildi:
"AKP’nin 1 Kasım’da kazandığı “başarı”, ciddi bir halk muhalefeti karşısında paramparça olacak bir “Pirus zaferi”dir.
1 Kasım erken (tekrar) seçimi AKP’ye kendi beklentilerinin de üzerinde aldığı oy oranıyla 7 Haziran’da kaybettiği tek başına hükümet kurma imkanını yeniden vermiştir. Ne var ki, çoğunluğunu AKP’nin oluşturduğu bu meclisin meşruiyeti baştan tartışılır haldedir.
Seçimler eşit ve adil koşullarda gerçekleşmemiş, önce Suruç, ardından Ankara’da gerçekleştirilen katliamlar sonucu toplumsal, siyasal ortam terörize edilmiş, bu koşullarda AKP dışında hiçbir parti seçim kampanyası örgütleyemez hale getirilmiştir.
Tek parti döneminin CHP’si dışta tutulduğunda hiçbir partinin AKP’nin olduğu ölçüde devlete egemen olmadığı gerçeğine bağlı olarak AKP, devletin güç ve imkanlarını 1 Kasım seçimlerinde kendi parti çıkarları doğrultusunda sonuna kadar kullanmıştır.
Bombalı saldırılar, patlamalar, “Beyaz Toroslar gelir” tehditleri, Kürt sorununda yeniden gündeme gelen çatışmalı süreç Saray ve hükümet eliyle kışkırtılan toplumsal kutuplaşmayı en uç noktaya taşırken, geleceğe dair oluşturulan kaos ve çatışma senaryoları halkı ürkütmüştür. Öte taraftan, 7 Haziran sonrası özellikle MHP’nin meclis başkanlığı seçiminde ve erken (tekrar) seçimi destekleme konusunda aldığı tutum, fiilen koalisyon ortağı olarak hareket etmesi vb. nedenler Saray’ın ve AKP’nin tek başına hükümet olma hesaplarına hizmet etmiştir. 1 Kasım seçimlerinde MHP’den AKP’ye giden oylar bunun somut göstergesidir.
Sindirilen ve korkutulan kitleler “çözüm” ve “istikrar” arayışını olası tek parti iktidarı olarak AKP’de görmüş ve oraya yönelmiştir. Bu olguların dışında, yığınların yaşamında yeniden onları AKP’ye yöneltecek ekonomik, sosyal ve siyasal özgürlükler bakımından “iyileşme” ve “gelişme” denebilecek herhangi bir değişiklik olmamıştır. Bu gerçek bile 1 Kasım’da halkın AKP’ye verdiği desteği, AKP’nin savaş politikalarına vermediğini ve tamamen konjonktürel olduğunu açıklamaya yeterlidir.
Partimizin 1 Kasım’da ortak hareket ettiği ve emek, barış, demokrasi güçlerinin desteklediği HDP, 7 Haziran’a göre oy ve önemli sayıda milletvekili kaybetmekle birlikte % 10 seçim barajını aşmayı başarmıştır. Gözaltılar, tutuklamalar, saldırılar altında kampanya dahi yürütemez hale getirilen demokrasi güçleri ve HDP’nin aldığı bu sonuç küçümsenemez. Bununla birlikte 7 Haziran’a göre somut bir gerilemenin olduğu da gerçektir; nedenleri üzerinde ciddi biçimde durulması ve tartışılması gerekmektedir.
Seçimlerin ilk sonuçlarının ortaya çıkmasıyla birlikte Saray’dan ve AKP kurmayları tarafından rejim değişikliğine gidilerek Başkanlık Sistemini getirecek yeni bir Anayasa yapılması talebi yeniden gündeme getirilmiştir. Ülkemiz bakımından “Tek adam, tek parti diktatörlüğü" demek olan Başkanlık Sistemi’nin kabul edilmesi bir yana demokratikleşme açısından tartışılır bir yanı dahi olamaz. Buna karşı kesinkes mücadele edilmelidir.
Bununla birlikte, halkın mutlak egemenliğiyle demokratik hak ve özgürlükleri, yurttaşların iş, sağlıklı yaşam ve barınma hakkını güvence altına alan demokratik bir anayasa halklarımızın öteden beri temel bir talebidir. 1 Kasım sonrası oluşan meclisin gerek seçimler öncesi, gerekse seçim sonrası yaşanan gelişmeler göz önüne alındığında, sömürülen ve ezilen halk kitlelerinin ihtiyacına yanıt verecek demokratik, halkçı bir anayasa yapabilme olanağı yoktur.
Yeni bir anayasa parlamento tarafından değil, halkın bu iş için demokratik koşullarda seçtiği bir Kurucu Meclis tarafından hazırlanmalıdır. Yeni anayasanın tartışma ve oluşum sürecine işçi sınıfı ve emekçiler başta olmak üzere bütün halk kitleleri aktif olarak katılmalı ve yine halkın onayına sunularak kabul edilmelidir. Partimiz, ancak bu yolla yeni ve demokratik bir anayasanın yapılabileceğini savunmaktadır.
Yeni kurulacak AKP hükümetinin öncekilerinden bir farkı olmayacağı gibi, Kürt halkının ulusal tam hak eşitliği, başta aleviler olmak üzere inançlar arasında eşitlik ve özgürlük, işçi ve emekçilerin iş, ekmek, özgürlük taleplerine karşı daha da saldırgan bir hükümet olacağı şimdiden bellidir. Yakın zamanda Kürt ulusal hareketini ezmek için saldırıların daha da yoğunlaşacağı, askeri yöntemlerin devrede tutularak güvenlikçi politikada ısrar edileceği ortadadır.
Bu durum savaş ve saldırı cephesinin karşısına emek, barış, demokrasi güçlerinin olabilir en geniş cephesiyle çıkılmasını zorunlu kılmaktadır. Partimiz bu birliği sağlamanın çabası içinde olacaktır.
1 Kasım’da AKP’nin aldığı oy, bütünüyle onun izlediği ve önerdiği politikalara halkın verdiği bir destek değildir. AKP hükümeti son noktada uluslararası sermaye cephesinin ve işbirlikçi egemen güçlerin çıkarlarını en gözü kara biçimde savunan bir sermaye partisidir. 1 Kasım’da oy veren emekçi kitleler AKP hükümetinden ekonomik ve sosyal taleplerinin karşılanmasını isteyecektir. AKP’nin bu talepleri karşılaması söz konusu değildir. AKP hükümeti ve sarayın, Türk-Kürt, Alevi-Sünni başta olmak üzere bütün milliyet ve inançlardan işçilerle, emekçilerle, ezilen ve sömürülen halk kitleleriyle karşı karşıya gelmesi kaçınılmazdır.
AKP’nin 1 Kasım’da kazandığı “başarı” ciddi bir halk muhalefeti karşısında paramparça olacak bir “Pirus zaferi”dir. Nihayetinde ortadaki parlamenter zemindeki bir “başarıdır”, oysa aslolan ve her şeyi belirleyecek olan sınıf mücadelesidir."Evrensel
Güncelleme Tarihi: 11 Kasım 2015, 14:10