DBP: Rejim tartışmalarında 3'üncü tarafız

Hafta sonu gerçekleştirdiği kongrede kendisini "demokratik sosyalist parti" olarak tanımlayan DBP, önümüzdeki süreçte bir yandan siyasal alanda demokratik özerkliğin kabulü noktasında mücadele yürütecek, diğer yandan sosyal alanda da halkla birlikte özerkliğin inşa çalışmalarının içerisinde yer alacak. DBP Eş Genel Başkanı Emine Ayna, Türkiye'deki rejim değişikliği tartışmalarında 3'üncü bir seçenek olarak demokratik özerkliği sunduklarını kaydederek, bunun da Türkiye'nin demokratikleşmesi modeli olduğunu ifade etti.

DBP: Rejim tartışmalarında 3'üncü tarafız
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), hafta sonu gerçekleştirdiği 3. Olağanüstü Kongresi'nde parti tüzüğü ve programında radikal değişiklere giderek yeni döneme başladı. Parti tüzüğünde kendisini toplumun ahlaki-politik inşası temelinde örgütlenen, "demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü toplum paradigma"ya dayanan "demokratik sosyalist" bir parti tanımladı. Aynı zamanda DBP'nin toplumun yeniden inşa ve örgütlendirilmesinde kadın ve gençliğe dayanmasından dolayı kendisini bir kadın ve gençlik partisi olarak gördüğü tanımlamayı da ekledi. Kongrede yeniden Eş Genel Başkan seçilen Emine Ayna, gerçekleşen kongrenin ardından açığa çıkan sonuçlar ve önümüzdeki süreçte DBP'nin yükleneceği misyona ilişkin DİHA'ya açıklamalarda bulundu. 

DBP, kendisini yeniden tanımladı

Ayna, ilk kez tüzükle "net bir şekilde partinin kimlik tanımlamasına gittiklerini" belirterek, "Her siyasi parti kendini bir kimlikle tanıtır. Bugüne kadar bizim o yönlü kendimizi tanıtma durumumuz olmadı. Bugüne kadar Kürt sorunun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözümüne endeksli bir siyasi kimlikle tanıttık. Bunu çok genel tuttuk. Doğal olarak demokratı da sosyalisti muhafazakarı da liberali de geldi. Bu da çok bileşenli bir yapı oluşturdu. Çok bileşenli bir siyasi kimliğin çıkıp ekonomi konusunda tek bir siyasi bir anlayışın ortaya çıkması çok bileşeni ortaya koymaz" diye konuştu. 

DBP'nin siyasi tarihinde bir ilk oldu

Ayna, yaptıkları parti tanımlamasını, "Neyin ideolojisi? Hangi siyasi kimliğin ideolojisi?" sorularına getirilen cevaplar üzerinden yaptıklarını dile getirerek, "İlk kez DBP olarak bu anlamda bir siyasi kimlikle kendimizi tanıttık. Önce programımızı yeniden ele aldık. Politikalarımız nelerdir? Bunların hepsini tartışıp programımızı oluşturduk. Bunun da ismini Demokratik Sosyalizm olarak tanımladık. En büyük ve en önemli değişikliğimiz budur" diye konuştu. 

Demokratik sosyalizmden neyi kapsıyor 

"Demokratik sosyalizmden ne kasıt ettiklerine" de açıklık getiren Ayna, "Sosyalizm tek başına birebir karşılığı toplumculuktur. Bir bu boyutu var. Diğeri ise toplumculuk ama nasıl bir toplumculuk. Toplumu esas alma, toplumun yararını esas almak ama neye göre? İşte buradan itibaren değiştiriyoruz ve demokratik sosyalizm diyoruz ve demokrasi göre toplumu esas almak diyoruz" diye konuştu. Sosyalizmin tek başına toplumun ihtiyaçlarını karşılamadığını belirten ve "Örneğin; Türk toplumu da bir toplumdur. Ben 'Türk toplumunu esas alıyorum' dediğiniz zaman doğalında gelen ulusal egemenliği kabul etmektir. Oysa programımızda da söylediğimiz gibi bir ulusal egemenliğe karşıyız" diyen Ayna, "Ulusal egemenlik demek bir ulusal topluluğun aynı coğrafyada yaşayan diğer ulusal topluluklara egemenliği demektir. Bu anlamda tek başına toplumculuk-sosyalizm- dediğin zaman hangi topluluğu ya da hangi grubu kast ediyorsan sadece onun yararına endeksli bir durum haline geliyor. Biz böyle bakmıyoruz o sınırlar içerisinde yaşayan tüm toplumun demokratik yaşamını esas alıyoruz. Şunu ısrarla söylüyoruz: Bir bölgede orada yaşayan tek bir farklı kimlik varsa dahi orada temsiliyetini bulmalıdır. Tam kabulle temsil edilmelidir ki iradesi kabul edilsin, orada kendisini ifade edebilsin, sorunlarını ifade edebilsin ve sorunlarını çözümünü ifade edebilsin. Bu anlamda bir demokratik sosyalizm öngörümüz var. Yine buna göre bir ekonomi, sosyal ve siyasal politikalarımızı belirliyoruz." 

Ayna, DBP olarak siyasal alanda Türkiye'nin siyasetine ortak olurken özerkliğin anayasal çerçeveye kavuşmasının mücadelesini yürüteceklerini söyleyerek, Türkiye'de idari yönetim değişikliğini esas alıp bunun anayasal çerçevede kabulünün mücadelesini vereceklerini aktardı. 

Rejim tartışmalarında 3'üncü tarafız

Sistem tartışmaları açısından da "Biz başkanlık ya da cumhurbaşkanlığı gibi bir taraflaşmanın içerisinde değiliz" diyen Ayna, Türkiye'nin bir rejim değişikliğine gebe olduğu tespitinde bulundu. Türkiye'de şu an bunun çatışması ve tartışmasının yaşandığına dikkat çeken Ayna, Rejim tartışmalarında rejimin işleyişi ilgilendiklerini söyledi. "Şimdi rejim değişikliği tartışmalarının nedeni zaten bugün Türkiye'de bugüne kadar uygulanan Cumhuriyet rejiminin anti-demokratik olmasıyla ilgilidir. Talepler de buradan kaynaklıdır" diyen Ayna, "Başkanlık" denilen rejimin de "tekçiliği ve anti demokratik yapıyı sürdürmek üzerinden" kurgulandığını belirterek, "İktidar da toplumdaki değişiklik talebinin farkındadır. Toplumdaki değişiklik talebi demokratikleşme üzerinedir ancak iktidar mekanizmaları demokratikleşmeyi esas almıyor. Çünkü demokratikleşme demek kendisinin yetkisinin azalması demektir" ifadelerini kullandı. Tartışılan ve talep edilen rejim modellerinin, "halkın kendisini esas almadığını ve halkı kandırdığının" altını çizen Ayna, "Biz de tam da burada 3'üncü bir seçenek olarak, halk olarak müdahale ediyoruz. Diyoruz ki, 'Bizim rahatsızlığımız rejimin adıyla ilgili değil. Bizim rahatsızlığımız rejimin işleyişiyle ilgilidir.' Değişmesi gereken sistemidir. Biz de bu tartışmaların içerisinde bir tarafız. Biz demokrasi tarafıyız. Türkiye rejiminin demokratikleşmesi tarafıyız. Bu nedenle de bir yanda siyasal anlamda bunun mücadelesini yürüteceğiz ama diğer yandan da halkın özerkliği inşa çalışmalarının içerisinde yer alacağız" şeklinde konuştu. 

'Belediyeler tek başına karar veremeyecek' 

Ayna, bundan sonraki sürece ilişkin şu örnek üzerinden Kürdistan kentlerinde özerkliğin nasıl inşa edileceğine açıklık getirdi: "Bu yönlü belediyelerimizin tümü halk meclislerinin de üyesidir. Sadece kendi aralarında bir araya gelip bir şeye karar vermeyecek. O mahalle meclisinde yer alacak. Belediyenin bütçesi budur? Bu bütçeyi nasıl planlayacağız diyecek. O mahalle beklenti ve ihtiyaçlarını söyleyecek. Orada hep birlikte ne yapılacağına karar verilecek. Belediye kendi başına işte şurada bina yapılacak, bu ağaçları keseyim diye karar veremeyecek. Örneğin Taksim'de yapılacak şeye bırakın belediyeyi Meclis karar veriyor. Bu kadar merkeziyetçi bu kadar yerelin talebini yok sayan bir yaklaşım. Bu anlamda sosyal yaşamın inşasının içerisinde yer alacak." DİHA


Güncelleme Tarihi: 26 Ağustos 2015, 10:02
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER