HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş konuşmaları özetle şöyle:
“Şu günlerde tarihimizin en zorlu dönemlerinden birini yaşıyoruz. Hiçbir zaman mutlu ve özgür günler yaşayamadık maalesef. Çözümü ertelenmiş yığınlarca sorun yaşıyoruz. 200 yıldır sorunlarla bu aşamaya geldik. Ankara’dan bakanlar tarihi unutup, meselenin bir kaç aylık hendek meselesi olduğunu zannediyor. Keşke bütün mesele hendekler ve barikatlar olsaydı. Belki el ele verip bir günde çözerdik. Eşitlik, adalet adına gün görmemiş bir halkın sorununun, köklü ve tarihsel olduğunu hepimiz yaşayarak gördük.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Kürt sorunu yoktur’ sözleri
“Buna inansaydık, alkışlardık. Kürt sorunu bitmiş olsaydı, mutluluk duyardık. AKP yönetimi, Kürt sorununda o kadar gerilere gitti ki, çözüm süreci, çekilen acılar, halkın demokrasi beklentisi yokmuş gibi, aniden ‘Kürt sorunu bitti’ dediler. Ne zaman çözdüler, ne zaman adım attılar, Kürtlerin haberi yok. Saray’ın penceresinden bakınca öyle görünüyor demek ki.
Varoşlara gitse görecek ki sorun hiç çözülmemiş, tam tersine daha büyük hale gelmiş. Halka yukarıdan bakmayın. Sizden büyük Allah var. Kendinizi yüksekte zannetmeyin, halktan daha yüksek olamazsınız. Halka yukarıdan bakıp hor görmeyin.”
İmralı ve Dolmabahçe Sarayı süreci
“Çözüm için müzakerelerin sürdüğü iki buçuk yıl boyunca İmralı’da Abdullah Öcalan’la, Kandil’de KCK yönetimiyle, Ankara’da hükümetle temaslarda bulunduk. Bir araya geliş amacı neydi, Kürt sorununu çözmek. Sorunu silah olmadan masada çözmek için iki buçuk yılda yüzlerce toplantı yaptık. Artık İmralı’da müzakere başlanacağı haftaya giriş yapmıştık. Dolmabahçe’de 28 Şubat 2015’te mutabakat metnini hep birlikte açıkladık. Artık demokratik siyasetle, müzakere ederek çözüme geldik. 10 maddelik demokrasi ilkeleri açıkladık. O ilkelerin altında PKK’nin silah bırakacağı açıklaması vardı. İkisi de hükümet ve HDP heyeti tarafından açıklandı.
Cumhurbaşkanı daha sonra ‘onaylamıyorum’ dedi. Halkın her şeyi bilmesi lazım. Dolmabahçe’de açıklamaya geçilmeden önce oturma düzeni nasıl olacak diye heyetler arasında kriz çıktı. Ne oldu biliyor musunuz? Cumhurbaşkanı müdahale etti. Kesildi. Aradan bir hafta geçiyor, kamera karşısında geçip ‘haberim yok, o fotoğrafı onaylamıyorum’ diyor. Türk milleti elinizi vicdanınıza koyun, bir hafta kalmıştı. Cumhurbaşkanı ‘artık çözüm süreci buzdolabında’ dedi. Bu cümleyi biz söylemedik. Ne hendek, ne barikat, ne çatışma, ne gerilim vardı. Bir hafta sonra İmralı’ya tekrar gidilecekti. Müzakereyle ilgili son toplantı yapılacaktı. Varılan uzlaşma gereği aydınlardan oluşan heyet olacaktı. HDP ve devlet heyeti de olacaktı. Bunların hepsi tutanaklarda var, devletin elinde de, bizde de var. Abdullah Öcalan ilk sözü alacaktı ve şöyle diyecekti: ‘bu tarihi karar toplantısına başlarken, ben PKK’yi silahlarını bırakmak üzere, şu tarihte kongresini toplanmaya çağırıyorum’ diyecekti. Sonrasında ‘heyetler kendi arasında tartışmaya başlasın’ diyecekti. HDP ve devlet heyeti tartışacak, gözlemci heyeti izleyecekti. Kaç gün sürecekse oradan bir mutabakatla çıkacak, metin parlamentoya getirilip partilere okunacaktı.”
Masanın devrilmesi
“Özgürlükçü ve sivil anayasa ile ülkenin demokratik sürece geçmesiyle birlikte PKK silah bırakmak için kongresini toplayacağı sürecin başlayacağı planları yapıldı. Parlamento kapanmadan, kalıcı barış sürecine girilecekti.
Neden bu kadar ayrıntılı anlatıyorum. Yalan kampanyasıyla karşı karşıyayız. Bir hafta sonra İmralı’ya gidilmesi lazımdı. Her gün 10 defa arıyoruz. Heyetler hazır neden gidilmiyor’ diyoruz. 10 gün geçmeden anlaşıldı. Saray’daki masayı devirmiş, ‘biz bu işi yürütürsek, HDP seçimden büyük bir başarı kazanacak, biz de tek başına iktidar olamayacağız’ demiş. Etraftakiler ikna etmeye çalışmış. ‘Hayır’ demiş, ‘bu iş bitmiştir’ demiş. Bir tarafta can hesabı var, bir tarafta da 7 Haziran sandığı var. İkisini teraziye koymuş, oylar canlara tatlı gelmiş.
Çözüme gitmeliyiz, yoksa Ortadoğu’daki gelişmeler Türkiye’yi kasıp kavuracak dedik. Baskı uyguladı arkadaşlarımız. Çıktı dedi ki ‘Süreç bitmiştir. Biz çözüm sürecini buzdolabına kaldırdık.’ Anladık ki bütün derdi 7 Haziran’da HDP’yi baraj altına bırakmak, çok heveslendiği başkanlığa kavuşmak.”
Özyönetim
“Ülkenin mevcut idari biçimi halkın yönetime katılmasını imkansız kılıyor, biçimin değişmesine karşı değiliz, bunu savunmuyoruz. Herkes yönetime katılsın diye bir özerklik modeli öneriyoruz. Oturup tartışabiliriz dedik. Halk istiyorsa, en iyisini müzakere ederek yapabiliriz dedik. Bundan anlamıyorlar. Bizi hiçleştirip, seçimde de baraj altında bırakarak siyasette tek adam tek parti yönetimine geçmek istedikleri netleşince biz ne dedik, ‘O halde seni başkan yaptırmayacağız’ dedik. Süreç böyle işledi.”
7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri
“Saray HDP’nin barajı aşamayacağını düşünüyordu. Ona giden anketler 7,5-8 gösteriyordu. İçi rahattı. Nasıl olsa HDP baraj altında, biz tek başına anayasayı yaparız diye düşünüyordu. Ne zamana kadar, HDP barajı aşıp 80 milletvekiliyle parlamentoya gelince işler değişti. Zaten çatışmalı süreci göze almıştı. 7 Haziran’ı görmek istiyordu, sonra savaş konseptine dönecekti. HDP’nin güçlendiği anlaşılınca önceden kararlaştırılmış süreç pratiğe konuldu
1 Kasım öncesinde bombalamalar, tutuklamalar, suikastlerle dolu günler yaşandı. Hendek meselesi böyle bir süreçle çıktı. Cizre’de 16 sivil öldürüldü. İçişleri Bakanı ‘asla sivil öldürülmemiştir’ dedi. O zaman ne barikat vardı, ne hendek vardı. ‘Süreci bitirdiniz, bari askeri operasyonlarla içinden çıkılmaz hale getirmeyin’ dedik. Başkale’de, Varto’da, Cizre’de, Nusaybin’de 1 Kasım öncesi miting yaptık. Her mitingde ‘silaha, hendeğe, barikata gerek yok’ dedik. Seçilmişler olarak demokratik siyasette sizin hakkınızı savunabiliriz dedik. Biz o mesajları verirken, Ankara tehdit mesajları veriyordu.”
‘Halk bize barış için oy verdi’
“HDP devasa sorunları siyasetle çözmek için kurulmuş bir parti. Herkesten oy aldık, bize barış için oy verildi. Biz barış için elimizden geleni yaparız dedikçe, onlar savaş politikasında ısrar etti. Askere de polise de, gence de, PKK gerillasına da yazık değil mi dedik. Hepsinin acısı ortak acımız, gencecik bedenleri tabutlara koyup ailelere göndermeyelim dedik.”
DTK kongresi
“DTK özyönetim gündemiyle topladığı kongre sorunu çatışma zemininden alıp yeniden siyasi zemine taşıma amacıyla yapıldı. DTK, ‘Bu metin tartışmaya açıktır’ dedi. PKK’ye de çağrı yaptı, hükümete de. Verilen cevapları gördünüz. Bir anda ‘vatan haini, bölücü, terörist’ ilan edildik. Dokunulmazlıkları kaldırılmalı, partileri kapatılmalı sesleri yükseltildi. Konuşsan olmaz, sussan olmaz, Meclise gitsen olmaz, dağa gitsen olmaz. Kürtler daha ne yapsın. Her gün insanlar ölüyor. Bebekler ölüyor.”
‘Siyasetçiler konuşmazsa ortalık yangın yerine dönüyor’
“Senin kara kaşına kara gözüne hayran değiliz, ama görüşmeye mecburuz. Siyasetçiler konuşmazsa ortalık yangın yerine dönüyor. Sen bizi, biz de seni sevmek zorunda değiliz. Müzakere masasını Saray devirdi ancak akan kandan HDP sorumlu tutuluyor. Çünkü yalancı medya var, gazeteleri, televizyonları var, dezenformasyonla HDP’yi suçluyorlar. ‘Parti kapatılacak, ülkeyi bölmeye kalktılar’ diyorlar.
Diktatörlüğün önündeki tek engel sizlersiniz. Bir biz kaldık diktatörlüğe direnen. Ülkede anayasa yok, yargı yok, medya yok. Cumhurbaşkanı dokunulmazlıklar konusunda Meclis’e emir veriyor. Dokunulmazlıkları kaldıracaksınız, Anayasa aykırı davrandılar’ diyor. Senin her cümlen anayasaya aykırı. Yargıya emir veremezsin, suç işliyorsun. Herkesin dokunulmazlığı kalksın, hepimiz mahkemeye çıkalım.”
‘Özyönetimi savunmak parti politikamız’
“Yargılamada özyönetimi savunmanın parti politikamız olduğunu, halkın zulme karşı direnişinde yanında olduğumuzu çekinmeden söyleyeceğiz. Peki size ayakkabı kutularını, para makinelerini sorduklarında, ‘çaldık çırptık diyecek misiniz?”
HDP’lilerin hedef alınması
“Biz demokratik siyaset umudunu büyütmeye çalışırken, insanları şiddet ortamından çıkarıp, yeniden barış ortamına ulaştırmak için çaba sarf ederken, siz halkın siyasete inancını bitirdiniz. Yeryüzündeki sahte dokunulmazlıklara kimse sığınmasın.”
‘Başkanlık için yaptıkları kanlı politikanın hesabını verecekler’
“Bu zor günler geçecek. zulüm politikaları çökecek. Oy uğruna, başkanlık için yaptıkları kanlı politikanın hesabını verecekler. Türkiye’nin vicdanlı insanların sesine ihtiyacımız var. Kürt halkı bu kadar barış ve çözüm heveslisiyken, ‘ev ev temizleyeceğiz’ diyen anlayışa karşı Batıdan barış sesinin çıkması lazım, kardeşlik sesinin yükselmesi lazım. Barışı ve çözümü savunmak için HDP’li olmaya gerek yok. Kürt olmaya gerek yok. İnsan olmak yeterli. Ölümleri durdurmak zor bir şey değil. Barış denilen sihirli cümle İzmir’de, İstanbul’da, Konya’da haykırılırsa barış olur bu ülkede.”
Çılgınlaşmış ülkeyi felakete sürükleyen hükümete karşı durmamız gerek. Müzakere çağrısı yaptıkça tehditle karşılaşıyoruz. Çözüm süreci olduğu günlerde ona göre, olmadığında ona göre davranıyorlar. Patır patır cezalar veriyorlar şimdi. Bekir Kaya’ya ceza veriyor. Belediye eş başkanı ‘özyönetim talep etme ihtimali vardır’ diye tutuklanıyor. Biz yatarız yatmasına da barış böyle getirilmez. Parlamentodan atmak mı istiyorsunuz, ben istifa ederim, yeter ki barış gelsin.”
‘Takdir sizin’
“Bu tür yaklaşımlar gençleri siyasetten uzaklaştırır. Her şeyden önce insansınız. Yanlış yapıyorsunuz. Rüzgara göre karar vermeyin. Bu kararlar farklı etki yapıyor. Cezalardan korkmuyoruz, bir gence haksız yere 15 yıl ceza verdikçe, 15 genci siyasetten uzaklaştırıyorsunuz. Devleti koruduğunuzu sanmayın. Adalet çökerse, toplum bir arada duramaz, kaos olur. Siz adaleti çökertirseniz adalet başka yerde aranır, takdir sizin.
Bizi bu yoldan alıkoyarsanız, hiçbir dönem başarılı olamazsınız. Zalim iktidarlar halk karşısında direnemezler. Çok öldürebilirler, tankı topu şehir merkezinde kullanabilirler, ama bunlar sorunu çözmez, tam tersine büyütür. Başbakana samimiyetle sormak istiyorum. Cizre’de Sur’da Silopide tam olarak ne yaparsanız zafer elde etmiş olursunuz. Zaferden anladığınız nedir? ‘Ev ev temizleyeceğiz’ diyorsunuz, 5 bin mi 10 bin mi hedeflediğiniz. Kaç kadını öldürmek gerekiyor zafer için. Yaptınız diyelim, 5 bin kişiyi öldürdünüz. Buna zafer mi diyeceksiniz, sorunu hallettim mi diyeceksiniz. Nasıl bir çıkmaza sürüklendiğinizi farkında mısınız? O kan deryasında kendin boğulursun. Diktatörlükler böyle boğulur. Biz hendek barikat normaldir demiyoruz, senin saldırıların anormaldir diyoruz.”
‘Karadeniz, Trakya duysun istiyorum’
“AKP ve Saray iktidarı başkanlık sistemi dışında özerklik gibi herhangi bir öneriyi tartışmayı kabul etmiyor. Gelin tartışalım diyoruz. Canlı yayına çıkalım. Sen başkanlığı savun, ben özerkliği anlatayım. Halkımız dinlesin, seni de anlasın, beni de anlasın ne zararı var. Genelkurmay Başkanını Cizre’ye göndereceğine, sen insanları dinle. Seçilmiş olan sensin, Genelkurmay Başkanı, emniyet müdürü değil. Siyasetçi olarak sen git Cizre’ye. Biz çağrı yapıyoruz, ‘vatan haini’ diyerek hedef gösteriyor. Ben bunu Van’da anlatıyorum ama istiyorum ki Karadeniz duysun, Trakya duysun.
Haziran ayında kardeşlik mesajı verilen Diyarbakır mitingi bombalandı. Ankara ve Suruç katliamlarının sorumluları da elini kolunu sallayarak dolaşıyor. Bize başka çare bırakmıyorlar.”İMC
Güncelleme Tarihi: 07 Ocak 2016, 16:25