İPUCU: BEYAZ TOROS
AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın daha kapsamlı sürdürmek istediği ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun 'Beyaz Toros' örneğiyle ipucunu verdiği politikalar, toplumun tüm kesimleri için, önü alınmadığı takdirde ciddi bir muhatara niteliğinde. AKP'nin ilan ettiği savaş politikası insan hakları, emek, ekoloji, kadın alanlarındaki sorunlara da kaynak olmaya devam ediyor.
Kürt Özgürlük Hareketi, seçimlerin ardından demokrasi güçlerine, AKP faşizmine karşı mücadelenin yükseltilmesi ve demokratik muhalefetin örülmesi için seslendi.
Biz de, "AKP faşizmine karşı neyi nasıl yapmalı" sorusuyla, AKP'nin karanlık takviminin bertaraf edilmesinde ihtiyaç olan reçeteyi; siyasetlerin, sivil toplum örgütlerinin, kadınların ve akademisyenlerin çözümlerini yansıtmayı istedik...
İLK GÜN SİYASETÇİLER
Üç gün sürecek olan ve demokratik muhalefetin nasıl örgütleneceği, AKP faşizminin nasıl önleneceği üzerinden bir muhtevayı hedefleyen dosyamıza, bugünden itibaren başlıyoruz. "Ne yapmalı, nasıl yapmalı" sorularını ilk bölümde HDP, ESP, ÖDP ve CHP'den isimlere yönelttik.
ÖNDER: SÖYLEMDEN ÇOK İŞLEV
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, demokratik muhalefeti örgütlemenin koşulu olarak, 'muhalefetin söyleminden çok işleyişini demokratikleştirmeyi' işaret ediyor.
Kürt Özgürlük Hareketi'nin HDK, HDP, DTK tecrübelerine bakıldığında, bunların iç işleyişlerinin muhalefetin demokratik içeriğini de belirlemek üzere tasarlandığını belirten Önder, "Örgütlenmenin formu onun demokrasi içerisinde konumlanacağı yer bakımından da iktidarları demokratik perspektife çağırmak bakımından da çok etkili" diyor.
'MEDYA VE KAMUSAL ALAN ÖRGÜTLENMELİ'
Önder, 'nasıl yapmalı' sorusuna şöyle yanıt arıyor:
"Aslında başta radikal demokrasi fikri olmak üzere benimsediğimiz tüm fikirler etkileşime girdiğimiz tüm mekanizmaları dönüştürmeli. Bakın, HDP ile görüşen siyasal parti ya da STK kim olursa olsun çoğu zaman gündemlerine almaktan çekindikleri birçok kavramı kullanmak konusunda cesaretleniyor. Bu işin söylemsel belirleme ve söylemle demokrasiyi taşıma kısmı. Bir de bunun diğer yanı var; sokak kısmı. Burada demokratikleşme için hem medyayı hem kamusal alanı iyi örgütlemek gerekiyor. Bir yandan sansür bu konuda elimizi ayağımızı bağlıyor; devletin ideolojik aygıtları olarak hareket ettiklerinde medya kuruluşlarının seçim sonuçlarına yaptıkları etki ortada. Ben demokratik mücadelede Türkiye gibi kalabalık demokrasilerde medya görünürlüğünü stratejik bir temele oturtmanın şart olduğunu düşünüyorum. Aksi bir durumda manevra alanımız yok.
'YARATICI DİRENİŞLERLE KARŞILIK VERİLMELİ; KAPSAYICI OLUNMALI'
Faşizmin nasıl önleneceği tartışması ise çok yanıtlı. Örneğin faşizmin baskı yöntemlerinin her birine yaratıcı direnişlerle karşılık vermek gerekiyor. Gördük ki bu toplum HDP'yi Meclis'te istiyor, birileri aksini iddia etse de. Faşizmle mücadelede Meclis'te yaratıcı, sadece söylem üzerine inşa edilmemiş bir siyasal stratejiyi temel almak gerekiyor. Haziran ve Kasım seçimleri aslına bakarsanız HDP'nin Kürt sorununun çözümünde de kitlesel muhalefette de halk tarafından asıl özne olarak ilanıydı. Ben HDP'nin özerk, ilkeli bir duruş sürdürdüğü; insanlarla üstünden iletişim kurduğu değerlerden vazgeçmediği sürece faşizmi zorlayabileceği görüşündeyim. Böyle bir güvenlik konsepti temelli yönetime verilecek yerelde de genelde de en etkili yanıt budur. Somut olarak kastım siyasi profesyonelleşmeyi de sağlamak. HDP birçok ad-hoc grubun çalışmalarıyla büyüdü son iki seçimde; ancak alanında uzman insanların parti içerisinde sürekli sorumluluk almaları şart. Bildiğimiz yöntemleri geliştirmek için yapıyı ve dili kapsayıcı hale getirmeliyiz. Çok sık kullanılan Türkiyelileşme kavramından daha önemlisi de budur. HDP'lilerin nitelikleri etrafında dünyalılaşma. Bilişim, ekoloji, sanayi alanında kendi sözünü ezberlerin ötesinde üreten bir HDP bence faşizmin tüm arkabahçelerini elinden alacaktır. Parti çalışmasını ideolojik eğitimle sınırlamayan, günlük yaşamın sorunlarını iktidar dahi olmadan çözme gücüne sahip bir yapı faşizmi kısa vadede zaten düşürür güçten. Biz bunu kurmalıyız, sivil, eşitlikçi ve barışçıl bir kamusal kimlik etrafında çok geniş kitleleri toplayabileceğimiz kesindir."
ULUSOY: YENİDEN ÖRGÜTLENME GEREKİYOR
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Genel Başkanı Sultan Ulusoy'a göre; 'AKP 1 Kasım seçimlerinde aldığı oy desteğiyle faşizmi tahkim etme, Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı oluşturduğu savaş cephesini sağlamlaştırmaya çalışıyor.' Ulusoy, hükümetin şimdi ise, topyekun savaşı tırmandırma, gerillanın ve kent merkezlerinde oluşan öz yönetim direniş iradesini kırma hamlesine girişeceğini öngörüyor. "Ayrıca Rojava Devrimi'ni ezmek için saldırı koşullarını gözetecek. Batı’da devrimci demokratik hareketi hareketsiz bırakarak ezme çizgisine yönelecek. Bunları 1 Kasım’dan itibaren ilan etmiş bulunuyor" diyen Ulusoy, şunları ifade ediyor:
"Türkiye ve Kürdistan’da bugün hüküm sürmekte olan ve Saray'da cisimleşen AKP diktatörlüğü ve faşizme karşı birleşik bir direniş zorunludur. Bugün demokratik muhalefet hem istenilen düzeyde örgütlenmiş değil hem de direniş ve mücadeleyi Saray diktatörlüğünü geriletme bakış açısıyla yürütmüyor. Dolayısıyla demokratik mücadele dinamiklerinin buna göre yeniden örgütlenmesi önem kazanıyor."
'BÜTÜN İLERİCİ KESİMLER DAHİL EDİLMELİ'
Ulusoy, yeniden örgütlenmenin nasıl olacağını ve çözümü ise şöyle tarif ediyor:
"Halihazırdaki değişik düzeyde oluşmuş birlik, platform, blok vb. oluşumların dönemin ihtiyaçlarına göre yeniden şekillenmesi gerekir. Yani en geniş demokrasi, özgürlük ve barış güçlerinin bir araya gelmesi, merkezileşmesi ve somut bir eylem planı ile önümüzdeki süreci yönetmesi gerekir. Böyle bir birliğin yerel dinamiklere ve halka dayanan yani ilçe ve mahallelerde yöre dernekleri, kültür merkezleri, yerel halk önderlerinin katılımını sağlayacak biçimde olması gerekir. Savaş cephesine karşı barış ve demokrasi cephesinin oluşturulması en doğru biçimdir. Bu cephe içerisine, Haziran Hareketi, Halkevleri, Konfederasyonlar vb. bütün ilerici demokratik kesimler dahil edilmelidir. Demokratik cephenin genişletilmesi ve güçlendirilmesinde partimiz üzerine düşeni yapacaktır.
Bunun yanı sıra ve en önemlisi demokrasi ve barış mücadelesinin temel dinamiği olarak HDK ve HDP’nin sürecin ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırılmasıdır. Kürdistan kentlerinde dişe diş direnişi sürdüren bir halk geçekliği var. Batı’dan bunu da gören, Batı’nın demokratik öğeleri ile Kürt halkının direnişini birleştirerek ilerlemeliyiz. Halklarımızın özgürlük eksenli talepleri doğrultusunda sokak mücadelesine, yasal ve meşru mücadeleye dayanan birleşik mücadele ve direniş hattı savaş cephesinin saldırılarını boşa çıkarabilir."
'YEREL MECLİSLER DİRENME NOKTAMIZ OLMALI'
HDP’nin aldığı 5 milyonu aşkın oyun küçümsenmemesini öneren Ulusoy, "Savaş ve zulüm altında tercihini yapan bu kitlenin örgütlenmesi sorunu kendini dayatıyor. Dolaysıyla bu kitle Batı’da HDK meclislerinin toplumsal temele dayandırılması için de güçlü bir kaldıraçtır. Şimdi faşizme karşı sokak sokak, mahalle mahalle HDK meclislerini örgütleme zamanıdır. Yerel düzeyde oluşturulacak meclisler formu faşizme ve savaşa karşı direnme noktamız olmalıdır" diyor.
TAŞ: HAZİRAN HAREKETİ ÖNEMLİ BİR ZEMİN
Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Eş Genel Başkanı Alper Taş, Türkiye'de oldukça geniş bir muhalefet dinamiği olduğunu düşünüyor. Kürt hareketi ve örgütlü Kürt toplumunu da 'AKP faşizminin gelişmesinin önünde önemli bir direnç noktası' olarak gören Taş, şunları ekliyor: "Ancak bunun sınırları da ortada. Özellikle de Batı'da geniş halk kesimleri örgütsüz ve muhalefet dinamikleri dağınık. Gezi isyanında ortaya çıkan büyük direnme dinamiği, örgütlü ve sürekliliğini sağlayacak biçimlerde geliştirilemedi. Türkiye'de temel mesele bu direnme eğilimlerinin örgütlü bir halk muhalefetine dönüştürülmesi. Haziran Hareketi bu anlamda, geliştirilmesi güçlendirilmesi gereken önemli bir zemin."
'BİR ARAYA GELMEMİZ YETMEZ'
Faşist gidişat karşısında, tüm muhalefet kesimlerinin dayanışmasını, sokağın koordinasyonunu sağlayacak ortak mücadele zeminlerinin inşa edilmesini önemseyen Taş, "Ancak, meseleyi, 'hepimiz bir araya gelirsek bu faşist dalgayı bertaraf ederiz' basitliğinde ele almamalıyız. Mesele daha köklü ve derin. Toplumsal zeminlerde solun varlığını güçlendirecek, halkla bağlarını geliştirecek, yarını bugünden inşa edecek kurucu bir perspektife sahip kanalların (Meclisler) yaratılması gerekiyor" diyor.
'BAŞKA DÜNYALARA AÇILMALIYIZ'
Taş'ın reçetesinde, şu öneriler de yer alıyor:
"Özellikle seçimler sonrasında çokça ifade edilmeye başlayan var olan milliyetçi-muhafazakar iklimi değiştirecek kültürel mücadele alanını da salt ideoloji-fikir düzeyindeki sözle, yukarıdan oluşturulacak siyasetlerle sınırlı olarak ele almamalıyız. Yapmamız gereken, hallkın gündelik sorunlarına onlarla iç içe yanıt verecek bir örgütlenme anlayışı ve yeni bir emekçi aydınlanması hamlesiyle bir kültürel değişimi de içerecek biçimde, birleşik bir direniş hareketinin geliştirilmesidir.
Bu bakımdan, saldırıların yoğunlaştığı yerlerde birlikte savunma, direnme noktasındaki dayanışmayı güçlendirmeliyiz. Ama bununla sınırlı kalmadan esas olarak kendi sınırlı dünyamızdan çıkarak, başka dünyalara açılmanın yollarını bulmalı, araçlarını geliştirmeli, dilimizi, çalışma tarzımızı ve örgütlenmemizi bu temelde yenilemeliyiz."
ALTIOK: İLKELER, İNANÇ, UMUT VE DAYANIŞMA...
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Milletvekili Zeynep Altıok Akatlı, ilkin, Michel Foucault'a ait, "İktidar her yerdedir, direniş de" sözünü hatırlatıyor.
Başka bir dönemin başladığını ve yavaş yavaş bu gerçekçe yüzleştiklerini söyleyen Altıok, AKP tehdidine, "Yüzde 49’luk ve 317 milletvekili olan bir blok var karşımızda. Üstelik bu blok devletin kendisi olmuş durumda. İşler hiç de kolay değil" diye dikkat çekiyor.
Altıok, buna rağmen tehlikeye karşı gelinebileceği umuduyla, şöyle diyor: "Bizi biz yapan; yani solu sol, özgürlükçüleri özgürlükçü, ilericileri ilerici yapan en önemli yaşam damarı ilkeler, inanç, umut, ve dayanışmadır. Buradan yürüyeceğiz."
Altıok, AKP'nin ayrıştıran, kutuplaştıran anlayışına en rahat zemini sağlayan MHP’nin çözümsüz inadını da iyi kullanarak önemli bir ölçüde oy artırdığı fikrinde. Böylece AKP'nin, uzun zamandır siyaset arenasında alternatif bir parti olmayışından beslenerek, neredeyse geleneksel Türk sağının bütün unsurlarının oyunu aldığını söyleyen Altıok, "Çok sert ve güçlü bir hat ördü karşımıza" uyarısında bulunuyor.
'DAHA SERT BİR DİRENİŞ HATTI LAZIM'
AKP faşizmini bertaraf etmek için yan yana gelmeyi önemseyen Altıok, şu görüşte:
"Türkiye solu, solun evrensel değerlerinden ve ilerici muhtevasından koparak, seçilme eylemi için kendisinin inanmadığı hatta karşı çıktığı, halkın en köreltilmiş yönleriyle uzlaşmak zorunda değil. Sol, emeği, adaleti, eşitliği, özgürlüğü, özellikle ve özellikle bu coğrafyada tartışmasız bir biçimde laikliği ve aydınlanmayı önüne koyarak mücadele hattını örmeli. İktidar her yerde, zalim ve sert. Daha da sertleşeceğinden neredeyse kimsenin şüphesi yok. Artık Türkiye’de ciddi bir rejim krizi var. Bu toprakların olmazsa olmazı Cumhuriyet deneyimi karşımızdaki tehlikeli blokun tehdidiyle karşı karşıya. Henüz seçim sonuçları dahi netleşmeden başkanlık tartışmalarına başladılar. Bu durumda Türkiye solu; sosyal demokratlar, cumhuriyetçiler, laikler, sosyalistler, Kürtler, Aleviler, gençler, işçiler ve geniş emekçi yığınları, ülkenin ve halkın geleceğini daha sert, iktidarın şiddetinden koruyabilecek, ona karşı direniş hattı örebilecek nitelikte savunabilmelidir. Cesaretle sözümüzü sakınmadan, hem parlamentoda hem de sokakta aynı hattı örgütleyebilmeliyiz.
'EYLEM VE SÖYLEMDE YAN YANA GELİRSEK, KİTLEYE OLUMLU YANSIYACAK'
Gücümüz birliğimizden gelir. Dünyada ve Avrupa’da yakın dönem sol ve sosyalist partilerin iktidar deneyimlerinin tamamında birlik, ranta dayalı ve yağmacı saldırganlığa karşı halkçı ve emekten yana bir söylem, savaş karşıtlığı, çevrecilik gibi çeşitli dinamikler etkin oldu. Önümüzde yeni bir anayasa yapma girişiminden kaynaklı onlarca farklı sorun, Suriye’deki savaş, Kürt sorunu, daha fazla yağma ve talan, ve en önemlisi 'sultanlık, padişahlık, krallık, tek adamlık, diktatörlük', adına ne dersek diyelim, 'Saray' sorunu var. Eğer muhalefet dinamikleri olarak eylemde ve söylemde yan yana gelmeyi başarırsak, bu durumun sokağa ve kitle hareketine yansıması son derece olumlu olacaktır. Yeni anayasa tartışmasında solun alacağı ortak tutum, kitlelerde de daha fazla yan yana geliş olarak karşılığını bulacaktır."
Yarın: Prof. Dr. Gazi Çağlar, Prof. Dr. E. Ahmet Tonak, Dr. Erdem Yörük, Doç. Dr. Siyaveş Azeri /Anf
Güncelleme Tarihi: 10 Kasım 2015, 10:47