“Üzgünüm” demiş Alpay...
İçinden, “Hapislik zor tabii” diye düşünürken, asıl nedeni öğrenmiş Sönmez:
“Kolombiya’daki referandum sonucuna üzüldüm” demiş Necmiye Alpay:
“Nasıl reddederler barışı?..”
***Kollarını insanlık kadar geniş açmış bir yazarı, iki metrekare tabutluğa da koysanız duyar dünyanın sesini...
Kulağı, yerkürenin öbür ucunda barışı arayan yoldaşlarındadır.
Her atılan kurşunla yaralanır; her yiten canla canı yanar.
Kendi derdini unutur, yasaklanan dillere, yakılan köylere, kesilen ağaçlara dertlenir; nerde bir barış lafı duysa kulak kesilir, ümitlenir.
Savaş yeniden başladı mı kederlenir.
***“Barış” için bir ömür harcamış insanları “silahlı terörist” diye hücreye tıkar, o insanlara saldıranları salıverirseniz,
“Bir kitap bombadan da tehlikeli olabilir” deyip yazıyı, yazarı hedef gösterirken silah tutanla bayrak önünde fotoğraf çektirirseniz,
Dünya barışı alkışlarken, siz on binlerce cana mal olmuş bir savaşı siyasi hesaplarla sürdürürseniz,
Yazara, aydına, gazeteciye, akademisyene eziyet çektirip suikastçıyı, kabadayıyı, çeteciyi, katili ödüllendirirseniz,
Fikrin değil şiddetin, kitabın değil silahın, barışın değil savaşın yanında saf tutuyorsunuz demektir.
Bu tercihi yapanların sonu, tarih kitaplarında yazıyor.
Kolombiya’da savaşa son veren devlet adamı Nobel Barış Ödülü’ne yürürken, zulmün yolundan gidenleri insanlık nefretle hatırlıyor.
***Düşüncelerinden dolayı katledilen hocam Ahmet Taner Kışlalı’yı andık dün...
Onu hedef gösteren gazetenin manşetinde, fotoğrafının üzerine konulan kırmızı çarpı işaretini bir kez daha hatırladık.
Tabii o işareti koyanların, saraylarda ağırlanmasını, protokolde başköşeye oturtulmasını da...
Bu tercihi yapanların akıbeti, tarih kitaplarında yazıyor.
Ahmet Taner Kışlalı, bu ülkenin aydınlanma mücadelesinin yüz aklarından biri olarak her sene daha da büyüyen bir saygı ve özlemle anılıyor.
Ona kıyanlar, kıyanlara zemin hazırlayanlar, zemin hazırlayanları el üstünde tutanlar, karanlıkla özdeşleştiriliyor.
“Ümidin, akarsuyun, meyve çağında ağacın, serpilip gelişen hayatın düşmanı” sayılıyor.
Biz yine de, kitabı düşman belleyip silahı ödüllendirenlerin, yarın onun hedefi olmamasını dileyelim.
“Aydınlık” diye diye ölen aydınlarımızı, “barış” diye diye hapsedilen bilim kadınlarımızı, daracık hücresinde kollarını insanlık kadar geniş açmış tutsaklarımızı saygıyla analım.
Kitabın, barışın, aydınlığın, silaha, savaşa, karanlığa karşı nihai zaferinden bir an olsun kuşku duymayalım.
Güncelleme Tarihi: 22 Ekim 2016, 11:29