Bugün mutluluk dilemek için bir dakikanızı ayırın; kendi hayatınızdan kendi hayatınız için; bir kez daha varlığı bir kılan ile gönlü pir kılan bir ise o halde bir olmamak elde değil.
Yeryüzünde başkalarının emeğini sömürerek doyma durumu,elbette kapitalizmden önce hatta çok önce de vardı.
Bu su, küçücük bir köyde saklı bir tarihin içine akar. Söylenceler taşır köye. Köyün çevresini sarmış tarihi izlerin, yıkıntıların yarattığı ve akşamüstü görkemini his ettiren mistik atmosferin ruhuna uygun olarak…
Kobané ruhu, Rojawa direnişi, Kürtlerin varoluşuyla yok oluşu arasındaki ince çizgiler derken, seçim geldi gelecek. Hem de tarihteki en çetin seçimlerden biri…
Ey gönül hep dilde aşina sevgiliye duyulan özlem ve kara günün en can alıcı zamanı, mevsimlerin en ılıman hayatı ve sağanak dile gelen zamanın en güneşli hali misali hep gelgitlerle uzanan bir visal…
“1915’teki dünyayı seyrediyorum. Bütün insanlığa, politikalarına acı acı ağlıyorum. 2015 insanlığını seyrediyorum, ruhum inliyor içimde. Canım çekiliyor. Ülkemi seyrediyorum. Utanıyorum. Ağlıyorum. Boğazım düğümleniyor. Yutkunmakta zorlanıyorum. Sesimi koyveriyorum. Bağrımdan dökülüyor gözyaşlarım. Tanrı’yla konuşuyorum, dertleşiyorum.”
Sina çölünde, kavrulmuş dudaklarıyla gecenin sessizliğine hıçkırıklar bırakıyordu.
Hep umutların hâsıl olduğu yarınları düşlerken hep vuslatın özlemle, hasretle beklenildiği zamanları gözlüyorum…
Milletvekili adaylarımız belli oldu…
Selahattin Demirtaş'ın dünkü şu sözleri önemle not edilmelidir; çünkü Türkiye'nin yakın geleceğinde ülkemizi nelerin beklendiğine dair çalınmış bir "kalk borusu" niteliğindedir.
Kolaylaştırma arzunuz güçlü ise, kolaylaştırabildiğinizi görürsünüz.
Öğlen haberlerinde okunan TSK açıklamasını duyduğum anda göğsüme bir yumruk oturdu.
Bugün bahar kokuyor, gökyüzü tebessüm de çiçekler bir ahenkli, böcekler de iştirakle nebatat ve ne var ise sabahın güzelliği ile hayata hep bir ağızdan merhaba diyor…
Bu yazıyı kaydedip, saklayın. 7 Haziran 2015 seçimlerinin sonucunu kesin olarak yurtdışı oyları belirleyecek. Bizi uzun ve hayli heyecanlı bir gece bekliyor.
Kentin karanlığında kaybolabilirdim, üzerimde beyaz kıyafetlerim olmasaydı. Sokakların tenhalığına çatı katı penceresinden bakarken, ürperticiliğinin nedenlerini düşündüğümü hatırlıyorum.
Kendimizi anlatmaya çalışırken sözcüklerle bazen ağlamaklı olur halimiz, bazen hüzne boğulur ve bazen kahkahaları izler haleti ruhumuz…
Çağımız teknoloji çağı. Bu çağa adını veren tüm ürünler de elektrik ile çalışıyor.
Her taraf ayrılık kokuyor ve her bank yalnız,
Başkale’de trafik polisleri terör estiriyor...
Bu yıl ki Newroz, tarihin gelmiş geçmiş en anlamlı ve en görkemli Newrozlarından biriydi.
Zamanın içinde yitirdiği ritüellerini arıyordu. İnsan, kendi boşluklarını doldurmak için sarılıyormuş meyve ağacına diye düşünüyordu. Zaman zaman bu düşüncelerini etrafındakilere onaylatma ihtiyacı duysa da, belli etmekten kaçınıyordu.
…Ve yine yeniden bir hayata merhaba demenin bir ahengini yaşarken;
Erdoğan, 18 Arlık 1991'de bir rapor hazırlar.
16 Mart 1988 Halepçe Resmi kayıtlara göre 5 bin sivil öldü. Resmi olmayan kayıtlara göre ise çok daha fazlası. Sonraki nesillerde görülen doğum bozuklukları oranı Hiroşima ve Nagazaki’nin 4-5 katı…
Bir umuttu içimde hissettiklerim ve yaşattıklarım, nedense hep yol oldu yol gösterilmesi gerekenler…