Kimi sevsem sen ve yürekleri dağlayan en acınaklı halim...
Cumhuriyet Gazetesi Yazarı ve Haber Koordinatörü Ayşe Yıldırım Başlangıç, TSK savaş uçakları tarafından vurulan ve 8 sivilin hayatını kaybettiği ancak Genelkurmay Başkanlığı'nın "orada sivil yerleşim yok" dediği Zergelê köyünü yazdı.
Telli, üflemeli, tuşlu çalgılar… Bir bestenin notalarını tutturmaya çalışmakta. Her nasılsa hepimiz, ortak bir rüyanın parçaları olarak toplanmışız bu salonda. Herkes kendi uykusunda, herkes kendi rüyası sanmakta…
Hüzünlere salar gibi yağmur damlaları akıyordu sessizliğe gidişinin ilk damlaları misali…
Karanlık bir dönemden geçiyoruz.
ABD'nin "IŞİD'e karşı mücadele için yaktığı yeşil ışık", AKP'nin halk tarafından yetkileri kısıtlanmış unsurları ve Erdoğan tarafından "erken seçim"e giden yolda, "PKK'yi kriminalize etmek, HDP'yi marjinalize etmek" için kullanılıyor
Bu memleket düzlüğe, barışa ve demokrasiye kavuşacaksa bu unutmama haliyle kavuşacak. O bakımdan... Eyvallah.
Hoşça kalın, pembe düşlü narin gülüşlü çocuklar. Küçücük bakan ama evreni kucaklayan gözlerinizle, gülüşlerinizle gidiyorsunuz. Güneşin üşüyen umutlarını yorgun bakışlarınızla üflediniz ve dağların yüreklerini avucunuzun içine alıp okşadınız.
Şarkılara, şiirlere inanan çocuklardı. Avuçlarında gerçeğin acımasızlığının üstünü örtecek masallar vardı. Çocukların düşlerinin ellerinden tutup kendi dünyalarına kapılar açacak oyuncaklar, oyuncak kahramanlar…
Gidenlerin ardından bir sevgi sözcüğü gibidir.
"Bana devlet adam öldürüyor dedirtemezsiniz" mantığı, hala etkili. Türkiye'nin yakın tarihi, yüzleşilememiş acı ve vahşi olaylarla dolu.
Can vermeye direnen yıldızdı ülkeleri. Son ışınına kadar, tüm varlığına sonsuz bir inanç taşıyordu. Canına çok kast edilmiş bir yıldızın, oğulları ve kızları olmanın yazgılarına düşürdüğü pay olarak parıltılar kadar, gölgeler ve karanlıklar da vardı.
Birlik ve beraberliğimizin pekiştiği ve buna daha fazla ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde, siz değerli okuyucuları kentimizin yerel sıkıntılarla yıllardır içme suyu çilesi çekerek trajik bir yaşam sürdüren kentimizin Doğanlı Köyüne götürmek istedim.
Akşamlar gecelerin mimarıdır, ne gece gündüze küstür nede şafak karanlığı mahkûm…
Coşkunun aktığı her anda bir yüceliş ve yükseliş saklıdır. Yaşama, yaşamından katmaktır. Rengini iliştirmek gibidir.
Başak, içine büyüyeceği toprağı, çekirdeğini çatlatmadan sınarmış. Sınamamışsa, doğduğu toprağın mayasına varlığını koyarmış. Bir teminat mektubu niyetine… Sınamamışsa, yazgısını paylaşırmış, sınamamışsa, utancını hatta…
Barbarlık ile vahşetin temsilcisi…
Her ani gidişin ardından yüz yüze kalan bahanelerin mutlak sebebiydi ya öfke.
Karlı dağlardan yükselen sesler gibiyim yankılanır göklerde...
Milliyet gazetesi yazarı Tolga Şardan, Hrant Dink cinayeti ile ilgili ilginç detayları köşesine taşıdı.
Aynaların arkasına saklanırdı çocuk, kim aynaya baksa kendisini görür, kendisini sobeler zan ederdi.
İçimde yaralar taşıyarak gönlümün o sarp kayalarına vurup dalgalarımı, hislerimi buruk Buruk edip sana döneceğim...
MEB'e bağlı okullarda Facebook'ta dolaşması Twitter'da mesaj yazmaı, Blogspot'ta yazı okuması yasak. Peki ne serbest? IŞİD propagandası yapan sitelerdeki kesme videolarını sansürsüz izlemek!
Hayatta tek güvendiğin, sırtını dayadığın koca çınarın gözlerin kapalıyken elini bırakıp gitmesi...
Gözlerin, takip etmekten yorulacağı uzunlukta ve çoklukta çatlakları olan odunlarla tutturulmuş, tahta çatının altında oturmuşum.