Newroz’un bu yıl Türkiye genelinde bu kadar muhteşem bir biçimde kutlanmasının sırrı hiç kuşku yok ki Önder Apo’nun tarihi Amed Newrozu’nda açıkladığı Halkların Barış ve Kardeşlik Manifestosu’nun yarattığı büyük etkidir. Bu manifestonun halkların ruhunda, beyninde ve yüreğinde yarattığı derin etki toplumun her kesiminden milyonlarca insanı meydanlarda bir araya getirdi.
Önder Apo’nun milyonların huzurunda Kürtlere, Türklere, bölge ve dünya halklarına yaptığı barış, kardeşlik ve demokrasi çağrısı, Türkiye halklarının yüreğini Newrozlaştırdı. Milyonların Newroz meydanlarına sel gibi akması, toplumun barışa, demokrasiye ve özgürlüğe olan büyük özlemini ifade ediyor. Bu Newroz’da bir kez daha görüldü ki tüm toplum demokratik çözüm ve hakiki bir barış istiyor.
Ve bunun için Önder Apo’nun özgürlüğünü talep ediyor. Milyonların Newroz meydanlarına sel gibi akışı ve Önder Apo’nun özgürlüğünü haykırması hakiki barışın ve gerçek çözümün de sesi oluyor. Çok açık ki Kürt halkı, Türkiye halkları ve kadınlar Önder Apo’yu artık aralarında görmek istiyor. Bütün Newroz meydanlarında “ARTIK YETER, ÖNDER APO’YA ÖZGÜRLÜK’’ sloganı atan bu insan deryası hakiki barışın ve kardeşliğin ancak Önder Apo’nun özgürlüğü ile mümkün olacağını çok iyi biliyor. Bu Newrozu tarihsel kılan en temel bir yan da budur.
Önder Apo’nun tarihi bir sürecin başlangıcını ifade eden Newroz çağrısına AKP hükümetinin nasıl cevap vereceği tabii ki önemlidir. Şayet AKP geçmişte olduğu gibi bundan sonra da Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan’ın kafasıyla sürece yaklaşmaya çalışırsa, bu durumda yaşanacak tek şey hiç tartışmasız büyük bir kaos ve önü alınamaz kontrolsüz bir savaştır. Bu savaş AKP’nin sonunu getireceği gibi Türkiye’yi de geri dönüşü olmayan bir felaket sürecinin içine koyacaktır.
Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın konuşmaları böyle bir felakete davetiye çıkarıyor. “Kürt sorunu yoktur’’ ile başlayıp “izleme heyetine katılmıyorum’’ noktasına gelen Erdoğan ne yapmak istiyor? Gerçekten anlamak lazım. 28 Şubat Dolmabahçe deklarasyonu açıkladığında Erdoğan “bu herkesin hasretle beklediği bir açıklamaydı’’ demişti. Bu açıklamanın üzerinden 20 gün geçtikten sonra yine aynı Erdoğan bu defa da “Dolmabahçe’de yapılan ortak açıklama yanlıştır, yapılmamalıydı’’ diyor.
Çok haklı olarak herkes Erdoğan’ı dakikada bir görüş değiştirmeye yönelten gerçekliğin ne olduğunu soruyor. Kanımca bunun en temel nedeni; Erdoğan’ın ırkçı ve milliyetçi zihniyetidir. Ve tamamen bu zihniyetten beslenen pragmatik politika tarzıdır. Bu milliyetçi Kürt düşmanı zihniyet bir türlü demokratik çözümü hazmedemiyor. İkincisi; Tayip Erdoğan, maskesinin düştüğünü ve Kürtlerden artık fazla oy alamayacağını çok iyi biliyor. Bu gerçeği çok iyi bildiği ve gördüğü için milliyetçi oylara oynuyor. Üçüncüsü; iktidar hırsından, başkanlık sevdasından gözü kararmış Erdoğan, darbe mekaniğini bizzat kendisi işletiyor. Asıl bir de büyük tehlike bu noktada ortaya çıkıyor. Bu noktada akla gelen ilk şey; ya gerçekten Erdoğan başkanlık sevdasının etkisi altında oynadığı bu tehlikeli rolün çok farkında değil veya bu rolü birileri adına bilinçli oynuyor.
Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan’ın bundan kısa bir zaman önce Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaret kanaatimce üzerinde ciddiyetle durmayı gerektiriyor. Burada Erdoğan kimlerle ne tür görüşmeler yaptı? Anlaşılmaya değer diye düşünüyorum. Herkesin malumudur ki IŞİD’e destek veren ülkelerin başında Türkiye ile birlikte Suudi Arabistan ve Katar geliyor. Faşist IŞİD çete örgütünün ortaya çıkmasında Türkiye’nin, Suudi Arabistan’ın ve Katar’ın çok önemli bir rolü vardır. Türkiye uluslararası güçlerin en büyük işbirlikçilerinden olan Suudi ve Katar’la baştan itibaren aynı siyaseti yürüttü ve yürütmeye de devam ediyor.
Erdoğan’ın şu anda çok tarihi bir sürece girilmek üzereyken tamamen Türkiye’nin demokratikleşmesini ve Kürt sorununun demokratik çözümünü amaçlayan, hükümet tarafından da resmen kabul edilen ve onaylanan Dolmabahçe deklarasyonunu eleştirmesi ve olası gelişebilecek müzakere sürecine engel olmaya çalışması, Erdoğan’ın uluslararası görüşmeler-ilişkileri bağlamında dikkatle incelenmesi gereken bir durumdur.
Gerçekten Erdoğan Türkiye halklarına neden bu komplo tezgâhını kurmaya çalışıyor? Anlamak lazım. Çünkü içinden geçtiğimiz süreç deyim yerindeyse adeta bıçak sırtında yürüyen bir süreçtir. En küçük bir yanlışı dahi kaldıramayacak kadar hassas ve kırılgan bir yapıya sahiptir.
Bu süreç, Önder Apo’nun tarihi Amed Newrozu’nda açıkladığı barış ve demokrasi manifestosu temelinde sonuca giderse eğer, Türkiye demokratikleşecek ve Kürt sorunu çözülecektir. Dolayısıyla Türkiye Ortadoğu’da örnek ve model bir ülke durumuna gelecektir. Yok eğer süreç Tayip Erdoğan’ın darbeci ve komplocu zihniyetine ve politik çizgisine mahkum kalırsa şayet işte o zaman Türkiye ikinci bir Irak ve Suriye olmaktan asla kurtulamayacaktır. Bu sonuçları görmek için ne âlim olmaya ve ne de kâmil kalmaya gerek vardır. Türkiye’de ve bölgede yaşanan siyasi ve toplumsal çatışmayı-çalkantıyı az çok okuyan her insan çok rahatlıkla bu sonuçları görebilir. / Bese Hozat- Özgür Gündem
Güncelleme Tarihi: 25 Mart 2015, 10:37