HASAN CEMAL/T24
Türkiye’nin en sıcak, en büyük sorunu ‘Kürt sorunu’dur.
Bu sorun çözülmeden barış olmaz.
Gerçek istikrar olmaz.
Türkiye’de birinci sınıf demokrasi ve hukuk devleti ancak Kürt sorununun çözümüyle kapıyı çalar.
Bir noktayı özellikle vurguladım:
Bu sorun eğer çözümsüz kalmaya devam ederse, Türkiye’yi güçsüz kılmak, istikrarsızlaştırmak isteyen iç ve dış odaklar da bu soruna parmak atar, bu sorunu kullanır.
Biz eğer kendi ‘oyun planı’mızı yapar, çözüm için gerekli ‘siyasal irade’yi ortaya koyabilirsek, Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak isteyenlerin manevra alanı daralır ve canımızı acıtamazlar.
Ama canımızı acıtmaya devam ediyorlar. Hem de çok fena...
Tayyip Erdoğan’ın Suriye’de iflas etmiş olan politikaları da , Türkiye’yi gitgide kana buluyor, terör ve şiddet çemberinin içine çekiyor.
Türkiye ‘Suriye’lileşiyor.
‘Pakistan’laşıyor.
Türkiye eğer kendi Kürtleriyle barış yapmış olsaydı...
Yalnız kendi Kürtleriyle değil, Suriye Kürtleri ile barış çubuğu yaksaydı...
PKK ve PYD’yi IŞİD’le aynı kaba koymasaydı...
Mesela, PKK-PYD konusunda Obama ve Putin’le de ters düşmese, Kürtleri Washington ve Moskova’ya doğru itmeseydi...
Türkiye’yi karıştırmak isteyenlerin eli bugünkü kadar güçlü olamazdı.
O zaman...
İlk çizgiyi çekelim.
Tam 13 yıldır iktidar koltuğunda oturan Tayyip Erdoğan Kürt sorununu çözemedi, ek olarak Suriye’de vahim hatalar yaptı.
Soru:
Bugün oluk kan ve gözyaşı akıyorsa, hesabı öncelikle kimden sorulacak?
Bir ülkenin yönetimi kimden sorulur?
Ülke kötü yönetiliyorsa, her Allah’ın günü insanlar ölüyor, barış mitingleri bile kana bulanıyorsa, kimi sorumlu tutacağız bundan?
Allah aşkına söyler misiniz?
En başta hükümet değil midir sorumlu olan?
Çözülemeyen sorunların, yapılan vahim hataların kanlı faturası elbette iktidara çıkar.
Bunun içindir ki:
Kanlı Cumartesi de öncelikle iktidardan sorulacaktır.
Çekilecek ikinci çizgiye gelince...
Bu da devlet meselesidir.
Selahattin Demirtaş, yaşanan acılardan dolayı, 'Kanlı Cumartesi'den dolayı ‘devlet’i sorumlu tuttuğu için cehennem ateşine atılıyor.
Biraz durun burada.
Sanki devlet bu ülkede sütten çıkmış kaşık.
El insaf!
Unuttunuz mu 6-7 Eylül’leri...
Darbe ortamları oluşturmak için yapılan provokasyonları...
Kahramanmaraş katliamı...
Çorum katliamı...
Susurluk...
Faili meçhul cinayetler...
“Devletin ağzı süt kokmaz!” diyerek, “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” diyerek, devletin bu ülkede nasıl hukuk dışına çıktığının örnekleri çok tazedir.
Nasıl unutuyorsunuz?..
Kökleri ta İttihat-Terakki’ye giden ‘derin devlet’in bu ülkede demokrasi ve hukukun üstünlüğüne kurulmasın diye yapmadığıkomplo kalmamıştır.
Şunu da eklemeliyim:
Bir ara ‘derin devlet’le mücadele ediyormuş gibi sinyaller vermiş olan Erdoğan iktidarı, kendisi devletleştikten sonra, bugün artık ‘derin devlet’in o aletlerini kullanmaya başlamış bulunuyor.
Bu konuda kuşkum yok.
Türkiye'de 'derin devlet' ortaya çıkarılıncaya kadar, devlet hukukun içine çekilinceye kadar, bu ülkeye gerçek barış ve demorkasi gelmeyecek.
Bu gerçeği herkes çok iyi bilsin.
Çekilecek üçüncü çizgiye gelince...
Erken seçim konusudur bu da.
7 Haziran sonrası tekrar seçim kararı alınması çok büyük bir yanlış olmuştur.
“Erken seçim Türkiye için kan gölü demektir” diye bu köşede kaç yazı yazdım.
HDP’nin köstek olmayacağını açıkladığı, AKP ile CHP arasında bir büyük koalisyonun siyasal normalleşme ve istikrar yolunu açabileceğini savundum.
Yalnız ben değil, aklı başında birçok kişi savundu ‘büyük koalisyon’u...
Ama Erdoğan kapadı bu yolu da, 400 milletvekili hayaliyle...
Ne yazık ki öyle.
Yazımın başlığıyla noktalıyorum:
Kanlı Cumartesi’nin sorumlusu...
Güncelleme Tarihi: 11 Ekim 2015, 13:20