Yolculukları hep uzun oluyor. Duraklardan ve dinginlikten yoksun. Onlar içlerinde kopan tüm fırtınalara itaat edenlerdir. Sonbahar yapraklarının rüzgâra boyun eğişi gibi, şikayetsiz bir teslimiyet ile savrulurlar, sözcükler ve seslerle örülü dünyalarında.
Sözcükler ve sesler arasında bağlar ararlar. Bu bağlar o an ihtiyaç duydukları lezzete denk düşmeli, yoksa kendilerini yeniden savruluşa bırakırlar. Ta ki ruhlarındaki açlığı giderecek kıvamı yakalayana dek.
Kendileri için yazıyor, kendileri için düzenliyorlarsa da, onlar okuyucu ve dinleyicileri kadar tekrar tekrar o eserden beslenme şansına sahip değillerdir. Bir defa ve yalnızca üretildikleri anda yaşarlar o duyguyu… Sonra ruhları yeni bir tadın arzusu ile kıvranıp durur.
Hepimizin hayatındaki, gözlerinin önündeki pek çok sıradan olay ve olgular onların ruhlarında büyük coşkuların veya yıkımların nedeni olabilir. Gözümüzün önündekini, onların sözcüklerinden okurken veya melodilerinden dinlerken büyülenip kalmamızdaki sır bu olsa gerek.
Kayboluşlarına da, kendilerinden uzak konuşmalarına da anlayış göstermek gerekir. Çünkü onlar kendilerinde gerçekten kaybolurlar ve sürüklenirlerken kendilerinden epeyce uzaklaşırlarda. Özgür bırakmalı hatta. Yazarlarken, düzenlerlerken o sırada yolcuklarının neresinde iseler, oradan ulaşmaktadırlar bizlere. Onları dinler veya okurken de bu gerçeği akılda tutmakta yarar vardır. Tutup da sürüklendikleri noktaları kendi yaşantıları zan eder ve onları o çerçevede tasavvur edersek haksızlık etmiş oluruz. Kendi hayal kırıklıklarımızın kederi de ayrı bir yana düşer.
İlaç üretenden ilaç gibi bir kişiliği beklemediğimiz gibi! En azından ona tanıdığımız özgürlüğü diğerlerinden esirgememeliyiz. Bir sürü ilaçtan nasıl ki yalnızca ihtiyacınız olana ilgi gösteriyorsanız, şiir ve besteleri de biraz böyle ele almalı.
İnsanın adil olduğuna olan inancımdan değil tabi, çünkü adaletin belirleyicisi olan pek çok koşuldan bağımsız ele almamamız gerektiğini öğreniyoruz yaşarken. Ancak kendi ihtiyacımız gibi bencilce bir nedene yaslanarak bile baktığımda, yolculuk etmekte olan bir zihnin çerçevesini belirlemek, onu sınırlamak, gündemine önce bizim koyduğumuz sınırlarla mücadele etmeyi dayatmaktır.
Dönüp dönüp bizimle boğuşmasını işlemesine tanıklık ederiz. Sözcüklerinde, melodilerinde tek cezası veya ödülü ilgimiz veya ilgisizliğimiz olmalıdır.
Yolculuklarında olgunlaşmış ve günün sonunda keyifle dinlediğimiz şarkılar veya şiirleri üretenlerin, hikayelerinin başlarında, kendi yollarında ki çağrıya değil de bizlerin çağrısına kulak asmış olsaydılar, kendilerini bu düzeyde gerçekleştirebilirler miydi? Bugün bizim zevkimize veya arayışlarımıza uygun eserlere ulaşırlar mıydı?
Bu insanların kendi deneyimlerini yaşamalarını desteklemeli, onlara kısmi de olsa güvenilmeli. Bazıları bizim tadımıza uymayan sonuçlara da ulaşacaktır elbet. Ancak birisi bile bize hitap eden görkemli ürünlerle dönecekse, buna değer. Bu ihtimale yatırım yapılıyor çoğu toplumda. Birçok masraf ile birlikte hem de.
Tükettiklerimizi anlamlandırabilsek ve arkasındaki çaba ve emekle birlikte ele alsak, bir de o eserin üretiminin doğasından biraz haberdar olsak daha hoşgörülü olmamız gerektiğini göreceğiz.
Hayal gücü üretimlerinin doğasıdır biraz, onu üretenin kendisinin uzağına düşmesi. Sınırları ne kadar az olursa, keşifleri o denli çeşitlenecektir.
Şengali önce halka sonra şiirlere ve bestelere armağan edenlere selam olsun, değinmeden geçemediğim bir sevinçti bu.
Güncelleme Tarihi: 24 Aralık 2014, 00:41