Tıpkı gidişin gibi hep hüzne boğmakta ve yıkıntılara sebep olmakta ve güneşe özlem duyar gibi bir heyecan sarmış ne zaman gelecek diye…
Aslında sevgiyle kucaklanan yıkıntılara emanet edilmiş, her şey yolunda gibi görünse de uzun bir karanlığa sürüklenmiş gibi bir girdaba yolculuğa doğru…
Kime emanet etsen hep hüzne boğar ve ayrılık yelleri gibi kalan yaprakları sallamakta düşmemekte ısrar eden gövdesi pahasına bir hayata terk edilmiş…
Hayatın yalnızlığı olsa gerek, hiçbir taviz vermeyen ve hakkında ipucu bile bulunmayan meçhul misali… Aslında benim hayatımı anlatır bu yapraklar ve direnmekte hep idame etmekte illaki hayata…
Üzme sevdiceğim kar yağarken ufuklarına taşı beni sabah erken bir rüzgâr gibi es geç ıssızlığına terk ettiğin bu gönlü hadi diye haykırmak gelir hep, hadi deyişin gibi hep alel acele bir gidişata…
Sen bana bakma ey beyazlara büründüren koca bir dünyanın kefeni ve her daim buzulları kendine misafir kılan…
Yaprak dökmemiş ve hala sevgiyle kucaklayan yemyeşil dünya ve üzerine saran bir beyaz örtü; içimizde sakladığımız bir dünya…
‘’Dualar eder insan mutlu bir ömür için, sen varsan her şey huzur, huzurla yanar içim’’ misali hep mırıldanmakta içimiz ve kalakalmış yalnızlığına, aslında hayatın yalnızlığına terk edilmiş insan ve diğer varlıkları da düşünmemek elde değil. Bir lokma da olsa hayatın devamını sağlayan soğuklara terk edilmiş hayatları hiç mi hiç unutmamak gerek…
Hep düşündürmekte yalın ayak ve üzeri ince bir örtüyle örtülmüş hayatları, karanlıkların zifiriliğine uzak güneşlerin doğması dileğiyle...
Güncelleme Tarihi: 22 Ekim 2014, 12:18