Öncelikle ayin ve tören arasında ki kavramsal farkı belirtmekte fayda var. Ayin, dinsel içerikli bir nitelik gösterirken, tören daha çok dünyevi (seküler) bir niteliğe sahiptir. Ayin tek kişi tarafından da gerçekleştirilebilirken, tören birden fazlasını gerektirmektedir.
Her iki olgu da tarihin herhangi bir zaman diliminde, o toplumun veya topluluğun kendisinden kaynaklı nedenler ve süreçlerle oluşmuştur. Bu yüzden içeriğinde hem tarihsel bir bilgi taşır hem de o toplum veya topluluğa özgülüğü ile de bir kimlik özelliği olarak karşımıza çıkar. Yaşanılan ortak süreç, bir biz ve diğerleri, yani bu sürecin içindekiler ve dışındakiler şeklinde bir algı oluşturur. Bu aynı zamanda bir kimlik özelliği kazandırma sürecidir.
Her ayin ve tören kendine özgü bir davranış kalıpları yapısına sahiptir. Bu davranış kalıpları zaman içerisinde küçük bazı değişimlere uğrayabilirler ama genel yapısını korurlar. Tüm grup üyeleri veya topluluk üyelerinin aynı kalıbı öğrenmesi ve belli bir zaman diliminde, aynı anda aynı hareketleri yapması topluluk bilincini pekiştirmekte, bireyler arası bir etkileşim ve dayanışma nedenine dönüşebilmektedir. Bu sonuçların "biz" algısıyla ilişkisi de oldukça güçlüdür.
Oluş zamanları açısından da kendi içinde ayrıldığını belirtmek gerekir. Bunlardan ilki doğadaki değişimlerin izlenmesi ile olan ayin veya törenlerdir. Ay veya güneş tutulmasında bir çok kültürde başvurulan ayinler örnek verilebileceği gibi, kış bitiminde doğanın yeşermesi ile bahar bayramları olarak kutlanan günlerde örnek verilebilir.
Toplumdaki yeriniz ile ilgili değişikliklerde de olan ayin veya törenler mevcuttur. Doğum ile vaftiz uygulaması buna bir örnektir ya da evlilik törenlerini örnek gösterebiliriz. Müslüman toplumlarda sünnet vb...
Görüldüğü üzere hem topluluk olma bilincine katkısı, hem topluluk üyeleri arasındaki ilişkileri düzenlemesi ve aralarındaki bağı güçlendirmesi gibi çok katmanlı bir içerik barındırmaktadır.
Bu tören veya ayinlere katılım o topluluğa dahil olma, ona bağlılık belirtmenin sözsüz ifadeleridir.
İnsanın toplumsal bir varlık olması, kişinin toplumsal ile olan ilişkilerini koruması için, geçmişten günümüze kadar varlığını pek çok toplum veya toplulukta korumuş bu ayin veya törenler modern çağ toplumlarında da, eskisi kadar bağlayıcı niteliklerde olmasa da hala etkilidir. Özellikle bireyin tamamen kendi bireysel alanına haps olduğu gelişmiş kent ve metropollerde, bu özel günler bir soluk alma ve toplumsallaşma ihtiyacını karşılama işlevi görmektedir. Bireyde ki aidiyet duygusunu doyurmaya ve kendisi ile benzerleri arasında, ortak değerler üzerinden yaşama katılma ihtiyacını karşılamaktadır.
Birey bu etkinlikler aracılığı ile katılmak üzere olduğu toplumun ahlakını kavrar ve ona uygun bir yaşama başlangıç yapar.
Bu "biz" algısının sadece sosyal ihtiyaçları karşıladığını söylemek eksik olur. Aynı zamanda ekonomik, mesleki kariyer yapma gibi alanlarda topluluk üyeleri arasındaki dayanışmaları doğurduğunu söylemek abartılı olmaz. Özellikle günümüz toplumlarında bu tür sonuçlar oldukça belirgin bir şekilde görülmektedir.
"Biz" olmanın içeriğiyle ilgili tüm bilgileri nesilden nesile aktararak kimliğin korunmasını sağlamaktadır. Çocuklar belli bir yaşa geldiğinde, büyükleri tarafından bu tören veya ayinlere dahil edilerek, topluluğun geleneklerinin içselleştirilmesi sağlanır. Böylece önceki nesilden devralınan tüm bilgiler sonraki nesil aracılığı ile güvenceye alınır.
Ancak 20. yy'da gelenekten kopuşu savunan bazı yeni sosyal hareketlerde türedi. Mevcut olanı red etselerde, kendi içlerinde yeni bir kurguyu yaratarak bu hareketleri destekleyenler arasında yeni kimlik inşasına yarayacak semboller veya törenler oluşturdular. Davranış kalıpları vb. farklı da olsa, önceki geleneklerle aynı işlevi gördüklerine değinmekte yarar var. Yani topluluğun kimliği ile ilgili bilgi aktarımı ve onun gelecekte de var oluşunu güvenceye alma kaygısı.
Güncelleme Tarihi: 04 Haziran 2014, 11:58