Yüksekova Dağlıca Köyünde 1755 Yılında Yaşanmış Bir Hikâye

Yüksekova Dağlıca Köyünde 1755 Yılında Yaşanmış Bir Hikâye

VEHBİ ÇORUH/YAZDI

Vehbi Çoruh 'Yüksekova Dağlıca Köyünde 1755 Yılında Yaşanmış Bir Hikâye' adlı yazıyı kaleme aldı.

VEHBİ ÇORUH'UN yazısı şöyle,''Hani çok bilindik bir atasözü vardır: "Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır." Özelikle içinde bulunduğumuz Mart ayı için  herkesçe sıkça kullanılan bir sözdür bu. Bundan hareketle gerçekte ne kadar doğru ve haklı bir atasözü olduğunu geçmiş zamanda yaşanmış olan gerçek ve acı bir sonla biten bir kısa hikâyeyle anlatmaya çalışacağım.

Bölgemizin (Dağlıca) köyünde 1755 yılında, yani bundan tam 266 yıl önce, Mart ayı içerisinde acı bir hikayesi yaşanıyor:

Köyün girişindeki yüksek tepe yamacında ufak bir kale vardı. Kale karşısında 2800 rakımlı birbirine paralel iki tane yüksek dağ bulunmaktaydı. İki dağın arasında da dere yatağı ve aynı zamanda insanların yaya geçidi olarak kullanılabildiği patika yol güzergahı bulunuyordu. Yüksek dağların hakim olduğu bir geçittir bu. Söz konusu kalede bölgenin hakimiyetini elinde tutan Kome-Helim çifti yaşamaktaydı. Kome-Helim çiftinin dört tane eli bileği güçlü evlatları vardı. Bu aile yöre halkı tarafından sevilen ve saygı duyulan aileydi. Köyde ve hatta çevre köylerde ne kadar sıkıntı sorun ve varsa, çözüm aramak için insanlar soluğu bu ailenin yanında alırlardı. Bahse konu olan dört çocuktan iki tanesi diğer kardeşlerine göre daha çevik, daha yetenekliydi; el atıkları her sorunu hemencecik çözüverirlerdi. Bunların isimleri Bünyamin ve Ömer idi. Bir gün babaları Bünyamin ve Ömer'i yanına çağırır ve onlardan ava gitmeleri için hazırlık yapmalarını ister. Hava durumunun da güzel olması onların gitmeleri için engel teşkil etmiyordu. Bilakis avlanmayı daha da cazip kılıyordu.

Tâ ki yolu yarılayana kadar bu yalancı havanın güzelliği devam edecekti...

Bünyamin ve Ömer babalarının sözünü dinler, hemen hazırlanır ve iki dağın arasındaki patika yoldan ava gitmek üzere yola çıkarlar. Babaları kalenin bir köşesine kadar uzaban - eski zamanın deyimiyle- "Remıl" çizmişti. Remıl, kum üzerine çizilen çizgiler anlamına geliyordu. Yani işleviyse kaybolan bir şeyin yerini bulmak ya da uzakta olan birinin akıbetini öğrenmek için çizilen çizgilerdi. O gün Bünyamin ve Ömer için hayra alamet sayılmayan işaretler veren bu yol, yolculuğun zorlu geçeceğinin sinyallerini veriyordu. Kardeşler bu güzergaha geldiklerinde, yalancı hava koşulları birden değişmişti, kar yağmaya başlamıştı. Yağan kar birden şiddetini hızlandırmış, bazı anlarda lapa lapa, bazen de tipi oluveriyordu. İki kardeş gayri girdikleri bu zorlu yoldan geri dönemezlerdi. Çünkü babalarına söz vermişlerdi. Bu sözü boşa çıkaramazlardı. Ancak yolda ilerlerken yoğun kar yağışı yüzünden bir metre önlerini dahi göremiyorlardı. Artık önlerini dahi önlerini göremez durumdaydılar. Yapabildikleri tek şey o an gördükleri bir kaya parçasının altına sığınmak idi...

Ve, gece boyunca kar şiddetini arttırarak yağmaya devam etti. Dinmek ve geçmek bilmeyen bir an'ı ve zamanı yaşıyorlardı. Babaları ise ilk gün Remıl'ı kontrol ettiğinde çocuklarının yaşadığını anlayabiliyordu ve içi rahatlıyordu. Fakat ertesi günün sabahında iki kardeşin bulunduğu noktaya çığ düşer ve yetmedi ikinci bir kez yine tekrar bu çığ; iki yiğit kardeş artık kar altında kalmıştır ve çaresizdirler. Dakikalar böyle geçer ve kimseler gelip de onları kurtarmaz. Zaten gelmek isteyen olursa da gelemez. Havanın durumu buna müsaade etmez. Dakikalarca karın altında kakan iki kardes orada can verirler...

Saatler öğlen vaktini gösterirken babaları tekrar Remıl'i kontrol etmeye gider. O vakit görünmeyen izlerden anlar ki çocukların akıbeti iyi değildir, başlarına bir şey gelmiştir. Yüreğini bir korku ve endişe kaplar. Saatler sonra iki kardeşin ölüm haberi ulaşır aileye. Baba sonsuz bir pişmanlık ve acı içinde çöker oraya. Hiçbir şey yapamaz durumdadırlar; feryat figan etmek dışında...

Sözün özü, Mart ayında havalar her zaman için yanıltıcıdır. Dikarli olmak gerekiyor. Bu gerçeği hatırlamak için de bizlere bu acı hikaye anlatılırdı hep. Mart ayının ne kadar yanıltıcı ve acımasız bir ay olduğunu bizlere anlatmak için geçmişte yaşanmış olan bu trajik hikâye yeterliydi hep..

Güncelleme Tarihi: 26 Mart 2021, 01:40
YORUM EKLE
YORUMLAR
Cahit çakmakçı
Cahit çakmakçı - 4 yıl Önce

Güzel bir hikaye olduğu gibi aynı zamanda güzel bir hatırlatma da oldu. Elinize,yüreğinize sağlık.

Neslihan kana
Neslihan kana - 4 yıl Önce

Bu hikayede çok acı

SIRADAKİ HABER