Cumartesi Anneleri Abdullah Canan’ın Akıbetini Sordu

Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini soran Cumartesi Anneleri, adalet arayışlarının 91’nci haftasında Sanat Sokağında bir araya gelerek, gözaltına alınarak işkence edilen Kürt İş adamı Abdullah Canan’ın akıbeti sordu.

Cumartesi Anneleri Abdullah Canan’ın Akıbetini Sordu
METİN TEK - YÜKSEKOVA GÜNCEL

Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde İHD, Cumartesi Anneleri ve kayıp yakınları tarafından her hafta Sanat sokağında düzenlenen failler belli kayıplar nerde eylemine kayıp yakınlarının fotoğrafları ile kırmızı karanfiller bırakıldı.

Eyleme HDP, DBP, MEYA-DER, Gever Demokratik Toplum Meclisi, çok sayıda vatandaş katıldı. Bu haftaki eyleminde 1996'da askerler tarafından katledilen Abdullah Canan'ın failleri soruldu.

Abdullah Canan'ın hikayesi oğlu Tayyüp Canan anlattı.

Canan, 
Bugün babam Abdullah Canan'ın katledilişinin 20. yıldönümü ve dünyada en zor şey bir insanın zalimlerce katledilen babasının veya bir yakının hikayesini anlatmaktır.dedi.

Canan, Babamın katilleri Yüksekova Çetesinin Elebaşı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve İtirafçı Kahraman Bilgiç cezaevinde bulunması gerekirken katil unvanları ile beraber aramızda dolaşıyorlar. dedi.

 

23.10.1995 tarihinde Yüksekova Çetesi Elebaşı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul komutasındaki Yüksekova Dağ Komando Taburu tarafından Köyümüz Karlı (Befircan) bir operasyon düzenlendi. Köyde bulunan tüm köylüler ağır işkencelerden geçirilip köy tarumar edildi. Babam Abdullah Canan ve birkaç köylü ile Yüksekova Çetesi Elebaşı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundular.

Canan, suç duyurusu üzerine Babam Abdullah Canan tehditler almaya başladı. Şikâyetinden vazgeçilmesi istendi. Yüksekova Çetesi Elebaşı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul dönemin ilçe jandarma komutanı olan Mehmet Tayyip Balkız’ın aracı olması ister.
Mehmet Tayyip Balkız Babam ve iki köylümüz ilçe jandarma komutanlığına çağırır. İlçe jandarma komutanlığında Babam Abdullah Canan ve iki köylümüze Yüksekova Çetesi Elebaşı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un terfi beklediği şikâyetlerinden vazgeçmesini yoksa büyük zarar göreceklerini söyler. Aracı olan ilçe jandarma komutanı Mehmet Tayyip Balkız taraflar arasında Yüksekova Dağ Komando Taburunda bir görüşme sağlar. 

Taburda yapılan görüşmede Babam Abdullah Canan, Yüksekova Çetesi Elebaşı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’a ‘Yeriniz ne kakar sıcak, devlet herkese bu imkânı sağlasa hepimiz Barış içersinde Adaletin olduğu haksızlıkların olmadığı bir ülkede kardeşçe yaşasak ne güzel olurdu der. Çete başı babama yönelerek ‘Abdullah Canan eğer sen davandan vazgeçmezsen, bugüne kadar sizin yeriniz sıcaktı. Ama yatağın bile soğuk olacaktır’ der.

Babam Yüksekova Çetesinin Elebaşı Mehmet Emin Yurdakul’a bu bir tehdit midir diye sorar. Yüksekova Çetesinin elebaşı Mehmet Emin Yurdakul ise siz nasıl yorumlarsanız yorumlayın der. Babam bunun üzerine Siz köyümüzü yaktınız ama onurumuzu kişiliğimizi teslim alamazsınız demiş. Çete başı babamın kararlı duruşuna karşı içeriye bir grup askeri çağırır ve askerlere beyler iyi bakın sizi şikâyet eden ve bana karşı gelenlerin öncüsü Abdullah Canan'ı iyi tanıyın der. Bu grup asker çete başının infaz timidir. O esnada görüşmede olan amcaoğlunun anlatımına göre Yüksekova Çetesinin elebaşı olan Mehmet Emin Yurdakul masasının üzerindeki sumeni açar ve bazı isimlerin üzerini kırmızı kalemle çizer.

 

Babam Abdullah Canan şikâyetinden vazgeçmemesi üzerine 17.01.1996 günü silah ruhsatını yenilemek üzere sabah erkek saate Hakkâri’ye gitmek üzere evden ayrıldı.  Görgü tanıklarının anlatımına göre o gün Hakkari Van yolu üzerinde Yüksekova’ya 20 km uzakta bulunan Pilong çeşmesi üzerinde yol araması yapan Yüksekova Dağ Komando taburu komutanı Yüksekova Çetesinin elebaşı olan Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve grup asker tarafından aracı durdurulup gözaltına alınır. Babama orada şikâyetinden vazgeçip geçmeyeceği sorulur.

Babam orada şikâyetinden vazgeçmesi durumunda onurundan da vazgeçmeğini söyler. Ne yaparsanız yapın benim şikâyetimden vazgeçmem sözkonusu değildir. Siz köyümüzü tarumar etmediyseniz Adalet karşında beraat edersiniz neden bu kadar korkuyorsunuz der. Bunun üzerine gözaltına alınır. Gözaltına alınırken orada bulunan tanık Nurettin Atasoy'da göz atına alınır. Nurettin Atasoy o gün gözaltına alındıktan sonra olay yerine yakın bulunan Manis köyü yakınında başına kurşun sıkılarak infaz edilir.

Aynı gün Hakkâri’ye giden bir görgü tanığı ise mahkemeye verdiği ifadede şunları belirtmektedir. Hakkari istikametine giden bir münibisin içindeydim. Saat 10:00 gibi askerler Pilong çeşmesinde yol kontrolü yapmaktaydı. Münübisten indirildik üzerimiz arandı. Ben orada Abdullah Canan'ın aracını gördüm. Arabanın içinde kimse yoktu. Bu araba 34.SDJ 48 plakalı beyaz renkli toyota marka araçtı. Ben Abdullah Canan’ı çok iyi tanırım babamın iyi bir  arkadaşıydı. 

 

Babam gözaltına alındıktan sonra ağır işkencelerden geçirilir. Babamın gözaltına alınmasıyla beraber ailemiz ve vicdanlı insanların bize desteği ile bizler bu arada her gün Yüksekova Hükümet Konağı ve Yüksekova Dağ Komando Taburu Önünde eylemler yaptık. Babam Abdullah Canan'ı bize verin dedik. Bu eylemlerde Yüksekova Dağ Tabur Komutanlığının önünde Bizzat çeteci olan Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul Tarafından o tarihte seksen yaşında olan babaannem dipciklerle darp  edildi. Annelerimize ve bize orada işkenceler yapıldı. Ama Bizler ya bizide öldüreceksiniz yada bize Abdullah Canan'ı vereceksiniz dedik. Babam gözaltına alındıktan bir hafta sonra aracı Van Başkale karayolunda üzerinde bulunan Bebleşin Jandarma ile Güzeldere Jandarma karakolları arasında bulundu.

 

Aynı gün Başkale Cumhuriyet Savcısının araç üzerinde yaptığı keşifte Bilirkişi olarak görevlendiren bir polis memuru 24.01.1996 tarihinde düzenlediği raporda aracın 20- 25 metre bir uçurumda olduğu aracın beyaz renkli Toyota marka ve plakasız bir araç olduğu. Aracın kapılarının kilitli olduğu ve araçta hiçbir kaza izine rastlanılmadığı ve bu durumda aracın ancak bir vinç yardımıyla bu uçuruma indirilebileceğini bilirkişi raporunda ayrıntı belirtmişti.

 

Babam Abdullah Canan kayıp olduğu tarihte kendisini bize rütbeli olarak tanıtan itirafçı Kahraman Bilgiç babamın serbest kalması karşılığında elli bin alman markı istedi. Biz amcamla beraber itirafçı kahraman Bilgiç’e Hakkari Şen otelinde on iki bin Alman Markı verdik kalan kısmını ise ertesi gün babamızın bize teslim edeceklerini kalan parayı alacağını söyledi. Ancak itirafçı Kahraman Bilgiç’i bir daha göremedik.

 

Bizler bu arada Abdullah Canan'ın çocukları ve akrabaları Dönemin Cumhurbaşkanına, Başbakanına, İçişleri Bakanına, Genel Kurmay Başkanlığına ve Milli Savunma Bakanlığına, Meclis Başkanlığına vb birçok merciye dilekçelerle başvurduk. Abdullah CANAN akıbetini sorduk. Bu mercilerden dilekçelerimize bile cevap gelmedi.

 

Babamızı 21.02.1996 Tarihinde Esendere yolu Üzerinde bulunan Kısıklı (DILEZİ) Jandarma Karakoluna yakın bir Menfezin altında ağzı kapatılmış ve elleri bağlı katledilmiş olarak bulduk. Aynı gün yapılan otopsi sonrasında düzenlenen otopsi raporunda: babamın alnında, başında, sağ kürek kemiğinde, çenesinde, boğazında ve göğsünde olmak üzere toplam yedi adet kurşun deliği bulunmuştur.

Yapılan otopsi Sonucunda, atışların çok yakında yapıldığı tespit edilmiştir. Parmaklarında ve bileklerindeki izler, maktulün belirli bir süre bileklerinin bağlı kaldığını göstermektedir. Ölüm anı tam olarak belirlenmemiş, fakat cesedin bulunduğu andan itibaren en az onbeş önce öldüğü yönünde doktor kanaat bildirmişti. Ölüm sebebinin ‘Ateşli Silah Yaralanmasına Bağlı Olarak Beyin dokusu hasarı ve dolaşım yetmezliği olarak belirlenmesi üzerine doktorlar ‘Klasik otopsinin yapılamasına gerekli olmadığına karar verdiler. Yine 21.şubat 1996 tarihinde olay yeri tespit tutanağında cesedin yakınında ‘COLT’ Marka tabancadan çıkan ‘11,43’ mm çapında iki boş mermi kovanı bulunmuştu. 

İtirafçı Kahraman Bilgiç Mahkemeye verdiği ifadede Yüksekova Çetesi Elebaşı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul yol kontorülde Abdullah Canan Gözaltına aldığı ve Yüksekova Dağ Komanda Tabur Nizamiyesinde olduğu tabura gittiğinde Abdullah Canan'ı yüzü Şiş bir halde gördüğünü daha sonra Yüksekova Çetesi Elebaşı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un emriyle Yüzbaşı Nihat Yiğitler ve bir manga askerle Esendere yoluna götürüp, iki veya üç el ateş ederek Abdullah CANAN’I öldürdüler diye ifade vermiştir.

 

Ayrıca Yüksekova Dönemin İlçe Alay komutanı Yarbay Kamber OĞUR Yüksekova Cumhuriyet Savcılığına bir ihbar Mektubu göndererek Yüksekova Kaymakamı Aydın Tetikoğlu'nun Abdullah Canan Gözaltına Alınıp öldürülmesine ilişkin dosyanın İlçe İdare Kurulunda kapatıldığını belirtmiş, ayrıca olay hakkında detaylı bilgisinin olduğunu belirtmişti. Bunun Üzerine Dönemin İlçe Alay komutanı Yarbay Kamber OĞUR mahkeme tarafından alınan ifadesinde aynen şunu belirtmektedir. Ben Abdullah CANAN’ı Yüksekova Dağ Komando Tabur Revirinde gördüm. yaralıydı ve başında sargılar vardı.

 

Fakat Türkiye yargısı katilleri cezalandırması gerekirken, bu ve vb beyanların hiç birisine itibar etmeyip ödül olarak katilleri beraat etti. Bunun üzerine bizler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurduk. AİHM 26.09.2007 tarihinde verdiği karara göre; Yerel mahkemeyi “iddiaları araştırma isteği olmamakla” suçlayan AİHM, “Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere, Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır" tespitinde bulundu. Türkiye’nin yaklaşımını şaşkınlık verici bularak oy birliğiyle mahkûmiyetine karar verdi.

Abdullah Canan dosyası AİHM’NİN Türkiye aleyhine verdiği önemli dosyalardan birisidir.

 

Sevgili Babam Abdullah Canan dünün hukuksuzluğu bugün de sürüyor. Geçmişin insanlık suçlarının inkârı bugünün insanlık suçlarına yataklık ediyor. Devlet görevlilerince işlenen insanlık suçlarının kovuşturulması, yargılanması önündeki engeller devam ediyor.Hukuk devletinin temel koşullarından biri olan hak arama özgürlüğünün önündeki engeller devam ediyor.Kamu görevlilerinin işlediği suçlarda cezasızlık devam ediyor. Hükümet cezasızlığı sona erdirmek yerine yeni cezasızlık zırhları örüyor.Ama ne yazık ki kara kutular açılmıyor. Tetik çekenler, işkence yapanlar yargılanmıyor. 

O dönemin suçlarına ortak olmak istemiyorsanız Başlıca talebiz Devlet Arşivlerindeki kayıpların akıbetlerinin açıklanması, faillerin yargılanması, Türk Ceza Kanununda zorla kaybetme sucunun insanlığa karşı işlenmiş suç kapsamına alınarak zaman aşımına uğramayacak şekilde düzenlenmesi ve Türkiye’nin Birleşmiş Miletler Gözaltı Kayıplar Sözleşmesini İmzalamasıdır Yoksa tarih bir gün sizi de yargılayacaktır. 

 Sevgili Babam Abdullah Canan

Bazı insanlar bir asır yaşar ve sonra ölürler. Üc gün yası tutulur ve unutulurlar.  Bazı insanlar hayatının baharında muktedirler tarafından zalimce katledilirler. Bunlar verdiği mücadelelerden dolayı insanlık tarihi yaşadığı müddetçe yaşar ve yaşatılır. Sevgili Babam Abdullah Canan Sizde bunlardan birisisiniz. Fiziken aramızda değilsiniz ama yüz binler bugün bile sizin mücadelenizi örnek alıyor. Işığın bol olsun gözün arkanda kalmasın. Senin hayatta mücadelesini verdiğin Barış, Demokrasi ve Adalet için yüz binler yolunda mücadeleye devam ediyor. Sana şu an dostların ve kader arkadaşlarımın yanında söz veriyoruz. Bu hayatta insanlığın mücadelesi olan Barış, demokrasi, kardeşlik ve adalet mücadeleme devam edeceğim.

Onursuz yaşamaktansa ölmeyi tercih ettin. Seni hep özlüyoruz  yiğit ve güzel insan ruhun şad olsun.

Güncelleme Tarihi: 16 Ocak 2016, 13:38
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER