Ardınan Ninova’da aynı şeyi yaşadılar. Ninova’da bağ ve bahçeleri, hayvanları ve evleri yokmuş ancak binbir zorlukla başederek, bedelini onlarca canla ödeyerek temin ettikleri temel yaşam malzemelerini ve çadırlarını bırakıp gitmek zorunda kaldılar.
BU ÜÇÜNCÜ ZORUNLU GÖÇ
Yine göç yollarına düştüler. Nereden bilebilirlerdi ki yeni bir göç dalgasıyla karşılaşacaklarını? Bu süre zarfında birçok yer değiştirdikten sonra 1998 yılında yerleştikleri ve çevre köylerin örnek aldığı Mahmur’u inşa edeceklerini, belki o günlerde tahmin bile edemezlerdi. Ancak tahmin edilemeyeni, birçok insanın göze alamayacağı zorlukları göze alarak, zorlukları yenerek başardılar onlar. Ve şimdi yeniden göçe zorlanıyorlar…
NİNOVA’DAN SONRA YİNE GÖÇ
6-7 Ağustos günü yeni bir göç, yeni bir sürgünlük bekliyordu onları. Bu sefer yönleri dağlara doğru değildi. Çünkü dağlar çok uzaktı onlara. En yakın şehre, Hewler’e atmışlardı kendilerini önce. Sami Abdurrahman parkında binlerce kişi bir gece konakladıktan sonra Ranya’ya dönmüş yüzleri.
Ranya dağlara daha yakın. Ama yine de on yıllardır özlemini çektikleri, çocuklarına anlattıkları Gabar köylerine, Faraşin yaylalarına hiç benzemiyor. Esamesi bile okunmuyor buralarda, alışkın oldukları dereleri ve yeşili bol dağ yaşamlarına…
PKK OLMASAYDI MAHMUR ŞENGAL GİBİ OLURDU
Mahmurlularla günlerimizi geçiriyoruz. Onlarla kalıyor, birlikte yemek yiyor, yaşamlarını dilimiz döndüğünce ve kalemimiz yazabildiğince anlatmaya çalışıyoruz günlerdir. Hemen hemen hepsi Mahmur’dan çıkma konusunda benzer şeyleri söylüyorlar. DAİŞ’in, kendilerini katliamdan geçirmek için saldırdığını söylüyorlar. “Eğer PKK zamanında harekete geçmesiydi, bizi de Ezidiler gibi katliamdan geçireceklerdi” diyorlar.
Hani bir anı yaşarsınız da, daha önce yaşamışsınız hissine kapılırsınız ya. İşte onlarınki de böyle bir şey ancak tek farkla: onlarınki bir his veya yanılsama değil; onlar yeniden ve yeniden yaşıyorlar göçü. Daha önce yaşadıklarını bir kez daha, hatta iki kez daha yaşıyorlar.
Betonarme yapılarda, camilerde kalıyorlar şimdi. Şehir merkezlerine gerekli durumlar dışında çıkmıyorlar. On beş gündür, camileri, camilerin avlularını, balkonları yatak; elbiselerini yastık yapmışlar kendilerine. Caminin abdestliğine koydukları tüplerle çay kaynatıyorlar. Cami bahçesinin bir köşesi mutfak, diğer köşesi ise leğenlerde elde çamaşır yıkadıkları banyoları olmuş.
CAMİLERİ ÖZÜNE UYGUN KULLANIYORUZ
Camide namaz kılan bir amcayla sohbet ediyoruz. Daha sonra kendisinin Mahmur’da imamlık yaptığını öğreniyorum. Camilerde kalma konusunu tartışıyoruz. “Biz camileri Hz. Muhammed’in dönemindeki gibi kullanıyoruz” diyor. “Peygamberimiz de zamanında yoksullara yardım toplamak, sorunları çözmek için camileri kullanmıştır, toplantılar yapmıştır” diye ekliyor Melê Zeki. Camilerin özü itibariyle toplanma yerleri olduğunu, tıpkı “cem evi” gibi camii kelimesinin de “toplanma yeri” anlamına geldiğini ancak daha sonraları sadece “ibadethane” amaçlı kullanıldığını söylüyor Mahmurlu Melê. “Muhammed-Ali-Hüseyin çizgisi böyledir” diyor. “Emevi-Muaviye-Yezid çizgisi, camilerin toplumsal özünü ortadan kaldırdı” diye ekliyor, Melê Zeki.
KOŞULLARDAN EN FAZLA ETKİLENENLER ÇOCUKLAR
Heciawa belediyesinin tankerlerle gönderdiği suyu ancak buzla soğutarak içebiliyorlar. Klimalar açıldığında çocukların sağlığını etkiliyor; kapatıldığında ise sıcaklar dayanılmayacak derecede oluyor. Sıcak soğuk dengesizliği en fazla çocukları hasta düşürüyor. Çocuk, yetişkin ve yaşlıların bir arada durması yaşam koşullarını olumsuz etkiliyor. Sıcakların yanı sıra aynı tabakta yemek yiyor, aynı bardaklardan su içiyor oluşları hastalıklara davetiye çıkarıyor. Bu durum, çocukları her türlü hastalığa karşı savunmasız bırakıyor.
GÖÇTEN SONRA DOĞAN BEBEKLER
Camilerin hemen hemen hepsinde birkaç beşik var. Şu ana kadar 3 bebek göçten sonra gözlerini açmış hayata. Belki de doğum günleri en çok hatırlananlar onlar olacak. Baran ve Yasemin. Onlar, dolaştığımız camilerde Mahmurlu göçmenlerin arasında en genç olanları…
BEKLEYİŞ…
Akibetleri ne olacak binlerce Mahmurlu mültecinin? Kışa doğru yaklaştığımız bu günlerde, camilerde yüzlerce kişi nasıl kalacak? Yüzlercesi üniversitelerde öğrenim gören 3 bin öğrenci okullarına başlayabilecekler mi?
Bir bekleyişi yaşıyor Mahmurlu mülteciler. Çünkü ellerinde olmayan nedenlerle buralardalar. Mahmur’a geri dönemiyorlar çünkü Mahmur’a üç kilometre uzaklıkta bulunan Bakırtê kasabası IŞİD çetelerinin elinde. IŞİD, Bakırtê’yi bir üs olarak kullanıyor. Havan, doçka gibi ağır silahlar yerleştirmişler ve Mahmur’un güvenliğini tehdit ediyorlar. Yeni kamp kurma önerileri ise BM’den ve Bölgesel Kürt Yönetimi’nden gelecek cevaba bağlı ve resmi başvuruya şu ana kadar herhangi bir yanıt verilmemiş…
Bu durumda beklemekten başka çareleri yok. Bekliyorlar…
MÜLTECİNİN BİR GÜNÜ
Gidecekleri işleri, okulları olmasa da; bakım bekleyen tarlaları ve bağları geride bırakmış da olsalar ve otlatmaya götürecekleri küçük baş hayvanları artık yoksa da yine de sabahın erken saatlerinde kalkıyor Mahmurlu mülteciler. Topluluk yaşamının ihtiyaçlarını giderecek günlük görevlilerini akşamdan çıkarıyorlar. Her caminin halk yönetimi var. Bu yönetim günlük görevlilerin listesini yapıp caminin duvarına asmış. Herkes hangi gün ne yapacağını biliyor. Hastalık veya acil işlerin çıkması hariç bu listelere riayet edilmesi esas alınıyor. Bir sonraki gün kimlerin nöbet tutacağı, kimlerin yemek yapacağı ve kimlerin ekmek pişireceği, çevre temizliğini kimlerin yapacağı akşamdan belirleniyor.
SICAK LAVAŞ EKMEĞİYLE KAHVALTI
Yemek yapmakla görevli olan kadınlar erkenden hazırlıklarını yapıyor, işbölümü yaparak gündelik işlerine başlıyor. Analar, sabaha doğru saat 4 civarı hamurlarını yoğuruyor. Sabah saat 7’de saçda pişirdikleri lavaş ekmeği sıcak sıcak sofralara geliyor. Anaların el emeği tıpkı sıcak yuvalarında olduğu gibi, camide kurulan uzunca sofraları tatlandırıyor.
HERKES İŞİN UCUNDAN TUTUYOR
Genç kızlar ve çocukların yanı sıra yaşlılar da sofra servisine katılıyor. Yemek zamanları herkes bir yerlere koşuyor. Ellerde su bardakları, şaşallar, tabaklar hızlıca diziliyor sofraya. Aynı sahneyi yemeklerden sonra da gözlemliyoruz. Toplu bir şekilde sofralar çarçabuk kaldırılıyor ve bulaşık yıkamakla görevli olanlar caminin abdestliğinde bulaşık yıkıyorlar. Hemen yanlarında ise başkaları yemekten sonraya yetiştirilmek üzere çay kaynatıyorlar.
GÜNLÜK YAŞAM AKIŞI
Sabahın erken saatlerinde genç kızlar ve anneler, camilerin bahçelerinde leğenlerde elbise ve çamaşır yıkıyorlar. Çamaşır yıkama işi, sayının kalabalık oluşundan kaynaklı olarak bazen gün boyu devam ediyor.
Gün boyu yapılacak bütün işler planlı olduğu için günlük hayat akışında hiçbir sorunla karşılaşmıyoruz. Bir de yapılacak bir iş çıktığında hemen birilerinin doğal sorumlulukla harekete geçmesi dikkatimi çekiyor. Akşam yemelerinden sonra topluca haberleri izliyorlar.
ZOR GÜNLERİN SOHBETLERİ
Bazıları günlük tutuyor, yazılar yazıyorlar. Günlük yaşamlarını fotoğraflıyorlar. Belki de bir anı olarak hafızalarında yer edinecek olan bu günleri unutmamak için belgeliyorlar. Gece geç saatlere kadar sohbetler devam ediyor. Bazıları caminin bir köşesinde bir grup oluşturarak; bazıları bahçede istinat duvarı dibinde, bazıları ise volta atarak sohbet ediyorlar.
Yaşlı kadınlar en fazla dalıp gidiyor. Eski kötü günleri düşünüyorlar belki de mutlu günleri. Sanırım gelecek kaygısı en fazla onları düşündürüyor. Onun için, en fazla da analar hüzünlü ve duygusallar.
MAHMURLA BAĞLAR KOPMUŞ DEĞİL
Neredeyse her aileden en az bir genç-yaşlı milis, şu an Mahmur’da gerillalarla birlikte omuz omuza vermiş “varê me” dedikleri Mahmur’u koruyorlar. Onun için bir yanları orada. Gözleri ve kulakları Mahmur’dan gelen haberlerde. Günde birkaç defa telefonla bilgi alanlar var. Sırasıyla her aileden bir ya da iki kişi Mahmur’a gidip bahçelerini suluyor, evlerinin temizliğini yapıp aynı akşam geri dönüyorlar. Bu gidişler de her camide temsili bulunan “halk yönetimi” tarafından organize ediliyor.
LİCE SALDIRISINA MÜLTECİLER DE ÖFKELİ
Siyasal gelişmeleri yoğunca takip ediyorlar. Yorumlar yapıyorlar. Lice’de yaşananları, güney Kürdistan’daki gelişmeleri tartışıyorlar. Bahsum Korkmaz’ın heykelinin devlet güçleri tarafından yıkılmasına öfkeleri çok yoğun. Devletin bu saldırısını Kürt halkına yaklaşım olarak ele alıyor, buna karşı gelişen halk direnişini takdirle karşılıyorlar.
HER YERDE ÇOCUKLAR
Çocukların sayısı çok fazla. Her yerde karşımıza çıkıyorlar. İşimizi bazen zorlaştırsalar da kızamıyorum onlara. Öyle ki tam fotoğraf çekerken, birisi kucağıma atlıyor. Bir diğeri fotoğraf makinasını istiyor. Bir başkası çekeceğim kareye giriyor vs… Ama hepsi de çok sevimli ve cana yakınlar. Makinalara alışkın olmaları ise yaşamlarının göz önünde oluşundan olsa gerek. Bazıları oyun oynuyor bahçede. Bazıları ise çorbada tuzum bulunsun misali gündelik işlere yardımcı oluyor. Olup bitenler bu anlamda çocukların neşesinden bir şey eksiltmemiş. Küçük küçük gruplar olarak kümelenip oyun oynuyorlar. Mültecilerin hayatlarının en büyük canlılığı da çocuklar…
Güncelleme Tarihi: 23 Ağustos 2014, 10:39