İçine sıcak bir haziran çöker. Yangın yeri olur, yürek tabelasına çizilmiş ne varsa. Öğrenilir ama… Bağrı, yeniklere açık olanların, hep yenilgileri öğrendiği… Öğrenilir ama… Yenilenlerin, yenilgilerinde defalarca kendilerini yendiklerini…
Tanrıları esir alan halkalar var… Halkalar, ruhunda canlanan tüm siluetlerin boynundalar. Tablolar, idamlıkların infazlarının gerçekleştiği mezbahaneler…
Karanlıkta göze ışık nadir düşer… Bütün spotlar duvarlarda, tüm spotlar tablolarda… Bitimsiz bir seyrin başlangıcını haykırıyor telallar... Bitkin düşürüyor, bitkin… İçinde yeşermeye azimli tüm tohumları…
Başak, içine büyüyeceği toprağı, çekirdeğini çatlatmadan sınarmış. Sınamamışsa, doğduğu toprağın mayasına varlığını koyarmış. Bir teminat mektubu niyetine… Sınamamışsa, yazgısını paylaşırmış, sınamamışsa, utancını hatta…
Halkalarla başakların birbirine sokulduğu mu, kaçıştığı mı belli olmayan bulutlarla desteklenmiş bir büyük karanlık…
Resimleri yırtmanın, insanları yırtmak olmadığını öğrenmeni bekleyen bir karanlık. Öyle büyük özdeşliklere yönelen heveslerini boğuncaya değin bekler… Yırtmak, parçalara bölmek, çoğaltmaktır. Hayatının kalanına yapışacak parçalar, büyük parça yerine küçük ama sayıca bakıldığında daha fazlası edecek bir dağınıklıkta…
Zamanın dişleri için parçalatır karanlık. Öğütmesi daha kolay olacaktır. En azından umut edilen budur.
Halkalar ve zaman, karanlığa payanda bulutları kovalar. Bulutlar, başakların çatlaklarına kendini suya evirerek saklanır, erir orda, kayboluşa karışır denilebilir belki de… Kendini ekmiştir hayata, zamana ve halkalara inat.
Ama karanlık ve tablolar, infazını bekleyen siluetler… Duvarlara sevdalı spotlar… İnsan gözü nereye bakar, neden hep oraya bakar… Sorular, sorular… Bir yorgun akşama, sessizliği çok gören sorular…
Bekleyin, sizde herkes gibi bekleyin… Beklemekte sıra yok, herkes aynı anda beklemekte. Beklentisinin ederi kadar büyür beklemesi, ya da küçülür…
Ama bir gün göğün süsleri inecek yeryüzüne ve soruların karşısına yanıtları koyacak… Siluetler tablolara bağışlanacak, spotlar duvarlara…
Ardı ışıl ışıl olacak dünyamızın… Zaman ve halkalar yörüngelerine dönecek… Kim bilir belki de insan, o yörüngeden azat olacak. Eskimekten ve eskitmekten azat…
Başaklar gibi, bulutu sinesine taşıyan, orda ona kendi yazgısını armağan bırakan başaklar gibi… Bana bağışladığın her hayat için, sana bir hayat bağışlıyorum… Bana bağışladığın her hayat için, sana kendimden bağışlıyorum… Susuyorum…
Kendi cümlesini duvarlara kazıyan çocuklar büyüyene dek, söz taşın, hüküm toprağın ve bıçağın olacak…
Başakların, bıçaklara borçlu olduğu bir yalan… Ama yazgısı hep bıçağın ağzında… Bıçağın kararlılığı veya kararsızlığına bel bağlamış bir ömür…
Ey bulut seni tanelerinin çatlağında saklayan başakları sarmala… Büyümenin ölmek anlamına gelmediği bir hayata değin… Halkalar ile zaman, kendi yörüngelerine dönene değin…
Bir dilek taşı gömüyorum toprağa… Toprağın ve taşın hükmü buluşsun diye… Göğün süsleri denizlerde, yakamoz dansına dursun diye…
Güncelleme Tarihi: 01 Temmuz 2015, 09:45