Aslında güneşi her sabah beklerdik en karanlığa kalmış olsak bile sabahın en erkenin den vedası bu hayatın kendinden vazgeçmişliğin bir işareti olarak…
Emin ellerdi tutulan ve en nihayetinde uzatılmış olsa bile en içten bir yürekle sıkılması gereken ve merhaba deyişiyle gözlerinin rengini süzerek…
Belki bir sabahtı hiçbir şeyin farkında olunmadığı en karanlık dönem…
Belki de vedası bu hayatın sanki içten çekilmişliğin bir direği gibi kırılıp gitti sütunlarla ifade edilen kocaman bir hayatın…
Ve sonsuzluğa doğru alınan yolun bir durağı misali kara toprağı andırırcasına bir eda ile…
Güneşi zindan sayanlara söyle yönelerek sabahın nedametini sormak istiyorum bilinmezliği nasıl aşina kıldığını hayata…
Çekilmez bir çile misali gönlün en sarp kayalıklarıdır hayatın en anlamsızlaştığı zirve bu…
Gel ey güneşi daim kılan her daim olan;
Ateşe körükle gidemem yıkıntılara sebep olacaksa hayatıma ve yıkıntıların arkasına sığınamam üzerime yıkılacağını bile bile
Bir geçmiş göze alınır bir de beklenen gelecek, gerisinin hepsi hile
Zaman hem yakınır hem yakın bir ses ki ta derinden ve ötelerden yankılanan
Hayatı ikiye bölen; ya ölen ya da kalan nakaratlarıyla dile getiren
Aşk mı o geride kalmış sevgiliye duyulan özlem hem merhamet abidesi hem de metanet ya kısmet olur ya da illet..
Hep demiştim umudun bittiği yerde çiçekler bir ümit olur, varlığıyla ebedi kılan yokluğuyla hüsrana uğratır huzur umutla beklenen şafak misali hasretle bekliyoruz...
Biri vicdan diğeri gönüle sığmayan umman,
Hani hep bir idi gönlündeki sultan,
ne yürek kaldı ne tepe takla edilecek vicdan,
bir adım ileri bin adım geri
ve varsa ötesi bilinmeli...
Korkudur öfkenin sancağı altında hüküm giyen…
Sorulamaz hesabı asla işlenen her cevherin ya demirci iflah olmaz ya da işlenen cevher…
Varsa bu yolda bir sıkıntı çekilmiş bin keder…
Her zerrede zillet her anı ölümden beter…
Simada ayrılık olsa bile yürekte vuslat var
Gidilecek bir yol var ise gönül pak alnın ak
Hayat bu ya durmak yok ya da son durak…
Güncelleme Tarihi: 15 Mart 2015, 22:55