AKP Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, partisinin 1 Kasım seçimlerine ilişkin seçim bildirgesini açıkladığı konuşmasında böyle dedi. Doğru. 2001 kriziyle yaşanan büyük ekonomik yıkımın ardından gerçekleşen 2002 genel seçimlerinde o tarihe kadar iktidar olan partiler, barajın altında kalırken, halk, büyük kentlerin varoşlarında yaşayan milyonlarca yoksul, kendilerine güven veren başka bir seçeneği göremediği için umutlarını AKP’de birleştirmişti.
Davutoğlu bu cümlenin ardından da şunu söyledi: “AK Parti halen umudun adresidir.” Yanlış. 7 Haziran seçimleri AKP’nin, halkın büyük çoğunluğunun umudu olmaktan çıktığını gösterdi. 1 Kasım’da yapılacak “tekrar seçim” de o nedenle gündeme geldi zaten.
Hatırlanacağı gibi AKP’nin, 7 Haziran seçimi için hazırladığı 380 sayfalık bildirgesi “ayrıntıya boğulduğu” için eleştirilmişti. AKP ayrıca, kampanya sürecinin büyük kısmını muhalefet partilerinin ekonomik vaatlerini eleştirmekle geçirdiği için tepki toplamıştı. Ve ‘çözüm sürecine’ bildirgesinde yer vermeyip, ardından da çözüm süreciyle ilgili 2.5 sayfalık bölümün basım aşamasında düştüğünü öne sürerek daha sonra ekleme tavrı ile eleştirilmişti.
CHP ve HDP’nin ekonomik vaatleri karşısında, yaşanan büyük yoksulluk ve işsizliğin sorumlusu olarak AKP’nin tavrı ‘Kaynağı nereden bulacaksınız?’ diyerek muhalefeti sıkıştırmaya çalışmak şeklindeydi.
Ayrıca AKP, 2009 yılında başlayan, binlerce Kürt siyasetçinin, belediye başkanının, gazetecinin, hukukçunun tutuklandığı KCK operasyonlarının ardından gerçekleşen 2011 seçimlerinde bile Kürt sorununa dair ‘çözüm’ politikalarına bildirgesinde yer vermişti.
Dönemin Başbakanı Erdoğan, AKP’nin 2011 genel seçimlerine dair seçim bildirgesini açıklarken bu konuda şu vurguyu yapmıştı: “Yeni süreçte Milli Birlik ve Kardeşlik Projemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Kürt meselesini, kardeşliğimizi pekiştirecek şekilde tamamen özgürlükler ve demokrasi zemininde çözüme kavuşturacağız. Ve bunu hiçbir çekinceye fırsat vermeden sürdüreceğiz. Çünkü bizim bu noktada da herhangi bir çekincemiz yok.”
Erdoğan, 7 Haziran 2015 seçimleri öncesi ise HDP’nin ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ sloganını gerekçe göstererek ve ‘Müzakere sürecinin AKP’yi değil, HDP’yi büyüttüğünden hareketle’ müzakere masasını yıkınca bu konu AKP’nin seçim bildirgesinde ‘basım aşamasında’ düşüvermişti. (!)
Bunların sonuçları 7 Haziran seçimlerinde AKP’nin Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı illerdeki gücünün çok gerisine düşmesi ve büyük kentlerde de daha önce AKP’ye oy vermiş olan Kürt seçmenlerin azımsanmayacak kısmının HDP’ye oy vermesi şeklinde yansıdı.
7 Haziran seçimlerinin ortaya koyduğu bir başka gerçek de, gençlerin HDP’ye yönelik ilgisiydi.
AKP’nin 1 Kasım seçimlerine dair bildirgesi tüm bu sonuçların üzerinden, bu gerilemeyi durdurup yeniden güç biriktirme hesabı üzerine kurulmuş gözüküyor.
SORUMLULUĞU KÜRT TARAFINA YÜKLEME TAKTİĞİ
Davutoğlu, seçim bildirgesini okumaya geçmeden önce ‘Çözüm sürecinin buzdolabına kaldırılmış’ olmasının sorumluluğunu Kürt tarafına yüklemeye yönelik bolca söylem kullandı. Ardından da, özgürlükçü ve katılımcı yeni bir anayasa vaatlerini dile getirdi. ‘Eşit vatandaşlık ilkesini egemen kılacağız’ dedi ve yapmayı vadettikleri yeni anayasanın özgürlükler konusunda uluslararası standartlara uygun olacağını öne sürdü.
Kürt sorununun çözümüne dair politikalardan vazgeçmedikleri güvenini yaratmaya çalışırken, aslında özgürlüklerin baskılanmasının gerekçesi olarak sıkça ifade edilen ‘Özgürlük ve güvenlik dengesine dikkat edeceğiz’ ifadesini kullanmayı da ihmal etmedi. ABD’nin ikiz kulelerinin hedef alındığı 11 Eylül’den beri bu lafı edip de, özgürlük ve güvenlik dengesini korumuş olan hiçbir ülke örneği bilmediğimizi de burada hatırlatalım.
BAŞKANLIK
Bir önemli nokta da başkanlığa dair. 7 Haziran seçimlerinde başkanlık vurgusunun AKP’nin seçim bildirgesi ve kampanyasının temel unsurlarından biri olmasının halktan destek görmediği belirtilerek bu zorlamadan vazgeçilmesine dair öneriler ‘yandaş’ yazarlarca da dile getirilmişti. Davutoğlu’nun, partisinin 1 Kasım seçimlerine dair bildirgesini açıklarken, bu konuyu ayrı bir başlık olarak değil, parlamenter sistemin siyasi istikrarsızlığa yol açtığını savunarak, yeni Anayasa’da Türkiye Cumhuriyeti için “etkin başkanlık sistemi öngördüklerini” ifade etmesi de Saray’ın hışmı ile seçmenin hassasiyetleri arasında bir denge kurmaya çalıştıklarını gösteriyor. Yani bu konunun arkasında durulmuş, ama bir balans ayarı yapılarak.
Davutoğlu’nun en çok üzerinde durduğu konulardan biri de gençlikti. Eğitimden sağlığa kadar gençlerin desteklenmesine yönelik vurguları öne çıkaran Davutoğlu, ‘çeyiz desteği’, ‘Engelli yaşam merkezleri kuruyoruz’ gibi vaatlerle de ilgi uyandırmaya çalışırken, emeklilere yılda 1200 lira ek zam yapacaklarını söyledi. Bunları başka vaatler de izledi.
Ancak ortada şöyle kocaman bir soru var: Gençleri, işçileri, yoksulları, kadınları, emeklileri muhtaç duruma düşüren politikaların sorumluları kimdi?
Bunun yanıtı açık olduğuna göre, AKP’nin son bir çırpınış bildirgesi gibi duran bu vaatler silsilesinin kendisi açısından neye merhem olacağını göreceğiz.
VAATLER VE İNANDIRICILIK
AKP iktidarı ‘çözüm sürecini’ buzdolabına kaldırdığı için Cizre’de devlet kurşunu ile can veren evladı Cemile’nin cansız bedenini, yine devletin sokağa çıkma yasağı nedeniyle buzdolabında bekletmek zorunda kalan anne için acaba bu sözlerin ne gibi bir inandırıcılığı olabilir? Yine Soma’da eşlerini, evlatlarını madende kaybedenler ve AKP iktidarının ekonomik politikalarının sonucu olarak iş cinayetlerinde can veren işçilerin aileleri için bu vaatler ne anlama gelebilir? Üstelik AKP’nin patronu yüzlerce işçinin bir anda can vermesi karşısında bunun ‘fıtrat’ olduğunu öne sürmüşken.
Evet, kendi olumsuz pratiği ile hiçbir biçimde yüzleşmeyen bu bildirge, AKP’ye 7 Haziran’da bulduğu destekten daha fazla ne sağlayabilir? Göreceğiz.
Güncelleme Tarihi: 04 Ekim 2015, 17:01