Aklı bir yana düşmüş, kalbi başka yana… Hadi buyur geç sırattan diyorlar. Sırat kıldan ince değil, çift asfaltlı bir yol olsa ne yazar…
Bizi hiç sevmemiş tanrılar cennetine yürüyecekmişiz gibi. Yoksa yolun girişine, coğrafyamıza özel fırtınalar neden konulsun…
İnsan, fırtınanın başlangıcından sorumluydu. Sonrası kimi içine çekeceği belli olmayan, çıldırmış bir kötülük… Ama önceliği, fırtınaları hiç bilmeyenlere, boğuculuğunu hiç düşünememişlere verir. Çünkü nasipsiz fırtınalardır bu coğrafyada kopanlar. Birçok şeyden nasibini alamamış fırtınalar… Oysa en zalim fırıtınalar bile, bağırlarında masumları korumak için altına saklanabilecekleri şefkat etekleri bırakırlar… Ama nasipsizler, tam da bu kadar nasipsizdirler…
Masum kurbanları tükendikçe, sıra daha fazlasına gelir. Faktörler, azaltma eğiliminde değillerse büyütürler fırtınayı. Bu yüzden başlatıcılarının öngörülerini de yutar fırtına. Önce öngörülerini sonra kendilerini…
Fırtınaların sonrasında kimin hesabına neyin düştüğü, hiç hesapta olmayanların payına nelerin düştüğü, fırtınayı başlatanların genelde daha az olsa da… Fırtınayı koparmanın fenalığından alı koyamaz insan kendisini.
Oysa zaman öyle bir mevkiye bilet ayırmayı dayatıyor ki, artık ne duygu ne düşünce kalitesinde ekonomik sınıfa yer yok. Her insan kendi potansiyelinin tümünü en üst seviyeye çıkarmak zorunda…
Ortalama insanın sonu yaklaşıyor. Ortalamanın ölümü, kolaycılığın da ölümüdür. Ortalamanın ölümü, değişen beklentiler, dinamik talepler demektir. Kendilerinin zirvesine tırmanmak çok bedel gerektirecek, o kadar bedel ödeyenler, sizin kalitenize rıza göstermeyecekler.
Gücünüze yaslanarak, onlardan esirgemenizin sınırı sonsuz değil. Çünkü gücünüzün mevcut karakteri, var olan değişimlerden bağımsız kalamayacak. Oraya da yansıyacak, beklentiler ve taleplerdeki değişimler…
Arayışlar kendilerine yol bulurlar, bazen öngürüldüğü gibi, bazen de öngürülenden farklı bir şekilde olsa da, kendilerini ifade edecek bir yol bulurlar.
Ama arayışlar değildir fırtınaları kesifleştiren. Hesaplardır.. Sıradan insanı içermeyen hesaplardır. Bu yüzden kazananların arasında sıradan insanlar hiç olmadı.
Son yıllarda yakınlarımızda olan bitenlere bakınca, hep yük sıradan insana kaldı. Sınır kapılarında, yahut denizlere dökülenlerde…
Kısmende olsa içinde huzur olan toprakların başkanları bu yüzden sıralıyorlar, kendi topraklarına yığılan mültecilerle ilgili rakamları. Nedenleri her ne kadar kendilerine olan ekonomik yükle ilgili de olsa, biz onların trajedisini aklımızda tutmaya çalışalım. Sıradan insanın, sıradışı trajedisi. Bozulan düzenleri, bilmedikleri topraklara savruluşları. Başlarına gelenleri..
İçine insanca hiçbir değeri sığdıramamış nasipsiz fırtınalar böyledir işte. Çevirip sormak lazım sebep olanları, bu kimin utancıdır diye…
“Tanrım neden bu coğrafyayı da çocukluk günlerinizde yaratmadınız”! Çocuklar öldürmezler, yanlışlıkla öldürseler bile, öldürdüklerinin ardından oturup gözyaşları dökerler… Ardından ağlayanı olmayan topraklara, sayısızca düşüyor, düşüyor çocuklar…
Cinnete doymuş kimse kalmış mı yeryüzünde, varsa deyin öğüdüne ihtiyacımız var. Bizler, gözleri bağlılar,daha çok öğüde ihtiyacımız var. Başkalarının hikayelerinde saklı dersleri, tekrar tekrar almaya ihtiyacımız var.
Güncelleme Tarihi: 19 Ağustos 2015, 13:21