Bir elimden Fırat tutar bir elimden Dicle…

Hep umutların hâsıl olduğu yarınları düşlerken hep vuslatın özlemle, hasretle beklenildiği zamanları gözlüyorum…

Bir elimden Fırat tutar bir elimden Dicle…
NAZMİ TOKTAMIŞ- YÜKSEKOVA GÜNCEL

Cehennemi artık söndürür bu dökülen gözyaşları dünyanın, isyanın karasularına batar gibi bir nidanın yükselişi bu; her yer kan kızılı, her yer ağlayışlarla örülü dünya kara ve gözleri kızıla bürümüş sanki ummana kapılmış gibi batmakta her vakit…

Bir birimizden uzaklaştığımızı zannettiğimiz zamanların aslında hep bir olduğumuzu bir kez daha farkına varmanın ahengini yaşarken…

 Bir ölüme yüz tutmuş ve bitirilmeye çalışılan hayatlara hep el uzatır hep yanında olunur ve son deminde bile ne tevafuktur ki; ölüme yüz tutmuş hayatın bir elinden Dicle tutar bir elinden Fırat ve sıkıya bağlamış gibi hiç bırakmamak üzere…

Hep aşinadır nice canlara sebep olsa da nice gönül birliğine de vesile olduğu...

Hayat bu bazen vesveselerle gelen günün besmelelerle bitirilen en güzel sevincin simaya yansıması değil mi?

Hep huzur, hep huzur bir insanlık dilde bir de yere serilmiş hayatlar, bir dem ki karanlık sarmış gibi hep gündüzü beklemekte ve güneşlerin ışığını hissettirecek bir zaman düşlenmekte…

Hep demiştim umudun bittiği yerde çiçekler bir ümit olur , varlığıyla ebedi kılan yokluğuyla hüsrana uğratır huzur umutla beklenen şafak misali hasretle bekliyoruz…

Bir yanım Fırat öbür yanım Dicle ve düşünce ırmağından süzülür ne varsa geçmişten kalan ve geleceğe yolcuğun…

Adım gibi hep gönülde yaşadım dilediklerimin edasını yaşayarak bir nida olsun diye bu haykırışlarım.

Ben Dicle’yim en delice akan ve taşkınlığa sebep olan kimi zaman aman aman dedirten edayla, hüzünleri arda bırakan belki de sakin bir eda ile süzülen Fırat’ım her çehrede bir acı tebessümü bırakan kimi zaman yaman Fırat…

İşteler ile keş kelerin kesiştiği bir odak misali hep bir yan olan sen ve benlerin var olduğu bizlerin hep unutulduğu bir dünyanın kapısını aralar gibi bir hayat…

Sen dertli, ben dertli gönül hepten yâre küsmüş hep heybetli…

…ve geceler düş sokağının en samimi sakinleridir kimi vakit insanlığın alıkonulduğu bir köşe, kimi zaman ise çaresiz kalınmışlığın bilinmez diğer yüzü,

Bir yanda sarar diğer yanda karalar, bu ne baharı anımsatır ne de her anın dize geldiği yazı...

Karanlığa eşdeğerdir insanlığı parçalayan kötülük,

burada hayat durmuş ve karanlığı aydınlatan lambalar sönük,

insanlık küs, varlık küs ve kalpler hep kırık dökük

Ruh hüsranda, can hüsranda mekân bölük pörsük,

Can Allah'a mekân da O’na emanet

Sabır dilemeli gönülden ve her gönülde metanet

Rabbim bağışla bizi yağsın rahmet…

Madem suskunluğa yüz tutacaksa insanlık ve unutulacaksak sevgisizliği doğru iletileceksek;

Beni kimsecikler anlamaz madem sen öp alnımdan sen öp seccadem…

Hayatı hep sözcüklere taşımaya çalışır ve hep sığdırmaya çabalarız, unuttuğumuz şey her şeyin bir kalıba sığdırılamaz olmasıydı. dünya mevsimlerden ibaretse ve madem sonbaharı, kışı olacaksa elbet bir gün beklenen hasret bitecek ve bahar çiçekler ile kendini gösterecektir ve madem insanlık hep var ise bize düşen onu yaşayıp hep var gücümüz ile yaşatmaya çalışmaktır.

Unutmayalım ki el olmadıkça parmak sadece işarettir, kol olmadıkça elde aynı o halde hep bir bedende var olmak dileğiyle…

Güncelleme Tarihi: 21 Nisan 2015, 10:36
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER