Bazı Kayıklar

Bir kışın ortasındaymışım gibi! Saçakların altından seyrine dalmışım buz sarkaçlarının… Öyle soğuk, öyle soğuk…

Bazı Kayıklar
ALİYA DÜŞÜNMEZ- YÜKSEKOVA GÜNCEL

Bozuk teknelerin sayısı, onarılmışlarından fazladır. Bazıları özellikle onarılmamak için, kendini daha da bozmuş gibidir.  Güncesine not düşme isteği sona ermiş çocuklar gibi…
Eyy aklımı çelip duran mavilik, bildiğin gibi değil… Sıcağını tükettim senin, burada bir kızıla takılıp kaldım… Bakışımın yönünde, salınıp durma, senden buraya esen tüm rüzgarlar soğuk…
Bir kışın ortasındaymışım gibi!  Saçakların altından seyrine dalmışım buz sarkaçlarının… Öyle soğuk, öyle soğuk…
Kusura bakma ama tersanelerin esiri olmaya yok meylim… Ben kıyı boyunca sürüklenmeye meraklı, son parçasına kadar varlığını duyumsamaya istekli, yan yatmış bir yolcuyum…
Hadi suçla beni, kumların biriktirdiği gün batımı tonları için suçla… Hadi suçla beni, tadımın kaçmışlığından değil de, başka bir tada tutunmuşluğumdan dolayı…
Maviliğinden sarkan iplere tutunmalar yorgunuyum sanma, o ipleri dolaşıp bitirmişliğime say.. Eyy tükenmeyi, bezilmiş olmaktan daha beter sayan…
Bulutlarından kan damlıyor. Rahmetin, veda namazını kıldı ak saçlılar. Soruyorum bu kaçıncı defin… Bu kaçıncı…
 Ey ölüsünü diriltip karşımıza diken, sana ölmeden önce inanmıştık… Ölüler inanmaz, ölülere inanılmaz… Ölülere inanılır de ve sen bize inanmaya devam et eyy mavi, iplerin salınsın dursun, kim bilir belki sen gibi unuturuz biz de… Kim bilir belki de…
Hataya yazılmış bir günümüzde, gelip de iplerinden tutunuruz… Savurursun sen de, sana tutunmayı pişmanlıkla ödüllendirircesine…
Moraran ellerimizi, buz tutan kirpiklerimizi kızıla gömüyoruz. Yanmıyoruz, biraz biraz ısınıyoruz sadece... Bu yangın yerinde, bu yangın mevsiminde, içten içe yeterince yanıyoruz.
Şikayetlerini yutkunmaya mecbur çocuklar gibiyiz, pencere perdelerinin ardına saklanıyoruz. Ne dışarıyı görüyoruz, ne içeriyi… Oysa her yandan görülüyoruz… Ama yine de görünmez yutkunduğumuz… Bizle perde arasında, paylaşılmış kirli bir sır gibidir. Sadece bizle perdeler arasında… Bir de gece…
Sağırlık, gecenin kulaklarıyla ilgili değilmiş meğer, içindeki karanlığın yoğunluğuymuş… İçinde yedi katlı bir cehennem büyüyormuş, ne gam… Bağırmak ile azalmıyor yangın… Azalıyoruz, soluyoruz…
Mavi soğuyor, karanlık böğürüyor, kızıl ise sadece bir sığınak... Bazı kayıklar yola çıkmadan, kıyıya vuruyor… Bazı kayıklar tersanelerine zincirlerle bağlı… Uzun uzun mavinin seyrine dalıyor. Biraz iç çekmeler, biraz neyime gerekler… Gelgitler, gelgitler…
Yaşlı bir balıkçı, gördüğü her teknenin üstüne ismini kazıyor. Kayıt altına alma bizi balıkçı, ömrün ömrümüze doymuyor… Gelişinin delili ayak izlerin, gidişinde daha belirgin olsun. Gidişin olsun, gidişin, gidişin…
Mavi de yüzmenin yasası, sarı da boğuluyor. Oysa başak mevsimidir, aş mevsimidir. Ama orak, yeşil filizleri biçiyor. Ah biçiyor, ah…
Bizler, ömrüne hep huzuru ekmişler, tohumunun üstüne titremişler… Emeğinden, alın terinden oluyor. Yanaklardan kopan gözyaşları, uzun bir sarılığa düşüyor…
Kıyıda kumlar arasında birikmiş ısının ardına düşüyoruz, kenarlarımıza vuran dalgaların köpükleri, denizi ustalıkla aklımıza getiriyor. Ama köpüklere de, mavisi kadar doymuşuz…
Ahdi de vefayı da kum tanelerinde buluyoruz. Isıt bizi ey sarı deniz, bitsin bu üşümeler. Bitsin kanatan düşünmeler…
Bozuk teknelerin sayısı, onarılmışlarından fazladır. Bazıları özellikle onarılmamak için, kendini daha da bozmuş gibidir.
  Güncesine not düşme isteği sona ermiş çocuklar gibi…
Eyy aklımı çelip duran mavilik, bildiğin gibi değil… Sıcağını tükettim senin, burada bir kızıla takılıp kaldım… Bakışımın yönünde, salınıp durma, senden buraya esen tüm rüzgarlar soğuk…

Güncelleme Tarihi: 12 Ağustos 2015, 11:42
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER