Aya İrini’de Bir İptal Arzusu

Telli, üflemeli, tuşlu çalgılar… Bir bestenin notalarını tutturmaya çalışmakta. Her nasılsa hepimiz, ortak bir rüyanın parçaları olarak toplanmışız bu salonda. Herkes kendi uykusunda, herkes kendi rüyası sanmakta…

Aya İrini’de Bir İptal Arzusu
ALİYA DÜŞÜNMEZ- YÜKSEKOVA GÜNCEL

Telli, üflemeli, tuşlu çalgılar… Bir bestenin notalarını tutturmaya çalışmakta. Her nasılsa hepimiz, ortak bir rüyanın parçaları olarak toplanmışız bu salonda. Herkes kendi uykusunda, herkes kendi rüyası sanmakta…
Oysa Aya İrini’de girişler biletlidir. Ellerimiz boş, kimin elinde bilet varsa, onun rüyasındayız belki de…
Zaman kendini parçalamış, her birimize bir pay düşmüşte olabilir. Sesler belli bir ahengi tutturunca, uyuyanın kim olduğu bir detaya dönüşüyor. Kendini müziğin tadına bırakan herkes artık, kime ait olursa olsun, bu rüyanın bölünmesini istemiyor.
Melodi yavaş yavaş yolculuklara çıkarıyor dinleyicileri. Herkes kendi özlemlerinin yansımalarını izlediği bu yolculuktan memnun. Memnuniyet, yansımalar ile gerçeklik arasındaki mesafeleri kaldırıyor. Hafıza rüyayı gerçek, uyanmayı da rüyanın başlangıcı saymaya eğilim gösteriyor.
Orkestranın şefi, sırtı dinleyicilerine dönük, ama çalgılar arasında dolaştıkça komutları, ayakları yerden kesilecekmiş gibi bir coşkuya kapılıyor. O an ona imrenenler, onu kıskananlar, onu yansıtan kahkahalar ve bakışlar çoğalıyor. İnsanlar güldükçe, hızlanıyor unutmak.
Herkesin kendisinden kopmak üzere olduğu bir anda, bir tokmak sesi duyuluyor… Aya İrini de, sahne de vurmalı çalgı arıyor gözler. Ama adalet, besteye el koyduğunu ilan eden bir duyuru yapıyor. Sahne de ki bestekar, hayranlıklar yerine kuşkulu gözleri ağırlamaya başlıyor. Adalet hükmünü kesinleştirinceye kadar sessizlik buyuruyor Aya İrini’de…
Susuyoruz, sanığın besteyi çalmaktaki içtenliğini de unutuyoruz. Nerdeyse yarattığı rüzgara kanatlarımızı açanlar bizler değilmişiz gibi… Aya İrini’de bir kalp kırılıyor. Kime ait olduğu belli olmayan bu rüyanın ilk mağduru oluyor orkestra şefi…
Tak, tak... Tekrar sessizliği buyuruyor adaletin tavizsiz kesinlikteki sesi. Uzunca bir sessizlik kaplıyor Aya İriniyi… Herkes sahneyi bölen adalet karşısında şaşkın, kendisinde suça sayılacak bir şeyler olup olmadığı ile ilgili hafızasını yokluyor. Sanatın gösterisi kesilmiş, yargının gösterisi başlamıştır artık diyor, mikrofona acemi ama salonda bağırmalara aşina bir görevli…
Huzursuzluk yayılıyor Aya İrini’de, açılışta herkesin kendi rüyası ilan etmek için cebelleştiği gösterinin, artık kendi rüyası olmadığına dair kanıtlar sunma telaşına girmişler.
Aya İrini’de biletsiz konsere hepimizi yığan kimdir. Orkestra şefinin eline çalıntı bir beste tutuşturup, önce bizi zirveye taşımasını bekleyip, sonra dibe vurmamızı sağlayan kimdir… Şimdi hepimiz, coşkularından suçluluk duyan sanıklara dönüşmüşüz.
Aya İrini de mahkeme kararıyla tüm çıkışlar tutulmuş diye söylentiler dolaşıyor. Tedirginlik, adaletten daha büyük oluyor. 
Mahkeme başkanı tok sesiyle gürlüyor: “Aya İrini’de sessizlik de, gürültü de, melodi de kazandırır.”
Şimdi sessizlik diyor. Kazandırır ama herkese kazandırdığı kuşkulu… Bir başkasının rüyasına misafir olmuş bizler için, sorular, kuşkular, akla gelmesi gerekenler değildi.
Sessizlik hükmediyor tüm alana. Sessizliğe dair hükme tam tekmil uyuluyor. Orkestra şefi dizleri üstüne yığılmış, hıçkırarak, rüya sahibinin uyanmasını diliyor. Ama Aya İrini’de hiçbir şekil bozulmuyor. Uyanmasına neden olacak hiçbir gerekçe yok demekki ortalıkta. Sessizliği bölen orkestra şefinin çenesine demir kilitler takılıyor. Bu rüyada insan ellerinden değil, ağzından kelepçeleniyormuş…
Sesler tamamen sonlanıyor bu uygulamadan sonra… Susmuşuz, buyruk ve adalet sessizlikten doğacakmış gibi, mahkeme başkanı, mahkeme üyeleri, hükmedenler, hükme boyun eğenler herkes sessizliğe, sessizliğiyle selam durmuş.
Birden bir tren düdüğü sesi ile kulaklarımızın zarları zorlanıyor. Çığlıklar, birbirini ezmeler, ön sıralardan arkalara doğru kaçışmalar. Sahnenin önünden demiryolu geçiyor. Tahta aralarından kan sızan vagonlarıyla bir tren Aya İrini sahnesinin önünden siyah dumanlar çıkararak geçiyor.
Ölümü ekliyor bestesine, herkesi esir alan rüyanın sahibi. Çalgıcılar uğurlama merasimlerinde çalınan notaları hatırlamaya çalışıyorlar. Ölüme yazılmışlara ihtiyaçları olacağını hiç düşünmemiş olmanın hazırsızlığına rağmen. Uyumsuz sesler ama uğurlama için kötü sayılmayacak tonda yavaş ve içine ölçülü hüzün sinen sesler…
Aya İrini’ye seyircilerin cenaze merasimlerine içten saygılar sunma ritüelleri hakim olmaya başlamıştı. Öyle bir hava hakim ki sanki itaatten şaşanların cenazelerini taşıyormuş bu vagonlar gibi. Dehşet hükmetmeye başlamıştı tüm alana…
Vagonlar bitmiyordu. Ama Aya İrini’de ki seyircilerin sayısı azalıyordu. Rüya sahibi onları eliyormuydu acaba, yoksa bazılarını kendi rüyasından azat mı ediyordu. Umudumuz, iyimserliğimizi yansıtıyordu. Çünkü gerçekte Aya İrini’ye dehşetin senfonisi egemen oluyordu. Duymuyor ama his ediyorduk. Duygularımızın üzerine çökmüş, nefessiz bırakıyordu.
Aya İrini’ye sahibi olmadığımız bir rüyanın davetlileri olarak gelmiştik, şimdi o rüyanın esirleriyiz. Vagonlar azaltıyordu izleyicileri ama vagonları kendimize yormuyorduk. Aya İrini’de ölmeyi düşünemiyorduk. Oysa bu sahne de dinlediğimiz bir çok veda bestesi, içeriyordu bunu…
Aya İrini’de kendi bestelerimizden oluyorduk. Aya İrini’de bize çalıntı besteyi dinletip, sonra bununla suçlayan, sonrada esir alıp, dehşetini doyurmaya çalışan da aynı… Kim veya kimlerdi o rüyanın sahibi yahut sahipleri… Kaç kişinin rüyasında, kaçımız boğuluyorduk böyle… İnsan, insanı boğmak için neden rüyaya yatar ki…
Bazılarının rüyaları, boğdukları miktarınca uzuyormuş herhalde… Aya İrini’de iptal isteklerinin tamamı, hükmen iptal edilmiştir. İşleme alınmayan kağıt parçaları gibi Aya İrini’deki uzun gecenin içine dağılmışız. Bu kabusta biriken dehşetin, rüya sahibini uyandırmasını umut ediyoruz…

Güncelleme Tarihi: 29 Temmuz 2015, 11:36
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER