Duruşmayı CHP ve HDP milletvekilleri, çok sayıda konsolosluk temsilcisi ve hak savunucusu da izledi. Tutuklu sanık Osman Kavala salonda girdiğinde izleyicilerden yoğun alkış aldı.
BİZ BU İDDİANAMENİN DİLİNİ ANLAMADIK’
'Duruşmada ilk olarak Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman ve Can Atalay’ın avukatı Fikret İlkiz savunma yapmaya başladı. İlkiz, iddianameden bazı bölümler okuyarak iddianameyi eleştirdi. İlkiz şunları söyledi: “Elinizde bir soruşturma tutuyorsunuz, sonra iddianamede yazdığınıza göre, tüm delillerin ve tapelerin yeniden kıymetlendirmesi yapıldı diyorsunuz. Kim kıymetlendirdi, kim değerlendirdi. Hukuksuz dinlemleer, yasa dışı dinlemelerle kurulan tuzaklar, herhangi bir şekilde, hiçbir gerçeği iddia olarak yaşamadık. FETÖ gerçeğinin ne olduğunu başından biliyorduk. Dinlemiyorlardı. O tarihlerde oralarda kalan tapeleri ve soruşturmaları alarak, izahtan vareste tutulmamak için, kıymetlendirme yaptığınızı söylüyorsunuz. Hukuken kıymetlendirme nedir? Biz bu iddianamenin dilini anlamadık. Ama genel felsefi duruşunuzu biz bu dille anladık. Duruşunu ve mantığını ise çok iyi anlamış durumdayız. Bu iddianamenin dünyasının sınırlarını gördük. Bizim dünyamızın sınırları açısından, bildiğimiz dilden konuşayım, yasalara uygun bir iddianame bizim hakkımızdır. Hukukun diliyle, insan hakları sözleşmesinin diliyle, direnmeyi bile hak olarak savunan kanunların ulaştığı noktadaki dille konuşun bizimle. O nedenle bu iddianame bizim açımızdan, kıymet naşinas olarak değerlendirilecektir.”
İlkiz, daha önce yapılan Gezi yargılamasının yapıldığını ve kararın kesinleştiğini hatırlatarak, “Taksim Dayanışması Platformu’nun suç örgütü olduğunu gösterir hiçbir kanıt yoktur” dedi.
‘DEMOKLAS’İN KILICI GİBİ TUTAMAZ’
İlkiz, aynı iddialarla ilgili kesinleşmiş kararlar olması halinde yeniden yargılama yapılamayacağını belirterek şöyle devam etti: “Aynı suçtan iki yargılama yapılamaz denecektir. Tayfun Kahraman hakkında iki ‘kovuşturmaya yer olmadığı’ kararı var. İki tane kovuşturmaya yer olmadığı kararı olsa da yeni delil elde ettik diyebilirdiniz, biz bunu da gördük. Ama siz bunu bile demediniz. Yeniden kıymetlendirdik deyip geçtiniz. Eğer kovuşturmaya yer olmadığı kararı varsa ki Kahraman için var, bunları usule uygun şekilde kaldırmadığınız sürece dava açamazsınız. Yani ceza tehdidini insanların üstünde Demokles’in Kılıcı gibi tutamazsınız. Siz mahkemelerin kararlarını yok sayıyorsunuz.”
İlkiz’in ardından Can Atalay ve Tayfun Kahraman’ın avukatı Özgür Karaduman savunmasını yaptı. Karaduman, “Türkiye’nin yakın tarihi, demokratikleşme mücadelesinin yurttaşlarla devlet arasında aynı zamanda hukuk düzeyinde de gerçekleşmesinin tarihi. Bu iddianame, Türkiye’nin yakın geleceği açısından da çok önemli. 15 Temmuz gibi devletin bir dönem siyasal ortaklığını yapmış Fethullahçı çetenin darbesini tartışırken, Fethullahçı çetenin hazırladığı kıymetlendirilmiş bir iddianameyle yargılanıyoruz. Kıymetlendirilmiş iddianamesi olan ülkenin kıymetlendirilmiş siyaseti olur. Eğer siyasi iktidar gerçek anlamda Fethullahçı çete ile mücadele ettiği iddiasını taşıyorsa, bu çete tarafından hazırlanmış iddianameye kıymet vermemesi, reddetmesi gerek” dedi.
‘YAKALAMA KARARININ HUKUKİ OLMADIĞI KANAATİNDEYİM’
Gökçe Yılmaz’ın avukatı Bahri Belen söz aldı. Belen müvekkili hakkında yakalama kararının kaldırılmasını talep ederek şunları söyledi: “Açık Toplum, yasal olarak vakıf. Ve Gezi olayını finanse eden örgütlerden biri olduğu iddiası var. Bu örgütün vakıf senedi var. 2008 tarafından Türk Asliye Mahkemeleri’nin onayıyla tüzel kişilik kazandı. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün vakıf senediyle ilgili görüşleri alınmış. Sonra bu senette bazı değişiklikler yapılmış. 15 Temmuz’dan sonra noter değişikliği hazırlanmış ve onanmış, hukuki değer kazanmıştır. Öte yandan bu vakıf, 2007-2008’den itibaren her yıl tüm faaliyetlerini Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bildirmek ve denetimine sunmak zorundadır. Müvekkilimin suçlanmak istendiği faaliyetler Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün denetiminden geçmiştir. Mali açıdan ve faaliyetleri açısından olumsuz bir değerlendirme, yaptırım olmamıştır. Açık Toplum Vakfı ile Gezi’deki eylemler arasında suç bağlantısı kurmanın ve müvekkilem hakkında yakalama kararı çıkarmasının hukuki olmadığı kanaatindeyiz. Ve belki de ileride müvekkilem hakkında beraat kararı verebilirsiniz. Redde mahkum bu iddianameye dayanarak müvekkilim hakkında yakalama kararının kaldırılmasını talep ediyorum.”
‘HER KURALIN İSTİSNASI VARDIR’
İnan Ekmekçi’nin avukatı Aynur Tuncel Yazgan, müvekkilinin ailevi nedenlerle şu an Almanya’da olduğunu söyledi. Yazgan, “Müvekkilim Almanya’da çalışmaya başladı. Kendisi hakkında var olan yasaklamaya rağmen uluslararası istinabe yoluyla ifadesinin alınmasını istemiştim. Ama 25 Haziran’da verdiğiniz karar ile suçun karşılığı olan cezanın beş yılın üstünde olmasını gerekçe göstererek reddettiniz talebi. Ceza Muhakemesi Kanunu gereği sanığın mahkeme huzurunda bulunması asıldır ancak her kuralın istisnası vardır. Sanığın yurt dışında bulunması istisnadır. Mahkeme isterse istinabe yoluna başvurur. Mahkemenizden bir kez daha uluslararası adli yardım sözleşmesine göre takdir hakkınızı olumlu yönde kullanmanızı talep ediyorum” dedi.
Yazgan savunmasını şöyle sürdürdü: “Türkiye’de ve Almanya’da sorgu bir yükümlülüktür. Ancak müvekkilim, ailevi nedenlerle yurt dışında yaşamaktadır. Hepimiz kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının nasıl önemli bir hak olduğunu biliyoruz. Bu hak ile ilgili gerekli olmadığı sürece kısıtlayıcı ve sınırlayıcı tedbirlere başvurulmaması gerektiğini biliyoruz. Müvekkilim üç sayfada yer alıyor yalnızca. Duruşmadan beş gün önce toplanması gereken delilleri bildirmiştim. Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı’na yazı yazılarak ne zaman hangi görevde çalıştığının sorulmasını istemiştim. Müvekkilim huzura da gelse yapacağı savunma üç cümleden ibaret olacaktır.”
‘YURT DIŞINDA SORGUSU YAPILSIN’ TALEBİ
Yazgan’ın ardından şu an yurt dışında yaşayan gazeteci Can Dündar’ın avukatı Akın Atalay söz aldı. Dündar’ın MİT TIR’larıyla ilgili yaptığı bir haber nedeniyle yıllardır baskıya maruz kaldığını söyledi. Dündar’ın bu haber nedeniyle soruşturmalara maruz kaldığını hatırlatan Atalay yaptığı savunmada şöyle devam etti: “Müvekkilimle ilgili olarak her ay periyodik olarak onun casusluğu iktidar temsilcileri ve uzantıları tarafından kamuoyuna aktarılıyor. Bugün can güvenliğinin olmadığı somut olgularla ortada. Hakkında ilk açılan haber davasının karar duruşmasının akabinde silahlı saldırıya uğradı. Bu durum mevcutken müvekkilime ‘Hadi gel’ deniyor. Eğer yargının kesintiye uğratılmaması isteniyorsa CMK, yurt dışında yaşayan sanığın istinabe yoluyla (bir ülkenin, başka bir ülkeden ifade almak için izin talep etmesi) ifadesinin alınmasına izin veriyor. Müvekkilimizin sorgusunun bulunduğu ülkede yapılması talebimizi değerlendirmenize sunuyoruz.”
‘FİLM KÖTÜ OLABİLİR AMA SUÇ OLUŞTURMAZ’
Çiğdem Mater’in avukatı Hürrem Sönmez, müvekkiliyle ilgili hazırlanan iddianameye tepki gösterdi. Sönmez, “Müvekkilimin nasıl bir cebre başvurduğu, müştekilerin hangi eylemle zarara uğradığının bir cevabı olması gerekiyor. Müvekkil bakımından iddianamedeki fiiller belgesel çekmek, Gezi eylemleri sırasında gazdan etkilenen kişilere Gaviscon vermek. Bunların hiçbiri suç değildir. Normal şartlarda benim beyanlarımın burada sona ermesi beklenirdi ancak ağırlaştırılmış müebbet hapis istemi karşısında çelişkilere değinmemiz gerekiyor. Usulsüz dinleme kararları verilmiş ve kararlar uzatılmıştır. Bunun dışında Gezi eylemleri nedeniyle suçlanan kişilerin, eylemler sona erdikten bir ay sonra alınan dinleme kararlarıyla suçlanmaları nasıl delil oluşturabilir? Delil diye önümüze konulan bu belgelerde suç unsuru bulunmamaktadır. Topçu Kışlası yapılmasına barışçıl bir şekilde karşı çıkan müvekkilim ile bu eylemlere katılan milyonlar arasında bir fark yoktur. Savcılığın iddiası 16 kişinin bu protestoları organize ettiği ve milyonların bu organizasyon dahilinde sokağa çıkmış olmasıdır. Bu yurttaşlar için onur kırıcı bir iddiadır” dedi.
Sönmez savunmasına şöyle sürdürdü: “Bu filmi sunamıyoruz çünkü böyle bir film yok. Benim müvekkilim hiç çekmediği bir film nedeniyle hükümeti yıkmaya teşebbüs suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile yargılanıyor. Hükümeti yıkmaya teşebbüs fiili, film çekerek işlenen bir fiil değilir. Bir film kötü olabilir, vasat olabilir ama suç oluşturan bir eylem olarak değerlendirilemez. İddianamelere ve etkili yargılamalara konu edilecek şey, insanların hayatını kaybetmesine, uzuvlarını kaybetmesine neden olan failler olmalıdır, burada sanık sandalyesinde oturanlar değil.”
Mahkeme heyeti; Murat Pabuç, Ercan Orhan Aydın, Hasan Gün’ün tanık olarak diğer duruşmada dinlenmesine karar verdi. Osman Kavala’nın tutukluluk halinin devamına oy çokluğuyla karar verilen heyet, bir sonraki duruşmanın 8-9 Ekim’de Silivri’de görülmesini kararlaştırdı.
MAHKEME BAŞKANI DEĞİŞMİŞTİ
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkanı Utku Ercan geçtiğimiz duruşmaya katılmamış yerine vekaleten Mehmet Başbuğ, mahkemeye başkanlık etmişti. Başkan Başbuğ, geçtiğimiz duruşmada Osman Kavala’nın tahliye edilerek ‘ev hapsine’ çıkartılması gerektiğine dair mahkeme kararına muhalefet şerhi koymuştu. Başbuğ, geçtiğimiz hafta mahkemeye başkan olarak atandı.
Davanın ilk duruşmaları 24-25 Haziran tarihinde yapılmış, sanıklar savunmalarını yapmıştı. Mahkeme, tutuklu sanık Yiğit Askakoğlu’nun tahliyesine karar vermiş, Osman Kavala’nın ise tahliye taleplerini reddetmişti. / Ajanslar
Güncelleme Tarihi: 18 Temmuz 2019, 18:46