Avukatlar, anadilde savunma hakkının engellenmesinin ulusal ve uluslararası hukuk kurallarına aykırı olduğunu belirterek, anadilde savunma ve tercüman talebinin kabul edilmesini istedi. Avukat Meral Danış Beştaş, müvekkillerinin Kürt ve özgür basında olduğu için yargılandıklarını belirterek, "Kürt sorunu olmasaydı, gerçekleri yazmak gibi bir sorun olmasaydı, gerçekler halktan bu kadar saklanmasaydı, bu kadar büyük suç işlenmemiş olacaktı. Müvekkillerimiz çok büyük suç işledi" dedi. Avukat Eşber Yağmurdereli ise, "Madem bu yargılanan insanlar Kürt ve Kürt medyasını oluşturuyor. Bunların bir anadili vardır. Bu anadil Kürtçe ise o dilde savunma yapmaktan daha doğal bir hak olamaz" diye belirtti.
İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 36'sı tutuklu 44 gazetecinin yargılandığı davanın duruşmasında, gazetecilerin anadilde savunma ve tercüman atanması taleplerinin ardından avukatlar söz aldı. 100 avukatın katıldığı duruşmada, avukatlar, anadilde savunma hakkının ulusal ve uluslararası mevzuata göre açıklayarak, engellenmesiyle bir hakka yasak konulduğunu belirtti. Avukat Kadir Tunç, adil yargılama için müvekkillerinin yanında oturmak istediklerini ve ses kaydı yapılmasını istedi. Kayda geçenleri görecek şekilde monitör getirilmesi isteyen Tunç, nasıl adil olmayan bir yargılama yapıldığına dair tarihe düşülmesi için salonun bir fotoğrafının çekilerek, dosyaya konulmasını istedi.
Mahkeme başkanı ve izleyici gerginliği
Avukatın konuşması salonda duyulmazken, izleyicilerle Mahkeme Başkanı Ali Alçık arasında tartışma yaşandı. İzleyiciler, Alçık'a "Ses gelmiyor, duyamıyoruz" diye tepki gösterdi. Bunun üzerine Alçık ile izleyiciler arasında gerginlik yaşandı. Yaşanan gerginliğin ardından Alçık, "Salonu boşaltırım. Ayağa kalkmayın, oturun yerinize. Ne demek duymuyorum, duyuluyor işte" diye karşılık verdi. Avukat Fevzi Çelik de mahkemenin adil yargılama yapmayacağının anlaşıldığını belirterek, "Bu bir Kürt basını davasıdır. İddianamenin yazılış şeklinden de anlaşılıyor. Müvekkillerimin Kürtçe savunma talebinin kabul edilerek, derhal tercüman atanmasını istiyoruz" dedi.
'Bizim köyde çocuklar Türkçe bilmez'
Avukat İnan Poyraz ise, Kürtçe konuşarak, 1980'de Türkçe bilmediği için başına gelen bir olayı anlattı. "Annem 5 yaşında beni köyde dışarıya gönderdiğinde askerlerle karşılaştım. Operasyon vardı. Bana geri git demişler, ama ben anlamıyordum. Aradan geçen 32 yılda hala değişen bir şey yok. Hala bizim köyde çocuklar Türkçe bilmez. Hala operasyonlar var" dedi. Anadilde savunmanın Türkçe bilmenin ötesinde bir talep olduğunun altını çizen Poyraz, bu ülkeye kaçak giren birkaç kişiden değil, milyonlarca insandan bahsettiklerini söyledi.
'Müvekkillerimiz suçu gerçeği yazmaları'
Avukat Meral Danış Beştaş da müvekkillerinin Kürt ve özgür basında olduğu için yargılandıklarını belirterek, "Kürt sorunu olmasaydı, gerçekleri yazmak gibi bir sorun olmasaydı, gerçekler halktan bu kadar saklanmasaydı, bu kadar büyük suç işlenmemiş olacaktı. Müvekkiller çok büyük suç işledi. Çünkü Başbakan'ın medyaya yönelik alenen öyle açıklamaları var ki, medyada yazan çizenlere dil uzatıyor. 'Ben gidip Roboski'de 34 kişi katlederim, 14 yaşındaki çocukları 20 yılla cezalandırırım, binlerce Kürt siyasetçiyi tutuklarım, her gün 5 kadının öldürülmesine izin veririm, ama basın yazamaz bunu' diyor. Medya patronlarıyla toplantı yapıyor, karşısında şen şakrak bir medya tiyatro oynanıyor. Ne kadar özgür bir basın var. Nuray Mert, Yıldırım Türker ile kalmadı. Onlarca gazeteci hükümetin talimatıyla işlerinden oldu. Müvekkillerimizin suçu da gerçekleri yazmaları. Müvekkillerimiz biz Türkçe biliyoruz, ama Kürtçe savunma yapmak istiyoruz dedi. Türkçeyi gönüllü mi öğrendiler. Yasakladılar Kürtçeyi" diye konuştu.
'Kürtler Kürt olamıyor'
Kürtlerin kendi evinin içinde bile Kürtçe konuşmalarının yasaklandığı düzenlemeler yapıldığını belirten Beştaş, "Bugün Kürtçe konuşuluyorsa Kürtlerin mücadelesiyle oldu. Hiçbir zaman Kürtlerin Kürtçe konuşmasını engelleyemediler. 'Siz asli unsursunuz' deniyor. Niye ben Anayasa'da yokum. Niye Kürtlerin basını tutuklanıyor. Niye Kürt avukatlar tutuklanıyor. Müvekkillerimin anadilde savunma yapma istemlerinin reddedilmesi bana zulüm gibi geliyor. Onlar diyor ki, 'siz bizi Kürt olduğumuz için yargılıyorsunuz, biz de Kürtçe konuşmak istiyoruz.' Siz anadilde savunma talebine olumsuz yanıt verebilirsiniz. Öyle de gözüküyor. Tüm ret kararlarının da gerekçesi aynı. Hiç mi bir savcı, mahkeme farklı düşünmüyor? Bu nasıl bağımsız yargılama. Yargıladığınız insanları dinlemeden bu ülkede Kürtler her kademede görev alabiliyor, ama Kürt olamıyorlar. Kürt olduklarında işte bu oluyor. Burada da bu durum o kadar çıplak ki. Tarihini, kültürünü reddederek, birilerine yalakalık yaparak yaşamak çok kolay" diye belirtti. Beştaş, "Mahkemelerin Kürtçe savunma konusunda daha cesur olması gerekir. Bugünler yargının direneceği günlerdir. Göstermelik de olsa hakimlerin bir açıklama yapması gerekiyor. Anadilde savunma ve tercüman talebinin kabul edilmesini talep ediyoruz" diye konuştu.
'Mahkemeler utanmadan yargılıyor'
Avukat Abdulbaki Boğa ise, mahkemelerin hükümetin aldığı kararları uyguladığını belirterek, şunları söyledi: "Başbakan, benim HSYK'am, benim yargım, benim Yargıtay başkanım, benim yargıcım diyor. Biz ne zaman onun olduk. 80 yıldır İttihat Terakki zihniyeti Kürt sorununu yok saydı. Mahkemeler utanmadan sıkılmadan aynı şekilde yargılama yapmaya devam ediyor." Boğa'nın açıklamasına Mahkeme Başkanı Alçık, "Utanması gereken biz değiliz, mahkemeye bunları söyleyenlerdir" diye yanıt verince, avukatlar ile mahkeme heyeti arasında gerginlik yaşandı.
'Düşman ceza hukuku uygulanmasın'
Avukat Baran Doğan, mahkeme başkanına, "Bu sözlerinizin muhatabı Erdoğan mı? Eğer oysa ellerinizden öperim" dedi. Mahkeme başkanı "Hayır" yanıtını verdi. Müvekkillerine düşman ceza hukuku değil, vatandaş ceza hukukunun uygulanmasını isteyen Doğan, bu mahkemelerin düşman ceza hukuku uygulandığını söyledi. Mahkemenin müvekkillerinin tehlikeli olarak kabul ettiğini belirten Doğan, mahkemelerin putlaştırılmaması ve kararlarının eleştirilebilmesi gerektiğini söyledi.
'Yargılananlar Kürtse Kürtçe savunma yapabilmeli'
Avukat Eşber Yağmurdereli de, "Türkiye'de hukuk, özellikle ceza hukuku demokratik gelişmeyi destekler değil statükoyu korur biçimde icra durumuna geldi. Ben üniversitede Kürtlerin farkına vardım. Daha sonraki yıllarda bu ülkede Kürtlerin yaşadığının farkına vardım. 1980'lı yıllarda evde bile Kürtçe konuşulmazdı. Ama mücadele gelişti, bedel ödendi. Kimse Kürtlerin varlığı, yokluğu konusunda bir tartışma yürütmüyor. 'Bir kısım ahaliyi Kürt diye ilan etti' gerekçesiyle ceza yattım. Diyarbakır'da KCK davasında da bu sorun yaşandı. Aradan iki yıl bile geçmedi. Orada mahkeme heyeti Kürtçeden ve Kürtlerden hala bilinmeyen bir dil olarak bahsediyor. Siz burada Kürt ve Kürtçe kelimesini kullandınız. Demek ki gelişme var. Madem bu yargılanan insanlar Kürt ve Kürt medyasını oluşturuyor. Bunların bir anadili vardır. Bu anadili Kürtçe ise o dilde savunma yapmaktan daha doğal bir hak olamaz. Anadilde savunma konusundaki engellemelerin gerekçeleri yakın bir gelecekte geçerli olmayacak. Mahkemeler anadilde savunmayı kabul edecektir" diye konuştu.
Avukatların konuşmalarının ardından duruşma, yarın 10.00'a ertelendi. Gazeteciler, "Özgür basın susturulamaz" sloganları ile salondan çıktı. Gazeteciler, yakınlarıyla birkaç dakika uzaktan uzağa konuşarak ayrılırken, tutuklu gazetecilerden İsmail Yıldız, bebeğini askerler aracılığıyla kucağına aldı. Askerler bebeği geri alırken, Yıldız ve bebeğinin ağladığı görüldü. / Diha
Güncelleme Tarihi: 10 Eylül 2012, 18:45