KCK: Demokratik bir anayasa ihtiyaç var

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, tüm sorunların çözümü açısından çoğulcu demokratik bir anayasaya ihtiyaç olduğunu belirtti

KCK: Demokratik bir anayasa ihtiyaç var
 KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, tüm sorunların çözümü açısından çoğulcu demokratik bir anayasaya ihtiyaç olduğunu belirtti. KCK, tüm siyasi partileri, demokratik kuruluşları, basını, aydınları, yazarları, sanatçıları, kadınları, gençleri, emekçileri, tüm etnik ve inanç topluluklarını sorumluklarını üstlenmeye, özgür ve demokratik Türkiye'yi yaratmaya, tüm sorunların çözümünü sağlamaya çağırdı.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, Türkiye'de 7 Haziran’da bir seçim yapıldığını belirterek, demokratik ülkelerde her seçimin politikalarda yenilikler getirdiğini dile getirdi. KCK, “Türkiye'deki seçim de politikalarda yenilikler getirecektir. Özellikle önceki Hükümet döneminde tıkanan ve toplumu olumsuz etkileyen konular üzerinde durulacak ve giderilmeye çalışılacaktır. Yürütme Konseyimiz de Türkiye'de yaşanan seçimler konusunda değerlendirmeler yapmış, temel sorunlar çerçevesinde izlenmesi gereken politikaların ne olması gerektiğini ortaya koymuş; yeni dönem için yapılması gerekenleri ve tutumumuzu netleştirmiştir” dedi.

KCK açıklamasında devamla şunlar ifade edildi:

“Türkiye'nin temel sorunu demokratikleşmedir. Çünkü kronik sorunları Türkiye'nin demokratikleşmemesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle demokratikleşme ve demokratikleşme temelinde çözülmesi gereken sorunlara vurgu yapan HDP’nin oyları yüzde yüz artmıştır. Bu oy artışının sadece Kürtlerle sınırlı kalmaması, oy artımının çoğunluğunun Türkiye şehirlerinden ve birçok toplumsal kesimden olması, Türkiye toplumunun ve Kürt halkının en temel beklentisinin demokratikleşme olduğunu ortaya koymaktadır. Mevcut statükoyu korumak isteyenlerin oyu ya eski düzeyde kalmış, ya da AKP'de olduğu gibi büyük bir düşüş yaşamıştır. Bu gerçeklik, Türkiye'nin girmesi gereken kulvarı göstermektedir. Bunun da demokratikleşme olduğu açıktır.

Kuşkusuz demokratikleşme derken de en başta da Kürt sorununun çözümü beklenmektedir. Alevilerin, farklı etnik ve inanç toplulukların sorunları, kadın ve gençliğin sorunları, emekçilerin ve yoksulların ciddi sorunları da bulunmaktadır. Ancak tüm diğer sorunlara da doğru bir yaklaşım göstermek ve çözümü için adım atmak en başta da Kürt sorununda zihniyet değişimi yapmak ve çözüm için adım atmakla mümkündür. Çünkü şimdiye kadar Kürtler yararlanır diye demokratikleşme adımları atmaktan kaçınılmış, bu da tüm toplulukların sorunlarının çözülmemesine ve zarar görmesine yol açmıştır. Kürt sorununun çözümsüzlüğü tüm toplumsal sorunların çözümünde ayak bağı olmuştur. Sadece iç politikada değil, dış politikada da tıkanma etkeni olmuştur. Dış politika esas olarak Kürt karşıtlığı üzerine kurulunca, çıkmazlarla karşı karşıya gelmek kaçınılmaz hale gelmiştir.

AKP iktidara geldiği seçim öncesi demokratikleşmeden söz etmiş, ancak 13 yıllık iktidarı boyunca kendine demokrat, kendine Müslüman olmak dışında farklı toplumsal kesimlerin sorunlarını çözmek için ciddi bir adım atmamıştır. Kürt sorunu  konusunda ilk önce “Düşünmezseniz böyle bir sorun olmaz” diyen Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümeti, Kürtlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesi gelişince sadece Kürtleri oyalamak ve Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı mücadele etme argümanları yaratmak için kültürel soykırımı engellemeyecek düzeyde dil ve kültür alanında bazı gevşemeler yoluna gitmiştir. Kürt sorununun çözümünü değil de Kürt Özgürlük Hareketi'nin tasfiyesini hedefleyen politikalar izlemiş, bu politikaları da bugüne kadar bırakmamıştır. 

‘ÖNDER APO DEFALARCA ATEŞKES YAPTI, ÇÖZÜM PROJELERİ SUNDU’

Önder Apo ve Kürt Özgürlük Hareketi AKP'nin bu oyunlarını bozmak ve Kürt sorununun çözümüne çekmek için çeşitli defalar tek taraflı ateşkesler yapmış, çözüm projeleri sunmuştur. Oslo’da odluğu gibi görüşmeler yoluyla demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü doğrultusunda adım attırmak istemiştir. Bu görüşmeler sonucu Önder Apo 2011 seçimleri öncesi Hükümetin bilgisi dahilinde 9-10 maddelik bir deklarasyonu Hareketimize göndermiş, Hareketimiz çok ufak bir değişiklikle bu deklarasyonu kabul etmiştir. Ancak AKP Hükümeti ne 12 Haziran 2011 seçimleri öncesi, ne de seçim sonrası bu deklarasyonu kabul ettiğini söyleyen ve pratikleştireceğini ortaya koyan herhangi bir adım atmıştır. Aksine 12 Haziran seçimleri öncesi Diyadin’de olduğu gibi askeri gerillanın üs bölgesi alanına sürmüş, burada 14 askerin ölmesi sonucu binlerce asker, yüzlerce gerillanın ölümüyle sonuçlanan iki buçuk yıllık şiddetli bir savaş yürütülmüştür.

Önder Apo, 2012 sonrasında halklarımızın çıkarının böyle bir savaşta olmadığını görerek ilk önce çatışmasızlığı sağlamış, 2013 Newroz’unda Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü konusunda bir demokratik çözüm manifestosu yayınlamıştır. Bu deklarasyonla birlikte Hükümetin de bilgisi dahilinde üç aşamalı bir çözüm planı sunmuştur. Hareketimiz gerilla güçlerinin önemli bir bölümünü Türkiye sınırları dışına çekerek, önemli bir bölümünü de yola çıkararak gerillayı geri çekme iradesi göstermiştir. Buna karşı AKP hemen Kürt sorununun çözümü için yasal ve anayasal çalışmalar yapması gerekirken, bir taraftan bu adımları atan Önder Apo’yla görüşmeleri keyfi olarak zamana yaymış, diğer taraftan “Cehenneme kadar yolları var” diyerek hiçbir adım atmayacağını ortaya koymuştur.

‘AKP HÜKÜMETİ HİÇBİR ADIM ATMAMIŞTIR’

AKP Hükümeti iki yıldır çatışmasızlığı sürdürdüğümüz ortamda hem askeri amaçlı karakol, baraj ve yollar yapmaya devam etmiş, hem de çatışmasızlık ortamında özel savaşı, psikolojik savaşı arttırarak Özgürlük Hareketi'ni zamana yayılmış biçimde tasfiye etmeyi hedeflemiştir. Önder Apo bu tehlikeli politikayı ve bunun kaçınılmaz olarak yol açacağı savaşı önlemek için 2014 Kasım’ında üç aşamalı demokratik müzakere taslağını taraflara sunmuştur. Hareketimiz bu taslağı tümüyle kabul etmiştir. Ancak Hükümet yine oyalama ve zaman kazanma içine girmiş ve hiçbir adım atmamıştır. Bu durum ve Meclise sunulan baskıcı polis devleti olmayı hedefleyen İç Güvenlik Yasası, çatışmasızlığın tümden ortadan kalkacağı bir gerilim ortamı doğurmuştur. Bu durumu aşmak ve seçim ortamına Önder Apo'nun hazırladığı on maddelik çözüm taslağıyla girmek için Dolmabahçe Sarayı’nda bir mutabakat deklarasyonu yayınlanmıştır.

Dolmabahçe deklarasyonu, hem AKP, hem de HDP için seçime bağlayıcı bir demokratikleşme taahhüdüyle girmek anlamına geliyordu. Ancak kısa bir süre sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Kürtlerin deyimiyle bir “Beko” gibi ortaya çıkmış, Dolmabahçe deklarasyonu da yanlış, 2015 Newroz’unda Önder Apo'nun sunduğu manifesto da yanlış, Kürt sorunu da yoktur, taraflar da yoktur, masa da yoktur, izleme heyeti de yoktur diyerek devletin çözüm politikaları olmadığını ve İmralı görüşmelerinin de kendileri açısından bir değerinin bulunmadığını açıkça ilan etmiştir. Bu tür deklarasyon, manifesto yayınlamalar ve açıklamalar İmralı’yı meşrulaştırmaktadır diyerek amaçlarının çözüm değil, oyalama ve tasfiye olduğunu net bir biçimde ortaya koymuştur. AKP Hükümeti de seçim boyunca Erdoğan’ın bu tutumunu benimseyen bir çizgi izlemiş, seçim kampanyasını da bu çerçevede yürütmüştür. Böylece AKP Kürt Özgürlük Hareketi'nin kendisine tanıdığı demokratikleşme ve Kürt sorununu çözme politikasına, sabırlı ve makul yaklaşımına olumlu karşılık vereceğine tasfiye politikasında ısrarlı olacağını göstermiştir.

Özgürlük Hareketimiz AKP'nin içeride Kürt halkına ve demokrasi güçlerine, dışarıda ise Suriye ve Ortadoğu'ya yönelik savaş politikası izleyeceğini görerek bu planı bozmak için tüm tahriklere ve provokasyonlara rağmen sabırlı davranmış, seçim öncesi AKP'nin provokasyon ve oyunlarını bozarak demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümünün önünü açacak politikaların ortaya çıkmasına fırsat tanımıştır.

7 Haziran seçimleriyle birlikte on yıldır demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü için adım atmayan; patinaj yaparak sorunları ağırlaştıran AKP Hükümeti son bulmuştur. Bu, aynı zamanda AKP'nin oyalama politikalarının son bularak demokratikleşme ve Kürt sorunu başta olmak üzere tüm sorunların çözümü için yeni politikaların devreye girmesi anlamına gelmektedir.

AKP Hükümeti 13 yıldır beklenti yaratma ve oyalama yapma politikası izlemiştir. Yeni dönemde bu politikanın ve bu politikanın ortaya koyduğu uygulamaların tekrar edilmesi, eski çıkmaz politikaları sürdürmek olacaktır. Bu nedenle eskinin tekrarı kabul edilemez. Artık doğrudan çözüme yönelik politika, adım ve uygulamalara ihtiyaç vardır. Hareketimiz AKP politikalarına, yöntem ve uygulamalarına karşı sabırlı davranılmış, yeterince şans tanımıştır. Sonunda bir çözüm politikaları olmadığı netleşmiş, o yöntemlerle bir sonuç alınamayacağı anlaşılmıştır.

Artık kamuoyuna açık ve şeffaf politika ve uygulamalara ihtiyaç vardır. Kuşkusuz Kürt sorununda Kürt Özgürlük Hareketi taraftır; Önder Apo da baş müzakerecidir. Kürt sorunu müzakereler ve Meclisin devreye girmesiyle çözülecek bir sorundur. Bu açıdan ilk başta iki temel adımın atılması gerekir. Birincisi, Önder Apo'nun özgürlüğü başta olmak üzere müzakere koşullarının hazırlanması, ikincisi bu müzakere temelinde Meclisin devreye girmesidir. Bu yaklaşım ve yöntem dışında Kürt sorununun çözülmeyeceği AKP Hükümeti dönemindeki politika ve uygulamalardan ortaya çıkmıştır. Kuşkusuz bu iki temel konu açısından tahkim edilmiş ve tarafların karşılıklı uyacağı bir çatışmasızlığa ihtiyaç bulunmaktadır.

Şu açıktır ki, Önder Apo'nun çabasıyla 2013’ün sonunda gerçekleşen çatışmasızlığa AKP Hükümeti hiçbir biçimde uymamıştır. AKP Hükümeti çatışmasızlığı daha başlamadan bitirmiştir. Çünkü ateşkes ve çatışmasızlık tarafların pozisyonlarını değiştirmeden çatışmasızlığın olduğu zamanlardaki gibi kalmayı gerektirmektedir. Yeni karakol yapma başta olmak üzere baraj ve yol gibi askeri amaçlı çalışmaların yürütülmemesini gerektirmektedir. AKP Hükümeti zamanında bunlara uyulmadığı gibi, gerilla alanlarına tank, top, obüs atışları sürekli yapılmış, hava saldırıları için keşifler durdurulmamıştır. Dolayısıyla gerilla ve Özgürlük Hareketi'nin hiçbir bağlayıcılığı ve taahhüdü olmayan ve her zaman misilleme hakkı olan tek taraflı bir ateşkes sürdürülmüştür. Ancak tüm sabrımıza ve sorumlu yaklaşımımıza rağmen bu durum her an şiddetli çatışmalara yol açacak bir durumu ifade etmektedir. Bu açıdan gerçek anlamda müzakere koşullarının gerçekleştirilmesi ve çözüm için Meclisin devreye girmesi adımı için tahkim edilmiş bir ateşkes gereklidir. Demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü için bu üç adımın atılması gereklidir.

Şimdiye kadarki görüşme ve ilişki biçimi ve Önder Apo'nun esareti koşullarında bir müzakere yürütülemez. Önder Apo'nun bulunduğu durumun ve ilişkiler ortamında baş müzakereci rolünü oynayamayacağı netleşmiştir. Dolayısıyla artık sadece HDP Heyetinin keyfi biçimde İmralı’ya gidip geldiği, bazı görüş alış verişlerin yapıldığı bir durum sürecin var olduğu ve Kürt sorununun çözümünü sağlatacak müzakere sürecine geçildiği biçiminde gösterilemez. İmralı’da görüşmelerin çözüm doğrultusunda sonuç almamasının en temel nedeni, Önder Apo'nun konumunun değişmemesi ve özgür koşullarda müzakere yapmamasıdır. Önder Apo'nun özgürlüğünü düşünmeyen bir politikanın çözüm için adım atması mümkün değildir. Önder Apo'nun esaret altında tutulması Kürt sorunu konusunda zihniyet ve politikaların değişmediğinin en açık ifadesi olmaktadır. AKP Hükümetinin politika ve uygulamaları bunu ortaya koymuştur.

Önder Apo, örgütüyle, tüm siyasi partilerle, Türkiye ve Kürdistan'daki demokratik kuruluşlar ve sivil toplum örgütleriyle, yazarlarla, sanatçılarla, toplumun birçok kesimini temsil eden şahsiyetlerle her an özgürce görüşme yapmadan baş müzakereci rolünü oynaması ve çözüm için gelişmeler sağlaması söz konusu olamaz. Avukatların bile görüşmediği, aile ve HDP Heyetinin gidişinin bile Hükümetin keyfinde olduğu bir ortamda çözüm için müzakere yapılamaz ve hiçbir sonuç alınamaz. Bu açıdan Önder Apo'nun özgürlüğü ve özgürce her kesimle görüşmesi, Kürt sorununun çözümünün olmazsa olmazı olarak görülmeli ve gerekleri yapılmalıdır. Bu konuların sağlanmadığı hiçbir görüşmeyi, ilişkiyi ve yaklaşımı çözüm süreci olarak kabul etmeyeceğimiz bilinmelidir. Eğer çözüm isteniyorsa; çözüm olmalı deniyorsa halkımızın ve bizlerin böyle bir talepte bulunması makul ve çözüm için olması gereken koşulları ifade etmektedir.

Artık görüşmeler şeffaf olmalıdır; Meclis devreye girmelidir. Bu açıdan geçen dönem CHP’nin görüşmeler şeffaf olmalı ve Meclis devreye girmeli yaklaşımını doğru buluyoruz. Çözüm ancak bu yaklaşım ve bunun gereklerinin yerine getirilmesiyle gerçekleşebilecektir.

Çözüm için muhataplar bu seçimde netleşmiştir. Bu seçimde Kürt halkı çözümün Mecliste aranması gerektiğini ortaya koyduğu gibi, Önder Apo'nun baş müzakereci olduğunu, HDP’nin de bu konuda Mecliste görevini yaparak kolaylaştırıcı olacağını, Özgürlük Hareketi’mizin de mücadeleyi kırk yıldır sürdüren, siyasal gelişmeleri bu noktaya getiren temel aktör olarak Kürt sorununun çözümünde taraf olduğunu kabul etmiş ve ortaya koymuştur.

Önder Apo, HDP ve Kürt Özgürlük Hareketi'ni karşı karşıya koymak, birinin görevini diğerinden beklemek daha baştan Kürt sorununda çözümsüzlük politikalarında ısrar etmek anlamına gelecektir.

Kürt sorununun çözümünde rol alacak tarafların rollerinin farklılığını görmemek kötü niyetli olmaktır; çözüm yerine tasfiye politikasında ısrar etmektir.

Şunu açıkça vurgulamalıyız ki, gerillanın Türkiye'ye karşı silahlı mücadeleyi bırakma konusu ve bunun iradesi tamamen Özgürlük Hareketimize aittir. Şunu herkes bilmelidir ki, HDP PKK'nin yasal partisi değildir. Zaten bileşimi bunu ortaya koymaktadır. Türkiye'nin demokratikleşmesini ve Kürt sorununun çözümünü isteyen çok farklı kesimler ve bireyler HDP içinde yer almaktadır. Dolayısıyla böyle bir çağrıyı HDP yapamayacağı gibi, mevcut İmralı koşullarında bulunan Önder Apo’nun da böyle bir çağrıyı yapması mümkün değildir. HDP’nin ve Önder Apo’nun “silah bırak” çağrısı yapmasını beklemek ve bu yönlü dayatmalarda bulunmak çözümsüzlükte ısrardır ve bunu da Özgürlük Hareketimizin kabul etmesi mümkün değildir. Bu tutumumuz ne Önder Apo'yu dinlememek, ne de HDP’nin politika yürütmesinin önünü almaktadır. Aksine Önder Apo ve HDP’ye bu dayatmalarda bulunmak Önder Apo'nun rolünü oynamasını ve HDP’nin demokratik siyaset yapmasını daha baştan ortadan kaldırmak anlamına gelmektedir. Bu açıdan bu tutumumuz, Kürt sorunu gibi bir sorunda çözüm diyalektiğinin ve sürecin öyle olmayacağını bilmemizden ileri gelmektedir. Dünyadaki tüm deneyimler de bunu göstermektedir. Tayyip Erdoğan “IRA silahları gömdü” diyerek demagoji yapmakta ve toplumu aldatmaktadır. İrlanda sorununda sorunların çözümüne paralel olarak silahlar konusu gündeme gelmiştir.

Kürt Özgürlük Hareketi’nin Önder Apo özgürleşmeden, çözüm iradesi ortaya çıkıp ciddi adımlar atılmadan silahları bırakması mümkün değildir. Gerillanın silahlanması ve Türkiye devletine karşı mücadele kararını HDP vermemiştir ki HDP’nin gerillaya Türkiye'ye karşı mücadeleyi bıraktırma gibi bir rolü olsun! Önder Apo esaret koşullarındayken hiç kimse Önder Apo’ya silah bıraktırma dayatması yapamaz, yapsa da kabul edilemez. Hiçbir gerilla ve gerilla komutanı Önderlik özgür olmadan ve Kürt sorununda çözüm iradesi ve adımı ortaya konulmadan ne gerilla güçlerini Türkiye dışına çıkaracaktır ne de silahlı mücadeleye son verdiğini ortaya koyacaktır. Dolayısıyla mevcut durumda ve Kürt sorununun çözülmediği ortamda hiç kimse gerilladan silahlı mücadelenin sonlandırıldığı ya da silahların bırakıldığı biçiminde bir tutum beklememelidir.

Daha dün Amed sokaklarında ve başka yerlerde halkımıza silahla saldıranlar ve katledenler varken, Kürt halkının özgür ve demokratik yaşamı için hiçbir güvence yokken Özgürlük Hareketinden silahları bırakmasını beklemek, halkımızın yaşamının ve varlığının celladına teslim etmesini istemek anlamına gelecektir. Bunu da hiç kimse Özgürlük Hareketinden isteyemez ve bekleyemez. Polis ve askerin gözü önünde çetelerin halkımıza saldırmasına göz yumanların, bunu Kürt halkını sindirme yolu olarak düşünenlerin gerilladan silah bırakmasını istemesi ne ciddiye alınır ne de dikkate alınır.

Kuşkusuz HDP Kürt sorununun çözümünde ve Türkiye'ye karşı silahlı mücadelenin bırakılmasını sağlayacak çözüm sürecinde ve atılacak adımlarda rolünü oynayacaktır. Özellikle Kürt sorununun çözümünde Meclise düşen rol sürecinde sorumlu ve yapıcı bir rol oynayacaktır. Ancak HDP’ye PKK'ye silah bırak çağrısı yap dayatması kesinlikle kötü niyetli bir yaklaşımdır ve HDP’nin demokratik çözümde oynayacağı rolün engellenmesi anlamına gelmektedir. Bunu da Kürt sorununda çözüm zihniyeti ve politikası olmayanların yapacağı açıktır. Nitekim şimdiye kadar çözüm politikası olmayanlar çözüm için adım atma yerine hep silahları bırakın dayatması yapmışlardır. Bu, arabayı atın önüne koşmaktır. Dolayısıyla yaklaşım bırakılmalıdır.

AKP Hükümeti zaten Kürt sorununda çözüm zihniyeti ve politikasına sahip değildi. Önder Apo ve Hareketimizin her defasında sorumlulukla başlattığı ve sürdürdüğü çözüm süreci görüşmelerini ve adımlarını araçsallaştırdı; sadece seçim kazanma ve iktidarını sürdürme aracı haline getirdi. Öyle ki, çözümsüzlüğü iktidarını sürdürme diyalektiği haline getirdi. AKP'nin bir çözüm politikası olmadığının en temel kanıtı, kendisi dışında hiçbir partiyi, çevreyi ve toplumsal kesimi sürece katmamasıdır. Kürt sorunu gibi çok önemli bir sorun ancak farklı siyasi kesimleri, çevreleri katmakla çözülecek bir sorun olduğu halde hiçbir zaman bunu düşünmemiş ve gereklerini yapmamıştır. Önder Apo ve Hareketimiz başta CHP olmak üzere birçok partiyi, çevreyi, toplumu, şahsiyetleri, demokratik kurum ve kuruluşları demokratik çözüm sürecine çekmek istemişse de AKP Hükümeti hep buna karşı çıkmış, böyle bir duruma yanaşmamıştır. Zaten Önder Apo ve Hareketimizin attığı adımlar ve başlattığı süreç bir çözüm süreci haline gelememiştir; AKP'nin beklenti yaratma ve oyalama sürecinden öteye geçememiştir. Kuşkusuz Önder Apo ve Hareketimiz AKP ne düşünürse düşünsün politika, tutum ve adımlarıyla toplumu, siyasi çevreleri ve devleti çözüme hazırlama konusunda önemli gelişmeler yaratmıştır.

Ancak gelinen aşamada toplum kesinlikle çözüm olmasını ve bu sorunun ortadan kalkmasını istemektedir. HDP’nin aldığı oylar tamamen bu iradeyi ortaya koymaktadır. Türkiye'deki siyasi çevreler ve devlette de bu sorunun çözülmesi gerektiği bilinci ve inancı açığa çıkmıştır. Dolayısıyla artık toplumu aldatmaktan öteye gitmeyen ve pratik bir sonucu olmayan çözüm sürecinden değil de çözümden ve çözüm adımlarından söz etmek ve bunun gereklerini yapmak gerekmektedir. AKP'nin yaklaşım ve uygulamaları çözümsüzlük demektir. Artık bunu tekrarlamamak, çözüm zihniyeti, iradesi ve yeni bir politik yaklaşım göstermek gerekmektedir.

Hangi parti iktidarda olursa olsun, ister hükümeti tek başına kursun, ister koalisyon olsun, ortaya koyduğumuz gibi eskinin tekrarını dayatır; çözüm için ortaya koyduğumuz yaklaşımları göstermez ve adımları atmazsa bizim açımızdan yeni bir süreç başlamış olmayacaktır. Hareketimiz önceki dönem ve yıllarda üstüne düşen sorumlulukları fazlasıyla yerine getirmiş, ama karşılığını bulamamıştır. Aksine Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümetleri bu tutumlarımız ve attığımız adımları içeride ve dışarıda savaşı sürdürme zemini ve fırsatı olarak görmüştür. AKP'nin tek başına Hükümet olması durumunda 7 Haziran sonrası savaşı başlatma planlaması bunun kanıtıdır. Erdoğan ve AKP Hükümeti hala kuracağı koalisyona içeride ve dışarıda savaşı dayatan bir zihniyeti bırakmamıştır. Çünkü Kürt sorununu çözmeyen AKP böyle bir savaş politikası yürütecektir. Hareket olarak buna fırsat vermek istemediğimiz için eskinin tekrarının aşılması ve yeni politika ve adımların devreye konulması önemli olmaktadır.

Bunlar tahkim edilmiş ateşkes, baş müzakereci Önder Apo'nun özgürlüğü ve Meclisin devreye girerek üzerinde anlaşılan çözüm adımlarının yasal ve anayasal güvenceye kavuşturulmasıdır. Kuşkusuz Kürt sorununun çözümü yanında başta Aleviler olmak üzere ötekileştirilmiş etnik ve inançsal topluluklar ve sosyal kesimlerin de sorunlarının çözülmesi gerekmektedir.

Tüm sorunların çözümü açısından çoğulcu demokratik bir anayasaya ihtiyaç vardır. Türkiye'nin temel sorunları eski anayasayla, bu anayasanın yamanmasıyla çözülemez. Ruhundan lafzına kadar köklü değişikliklere ve yeniden yapılmasına ihtiyaç vardır. Bunu da başta Kürtler, emekçiler, kadınlar, tüm etnik ve inanç toplulukların katılımıyla gerçekleştirmek gerekmektedir. Türkiye'nin iç sorunlarını çözüp Ortadoğu'da yükselen bir güç haline gelmesi ve demokratikleşmeyle yeni Ortadoğu'nun şekillenmesinde belirleyici rol oynaması ancak bu adımları atmakla sağlanacaktır.

Bu temelde tüm siyasi partileri, demokratik kuruluşları, basını, aydınları, yazarları, sanatçıları, kadınları, gençleri, emekçileri, tüm etnik ve inanç topluluklarını sorumluklarını üstlenmeye, özgür ve demokratik Türkiye'yi yaratmaya, tüm sorunların çözümünü sağlamaya çağırıyoruz.ANF

Güncelleme Tarihi: 12 Haziran 2015, 11:08
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER