Altun, Mahmur kampı üzerinde eskiden beri boşaltma, örgütlü halk gücünü dağıtmaya dönük politikalar olduğunu hatırlatarak son IŞİD saldırısının aynı zamanda böyle bir planı içerdiğine vurgu yaptı. “KDP’nin nedensiz Maxmur kampını bırakıp gitmesi, BM’nin 9 aydır erzağı kesmesi, IŞİD saldırısı ardından Türkiye’nin ‘münferit olarak gelebilirler’ açıklaması düşünüldüğünde Türkiye’nin parmağının olduğunu söylemek yanlış olmaz” dedi.
“Temel amaç kampı dağıtmaktı. Paramparça etmekti. Kontrolsüz kalmış halkı istedikleri gibi yönlendirerek Türkiye’ye götürmeyi sağlamaktı. Bu başarılamadı” diyen Altun, Maxmur halkının Ranya’da camilerde, okullarda birlikte kalarak buna direndiğinin de altını çizdi, “Maxmurluların dönüşü bir çözüm içermek durumundadır. Bu da öyle basit bir çözüm değildir” diye konuştu.
IŞİD neden Maxmur’u hedef aldı? Kamp nasıl boşaltıldı?
Ramazan’dan sonra IŞİD’in yeni bir hareket içerisine gireceği belliydi. Ağırlıkta Kürdistan’a yöneleceği de belliydi. Irak’ta Sünni kesimlerle yaşadığı sorunlardan dolayı ya Şiiler Bağdat üzerine ya da Kürdistan’a dönmesi gerekiyordu. Beklenen de oldu; Bağdat’a gitmek yerine Kürdistan’a yöneldiler. Şengal, Rojava’ya yönelik yapılan planlama ya da IŞİD’in Rojava devrimine karşı geliştirmek istediği tasfiye hareketi için önemliydi. Stratejik bir önem arz ediyor. İkinci hedefte de Maxmur vardı. İkisi birbiriyle bağlantılıdır. Tabii Maxmur’un durumu biraz özel. Irak’ta yürüyen savaş esaslı olmakla birlikte, Maxmur’un ayrıca şöyle bir özelliği var; 20 yıllık özel bir mültecilik statüsü var. Dünyanın farklı yerlerindeki mültecilik örneklerinde olduğu gibi sadece kendi hayatını kurtarmak için mülteci olmuş bir halktan ziyade, Kuzey Kürdistan’da yürütülen mücadelede tutum sahibi olmuş; oradaki özgürlük mücadelesine katkılar sunmak temelinde mücadeleye katılmış bir halk gerçekliği var. Böyle olunca 20 yıllık mültecilik statüsü aslında Türkiye için çok ciddi bir önem arz ediyor.
İkinci olarak, mültecilik aslında Botan’da başlarken, başladığı andan itibaren bir de KDP ile yaşamış oldukları sorunlar var. Bu sorunlar nedeniyle şimdiye kadar 7-8 defa yer değiştirdiler. Bu yer değiştirmeleri hep Türkiye’nin talepleri ve KDP’nin politikaları temelinde ortaya çıkan sorunlar eksenli bir durumdu. Son döneme baktığımız zaman, genelde IŞİD hareketinin belirleyici olmasına rağmen, bu hareket içerisinde Türkiye’nin parmağının olduğunu söylemek, yani bu IŞİD hareketi içinde özel bir yere oturtulduğunu söylemek çok yanlış olmaz. Kampa yönelik saldırının kapsamına baktığımız zaman bu söylediğimiz biraz doğrulanıyor. Söylenenlere göre, Maxmur’a aslında başında çok yoğun bir saldırı yok. Saldırı olmadan önce KDP’nin güçlerini çektiği biçiminde bilgiler var. Yani daha IŞİD hareketi ortada yokken, orada olan bütün güçlerini çektiğini, kendisi çekildikten sonra Maxmur’da bir panik yaratıldığını, sanki IŞİD gelmiş gibi bir hava yaratılarak kampın yerinden edilmesi ve dağıtılmasına yönelik bir takım gelişmelerin olduğu ortaya çıkıyor. Neticede de öyle oldu. Kamp aslında bir biçimiyle bu şekliyle dağıtıldı. Bunun dağıtılması süreci içerisinde, Türkiye’nin bu işte parmağının olduğunu söylemek gerekiyor.
SADECE IŞİD SALDIRISI OLARAK DEĞERLENDİRMEK YETERLİ DEĞİL
Beşir Atalay’ın açıklamaları oldu. Münferit olarak isteyenlerin Türkiye’ye gelebilecekleri yönünde. Sizce bu bir plan mıydı, amaç o muydu?
Eskiden beri de bu çalışma yürütülüyor. Ama son dönemlerde bu çok daha yoğunlaştı. BM, KDP ve Türkiye bu kamp üzerinde 20 yıldır bir çalışma yürüttüler. Maxmur kampına son 8-9 aydır BM tarafından erzak verilmiyor. Yani hiçbir neden gösterilmeden ya da sıradan basit nedenlerle erzak vermiyorlar. Ama aynı zamanda KDP bölgesi olmasına rağmen, KDP’nin bu konuya yakın ilgi göstermediğini biliyoruz. Ve Türkiye’de yürüyen Önderliğin geliştirdiği çözüm süreci bağlamında da Maxmur çok ciddi bir siyasi pozisyon aldı. Köylerinin yakılması, mallarının talan edilmesi yönünde Türkiye’de belli bir tazminat talebi var. Geri dönüş koşulları üzerinde Önderliğin (Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan) geliştirmek istediği müzakere süreci var. Hatta uluslararası hukuka göre de, bir çözüm durumunda Maxmur’da 20 yıllık bir mağduriyetin kesinlikle bir karşılığı vardır, olması gerekiyor. Tam da böyle bir süreç içerisinde bu durumun ortaya çıkması, bu güçlerden bağımsız, sadece bir IŞİD saldırısı olarak değerlendirmek yeterli değil.
Türkiye tüm bu yükümlülüklerden kurtulmak mı istiyor?
Tüm bunlarla bağlantılı ele almak gerekiyor. Eskiden beri yürütülen politika bugün aktivite kazandı. Türkiye tabii bu yükümlülüklerden kurtulmak istiyor. Özellikle Beşir Atalay’ın yapmış olduğu açıklama çok dikkat çekicidir. İsteyenin istediği gibi Türkiye’ye döneceğini, kapılarının açık olduğunu, herhangi bir hukuki işlemin yapılmayacağına dair açıklaması var. Tüm bunlar birbiriyle çakışıyor. Birincisi; KDP’nin nedensiz Maxmur kampını bırakıp gitmesi, halkı adeta IŞİD’le karşı karşıya bırakması. İkincisi; BM’nin 9 aydır erzağı kesmesi. Üçüncüsü; IŞİD saldırısı ve Türkiye’nin paralel açıklamaları var. Böyle olunca burada Türkiye’nin büyük ölçüde bu işle bağlantısı olduğunu ve bölge politikalarıyla da kendisiyle ilişkili olan güçlere de bu konuda belli bir rol oynattığını söylemek lazım.
Güney Kürdistan hükümetinin Maxmur kampına karşı siyaseti nedir?
Yerel hükümetin Maxmur olayını gündemleştirmiş bir siyaseti yok. Yerel hükümet bu konuya ilgi göstermiyor. Özellikle son mültecilik durumu ortaya çıktığından beri de, nasıl ki genel mültecilere bir duyarsızlığı varsa Maxmur halkına bunun iki katı bir duyarsızlık içindedir.
TEMEL AMAÇ KAMPI DAĞITMAKTI
Bütün mülteciler Ranya’ya bağlı Heciawa ve Çarkurna’da toplandılar. 6-7 binlik bir sayıdan bahsediliyor. Bu ciddi bir rakam…
Maxmur’un bazı yönlerinin bilinmesinde yarar var. Genelde KDP güçleri geri çekildikten sonra Maxmur halkının orada kendi başına kalması zaten düşünülemezdi. Orada doğru bir yaklaşım ortaya çıktı. Öncelikle sivil halkın saldırı tehdidi altından çıkarılması ama öbür taraftan da Maxmur’un kesinlikle bırakılmaması biçiminde bir karar düzeyi ortaya çıktı. IŞİD’in Şengal’de yaptığı katliamlar gözönünde bulundurulduğunda Maxmur’da da böyle bir katliamın olma ihtimali çok yüksekti. Özellikle kadın, çocuk ve yaşlıların o pozisyonda orada kalmaları çok sakıncalı görüldü. Kamp meclisi onların çıkarılması kararına ulaşıp halkı tahliye etti. Ama öbür tarafta da kampı kesinlikle bırakmayacağı gibi bir başka karar daha aldı. Maxmurluların kendi kendilerine oluşturdukları bir öz savunma güçleri vardır. Sürekli olmasa da tehlikeli dönemlerde aktivite kazanan bir savunma güçleri var. Bazen milis bazen savunma güçleri olarak adlandırdığımız oluşumlardır. Bir yandan halk tahliye edilirken diğer yandan da Maxmur’un korunması biçiminde bir karar düzeyi ortaya çıktı. Maxmur’da milislerin denetiminde bir durum ortaya çıktı. HPG’nin de gerilla göndermesiyle birlikte oradaki savunma güçlendirildi. İlk IŞİD saldırısından sonra, kısa süre içinde yeni bir saldırıyla IŞİD oradan püskürtüldü. KDP de bundan sonra Maxmur bölgesine geldi. Kamp, Maxmur bölgesi KDP, YNK güçlerinin de olduğu ama HPG güçlerinin ve kampın da savunma güçlerinin de olduğu bir alan haline geldi. Ama siviller tümden oradan kopmuş değil. Sivillerin bazıları hala gidip geliyor hatta bazı aileler orada kalıyor.
Oradan çıkan halkın büyük bir kısmı ise, yarısından fazlası Ranya’nın Heciawa bölgesinde toplandı. Diğerleri ise, Hewler, Zaxo, Duhok ve daha önce bazı kamplar var buralara dağılmış durumdadırlar. Ağırlık olarak Heciawa’dalar. Kamp birbirinden kopmuş değil. Diğer yerlerde olanların da Kamp Meclisi ile ilişkileri var. Sorunun çözülmesi durumunda hepsinin bir araya geleceği şeklinde bir yaklaşımları var. Bunlar daha çok Heciawa’daki yoğunluktan dolayı gelemiyorlar. Halk orada cami ve okullara dağıtılmış durumda. Üst üste, zor koşullarda kalıyorlar. Dışarıda kalmış olanları bu şartlarda buraya getirmek de mümkün değil. Aslında hem IŞİD’in hem Türkiye’nin Maxmur için öngördüğü politikaları çok gerçekleşmedi. Temel amaç kampı dağıtmaktı. Paramparça etmekti. Kontrolsüz kalmış halkı istedikleri gibi yönlendirerek Türkiye’ye götürmeyi sağlamaktı. Bu başarılamadı. Başarılamadığının en temel kanıtı, halkın Heciawa’da toplanması ve Türkiye’ye gidişlerinin olmamasıdır. Ve bunların birliğinden kopmamaları konusundaki kararlılık düzeyidir. Yani şu anda kamp, bir biçimiyle pozisyonunu koruyor. Eğer savaş pozisyonu, lehte çözülürse tekrar Maxmur’a gitmek ve Maxmur’da toplanmak gibi bir istemleri ortaya çıkabilir. Ancak güvenlik sorunları var. Musul, IŞİD’in elinde olduğu sürece yeni bir saldırı tehlikesinin olduğu bir dönemde halkın tekrar Maxmur’a toplanması güvenlik açısından sakıncalıdır. Şu anda kendi kampını koruyor, sonuna kadar da koruyacak.
OKUL VE CAMİLERDE KALMA ANCAK GEÇİCİ BİR ÇÖZÜM OLABİLİR
Ama esas olarak halkın güvenliğini almak zorundadır. Bu, başka bir yerde kamp gibi bir duruma zorluyor. Heciawa’da kamp meclisinin bu yönlü çalışmaları vardır. Okul ve camilerde kalma anca geçici bir süre için olabilir. Ancak 10-15 gün dayanılabilir. Sonrasında bir yerleşim yerine geçmeleri gerekiyor. Mevsim koşulları dikkate alındığında, arazi yapısı dikkate alındığında öyle çok rastgele dağılmış bir mültecilik temelinde yaklaşım bu ihtiyacı karşılamaz. Yağmurların başlama mevsimi var önümüzde kışa doğru gidilecek. Bunun düşünülmesi gerekir. Bu da yerel hükümetle, YNK’yle, BM ile çözülmesi gereken bir süreçtir. Fakat şu ana kadar çok fazla ilgi gösterilmedi. 15 gündür camilerde toplanmışlar, erzak sorunları var, sağlık sorunları var. Temizlik sorunları var. Çocuklar, yaşlılar kadınlar var hepsi üst üste yığın gibi yaşıyorlar. Şimdiye kadar çok ciddi bir destek sunulmadı. Bölgedeki halk destek sunuyor. Çok cüzi düzeyde YNK’nin katkıları var. Yerel hükümet ise böyle bir kampa değil ilgi göstermek, tam tersine kampın kendi imkanlarıyla ortaya çıkardığı bazı durumları bile engellemek gibi bir yaklaşımla kampı dağıtmak politikasına hala devam ediyor. Bunun çok somut örnekleri de var. Yerel hükümet Kürdistan’da olabilecek her şey karşısında bir sorumluluk taşıması gerekiyor. Mültecilere ilgi gösterirken Maxmur’u bunun dışında bırakmak, ya da aynı düzeyde ilgi göstermemek gibi bir politikayı açıktan güdüyor. Hükümet’le bağlantılı bazı yerler boş olmasına rağmen talep edildiği halde, buralara kesinlikle müsaade edilmiyor. Ya da adeta bir çıkmaz içerisinde bırakılıyor. Ve Maxmur’u dağıtma politikası devam ediyor.
5-6 BİN KİŞİ HECİAWA’DA NASIL YAŞIYOR?
Aldığımız bilgiler, yer konusunda somut bir tarih vermedikleri yönünde. Bu durum, bahsettiğiniz tutumun devamı mı?
Yeni bir kamp talebi Maxmur’dan gitti. YNK de kabul etti. Yer tespiti yapılmış ancak, kampın yapımı için ödenek sorununu yerel hükümetle çözmesi gerekiyor. Bu yerleşimde BM’nin belli bir onayı gerekiyor. Böyle bir çalışma yürütüldü. Ama böyle bir çalışma şu ana kadar herhangi bir sonuç vermiş değil. Heyetler gelip gidiyor. Başlama tarihi nedir belli değil. Uzun süre bekleme lüksü yok mevsim itibariyle. Kış koşullarına uygun barınma yerlerinin yapılıp bir ay içinde tamamlanması gerekir. Bu yapılamazsa bunu yorumlamak gerekir. Yerel hükümetle BM’nin yaklaşımlarına dikkat çekmek gerekiyor. BM’nin yaklaşımı sorun içeriyor. Genel mültecilere yaklaşımdan farklıdır. Yerel hükümette ise neden bu ilgisizlik? BM yaklaşık bir aydır ne yaptı? Erzak olarak ne yaptı? Barınma olarak ne yaptı? Aynı biçimde yerel hükümet ne yaptı? Peki bu 5-6 bin insan Heciawa’da nasıl yaşıyor? Bunun sorumluluğu kime ait? Eğer ilgisizlik yer yapımına kadar da yansıyorsa başında belirttiğimiz planın bir parçası olarak değerlendirmek gerekecek. Eğer bu halkın dağılmasını bekliyorlarsa bu, beyhude bir çabadır. 20 yıldır bu halkın neler yaşadıklarını neler yaptıklarını göz önünde bulundururlarsa, bundan sonra da neler yapabileceklerini tahmin ederek ona göre yaklaşımlarını düzeltmeleri gerekiyor. Halkın bu durum karşısında sessiz kalmayacağını bilmeleri gerekiyor.
KCK olarak sizin girişimleriniz olacak mı?
Bu halk sahipsiz bir halk değil. Her şeyden önce kendi kendisini örgütlemiş politik bir halktır. Ama bir de onun dışında, bu halkın 20 yıllık direniş çizgisine Kuzey’de, Avrupa’da, Türkiye’de ilgisiz kalmayacak kesimler de vardır. Başta biz, 20 yıldır bu kampla yakından ilgileniyoruz. Ama Kuzey halkı, Maxmur halkı söz konusu olduğunda çok yakından ilgi gösterecektir, Avrupa’daki halkımız da öyledir. Ancak belli bir resmiyet içerisinde kampın sorunlarını çözme imkanı olmazsa, halk artık bu yaklaşım temelinde kendi sorununu bir başka biçimde gündemleştirecektir. Bundan 14 yıl önce KDP’nin yönelimleri ardından Saddam bölgesine kaçmak zorunda kalan halk, Maxmur’a götürüldüğünde ne bir damla su ne bir ev vardı. Halk çölün ortasında yalnız kalmıştı. Öyle bir yerde Maxmur gibi bir kampı inşa etmiş bir halk, bugün bu siyasi koşullarda bunun çok daha ilerisinde kendi yaşam imkanlarını yaratacak, örgütlülüğünü geliştirecektir.
Maxmur’un geri dönüşü hangi koşullara bağlı sizce?
Bir çözüm süreci gelişecekse, mülteci sorunun çözülmesi gerekir. Bunların içinde de birincil olarak Maxmur’dur. 20 yıl önce evlerini terk edip çıkanların hiçbir şey olmamış gibi evlerine dönmeleri mümkün değil. Başta da belirttiğimiz gibi köyleri yakıldı. Dededen atadan kalma tüm mirasları tuz buz edildi. Sonrasında da Türk devleti peşlerini bırakmadı. Defalarca yerleşim yerleri yaratıp oraları terk etmek zorunda kaldılar. Ve son Maxmur’da ortaya çıkan durum da şaibelidir. Türkiye’nin politikası, güneyde Türkiye’nin politikasına destek veren bir durumun olduğu kesin. Bu insanların hiçbir şey olmamış gibi dönmesi, ya da Türkiye’nin hiçbir şey olmamış gibi davranması tartışılamaz. Öncelikle bu halkın zarar ziyanının karşılanması ve 20 yıllık direnişinin meşru sayılması temelinde olabilir. Tazminat ödenmesi gerekiyor. Köylerinin yeniden imar edilmesi gerekiyor. İş vb sorunlarının çözümü gerekiyor. Güvenlik sorunlarının çözülmesi gerekiyor. Biz çözüm süreci deyince bunu anlıyoruz. Başka türlüsünü de kabul edemezler. Ağır bir siyasi durum teşkil ettiği için Türkiye bu kampı dağıtmak istiyor. Bu halk da buna karşı direniyor. Camilerde kalarak buna direniyor. Başka yerlere de gidenlerin her gün Heciawa’ya gelip ziyaret etmesi buna direnmeyi gösteriyor. Maxmurluların dönüşü bir çözüm içermek durumundadır. Bu da öyle basit bir çözüm değildir.
ÖNCE GERİ ÇEKİLDİLER SONRA IŞİD GELDİ
Güney Kürdistan’ın yaklaşımı ise entegre üzerine. Bu mümkün mü?
Savaşla birlikte Güney Kürdistan’da büyük bir mülteci durumu çıktı. Savaşı bu hale getiren kimdir? Şengal, Maxmur, Musul, Tuzhurmatu’daki durumu düşünün. Buraların hepsi Kürdistan bölgesi. Ve buralarda bir devlet ilan etme yaklaşımı içinde Ve her tarafa güç kaydırarak, en azından en kötü şartlarda bile Irak anayasasının 140. Maddesini uygulamak biçiminde bir pozisyon almıştı. Eğer buraların korunması söz konusu olsaydı bir mültecilik durumu ortaya çıkmayacaktı. Ve temel olarak belki Irak’ın iç kesimlerinde Şiiler ve benzeri kesimler, bir de Maxmur kampı statüsü kalacaktı. Ama bu alanlar terkedildi ve halk adeta kendi başına bırakıldı. Askeri güçler çekildi, siyasi güçler çekildi. Halk kendi başına bırakılınca IŞİD saldırıları başladı. Yani askeri güçler oradayken IŞİD saldırmadı. IŞİD daha saldırmadan bu güçler çekildi. Bu, ince ayrımı yapmak lazım. Sanki IŞİD saldırmış, birileri buna karşı savaşmış da yenilmiş ve geri çekilmiş gibi bir pozisyon var. Öyle değil. Önce güçler geri çekilmiş, sonrasında IŞİD gelmiştir. Bu dediğim bölgelerde KDP’nin güçleri geri çekildi halk IŞİD’le karşı karşıya geldi. Bu, Şengal’de binlerce insanın katledilmesi, yüzbinlerce insanın göç etmesiyle sonuçlandı. Asuriler, Şii Türkmenler de ve arkasından da Maxmurlular mülteci durumuna düştü. O zaman bu mülteci durumunu ortaya çıkaran neresidir. Bu mülteciliğin nedeni nedir, kim yarattı. Bunu sorgulamak gerekir. Halkı mültecilik durumuna getirip onun üzerinden politika yapmak çok ahlaki değildir. Halkını savunmayacaksın, topraklarını savunmayacaksın, mülteci durumuna düşüreceksin. Sonra da uluslararası alana “şu kadar mülteci var destek istiyorum yardım istiyorum” diyeceksin. İkincisi, yerel hükümetin kendi imkanları vardır. Büyük imkanları vardır. Hem merkezi Irak hükümetten aldığı bütçeler vardır. Hem de kendi gelir kaynakları vardır. Sattığı petrol var. Gümrük kapılarından, ticaretten elde ettiği gelir var. Bu, üst düzeyde bir meblağ yaratıyor. Uluslararası destek istemek meşru da, senin şu anda mültecilere yaklaşımın nedir? Uluslararası yardım gelmeden kimse yardım etmiyor. Zaxo’ya, Duhok’a, Heciawa’ya bakın. Halk sokaklarda kalmış durumdadır. Başlarını sokacak bir yerleri yoktur. Burası Kürt hükümeti değil miydi? Bir hükümet kendi halkına mülteci muamelesi yapabilir mi? Bir yanıyla kendi halkını mülteci kabul etmesi, diğer yandan böyle kabul etmesine rağmen bunlara hiçbir imkan sunmaması oldukça dikkat çekici.
HALKIN SEFALETİ ÜZERİNDEN RANT ELDE EDİLMEK İSTENİYOR
Bir de tehlikeli bir politika yürüyor. Uluslararası büyük bir destek ortaya çıktı. Irak’a toplanmış mültecilere her aileye bir milyon dinar verme biçiminde bir söylenti çıktı. Ve birtakım ekonomik yardımlar ortaya çıkıyor. Bunların tümü hükümete teslim ediliyor. Yerel hükümette de KDP etkili olduğu için, mesela Maxmur bölgesindeki ailelere tek tek gidiliyor deniyor ki, gelin bize (hem Irak’a yerleşme hem de KDP’ye kaydolun) kaydolun biz size bir milyon dinar vereceğiz gibi bir politika güdüyor. Peki, özel olarak Maxmurlulara bunu yapıyorsun, bu bütün mültecilere verilmiş bir paradır. Hükümet istediğine verir, istediğine vermez gibi algılanıyor öyle değil. Bu uluslararası bir destektir. Bütün mültecilere verilmiştir. Yerel hükümet ve KDP halkın sefaleti üzerinden siyasal rant elde etmek istiyor. Ve halka uluslararası alandan gelen yardımı kendi tekeline alıyor. Onun için halkın duyarlı olması gerekiyor. 20 yıldır bu kampı dağıtmak isteyenlerin şimdi her aileye bir milyon dinar vermeleri söz konusu olamaz. Yerel hükümet tarafından organize edilip dağıtılması gerekir.
KUZEY, AVRUPA DİĞER PARÇALAR MAXMUR’U GÜNDEMLEŞTİRMELİ
Kürt halkı Şengal’deki durum ardından ayağa kalkmış haldedir. Katliam ve mülteciler sorunu da birinci derecede herkesi etkilemiştir. Büyük bir duyarlılık ve fedakârlık var. Ama bunun sürdürülmesi lazım. Özellikle de Kuzey Kürdistan için Maxmur konusu ciddi bir konudur. Göz ardı edemeyiz. Bu bir de siyasi bir durumdur. Kuzey Kürdistan’da 40 yıldır yürütülen siyasi mücadelenin sonuçlarıdır burası. Ve bunun için Kuzey’in burasıyla ilgili özel gündemlerin oluşturulması, belli baskıların oluşturulması, kampa yönelik destek çalışmalarının yürütülmesi gerekiyor. Ne olursa olsun dağılmaması, toplu olarak birarada kalmalarının sağlanması ve tüm mağduriyetlerin ortadan kaldırılması gerekir.
Diğer mülteciler bir yana onlar bir yana gibi bir yaklaşımımız yok. Genelde de bir sahiplenme olmalıdır. Ama bu genel sahiplenme içinde Maxmur boğuntuya getirilmemeli. Bu konuda Avrupa’da da Kuzey’de de, Güney’de de çok şey yapılabilir. ANF
Güncelleme Tarihi: 25 Ağustos 2014, 11:07