Demirbaş, 2004 yılındaki belediye başkanlığında, kentin çok kültürlü, çok dilli özelliğini öne çıkarmış; çıkardığı tanıtım broşüründe Kürtçeyi, Ermeniceyi de içeren çok dilliliği savunan bir tavır almıştı. Bu nedenle tutuklanmıştı. Belediye başkanlığı görevinden alınan Demirbaş'la birlikte şehrin Belediye Meclisi de Kürtçe broşür nedeniyle düşürülmüştü.
Demirbaş, 2009 seçimlerinde daha yüksek bir oyla yeniden seçildi. Paralel yapının kurguladığı KCK davasından yeniden tutuklandı. Sağlık sorunları nedeniyle, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından, tedavi olması için serbest bırakıldı.
Ağustos 2015'te yeniden tutuklanan Demirbaş, şimdi de ciddi sağlık sorunları yaşıyor. Cezaevi koşullarında hayatı tehlike altında. Bu konuda, Adli Tıp raporu da bulunuyor.
Dostum Abdullah Demirbaş'tan içinde bulunduğu koşulları anlattığı bir mektup aldım. Sizinle paylaşıyorum.
Demirbaş'ın, bir an önce, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmasını umuyorum.
SAĞLIK SORUNLARI
"Sevgili Oral Çalışlar,
2004 yılında Diyarbakır ili, Sur ilçesinde oyların yüzde 56’sını alarak belediye başkanı seçildim. Bölgedeki zengin kültürel mirasın ve kimliklerin korunması ve saygı gösterilmesi yaklaşımı çerçevesinde Sur Belediyesi başkanlığı dönemimde, belediye meclisimiz 'çok dilli ve çok kültürlü belediye hizmet sunumu' kararı aldı ve bu karar neticesinde demokratik olmayan bir şekilde görevimden uzaklaştırıldım, belediye meclisi düşürüldü.
2009 yılında yapılan yerel seçimlerde tekrar aday oldum ve halkın yüzde 65’inin desteğini alarak yeniden belediye başkanı seçildim. Kamuoyunda KCK davası olarak bilinen soruşturma çerçevesinde 24 Aralık 2009 yılında gözaltına alındım.
Kalıtımsal kan pıhtılaşması (derin ven trombozu) hastalığım sebebiyle vücudum aşırı düzeyde demir içermekte ve bu da kan pıhtılaşmasına (tromboz) neden olmaktadır. Kan dolaşımı sağlanamadığında izleri vücudumda özellikle de kollarımda ve bacaklarımda görülebiliyor. Oluşan pıhtının bacak toplardamarını tıkaması sonucu bacakta şişlik, ağrı ve yürüyememe şikâyeti oluşurken, pıhtının bulunduğu yerden kopup akciğere gitmesi ile akciğer embolisi olarak isimlendirilen nefes darlığı, öksürük ve göğüs ağrısı ile karakterize olan ve bazen ölümcül olabilen bir durum gelişebiliyor.
Ulusal ve uluslararası STK ve kurumların desteğiyle yürütülen büyük kampanya çerçevesinde 10 Mayıs 2010 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından hastalığım düzenli ve sürekli bir tedavi gerektirdiği için özel bir izinle serbest bırakıldım.
Ne yazık ki, Ağustos 2015 yılında tekrar başka bir soruşturma için gözaltına alındım ve tutuklandım. Bana karşı yürütülen suçlamalar henüz kamuoyuna açıklanmadığı gibi avukatlarım da bu bilgiden mahrum bırakılmışlardır. Avukatlarım sağlık problemlerinden dolayı tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmam için başvurdular fakat kaçma ve delilleri karartma şüphesi nedeniyle bu başvuru reddedildi.
Belediye başkanı ve politikacı olmadan önce bir öğretmen olarak ülkenin değişik illerine sürgün edildim. Belediye başkanı ve politikacı olduktan sonra da yargısal anlamda bir dizi soruşturmaya maruz kaldım fakat asla ülkeyi terk etmek gibi bir niyetim olmadı. Yukarıda da belirttiğim gibi Sayın Gül zamanında özel izinle serbest bırakılmıştım ve eğer böyle bir niyetim olsaydı o dönemde ülkeyi terk ederdim.
Açıkça bilinmesi gerekir ki, fikirlerim için çok emek verdim, kendimi yasal çerçevede savundum ve bundan sonra da yasal çerçevede savunacağım. Yargılanmaktan korkmuyorum, fakat sağlıklı bir şekilde yargılanmayı istiyorum. Ölüme terk edilerek yargılanmayı istemiyorum. Orantılılık ilkesi ve diğer ilkeler gereğince hasta olan ve hastalığı çok ciddi olan birinin tutuklanması yaşam hakkının ihlali anlamına gelmektedir. Yaşam hakkı, tüm temel hak ve özgürlükler bakımından en olmazsa olmaz koşuldur. Bu nedenle yaşam hakkının öncelikle korunması, kollanması ve göz önünde bulundurulması gerekir. Bu sebeple benim ve tüm hasta tutsakların serbest bırakılması için desteğinizi istiyorum.
Saygılarımla
Abdullah Demirbaş"
Güncelleme Tarihi: 18 Eylül 2015, 10:48