Aydın, sanatçı, siyasetçi ve akademisyenlerden oluşan yaklaşık 100 kişilik "Barış Grubu", saldırıların yoğun yaşandığı Diyarbakır'da barış ve yeniden müzakere çağrısı yaptı. Diyarbakır'a gelen aydın, yazar, gazeteci ve akademisyenler katliamlara karşı, barışa dönülmesi gerektiği vurgusu yaptı. Daha öncesinden Cizre'ye de giden Gazeteci Yazar Oya Baydar, ziyaretlerine ilişkin şunları söyledi: "Daha önce Cizre'ye gitmiştik, orada yaşanan acıları paylaşmıştık. Bugün Diyarbakır'da zulmü, şiddeti ve büyük yıkımı gördük. O günden bu güne yaşananlar daha da kötüye gidiyor. İnsanlar, 3 aylık bebekler, gençler ölüyor. Biz buraya yeter demeye 'asıl olan hayattır' demeyi haykırmak için geldik. İnsanı yaşatamıyorsanız üzerinde iktidar da kuramazsınız. İnsanlar yaşayamıyorsa her şey bitmiştir. Biraz olsun burada yaşanan acıları paylaşmak istiyoruz. Yaşananları batıya aktarmak, seslerini batıya duyurmak da istiyoruz."
90'larda dahi böyle bir vahşet olmadığının altını çizen Baydar, "Askerle gerilla arasında dağda bir savaş yaşanıyordu. Şimdi sokaklara inen savaş tüm insanları etkiliyor. Yıkımlar yaşanıyor, her gün yeni travmalar yaşanıyor. Tüm bunların bir an önce son bulup barışa dönülmesi gerekir" dedi.
ORAN: FIRTINALI BİR SÜREÇTEN GEÇİYORUZ
Diyarbakır'a, şehirleri tank topa tutulmuş Kürt kardeşleriyle dayanışmak için geldiklerini dile getiren Prof. Dr. Baskın Oran ise "Fırtınalı bir dönemde bölgeyi ziyaret ettik. Çözümün bir an önce sağlanmasını istiyoruz. Bunun en önemli yolu da müzakeredir. Tarafların bir an önce müzakere masasına dönmesini istiyoruz" çağrısı yaptı.
EVİN: KÜRTLERİN ÖZYÖNETİM TALEPLERİ YENİ DEĞİL
Demokratik Toplum Kongresi'nin (DTK) hafta sonu açıkladığı deklarasyonu değerlendiren Gazeteci Mehveş Evin ise şunları söyledi: "Kürt halkının özyönetim talebi, DTK'nin hafta sonu açıkladığı deklarasyon Kürt özgürlük hareketinin ezelden beridir söyledikleriyle uyumlu, tutarlı ve onun bir parçasıydı. Onun için özyönetim talebini olumlu karşılamak varken, ihanet, sorumsuz, hastalıklı gibi kelimelerle değerlendirilmesi manidardır. Özyönetim talebi sanki bir devlet talebi, ayrılmakmış gibi başta Cumhurbaşkanı ve medyası bunu böyle yansıtıyor. Bu şu an ki savaş konseptiyle çok uyumludur. Kürt özgürlük siyasetini marjinalleştirmek, yok saymak isteyen bir gayedir. Eğer silahlar bırakılsın, barış sağlansın isteniyorsa bu ve benzer modellerin tartışılması lazım. Yoksa çözüme, inkar ve yok sayarak varılmaz."
MANSUR: KORKUNÇ BİR DURUMA GELDİK
Diyarbakır'a ortak vicdanın sesi olmaya geldiklerini söyleyen Sanatçı Lale Mansur, bu sesin sadece kendilerinin değil, ülkedeki birçok insanın derinden duyduğu, hissettiği bir ses olduğuna vurgu yaptı. Dünyanın hiçbir yerinde sorunların tamamen silahla çözülmediği değerlendirmesi yapan Mansur, "Türkiye'de de öyle olması gerekir. Artık silahların susması, çözümün konuşulması lazım. Artık hiç kimsenin ölmesi gerekmez. Hiçbir yaşlı, genç ve bebeğin ölmemesi lazım. İktidarın savaşı öyle bir yere gelmiş ki artık cesetlere mahremiyet bile tanınmıyor. Bu olacak şey değil, korkunç bir duruma geldik. Yaşanan vahşete dur dememiz, hep beraber karşı durmamız gerekir" dedi.
'HERKESİN AVAZI ÇIKTIĞI KADAR BAĞIRMASI GEREK'
Yaşanan acıların tarifinin olmadığını dile getiren Mansur, "Bu kaçıncı jenerasyon? Kürtlerin yaşadığı felaket 100 yıldır devam ediyor. İnsanlar düşünüyor kendisinden önce dedesinin köyü yakılmış, hapse düşmüş, faili meçhule uğramış, hapse atılmış. Şimdi varlığı için mücadele eden bu insanları nasıl suçlayabilirsin. İktidar tankla topla olmuyor. Her gün insanlar katlediliyor. Artık dayatılan savaşa herkesin sesini çıkarması ve avazı çıktığı kadar bağırması lazım. Ancak o zaman savaşı isteyenleri durdurabiliriz" ifadelerini kullandı.
YURDATAPAN: BİR TOPLUM SUSARSA BAŞINA HER ŞEY GELİR
Kürdistan'da yaşanan vahşete Türkiye'nin batısının sessiz kalmasını yorumlayan Müzisyen Şanar Yurdatapan ise özellikle medyaya tepki gösterdi ve şunları söyledi: "Türkiye'nin batısı burada yaşayanların gazetelerin, TV'lerin aktardıklarıyla ya yüzde birini biliyor ya bilmiyor. Yüzde 90'ı yalanla besleniyor. Buradan gelen bilgiler ve devletin beyanlarıyla burada yaşananlar, o kadar birbirinin zıttı ki bir sürü insan burada ne yaşadığını anlamaz duruma geliyor. Yaşananlar karşısında bir toplum sessiz kalırsa başına her şey gelir. Başımıza her şey gelmemesi için şimdi burada gerçeklerle yüzleşmemiz lazım. Acılarımızı paylaşmamız lazım. Bu katliama dur dememiz lazım."
ÖZBUDUN: KÜRT HALKI ÖYLE DE BÖYLE DE ÖZGÜR OLACAK
Antropolog Sibel Özbudun ise "Burada halkına karşı savaş açmış bir devlet görüyorum" dedi ve ekledi: "Ama aynı zamanda yenilmiş bir devlet görüyorum. Bu devlet burada bitmiştir. Artık buralara hükmedemeyecek. Çok kanlı bir süreç yaşıyoruz. Her şeye rağmen Kürt halkı öyle de böyle özgürlüğünü kazanacak. Umudumuzu yitirmiyoruz."
DEMİRER: DEVLET SUR, CİZRE, SİLOPİ, NUSAYBİN'İ TESLİM ALAMAYACAK
Kürdistan'da insanlık suçu işlendiğinin altını çizen Araştırmacı Yazar Temel Demirer, devletin sivil ve savunmasız insanlara karşı en modern silahlarla saldırdığını söyledi. Diyarbakır Sur'da yaşananları, İspanya İç Savaşı sırasında Hitler Almanyası tarafından bombalanan İspanya'nın Guernica şehri örneği üzerinden değerlendiren Demirer, "Her gün gördüğümüz çocuk cesetleri, fotoğraflarını gördüğümüz kadın yaşlı, genç cesetler iktidarın eseridir. İktidar eliyle sivil insanların hedeflendiği bir soykırım yaşanıyor. Görünen tablo Pablo Picasso'nun Guernica'sını andırmaktadır. Diyarbakır, Pablo Picasso'nun Guernica tablosundaki gibi yok edilmek isteniyor. Ama devlet ne Sur, Cizre, Silopi ne de Nusaybin'i teslim alabilecek. Buraya geldik iki şey gördük. Birincisi yıkım, ikincisi ise dirençtir. Umut ve ayakta duran insanların yarattığı umudu gördük. Selam olsun bu büyük umuda" ifadelerini kullandı.Diha
Güncelleme Tarihi: 31 Aralık 2015, 13:15