Neyse!..

Neyse!..

ERSİN TEK/YAZDI

Yazar Ersin Tek 'Neyse!..' adlı yazısını okuyucuları için yayınladı.

YAZAR ERSİN TEK'İN YAZISI ŞÖYLE;

"Varlığımı yüklerden azade kılan,
ruhumu bana geri bağışlayan
ve yeniden kanat çırpmam için beni göğün yüzüne salan o gözlere; 
‘son’suz şükranla…"

Garip bir yolculuktur hayat. İnsanı yonta yonta, acıta acıta, eze eze büyütür. Büyütür ve ölümün kucağına bırakır. Böyle geçip gidiyoruz rüya denilen hayatın içinden.

Uçakta iken uzun uzun şehre baktım, denize baktım, bulutlara baktım ve dönüp boş kalan avuçlarıma baktım. Bir daha göremeyeceğimi hissettiğim, şehrin o büyüleyici gözleri…

İçimi hüzün bürüdü.

Uçak kanatlanmadan önce. Son kez. İnancını yitirmiş dostun saflığıyla selamladı beni göğün yüzü. Kış ayında bulunmamıza rağmen içim ısınmıştı. Sureti kışa bürünse de tüm mevsimler içimden geçti o an...

Hikâyelerin hikâyelere değdiği, hikâyelerin hikâyeleri yok ettiği bir şehre gelmiştim. Hayatın gerçeğinden payını fazlasıyla almıştı bu şehir. Bu gerçeği bilmekle başlamıştı öğrencilik yıllarım. Sonra bilmelerim de yük oldu. Kavuşmaların insana yük olduğunu öğrendiğim gibi.

Araya giren onca yıldan sonra ağlamaklı bir sesin etkisi, sulu bir yüzün buğusuyla dalıp gittim bu şehrin kalabalığına. İmtihanım böyle bir zamanda başladı. Kalanın da gidenin de geride bıraktığı bir şeylerin olacağını anladığım gibi...

Ve anladım ki; her gitme gitme, her kalma da kalma değilmiş! 

Anladım ki; kurulan hiçbir fiyakalı söz bir bakış, bir dokunuş etmezmiş!

Anladım ki; insan giderse en fazla kendi içinden gidermiş, şehirden değil! 

Anladım ki; gitmelerim de tersine imiş, O'na imiş! 

Bu seferki gidişim öylesine bir gidiş; bir karşılaşma, bir buluşma, bir kesişme...

Bir başlangıç… Olmalıydı! Hep bunu hayal etmiştim. Ama böyle mi olmalıydı?

*

Uçak irtifa kazandıkça düşüncelerim ağırlaştı, göğüs kafesim sıkıştı. Şehir uzaklaştıkça küçüldü, görünmez oldu. Zihnimde biriken anılar büyüdükçe büyüdü...

Sonra...

O kirli anahtar...

Hatırladım...

Yırtık cebinde taşımak zordur başkasının kirli anahtarını. Günahkâr kalbin ardına saklanan bir kıskançlığı taşımak gibidir. Aşka açılan bir pencerenin önünde durup susmak; söylemek isteyip de söyleyemediğin acı sözler misalidir. 

Ruhunda çizikler bırakır.

*

Hangi yol bizi kendimize getirebilir?

Hangi şehir bizi bize verebilir? 

Hangi yol bitimsiz bir hikâyeye çıkarır ki bizi?

Tek başınayız bu koca evrende. Ortasındayız uçsuz bucaksız varoluşun. Görünmez iplerle bağlıyız varlık âlemine; kurtulmak ve ötelere uçmak isteğiyle doluyuz. 

Kurtulmak ve uçmak…

*

Hiç bitmiyor hikâyemiz işte. Her kopuşta biraz daha bağlanıyoruz birbirimize... 

Vakit öyle dar ki ömür yeter mi bilmem yeni kelimeleri devşirmeye aşk ağacından...

Bu şehrin gözlerinin büyüleyici kokusu bir güneş sıcaklığıyla yakıyor içimi...


Yerimde duramıyorum. İçim içime sığmıyor. Öylesine bitimsiz bir iyilikle geziniyor ki kalbimin içinde. İyilikle.

Genç yaşta bu kadar iyilik, uzatır mıydı geri kalan ömrümüzü?

O bitmeyen iyilik duygusuyla doluyorsun içime yine. Biliyorum. İnsanın huyu suyu buysa, değişmez.

Değişme.

Böyle kal.

Kalbinden geçenler ile kalbimden geçenler bir. Biliyorum. 

Bir ilahinin tınısında, bir adalar vapurunda yanında kapamak isterdim gözlerimi. 

Hepsi bu!

Güncelleme Tarihi: 27 Ocak 2025, 23:47
YORUM EKLE
YORUMLAR
Habip AKSU
Habip AKSU - 2 gün Önce

Beyin düşünce kalıpları arasında gerilimli git geller yaşarken, kalbin usulca ona sarılıp, derin bir sükunetle huzur dolu bir atmosferi ona yaşatması gibi...

Kalemine sağlık sevgili Ersin...

SIRADAKİ HABER