Kayıp Gençlik: Yüksekova’dan Batı’ya Mecburi Göç

Kayıp Gençlik: Yüksekova’dan Batı’ya Mecburi Göç

ZÜBEYT BARTİN/YAZDI

Yazar Zübeyt Bartin, "Kayıp Gençlik: Yüksekova’dan Batı’ya Mecburi Göç" adlı yazısını okuyucuları için yayınladı.

YAZARIN YAZISI ŞÖYLE:

"Dünyanın bütün sabahları, çocukların gözlerinden başlar… Ama bazı sabahlar, bazı gözlerde hiç açılmaz." (Ahmet Arif)

**

Yüksekova’da sabah, umutla değil; mecburiyetle başlar. Kahvehanelerde sessizce oturan gençlerin gözleri uzaklara dalar. Ellerindeki çay bardakları ısınırken içlerindeki üşüme hiç geçmez. Konuşmalar hep aynı yere varır: İşsizlik, geçim derdi, gidip dönmemek… Son zamanlarda, bu ilçenin en büyük gerçeği göç oldu. Çalışacak iş bulamayan, hayatta kalmak için ekmek peşine düşen gençler birer birer Batı’ya gidiyor. Kimileri bir tekstil atölyesinde, kimileri bir inşaatta, kimileri bir tersanede çalışmak için memleketlerini terk ediyor. Bu yolculuk, yalnızca geçim kaygısıyla yapılan bir yolculuk değil; bu, sessiz bir sürgün.

**

Gidenler geride annelerinin gözyaşlarını, babalarının utangaç suskunluğunu bırakıyor. Yüksekova’dan İstanbul’a, İzmir’e, Bursa’ya uzanan yollar, umut taşımıyor; zorunluluk taşıyor. "Batı’ya gidip de ölmek istemiyoruz" diyen gençler, aslında bir seçim yapmıyorlar. Onlar, doğdukları topraklarda yaşayamamanın acısını taşıyorlar.

**

"Memleket mi? / Yüreğim gibidir: / Orda bir çocuk ağlar, / İçimde durmaz yaşlarım…" (Ahmet Arif)

**

Batı’da onları bekleyen şey ne rahat bir hayat ne de bir umut ışığıdır. Orada, tersanelerin paslı korkuluklarına yaslanan genç işçileri, yüksek inşaat katlarından düşen çocuk yaşta çalışanları, zehirli kimyasalların içinde ter döken mevsimlik tarım işçilerini görebilirsiniz. Asgari ücret bile hayal, sigorta bir lüks, iş güvenliği ise sadece kâğıt üstünde. Batı’ya göç eden gençlerin çoğu, en ağır işlerde çalıştırılıyor. Kimileri birkaç yıl içinde bedenini tüketip geri dönüyor, kimileri ise dönemiyor.

**

İstanbul’daki bir inşaatın üçüncü katından düşen 21 yaşındaki Baran, İzmir’de bir tersanede iş kazasında ölen 22 yaşındaki Ömer, Antalya’da traktörün altında ezilen 19 yaşındaki Mehmet… Onlar, sadece birer istatistik değil, bu ülkenin kayıp çocukları. Kimse onların isimlerini bilmez, yüzlerini hatırlamaz. ( Bu alıntı, 2018 yılında Hürriyet gazetesinde yayımlanan “Kayıp Çocuklar” başlıklı yazıya aittir. Her birinin memleketi de farklı.)

**

"Gidenlerin ardından bakıyorum da,

Ne çok eksiliyoruz her gidenle…" (Edip Cansever)

**

TÜİK verilerine göre Hakkâri’de işsizlik oranı genç nüfusta yüzde 23,3’ ü ( Temmuz 2024) aşmış durumda. Gençlerin üçte biri işsiz. Sanayi yok, yatırımlar yok, istihdam alanı yok. Yüksekova’da açılması gereken fabrikalar açılmıyor, kurulması gereken atölyeler kurulmuyor. Oysa bir üretim tesisi, birkaç sanayi işletmesi, tarıma dayalı projeler desteklense belki de bu gençler Batı’ya gitmek zorunda kalmayacak.

**

Ama olmuyor. Destekler ve yatırımlar büyük şehirlere akıyor, yatırımlar yalnızca belli bölgelerde yoğunlaşıyor. Yüksekova ve benzeri şehirler hep ihmal ediliyor. Yetkililer her şeyi biliyor ama kimse kılını kıpırdatmıyor. Çünkü işsizlik, onların meselesi değil! Çünkü her yıl binlerce genç memleketlerinden ayrılıp, sessizce kaybolurken bu kayıpları kimse duymuyor.

**

"Memleket isterim,

Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun,

Kış günü herkesin evi barkı olsun." (Cahit Sıtkı Tarancı)

**

Gel, gör ki bu memlekette herkesin bir evi, bir işi, bir umudu yok. Batı’ya göç eden her genç, geride bir eksiklik bırakıyor. Eksilen sadece insanlar değil; bir kültür, bir topluluk, bir hayat tarzı. Boşalan sokaklar, kapanan dükkânlar, sahipsiz kalan tarlalar… Göç, sadece bireysel bir mesele değil; toplumun çöküşüdür.

**

Ve her yıl, daha fazla insan bu çöküşün içinde kayboluyor. Yetkililer, iş insanları, politikacılar… Kimse bu çığlığı duymuyor mu? Birkaç fabrika açılsa, yerel yatırımlar desteklense, iş imkanları artsa, belki de bu gençler doğdukları topraklarda kalabilir. Aileler parçalanmaz, anneler evlatlarını her bayram mezarlıkta değil, kendi sofralarında görebilir. Peki, ne zaman? Daha kaç genç, Batı’ ya gidip de dönemeyecek?

**

Ve ekliyor Ahmet Telli:

"Ben ölürsem memleketim,

Sana bakarken ölürüm.

Denizine, toprağına, evlerine bakarken,

Bir çocuk gibi üzgün,

Bir çocuk gibi şaşkın,

Bir çocuk gibi mahzun ölürüm…"

Güncelleme Tarihi: 02 Şubat 2025, 21:26
YORUM EKLE
YORUMLAR
Şevran
Şevran - 3 saat Önce

Kalemine sağlık hocam, insan elbet memleketinin yaşanabilir, refah düzeyi yüksek, sevginin ve huzurun eksik olmadığı bir yere dönüşmesini ister. Yüreğimizdeki ideal memleket umarım bir gün temennilerde değil de reel bir yaşamda kendini bulur.

Deniz Kaplan
Deniz Kaplan - 3 saat Önce

Harcandık harcanıyoruz ya orada yada kendimize yeni yaşam umudu belirlediğimiz bu kentlerde.

Musa gezginci
Musa gezginci - 2 saat Önce

Eline kalemine yüreğine sağlık

İlhan turfand
İlhan turfand - 2 saat Önce

Ellerinize sağlık. Okurken yüreğim burkuldu. Her şehirdeki her kayıp gencimizin yüreğindeki özlemde, sıkıntıda boğuldum. ????

SIRADAKİ HABER