FAİK ÖCAL/YAZDI
Yazar Faik Öcal 'Gulfıroş (IV)' adlı yazısını okuyucuları için yayınladı.
YAZARIN YAZISI ŞÖYLE:
Vakit gece: Şimdi daha yüksek sesle konuşur bütün fışkıran kaynaklar.
Ve benim ruhum da fışkıran bir kaynaktır.
İşte Böyle Buyurdu Zerdüşt-Friedrich Nietzsche
Şehrin kahrından çıkıp geliyorum. Şehrin kahrı, benim gerçekliğim, evveliyatım, son sözüm. Ömrümün külliyatı. Hüzün elebaşıdır her ayrılığın isyanında, her dönemecin can alıcı damarında. Devrilirse ömür sermayem, nice olur halim. Gulfiroş, semtime uğramazsa sonra… Biliyorum, önüne geçilemez olacakların. Okuduğum her şarkının, hüznün kalbine çıkması tevekkeli değil. Bir anlamı olmalı. Hangi şarkıyla yağmurlu geceye çıkmalıyım. Hangi ‘stran’ı bırakmalıyım şehrin kılcal damarlarına. Ne yapsam da, önüne geçemem hüznün ve yalnızlığın. Geldiği gibi ağırlanacaktır elbette. Hasretler depreşecektir sol coğrafyamda. Gulfiroş gelecektir ve ben rezil rüsva olacağım. Sözün özü bitecektir. Zaman hitama erecektir. Benim öyküm başlayacaktır, bizim hikâyemiz okunacaktır. Ben oracıkta biteceğim. Senden bileceğim. Seni bileceğim.
Gül reyhan kokuyor kadidi çıkmış kaldırımlar. Gül suyu döküyorum gecenin saçlarına. Saçlarında geçmiş güzel günlerin ihtişamı, Adonis’in sihirli ülkesi. Taş yapılar arasında sıkışır kalbim. Melami sözlerde hep aradığım, kaybetmeye mahkûm olduğum, viyan. Yitik sevdam.
Ne desem infilaktır, gecenin bu ıssız tekin olmayan demlerinde. Öksüzlüğümü yudumlarken yalnızlık dehlizinin ellerinden, yitim diyorum yine, yitim, yetim… Benim. Aşk cellâdının acizliği… Benim her dem.
Ağzımın içkin deltalarına sürülür körpe düşlerim, vurulur sevda kuşlarım. Ben yanarım, bir başıma, aşk ocağında. Senden haberler beklerim, yönünü şaşırmış göçmen kuşlarından.
Dönmeli yeniden karlı dağlar altındaki zamana, kefenini kuşanmış meyus Zap suyuna. Ölümler gelecektir yine, şehrimin sefertaslı kaldırımlarına, ücra yerleşim yerlerine, pek etiketli mahallelerine. Bir izlek. Bir söylence. Bir garabet.
Aşkın huzurunda, melun iblis sığınır inime. İnsizliğe vururum gecemi, şehrimi ve de kendimi. Kelam ilmi, Hırço Bey’in intikamıdır artık. Uzak zamanlardan bir şarkının sesi, sessizliği…
Aşkın darağacı, gül tenli ak saçlı, ‘serspî’ ‘rîhspî’ dansı…
Aşkın intikamı, kurumuş gönüllerin susuz yangınıdır, dahası…
Beklemek. Hiç gelmemek. Hasretin yitik beldelerine hiç uğramamak…
Ceylanlar hiç uğramayacak ıssız ormanlarıma. Baykuşlar tüneyecek adı çıkmış baharların pervazına. Gün doğmuştur, Gulfiroş’uma, zatıma. Ağyarı yoktur, tılsımını düşürmüş od ağacıma. Yetişir yokluğun bir şeylere, her şeylere.
Gidenlerin şarkısı gizlenmiştir dilimin yoksul tezgâhlarına. Mezarı çoktur göçmen kuşlarının. Erkencidir yine şems. Yolculuk var ayrılığın kalbine, hükümran beldelere. Sözüm yerde, kelamın bittiği yerde, sükûnetin hâkim olduğu devirde, Gulfiroş’un ayaklarının dibinde…
Gulfiroş’un hisarında, bir buselik ömürler ve yaslar. Her seven kan ağlar. Gök kubbenin her bir âleminde Fuzuliler yanar, Bakiler solar, Şeyh Bedrettinler ölür. Sürülür pirler sazın diline. Maşukun kapısında nice derya olsa âşık, suskunluk susuz gönüllere membadır yine.
Sevgilinin saçlarına dolansa bahar yeli, kementler sürülmüştür feleklerin feryat figanına.
Bir Süryani yangını yakar yine yüreğimi. Marduk bey, Mecusi yalnızlığında yine. Yezida suyun öteki yakasında. Hasretlik şarkısını okur yine Mahmut, yollarda, eksik yarım şarkısını arayan içindeki gurbette. Şimdi kalbî yurduna yasaktır özlemleri. Cesedinin başına üşüşür pirler, faniler. Dairenin ayasında habis bir ateş... Âdeti nefret olduğu üzere… Daralır daire, küçülür dünya, ufalır büyükler, susar atalar. Yezida’nın kalbi, Mahmut’un yüreği, Gulfiroş’un gündeminde yine.
Aşkına yanayım, Gulfiroş! Susuzluğuna kanayım. Bir ömür sensiz yanayım. Kalıbına dökülsün, yaşamak suçum, aşka seçilmişliğim, kemende özenmişliğim. Evveliyatı yoktur acılarımın, sözlerimin, hasretimin. Bilesin!
Pek çetindir duvarların yalnızlığında beklemek seni. Günleri zindan bellemişken, yeni güne umut bağlamak… Bulutlar yürüyor ağaçlarına damarlarına. Şehir kan kusuyor, siyah saçlarına, mayıs tellerine. Dağlar iniyor arzın belleğine. Sular kalkıyor kaldırımlarına, tahtırevanına. Kimin şarkısını okur yine saman kuşları. Yosun, bel bağlar mı mermerin kahrına. Beton çiçek açar mı, demir kan ağlar mı, Gulfiroş. Bilinmezdir, bir o kadar da gerçek. Gizemli uzak…
Güncelleme Tarihi: 16 Ocak 2025, 21:26