Geçmişte Türkiye’nin bu konuda çok acı tecrübeler yaşadığını hatırlatan Erdoğan, şunları söyledi:
"Bu ülke işçinin hakkını savunmak yerine işçiyi istismar edenleri gördü. Sendikalar, konfederasyonlar, sendika ağaları gördü. Ülkemizdeki işçilerin sadece yüzde 11,2’sinin sendikalı olmasında, sendikalara duyulan bu güvensizliğin hiç mi rolü yoktur? Türkiye uzun yıllar 1 Mayıs krizleri yaşadı. Bunu hepimiz biliyoruz. 1 Mayıs’ın İşçi Bayramı olarak kutlanması için pek çok girişim yapıldı, pek çok mücadele verildi. Bu çabaların çoğunda 1 Mayıs bir bahane, bir araç olarak kullanılmıştır. Bu konu samimi olarak hükümetin gündemine getirildiğinde işin rengi değişmiştir. Biliyorsunuz Başbakanlığım döneminde bu meseleye sahip çıktık. Gerekli yasal düzenlemeleri yapıp 1 Mayıs’ı resmen İşçi Bayramı olarak ilan ettik. Fakat 1 Mayıs bahanesiyle ülke ve milletin huzurunu kaçırmak için uğraşanları ne yazık ki bu da durdurmadı. Resmen kabul edilmiş bir bayram olmasına, bu çerçevedeki her türlü etkinliğe izin verilmesine rağmen yine ortalığı yakıp yıkanlar, cam, çerçeve indirenler, polise saldıranlar var. Çünkü bunların 1 Mayıs’ı bir işçi bayramı olarak görmek diye bir dertleri yok. Zaten çoğu işçi falan da değil. Üniforma giyerek, marjinal örgütlerin flamalarını taşıyarak, yüzlerini gizleyerek, ellerinde molotoflarla, sopalarla, taşlarla yollara düşen bu kişilerin amacı en başından belli zaten. Kaos çıkarmak, terör estirmek ve bu şekilde dikkat çekmek, amaçları bu. Maalesef bizim medyamız ve aralarında sendikaların da bulunduğu bir takım sivil toplum kuruluşlarımız da bu güruha sahip çıkıyor, onlara eylem zemini hazırlıyor. Halbuki medya bu şovları görmese, bunları parlatmasa diğer gruplar bu provokatörleri aralarına sokmasa inanın hiçbirisi sokağa inmeye dahi cesaret edemezler. Tabii maksat üzüm yemek değil, ülkede 1 Mayıs bayramını kutlamak değil bağcıyı dövmek."
'TÜRKİYE’NİN YARINI BUGÜNÜNDEN DAHA İYİ OLACAK'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı kutlamalarında her yıl maalesef her yıl istenmedik, arzu edilmedik görüntülere şahit olunduğuna dikkat çekerek, "Ülkemizde medya ve sivil toplum örgütleri dahil tüm kurumlarımız gerçekten demokrasinin ve özgürlüklerin yanında yer aldığında inşallah bu sıkıntıyı da hep birlikte aşacağız. Bundan endişem yok. Ben bu konuda umutluyum. Türkiye’nin sadece geçtiğimiz 13 yılında yaşanan hadiseleri şöyle bir gözümüzün önünden geçirdiğimizde umutlu olmak için çok sebebimiz var. Türkiye’nin bugünü dününden daha iyi. İnşallah yarını da bugününden daha iyi olacak" dedi.
ASGARİ ÜCRET VE EMEKLİ MAAŞLARI
Asgari ücret ve emekli maaşlarına ilişkin yapılması öngörülen düzenlemeyi değerlendiren Erdoğan, "2002 yılında bu ülkede asgari ücret 184 liraydı, bugün bin lira. Şimdi yılbaşından sonra bin 300 liralık asgari ücreti konuşuyoruz. Tabi burada bir şeyi özellikle ifade etmem lazım. Asgari ücreti ne olarak tanımlıyoruz? Bin 300 liranın altında hiçbir işveren yanında çalıştırdığına ücret ödeyemez. En az vermesi rakam nedir? Bin 300 liradır. Bu ister batıda olsun, ister doğuda olsun her yerde bunu vermek durumunda. ’Efendim, Güneydoğu’da, Doğu’da geçim şartları daha kolay. Dolayısıyla 600 lira, 700 liraya da burada çalışan var’ diyemezsin. Bin 300 lira vereceksin. Olayın aslı bu. 2002 yılında ülkemizde emekli maaşlarının tabanları 66 lira ile 376 lira arasında değişiyordu. Bugün 785 lira ile bin 514 lira arasında değişen bir taban emekli maaşı var. Yılbaşından sonra öyle sanıyorum ki emekli maaşlarının tabanında da bin lira ile ki alt sınır haline gelecek. İnanıyorum ki bu sorun daha da hafiflemiş olacak. İşte emekçi dostu olmak budur. Burada bir şey daha var, bu tabandır. Tavan noktasında bir sınır var mı? Yok. Ne veriyorsan bunu ver" ifadelerini kullandı.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’DAN İŞVERENE YENİ MODEL: ’BEREKET EKONOMİSİ’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Antalya’da düzenlenen G-20 Liderler Zirvesi’nde işçi ve emekçilere dönük alınan kararları hatırlatarak, şunları kaydetti:
"Az önce değerli arkadaşlarım, G-20’de yaptığım konuşmayı burada ifade ettiler. Evet, buna böyle inandığım için bunu söylüyorum. Buna ben bir taraftan ’paylaşımcılık’ derken diğer taraftan da ’Gelin bizim değerlerimizin içerisinde bir kanaat var. Kanaati her zaman işçiden beklemeyin. İşveren olarak siz de kanaat ekonomisini bir öğrenin. Kanaatten yana olun’ diyorum. Eğer işverenler olarak bu kanaat ekonomisine inanırsak o zaman inanıyorum ki terini kendine sermaye, kazanç edindiğin bu insanlarla o paylaşıma girdiğin andan itibaren kazancın da daha da bereketlenecektir. Buna aynı zamanda ben ’bereket ekonomisi’ diyorum. Çalışırken de emekli olduğunda da vatandaşımızın geçinebileceği asgari ücreti alabilmesi için gayret ettik, hamdolsun bugünlere geldik. İnşallah önümüzdeki yıllarda çok daha iyisi olacak. Milletçe güçleneceğiz. Türkiye geliştikçe, büyüdükçe, kazandıkça bundan her kesim gibi işçilerimiz de hak ettikleri payı alacaklardı. Pastayı büyütmezsek kendimize düşen dilimi de büyütemeyiz. Hele pastayı tahrip etmek için uğraşırsak elimizdekinden de oluruz. Bunun için hepimizin aynı gemide olduğu bilinciyle hareket etmeliyiz. Ülkemizi ne bölücü terör örgütüne, ne paralel devlet yapılanması çetesine, ne dış düşmanlarımıza ne de sadece kendi çıkarları ve hırsları için bunlara destek olanlara bırakmayacağız. Türkiye bizim, hepimizin. Bu ülkede ne varsa hepimizin. Bu ülkeden giden her şey de unutmayalım hepimizden gidiyor. Onun için bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız. Bunu başarmaya mecburuz."
PUTİN’E ’İSPAT ET’ ÇAĞRISI
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin DAEŞ’ten petrol aldığını iddia eden Vladimir Putin’e de seslendi.
Türkiye'nin DAEŞ'ten petrol aldığı yönündeki iddialara ilişkin değerlendirmede bulunarak, "Paris'teki İklim Değişikliği Zirvesi'nde de liderlerle yaptığım toplantıda söyledim, 'Bakın Türkiye Cumhuriyeti'nin DAEŞ'ten petrol aldığını belgelerle Rusya ispat etmeye mecburdur, aksi takdirde bu bir iftiradır'. Eğer, ispat ederse ben Cumhurbaşkanlığı makamında durmam ama ispat edemezse kendisi makamını bırakır mı, koltuğunu bırakır mı bu önemli? Türkiye'nin petrol aldığı yerler, doğalgaz aldığı yerler bellidir. Birinci sırada Rusya, ikinci sırada İran, üçüncü sırada Azerbaycan, dördüncü sırada Kuzey Irak, beşinci sırada Katar, ardından Cezayir, zaman zaman Nijerya'dan biz bu ihtiyacımızı karşılıyoruz. Kim alıyor, onu da söyleyeyim, hem Rus pasaportu sahibi hem de Suriyeli olan George Haswani'dir ve DAEŞ'ten petrolü alıyor hem rejime satıyor hem uluslararası belli bu işi yapan camiaya satıyor. Bunu en son Amerikan Hazine Bakanlığı belgelerle açıkladı. Bir de meşhur Rusların satranç ustası var, o da bu yarışın içerisinde, o da bu petrol tüccarlığını yapıyor. Bunları biz elimizde belgelerimiz var, bunları dünyaya açıklayacağız. İran Devlet Başkanı ile bunu konuştum, dedim ki siz çok büyük bir yanlışın içindesiniz, eğer bu böyle devam ederse bunun karşısı çok ağır olur, bedelini İran olarak ağır ödersiniz. 10 gün falan sürdü, daha sonra sitelerinden bunu kaldırdılar. Çünkü iftira ve takiye üzerine kurulu sistemler bu işi daha çok kullanıyor" dedi.
Bugüne kadar 380 bin insanın hayatını kaybettiği, 12 milyon insanın yerinden edildiği, bunlardan 5 milyonunun ülke dışına gitmek durumunda kaldığı Suriye ve onun ilintilerinin konuşulduğunu anlatan Erdoğan, "Bize göre Suriye'deki asıl sorun budur. Bu sorun çözülmeden ne mülteci ne de terör meselesinde gerçek bir ilerleme sağlanamaz. Bu gerçeğe rağmen pek çok ülke Suriye'de sebep yerine sadece sonuçlara odaklanıyor ve bunlar üzerinden harekat planları yapıyorlar. Elbete bu tavrın gerisindeki siyasi, diplomatik ve stratejik sebepleri görmüyor değiliz. Bizim derdimiz Suriye halkının en kısa sürede ülkelerinde kendilerine güvenli ve huzurlu bir gelecek kurmalarına yardımcı olmaktır. Bu konuda önerilerimizi paylaşıyoruz. Suriye'de faaliyet gösteren, diğer ülkelerle yaşadığımız sıkıntıların temelinde işte bu temel anlayış farkı bulunuyor. Biz, Suriyeli kardeşlerimizin can güvenliğini ve geleceğini korumanın peşindeyiz, onlar ise sadece kendi çıkarları zaviyesinde meseleye yaklaşıyorlar. Onlar bugün varlar yarın muhtemelen olmayacaklar ama biz Suriye'deki kardeşlerimizle birlikte aynı coğrafyada yaşamaya devam edeceğiz. Dolayısıyla bizim meseleye onlar gibi yaklaşmamız, hadiseler karşısında onlar gibi tepki vermemiz söz konusu olamaz" şeklinde konuştu.
'BU MİLLET AÇ KALIR, AÇIKTA KALIR AMA ASLA İSTİKLALİNDEN VAZGEÇMEZ'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Yarın bütün bu işler geride kaldığında inşallah oradaki kardeşlerimizin karşısına gönül huzuruyla başımız dik, alnımız ak çıkacağız. Bunun için de Suriye konusundaki ilkeli ve insani tavrımızı devam ettireceğiz. G-20'de Kanada bizden 25 bin mülteci istedi, 'Bununla ilgili bize yardımcı olun' dediler. Biz bunun çalışmasını yapıyoruz. Dün, Katar ziyaretinde, Katar bu konuda 'Biz mültecilerden bir kısmını alabiliriz' dedi. Hatta bir de işgücü anlaşması yapalım dedi ve az önce değerli Bakanıma da söyledim, İşkur vasıtasıyla nitelikli niteliksiz Katar'a buradan bir miktar, biz buradan Türk vatandaşını da gönderebileceğiz. Bu, dayanışmamız sebebiyle inanıyorum ki işsizler noktasında da ciddi bir değerlendirmeyi yapmış olacağız. Bu meselede ayrıca Suriye ile ilgili görüş farklılığımız olan ülkelere karşı özel bir husumetimiz yoktur. Bununla birlikte egemenlik haklarımızla ilgili hassasiyetten en küçük taviz vermemizi de kimse bizden beklemesin. Bu millet aç kalır, açıkta kalır ama asla istiklalinden vazgeçmez."
'TÜRKİYE HUSUMET BESLEYENLERE KAYBETTİREN BİR KONUMDADIR'
Sokullu Mehmet Paşa'nın İnebahtı Savaşı ile ilgili sözlerini hatırlatan Erdoğan, "Biz Kıbrıs'ı almakla sizin kolunuzu kestik, siz ise İnebahtı'da bizim sakalımızı kestiniz. Kesilen kol yerine gelmez ama kesilen sakal daha gür olarak yeniden çıkar. Türkiye, bugün de kendisine dost olanlara kazandıran, husumet besleyenlere kaybettiren bir konumdadır. Biz, ilişkilerimizi kin, nefret, hırs gibi duygular üzerine değil, insani ve diplomatik zemin üzerine kuran, yükselten bir ülkeyiz. Bu şekilde de devam edeceğiz" dedi.
'ENGELLİ KARDEŞLERİMİZİN DEVLETTE YER ALMASI SÜRECİNİ DEVAM ETTİRECEĞİZ'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün Engelliler Günü olduğunu belirterek, "Akşam külliyemizde tüm engelli kardeşlerimizle beraber olacağız. Başbakanlığım döneminde engelli kardeşlerimizin kamu kurumlarında yer alması noktasında çok büyük gayretlerimiz oldu. Az önce rakamlar da verildi ve bundan sonra da atılan temel üzerine engelli kardeşlerimizin devlette yer alması sürecini devam ettireceğiz. Biz her zaman şunu söyledik; engelli olmak bir kader mağduru olmak değildir. Dolayısıyla biz, onların o hayata ortak olma, hayata katılma aşklarını bu şekilde önce kamuda değerlendirelim diyoruz, özel sektörde de işverenlerimiz bu noktada gelsinler yine engelli kardeşlerimize kapılarını açsınlar. Gayet güzel, başarılı bir şekilde de bu süreci sürdürüyoruz. Türkiye'nin her alanda olduğu gibi sendikacılıkta da yerli ve milli kuruluşlara da ihtiyacı olduğunu biliyoruz. Türk-İş ülkemizde işçi haklarını savunulması, sendikacılığın geliştirilmesi yanında çalışma hayatımızda, aynı zamanda milli meselelerimizle ilgili konularda temayüz etmiş bir kuruluştur. Önümüzdeki dönemde Türk-İş'ten bu doğrultuda çok daha gür, net duruşlar beklediğimi ifade etmek istiyorum. Sayın Başkana ve yönetimine bugüne kadar yaptıkları hizmetler için teşekkür ediyorum, birliğiniz ve beraberliğiniz daim olsun diyorum" ifadelerini kullandı.
Güncelleme Tarihi: 03 Aralık 2015, 14:14