Çocukluğum V (Rêncber)

  • Ez kilamê qedîm bikem.
  • Seybadinê Bigîrê bikem.
  • Ez dê wê mahînê siwar bibim.

Meydan Belek, Cilo Dağları’nın en sakin bölgelerinden biriydi. Geniş otlakları, serin suları ve sabahın ilk güneşini alan yüksek yamaçlarıyla tam bir özgürlük meydanıydı. Bahar mevsiminin ahengi ile etrafa yayılan gûl ve sosin kokusu bu bölgeyi eşsiz kılıyordu.

Yılkı atlarının yaşadığı Meydan Belek, köy mezrasının epey yukarı tarafında kalıyordu. Doruk noktasına çıkıldığında Yüksekova, Xirwate'den ta Serdeşt'e kadar çok net görünürdü. Geniş ovanın büyük bir bölümünü kaplayan Nehil Sazlığı insanın kötülüğüyle tanışacağı günlere erişmemişti daha.

Mahina Şîn, annesinden yeni ayrıldığı için köyde duramamış, yanına aldığı at sürüsüyle birlikte bahar mevsiminde Meydan Belek'e çıkmıştı. Hayata esir bir köyde asi bir ruh olarak kalmak ona zor geldiği için köyden kaçıp dağa sığınmış ve doğasının gereğini yapmıştı.

Yılkı atları kış mevsiminin acımasız günlerinde bir efsane olup Cilo Dağları’nın bilinmeyen bir bölgesine göçerlerdi. Onların nereye gittiğini kimse bilmezdi. Doğaya ait olanı doğa koruyordu.

Köyün en cesur ve kuvvetli delikanlıları çoğu zaman yanlarına uzun halatlar (rist) alır ve yılkı atlarının peşine düşüp onları yakalamaya, köye indirip ehlileştirmeye çabalardı. Bazı delikanlılar, sürü içindeki ehil olmaya elverişli atları yakalayıp köye getirmeyi başarmıştı da. Ama hiçbiri Mahîna Şîn’i yakalamak konusunda başarılı olamamıştı.

Ninemin ilk evliliğinden doğan kızı Hemra’nın oğlu Sadi o sene dedemin yanına rencber olarak gelip çalışmaya başlamıştı. Temiz yüzlü, tatlı dilli, çok saf ve çalışkan olan Sadi kısa sürede köyün sevilen simalarından biri olmayı başarmıştı.

Sadi, babamla birlikte dedemin koyunlarına bakma vazifesini almıştı üzerine. İşi sadece bununla bitmiyordu ama. Bir evin rêncberi olmak o evin her işine koşturan kişi olmak demekti. Yaz mevsiminin büyük bir kısmını yaylaya gitme, çobanlara yardımcı olma, ot biçme, toplama ve taşıma işleriyle geçiriyordu. Arada ev işlerine, kadınlara, dedeme ve çocuklara da yardım ederdi Sadi.

Köydeki en ağır iş, ot biçme ve taşıma işiydi. Makine olmadığı için otların büyük bir kısmı ya öküz arabasıyla ya da sırtta taşınırdı. Fakat yukarı mezrada biçilen otları yazın köye taşımak imkansızdı. Kış mevsiminde kızaklarla o otları indirmek gerekiyordu.

Kışın o acımasız ve soğuk gecelerinde sabah namazı olmadan kalkılır ve karanlıkta mezraya gidilirdi. Kar beyazı aydınlık gecelerde, Sadi’nin bu gidişine parlak bir gökyüzü, Aroşe Deresi'nin uğuldayan sesi ve iliklerine kadar hissettiği ayaz eşlik ederdi.

Bir yandan soğukla mücadele eden Sadi, tiftik eldivenleriyle kızağa alabildiği kadar ot yükler ve sıkıca bağlayıp kurt ve çakal sesleri arasında köye indirirdi. Dedemin ailesinin hayat damarı, geçim kaynağı olan koyun sürüsü Sadi’nin çabası ile beslenir ve bereketlenirdi.

Soğuk ve göz alabildiğince uzanan kar manzarası bu coğrafyanın altı ay boyunca kaderi olurdu. Aylarca hüküm süren kar esareti, beyazlığının aksine insanın yüzünü ve bahtını karartan bir hal alırdı. En bahtsız olanlar ve soğuktan en çok nasibini alanlar da rêncberlerdi. Onların gününün neredeyse hepsi dışarıda geçerdi. Dağdan ot indirmek, hayvanları ahırdan guhûra çıkarmak, su taşımak, evin ve ahırın damındaki karı temizlemek, soba için odun taşımak...

Gece karanlığında çalışmaya başlayan Sadi, aralıksız akşam güneşi batana kadar oradan buraya koştururdu. Çalışırken arada bir stran tutturur ve yüzündeki gülümsemeyi hiç eksik etmezdi. Akşam yorgun ve argın bir halde eve dönüp sofraya oturduğunda bile ev halkını neşelendiren şakalar yapmayı ihmal etmezdi. Öz dedesi bellediği dedeme saygıda asla kusur etmezdi.

Yatsı namazı erken kılınır ve herkes yatağına çekilirdi. Sadi yatağa yattığında ismini bilmediği, yüzünü görmediği sevdiceği için tatlı hayaller kurardı. Üç senesini burada tamamlayıp önümüzdeki sonbahar mevsiminde Bêgîr Köyü’ne dönecek ve anne babasının kendisi için uygun göreceği sevdiceğiyle evlenecekti.

Kış mevsimi bitmiş, bahar bütün ihtişamıyla dağları taze bir gelin edasıyla süslemişti. Köyün gençleri Meydan Belek’e gidip yılkı atlarını yakalamaya çalışmak için toplanmışlardı. Sadi de o gençlerden biriydi. Her zamanki eğlenceli tavrıyla gençleri güldürüyor, neşelendiriyordu.

  • Ez kilamê qedîm bikem.
  • Seybadinê Bêgîrê bikem.
  • Ez dê wê mahînê siwar bibim.
  • Dê here dînî Xudê, tu kî yî dê Mahîna Şîn siwar bî.

Sadi gün boyu uğraşıp durdu ve dar bir gedikte Mahîna Şîn’in boynuna halatı geçirdi. Olanca gücüyle koşmaya başlayan Mahîna Şîn’in boynundaki halatı hiç bırakmadı. O da peşinden koştu. Taşların üzerinden atladı, suların içinden geçti ama o halatın ucunu bırakmadı. Meydan Belek’i bitirip yukarı mezradan köye doğru hızla koşan Mahina Şîn'in peşini bırakmadı. Köy meydanına geldiğinde ikisi de perişan ve yorulmuş bir haldeydiler.

Günlerce Mahîna Şîn'i ahıra kapattı ve yanına gidip ona alışmasını sağlamaya çalıştı. Sırtına eyeri geçirdi ve demir lexavı ağzına taktı. Mahîna Şîn’i usulca dışarı çıkardı ve mahînin yularından sıkıca tutup sırtına bindi. Binmesiyle mahînin koşmaya başlaması bir oldu. Köy yolunu tutturan Mahîna Şîn, sırtına sıkıca tutunan Sadi ile birlikte dörtnala aşağı doğru koşmaya başladı. Bu koşu kilometrelerce sürdü. Aroşe Deresi’nin ovaya açıldığı Derav (su kapısı) bölgesine kadar durmadan koşan Mahîna Şîn döndüğünde nefes nefese ahırın kapısına yığılıp kalmıştı.

...

Günler geçmiş Sadi’nin üç senesi dolmuştu. Kısa bir süre sonra kazancını alıp köyüne, ailesinin yanına dönecekti. Nihayet hayali gerçekleşecek ve hiç görmediği, adını bile bilmediği sevdiceğine kavuşacaktı.

- Sadi, heyy Sadi...

- Kerem ke ezbenî.

- Şuraya koşup, bize bir nişan taşı diksene. Nişan talimi yapacağız.

- Belê ezbenî. Ser çavan.

Sadi aceleyle koştu. İki yüz metre mesafeye küçük bir yassı taş dikti ve arkasını başka bir taşla besledi. Elli metre geri dönüp tekrar taşa baktığında taşın eğri durduğunu gördü. Oysaki hayatı boyunca yaptığı hiçbir işte eğrilik olmamıştı. Bu eğriliği düzeltmek için dönüp hızla taşa koşması ve kulağının dibinde vızıltıyı duyması bir oldu.

...

Zaman o an durdu. Derin bir sessizlik bürüdü Sadi’nin bütün dünyasını.

Kurşun sesiyle köydeki bütün kuşlar havalandı. Az ötede ipine bağlı duran Mahîna Şîn olanca gücüyle kişnedi ve ipinin bağlı olduğu demiri topraktan çıkarıp koşmaya başladı. Meydan Belek, Çemê Aroşê, Dola Dêrê bir anlık derin bir sessizliğe büründü. Sadi sadece kuş kanatlarının çırpınış seslerini duyuyordu.

Yere düştüğü an gözlerinin önünden çocukluğu geçti. Kadim Bêgîr Kalesi’nde kardeşleriyle oynadığı oyunları hatırladı. Sonra annesi, ailesinin çaresizliği, sürekli hasta olan babası, Çemê Qetlê, Sûlava Qewalê. Ne uğruna çalıştığını, çabaladığını bilmediği gençliğini... Yerinden kalkmak için bir hamle yapmaya çalıştı ama elleri, ayakları tutmadı. Kendini serin toprağın bağrına bıraktı. Gözleri kapanmak üzereydi.

Meydan Belek’te Mahîna Şîn onu bekliyordu. Hiç bu kadar uslu durmamıştı Mahîna Şîn. Yüzünü hiç görmediği sevdiği kız onu bir eliyle Mahîna Şîn’in sırtına bindirdi ve kendisi de binip Sadi’nin belinden sıkıca kavradı.

Yılkı atlarının Cilo Dağları’nın bilinmeyen o efsanevi bölgesine göç vaktiydi. Gökten lapa lapa kar yağıyordu. Kar yağışı Meydan Belek’i beyaza bürümeye başladı. Sadi ve yüzünü hiç görmediği sevdiceği Mahîna Şîn’in sırtında yılkı atlarıyla birlikte o geri dönülmez yolculuğa çıktılar.

...

Dedem koşmuş ve Sadi’nin kanlı başını dizlerine bırakmıştı.

  • Sadi, lawê min ka bêje kê mala xwe xirabkir.
  • Hecî, Bapîro, ez kilamê qedim bikem, dinya cihekî zalim e.

Gözlerinden bir damla yaş süzüldü ve oracıkta can verdi.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Emin duman
Emin duman - 12 ay Önce

Yüreğine ve kalemine sağlık değerli abim

Süleyman ZİYAGİL
Süleyman ZİYAGİL - 12 ay Önce

Bu yazı içimi derinden etkiledi. Anlatımındaki canlılık ve detaylar, sanki o coğrafyayı ve karakterleri birebir yaşıyormuş gibi hissettirdi. Yazarın, doğayı, insan duygularını ve ilişkileri bu kadar içten ve etkileyici bir şekilde aktarabilmesi inanılmaz.

Yazarın, duygusal yoğunluğu ve atmosferi olağanüstü bir biçimde okuyucuya aktarması takdire şayan. Bu yazı, okurken insanın duygusal bir yolculuğa çıkmasını sağlayan, gerçekten etkileyici bir eser. Yazarın bu muazzam yeteneğiyle insanı derinden etkileyen bir dünya oluşturduğu için övgüyü fazlasıyla hak ediyor.
Tebrikler üstad..

Îdrîs Bateyî
Îdrîs Bateyî - 12 ay Önce

Tek kelimeyle mükemmel bir üslupla mükemmel bir yazı olmuş.

Umarım bu mükemmel üslupla mükemmel bir kürtçe versiyonu da ortaya koyasın.
Zaten konu ve kültür bizzat kürt kültürel mirasınındır.

Resul dayın
Resul dayın - 12 ay Önce

Yeğenim Tahir hocam ,yine bizi eskiye götürdün geçmişi hatırlattığın için teşekkürler herkese slm

Habip AKSU
Habip AKSU - 12 ay Önce

Acıyla dolu bir yolculuğa çıkardın bizi. Bu hikayedeki Sadi'yi okuyunca, nedense aklıma "kırmızı oda" da oynan sokak çocuğu olan Sadi geldi. Onun hayatı da trajedilerle doluydu. Bütün Sadi'lerin kaderi hep böyle midir?

Sevgili Tahir çok güzel ve betimleyerek anlatmışsın. Kalemine sağlık.

Firdevs biçen
Firdevs biçen - 12 ay Önce

Hocam elinize sağlık ☺️çok güzel bir hikaye Allah devamını rast getirsin