'Hükümet vakit kaybetmeden bu talepleri duymalı'
"Cezaevlerinde açlık grevi değil, giderek ölüm orucuna dönüşen bir süreç yaşanıyor" diyen sanatçı Ferhat Tunç, grevlerin binlerce tutuklunun katıldığı ve birçok cezaevinde devam eden bir sürece dönüştüğünü vurguladı. Hükümetin açlık grevleri karşısındaki tutumunu da değerlendiren Tunç, "Hükümetin tutumu son derece tehlikelidir. Cezaevlerinde açlık grevi sonucunda can kaybı yaşanmasa bile bu insanların yaşamlarında yaşanacak tahribatın görülmesi gerekiyor. Hükümet vakit kaybetmeden bu talepleri duymalı, Öcalan ile görüşmeli ve Kürt sorununun çözümü için adım atmalıdır. Açlık grevi onurlu bir direniştir. Ben bir sanatçı olarak grevdeki tutsakların sonuna kadar yanındayım" diye konuştu.
'Tüm cezaevlerinde tecrit baskısı sürüyor'
Pınar Aydınlar ise, Türkiye'nin dört bir yanındaki cezaevlerinde "tecrit" adı altından baskıların bütün hızıyla devam ettiğini vurgulayarak, "Asıl mesele düşüncedir ve düşünceyi kuşatacak ordu yok ve hiçbir zaman olmayacak" dedi. Medyanın açlık grevleri konusundaki tavrını eleştiren Aydınlar, medyanın bu tavrının kendisini şaşırtmadığını belirterek, "İşkencelerde katledilenler, siyasiler üzerindeki baskılar, işkencelerde kadınlara tecavüz edenler Türkiye'nin gerçekleri. Eşitlik ve özgürlük adına verilen tüm mücadelelerin ve siyasi tutsakların yanındayız. Tüm siyasi tutsakları ve direnenleri eşit ve özgür bir ülkenin özlemiyle selamlıyorum" dedi.
'Kürt sorununun çözümsüzlüğü çağdışı kalmış bir meseledir'
Tiyatro ve sinema sanatçısı Derya Alabora ise, "İnsanın açlık grevine girmesi ölümü kabul etmesi demektir. Bu çok üzücü bir durum" diye konuştu. Alabora, insanların, bir şeyin çözüme ulaşması için bedenini ölüme yatırmasının, barışçıl çözüm için bunu yapmasının çok önemli olduğunun altını çizerek, "Kürt meselesinin çözümsüz kalması bu yüzyılda çok çağdışı kalmış bir meseledir. Artık Kürt meselesine çözüm yolu bulunmalıdır. Bu son derece insani taleplerdir. İnsanlar ana dilinde konuşmalıdır. Kürt sorunu mutlaka bir çözüme ulaşacak; ancak önemli olanın hükümetin bu konuya duyarlı olması. Her şey çok yakınımızda elimizi uzatsak dokunacağız" ifadesinde bulundu.
'19 Aralık'tan sonra duyarlılığımızı yitirdik'
Yönetmen Hüseyin Karabey ise, 19 Aralık 2000'de gerçekleşen operasyondan sonra Türkiye'deki cezaevlerinin kamuoyundan "tecrit" edildiğini belirterek, "Biz o tarihten beri duyarlılığımızı yitirdik. Bu girişim mahkumların başka çaresi kalmadıkları için yaptıkları bir eylem. Bu eylemler kamuoyunda tekrar duyarlılık yaratılması için önemlidir. Anadilde eğitim ve savunma hakkı tartışılmaz ve kamuoyu tarafından kabul edilen bir konu. Bu talepler hayati önemdedir" diye konuştu.
'İnsanlara bu kadar acı çektirmeye ne gerek var'
"Bu taleplerin yerine gelmemiş olması korkunç bir şey" diye konuşan sinema sanatçısı Lale Mansur ise, "Bu insanlara bu kadar acı çektirmeye ne gerek var. Tartışacak bir şey yok bu taleplerin bir an evvel hayata geçirilmesi gerekiyor. Medyanın ve kamuoyunun bu duyarsız, bana dokunmayan yılan bin yaşasın, benim oğlum grevde değil bana ne tavrını korkunç buluyorum" diye konuştu. 19 Aralık 2000'de gerçekleştirilen "Hayata dönüş operasyonu" ile Roboski katliamının hesabının hala sorulmadığına dikkat çeken Mansur, "Ne yaparsanız yapın bu yaşananlar sorumluların yanına kalıyor. Bu ülke insanların bunu hak etmediğini düşünüyorum" dedi.DİHA
Güncelleme Tarihi: 19 Ekim 2012, 09:18