Van'ın Bahçesaray (Mikis) ilçesine bağlı Sündüs Yaylası'nda JİTEM'ci oldukları belirtilen silahlı bir grup tarafından 18 Temmuz 1993 tarihinde çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere 24 kişinin katledilmesine ilişkin yapılan suç duyurusuna, Van Cumhuriyet Başsavcısı tarafından "takipsizlik" kararı verildi. Verilen takipsizlik kararına tepki gösteren MAZLUMDER ve İHD Van şube başkanları, katliamın faillerinin ortaya çıkarılması için sonuna kadar mücadele edeceklerini söyledi. "Takipsizlik" kararına tepki gösteren ve katliamın aydınlatılması için sonuna kadar mücadele edeceklerini belirten İHD Van Şube Başkanı Hamdi Bayhan, Sündüs Yaylası'nda 12'si çocuk 8'i kadın olmak üzere 24 kişinin katledildiğini, 2 yurttaşın ise sağ kurtulduğunu hatırlattı. Katliamın yapıldığı gece bölgede bulunan bir çobanın tanıklığına göre, grubun saat 22.00 sularında tepeden aşağıya doğru inerek yaylada bulunan yurttaşları çadıra topladığı ve burada katlettiğini belirten Bayhan, katliamın JİTEM tarafından yapıldığına dair çok güçlü bulguların olduğunu kaydetti. Bayhan, "Çünkü o dönemde orada çobanlık yapan insanlar, gece tepede bir helikopterin indiğini ve içinden bir grup insanın aşağıya inerek bu katliamı gerçekleştirdikten sonra geri döndüğünü söylüyor. Yine savcının olay yeri incelemesi yapmaması dikkat çekiyor. Olay yeri incelemesi askerlerin kendisi tarafından yapıyor. Oysa olay yeri incelemesinin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılması gerekiyordu" dedi.
'Cumhuriyet tarihi boyunca Kürtler imha ve inkar politikasına tabi tutuldu'
Katliamın ardından olay yerine giden DEP Batman Milletvekili Mehmet Sincar'ın ailelere olayla ilgileneceğini, olayın üzerinin kapanmasına izin vermeyeceğini belirttiğini söyleyen Bayhan, ancak bir ay sonra Sincar'ın da Batman'da "faili meçhul" bir şekilde katledildiğine dikkat çekti. Ortada olan birçok delilin olayın faillerine ilişkin delil değeri taşıdığını söyleyen Bayhan, yapılan suç duyurusuna savcılık tarafından "takipsizlik" kararı verilmesini anlamadıklarını dile getirdi. Bayhan, "Takipsizlik kararıyla olayın gerçekleşme şekline baktığımız zaman, bunun devletin Kürt politikasıyla alakalı bir şey olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Çünkü devletin Cumhuriyet tarihi boyunca Kürtlere uyguladığı politika, inkar ve imha politikası olmuştur. Bu bir bütün olarak devletin Kürt politikası ile alakalı bir durumdur. İnkar ve imha politikasının devamıdır. Çünkü gerçekleşen bir tek Sündüs katliamı değildir. Bölgede yapılan Geçitli, Güçlükonak ve Sündüs'te yapılan katliamlar Kürdistan'da devlet tarafından yapılan başlıca katliamlardandır" diye konuştu.
Yüzyıllara dayanan Kürt sorununda başlatılan süreç ile beraber davanın sonuca ulaşmasına dair beklentilerinin oluştuğunu ifade eden Bayhan, ancak "takipsizlik" kararının bu süreçte verildiğine dikkat çekerek, "Bu da aslında Türk hukuk sisteminin barışa biçtiği anlamdır. Aynı zamanda devletin Kürt politikasının değişmediğinin bir diğer göstergesidir. Aslında bu davaların açılması, suçluların adalet karşısına çıkarılması barışı ve demokrasiyi daha da güçlendirecektir" dedi.
'Faillerin ortaya çıkması için gereken her şeyi yapacağız'
Katliamın yaşandığı dönemde Van Valisi'nin Mahmut Yılbaş olduğunu söyleyen Bayhan, şöyle devam etti: "Mahmut Yılbaş'ın valilik yaptığı dönem, katliamlar ve suikastler dönemidir. Özgür Ülke'nin iki dağıtımcısı Adnan Işık ve Orhan Karaaslan bu dönemde sokak ortasında katledildi. Üstelik bu dönemde yaşanan katliamlar hakkında tek bir soruşturma dahi yürütülmedi. Tüm bu katliamlar noktasında aslında demokratik bir ülkede olması gereken, zaman aşımının olmamasıdır. Eğer AKP bu konuda samimiyse, bu davalarla ilgili zaman aşımı sorununu kaldırır. Bu davaların tamamı yürür failler de ortaya çıkar. Süreç de böylelikle daha sağlıklı işler. Bu sürecin devamının takipçisi olacağız. Biz de faillerin ortaya çıkması için gereken her şeyi yapacağız."
'Orada devlet organizasyonu olmadan katliam işlenemez'
24 masum insanın 1993'te vahşice katledildiğini ve bu hususta bu güne kadar hiçbir çalışmanın yapılmadığına işaret eden MAZLUMDER Van Şube Başkanı Yakup Aslan da, davanın tek takipçisi olan katledilenlerin avukatının dahi tehdit edilerek davadan çekildiğini söyledi. Yaptıkları araştırmalarda davadan çekilen avukatın İlçe Jandarma Karakolu'na çağırılarak, "Bu işle uğraşma. Bu olayın failleri Van Cezaevi'nde tutuklu" diyerek davayı bırakması yönünde tehdit edildiğini ve Van'ı terk etmek zorunda kaldığını söyleyen Aslan, öğrendikleri kadarıyla davayı bırakan avukatın olaya ilişkin önemli verilere ulaştığı için önünün kesildiğini kaydetti. Dönemin Van Valisi Mahmut Yılbaş kanalıyla bölgede bir cinayet şebekesi oluşturulduğunu ifade eden Aslan, buna ilişkin eski JİTEM mensuplarının verdikleri ifadelerin yer aldığını belirtti.
Katliamın yaşandığı bölgeye gittiklerini ve karşılaştıkları durumu anlatan Aslan, "Orada bir devlet organizasyonu olmadan katliam işlenmeyeceğine kanaat getirdik. Çünkü o insanlar koruculuk sistemini kabul edip silah almış insanlar değildi. Ve tamamen siyasi bir ortamın dışında duran sıradan insanlardı. 1993 yıllarında 40'a yakın büyük cinayet işlendi. Ve bu ses getiren cinayetlerin tamamında da suçlular ortaya çıkarılmadı. Kimisi faili meçhul, kimisinin üstü örtündü, kimisi de askeri mahkemelere havale edilerek, sonucu konusunda net bir şey ortaya çıkmamıştır. Sündüs katliamı da bu tarihlere denk gelen katliamlardan sadece bir tanesi. Biz bundan dolayı devletin JİTEM kanadı tarafından bu katliamın yapıldığına dair sağ kalanlardan edindiğimiz bilgilerden doğru kanaat getirdik" diye belirtti.
'Katliamı ortaya çıkarmaya çalışanlar da katledildi'
Bölgede yaşayan yurttaşlar ile yaptıkları görüşmelerde yapılan katliamın organize edilerek yapıldığı kanısına vardıklarını dile getiren Aslan, "Bu organizeli cinayetin üzerine giden her insan ya öldürülmüştür ya da susturulmuştur. Bununla ilgili 3 kişinin isminden söz ediliyor. Mesela Mehmet Sincar'ın onlara verdiği sözden sonra Batman'da katledilmesi gerçekten ilginçtir. Yine onun dışında MHP Bahçesaray eski ilçe başkanı bunu halka açıklayacağını, bunu bildireceğini söylemesinden sonra 7 kişilik bir ekiple çarşı içersindeki bürosunda suikasta uğrayıp öldürüldü. Bu dosyada karanlıkta kalmış, aydınlığa kavuşturulmayan birçok konu var. Bu katliamdaki kuşkularımız derin devlet yapılanmasını üzerinde odaklanıyor" dedi.
Veli Küçük mü emri verdi?
Katliam yapan grubu görenlerin ifadelerine göre sarı saçlı, mavi gözlü, sakallı, orta boylu bir şahsın bu timin başında olduğunu belirten Aslan, "Bizim tarifimize göre o zaman Veli Küçük'ün bu bölgede dolaştığı noktasında bilgiler var. Yani biz Veli Küçük'ün bu cinayette parmağının olduğunu, bilgisi olduğunu düşünüyoruz. Yine aynı dönemde Mahmut Yılbaş'ın bu JİTEM yapılanmasında, özel çetenin oluşmasında parmağının olduğunu düşünüyoruz. Topladığımız bütün veriler, JİTEM olduğunu gösteriyor. Yine topladığımız kimi verileri de ancak yargıda kullanılması için açıklamadık. Bugüne kadar edindiğimiz bilgilere göre yapılan katliam organizeli bir cinayet. 93'lerde yapılan diğer cinayetler neyse bu da onlar gibidir. Sündüs Yaylası'nda yapılan katliam PKK'nin üzerine atılmak istendi. Ancak bütün elde edilen bulgular derin devleti, JİTEM'i gösteriyor ve bu konuda kimse bunun araştırmasını yapmıyor. Yaptığımız suç durusuna 'takipsizlik' kararı verilerek reddedildi. Biz baştan bu davayı açarken böyle bir sonuç ile karşılaşacağımızı biliyorduk. Çünkü Mehmet Ağar'ın da söylediği gibi gerçekten bunlar hepsi bu devletin içerisindeki yapılanmanın tuğlaları gibidir. Bu tuğlaları çektiğin zaman çok ciddi sıkıntılar yaşanılabileceğini düşünüyorum. Bundan dolayı bu tür davaların üstü örtünmüştür. Fırat'ın bu tarafındaki faili meçhuller, Fırat'ın bu tarafındaki JİTEM-Ergenekon yapılanmalarına zerre kadar dokunulmamıştır" dedi.
'Bu katliamın açığa çıkarılması bir vicdan meselesidir'
Yaptıkları suç duyurusunun reddedileceğini bildiklerini, bunun en bariz örneğinin de Roboskî katliamında yaşananlar olduğunu ifade eden Aslan, şöyle devam etti: "Roboskî'de o büyük cinayet açık bir şekilde işlenmişken, o cinayetin üstü örtüldü. Hatta o cinayetti işleyenlerin sırtı sağlam sıvazlandı. Daha sonra da gizlilik kararıyla kamuoyundan gizlendi. Bu katliamların faillerini kim koruyor? Gizlilik kararıyla veya askeri mahkemeye sevk edilmesi Sündüs katliamında da böyle bir şey yapılacağı belliydi. Ama buna rağmen, yani iç hukukun tükenmesini bekledik. İç hukuk tükendikten sonra bunu AİHM'e götüreceğiz. Biz bunları deşifre etmek için elimizden geleni yapacağız. Bugüne kadar bunu yaptık ve bunu yapmaya devam edeceğiz. Bundan sonra Sündüs Yaylası katliamı konusunda neler yapılabileceği konusunda arkadaşlarımız ve diğer sivil toplum örgütleri ile bir araya gelerek bu işin üstünün örtülmemesi için elimizden geleni yapacağız. Neticede bu bir vicdan meselesidir. Hiçbir vicdan böyle bir katliama böyle bir cinayette duyarsız kalamaz."/Diha