Özgürlük kuşağı Rojava (DOSYA 2 )

Katliamlara karşı daha çok devrim

Özgürlük kuşağı Rojava (DOSYA 2 )
KOBANÊ (DİHA) - Suriye rejimi tarafından 1963 yılında vatandaşlık hakları ellerinden alınan Rojava'daki Kürtler, rejim dönemi boyunca baskı politikalarının hedefine konuldu. Rejim tarafından hayata geçirilen "Arap Kemeri" politikasıyla Kürtlerin yaşadığı bölgeler Araplaştırılmak istenirken, resmi politikalarla yaşam Kürtlere dayanılmaz hale getirilmek istendi. Bu politikalara karşı direnişini ve özgürlük tutkusunu sürdüren Kürtler, Kürdistan'ın diğer parçalarında olduğu gibi Suriye'de katliamlarla karşı karşıya kaldı. Kürtlerin maruz kaldığı katliamlar beraberinde serhildanları getirirken, 2004'te yaşanan ve onlarca kişinin yaşamını yitirdiği Qamışlo Katliamı, 19 Temmuz Devrimi'ne giden yolda önemli bir dönüm noktası oldu.
Rojava Kürtleri için önemli eşiklerden biri de, 1946'da Suriye'nin "bağımsızlığını" ilan etmesi oldu. Arap milliyetçiliğinin temsilciliğini yapan Baas hareketi, 1950'li yılların sonuna doğru gücünü artırmaya başlayıp, 1963 yılında gerçekleştirdikleri darbe ile iktidara geldi. Arap milliyetçiliğinin ve Baas iktidarına damga vuracak Hafız Esad'ın 1971 yılında halkoylamasıyla devlet başkanı olmasından sonra kendi politikalarını hayata geçirmek için kolları sıvadı. Kendi politikalarına ve rejimine karşı çıkmaya çalışan toplumsal dinamikleri ve grupları kanlı bir şekilde bastırdı. Ülke sınırları içinde herkese bir Suriyeli Arap kimliği kazandırmaya çalışan Esad, buna dayalı olarak tüm toplumsal kesimlerin kimlik arayışını zor kullanarak engellemeye çalıştı. 49 yıl iktidar olan Baas, Kürt halkını her süreçte rejim açısından "potansiyel tehlike" ve "en tehlikeli unsur" olarak gördü ve politikalarını da buna göre dizayn etti.
200 bin Kürdün vatandaşlık hakları elinden alındı
Cizîrê bölgesinin 1950'li yılların sonuna doğru yoğun bir Kürt göçü almasıyla birlikte 300 bini aşan Kürt nüfusuna karşılık rejim, Cizîrê'de bir nüfus sayımı yapılmasını kararlaştırarak, bunun sonucunda yaklaşık 200 bin Kürt kısa süre içinde yabancı statüsüne getirildi ve vatandaşlık hakları ellerinden alındı. 
Kürtlere yaşam dayanılmaz hale getirildi
Bölgede yaşayan Kürtlerin Suriye içinde dağıtılması, buna karşılık bölgeye Arapların yerleştirilmesi yönünde bir politika belirledi. Böylece Kürtlerin yaşadığı bölgede "Arap Kemeri" oluşturması amaçlandı. Ancak Kürtler direnişle plana karşı çıkınca Baas rejimi, bu konuda az da olsa geri adım attı. Arap Kemeri'ni tam olarak oluşturamayan rejim, buna karşı Kürtlerin yaşam şartlarını her geçen gün daha da dayanılmaz hale getirdi. Kürtçe yayınlar ve Kürtçenin konuşulması yasaklandı, bölgedeki yer isimleri Arapçayla değiştirdi. Yine rejim tarafından 1963 yılında Türkiye'deki Şark Islahat Planı gibi uygulamaların benzeri hayata geçirilerek, 12 maddeden oluşan bir soykırım uygulaması hayata geçirildi. Bunlardan biri insansızlaştırma ve Arapları bölgeye yerleştirme, biri de kimliksizleştirme ve yurttaş olarak kabul etmemeydi. İktidarını en mikro düzeyde yerleştirmek isten Baas, her iki Kürt köyünün arasına iki Arap köyü yerleştirilerek Kürtlerin topraklarını ellerinden aldı. Ancak bu plan tam olarak işletilemedi. Plana yönelik bölgede yaşanan direniş üzerine hükümet bu konuda geri adım attı. Buna karşın Kürtlerin yaşam şartları her geçen gün ağırlaştı, hakları geriye gitti. 
Yok sayılan Kürde bu kez katliam dayatıldı
Bütün bu süre boyunca Kürtlerin direnişi ve bu direnişlere karşı Baas rejiminin katliam politikaları da sürekli gündemdeki yerini korudu. Kürdistan'ın diğer parçalarında sömürgecilerin Kürt halkına dönük yaptığı katliamların benzeri aynı politikalar doğrultusunda Suriye'de de hayata geçirildi. Buradaki Kürtlerin yaşadığı katliamlarda da geçtiğimiz günlerde Kobanê'de DAİŞ tarafından gerçekleştirilen katliamda olduğu gibi yine ağırlıkta kadın ve çocuklar katledildi. 13 Kasım 1960'da gerçekleşen ve "Amûdê Sineması Katliamı" olarak Kürtlerin hafızasında yer edinen katliamda ilkokul öğrencisi yüzlerce çocuk, Cezayir'in Fransa'ya karşı direnişini anlatan Mısır yapımı "Geceyarısı Hayaleti" isimli filmi izlediği Amudê Sineması'nda çıkarılan bir yangınla katledildi. 
'Amûdê'de film değil katliam senaryosu vardı'
"Amûdê'de ortada filmin senaryosunun dışında bir senaryo vardı" diyerek, Amûdê katliam organizasyonunu anlatan tarihçi-edebiyatçı Husên Mihemed Elî, orada yüzlerce Kürt çocuğunun bir araya getirilerek, bilinçli bir şekilde katledildiğini söyledi. Aynı filmin gösteriminin Kobanê'de yapıldığını anımsatan Elî, kendisinin de o dönem okuldaki öğrencilerini bu filme götürdüğünü belirterek, "Herhalde sayımız az olduğu için orada o senaryoyu hayata geçiremediler. Ama Amûdê'de yüzlerce Kürt çocuğunu bir araya getirerek, bu katliamı gerçekleştirdiler. Bu bir yangın değildi. Kapılar neden kilitliydi, çocuklar dışında sinemanın görevlilerinden hiçbiri neden yaşamını yitirmedi? Bunlar hala cevaplanmamış ama Kürt halkının cevabının geçmiş tecrübelerinden bildiği sorulardır" sözleriyle katliamın Baas rejimi tarafından planlandığını ve uygulandığını söyledi. 

Hemen hemen her aileden bir çocuğun can verdiği katliamda yaşamını yitirenlerin sayısının 300 civarında olduğu belirtildi. Sinemadaki teknisyenlerden hiçbirinin ölmemesi ve ciddi bir soruşturma açılmaması yangının bilinçli olarak çıkarıldığı iddialarını sürekli taze tuttu. 
Kuzey'de Amed Zindanı, Rojava'da Hesekê Cezaevi 
Kürt halkının dayatılan inkâr politikalarına karşı arayışlar, Türkiye'de olduğu gibi Suriye'de de cezaevi hücrelerinde yeşertildi. Tıpkı 12 Eylül faşist darbesinin ardından Türkiye cezaevlerinde hayata geçirilen uygulamaların bir benzeri de rejim tarafından Suriye'de uygulanıyordu. Diyarbakır zindanındaki vahşeti yakından bilen Kürt halkının cezaevinde yaşadığı benzeri bir vahşet de 23-24 Mart 1993'te Hesekê Cezaevi'nde yaşandı. O gün çoğunluğu siyasetçi olan 65 Kürt bir odaya alınarak, cezaevi ateşe verildi. Çıkarılan yangında 65 Kürt tutsak, yakılarak katledildi. 
Qamişlo'daki Kürtleri 'İkinci Halepçe' bekliyordu 
Tarih yaprakları, 11 Mart 2004'ü gösterdiğinde ise Qamişlo'da Kürt halkına karşı yeni bir katliam hayata geçirildi. O gün kentte Cihad isimli Kürt futbol takımı ile Arapların Fituve (gençlik) takımı arasında yapılacak maçı izlemek için Dêrika Hemko, Tirbespiyê, Serêkaniyê, Amûdê kentlerinden gelen yüzlerce Kürt, Qamişlo'daki Kürtlerle birlikte Belediye Stadyumu'nda yerlerini aldı. Ancak Kürt taraftarların üstleri didik didik aranırken, Arap taraftarlar ise bıçak ve silahlarla stadyuma girdi. Dêrezor'dan gelen Arap taraftarların "Sizi ikinci Halepçe bekliyor" gibi sloganlar atması ve Saddam posterleri açması üzerine bir anda gerginlik yaşandı. Polisin de aradan çekilmesiyle birlikte ellerinde kesici alet ve silahlar bulunduran Arap taraftarlar, Kürtlere saldırmaya başladı. Kendini korumak için dışarı çıkmak isteyenler ise polisin demir kapıları kilitlemesi sonucunda içeride kaldı. Söz konusu futbol takımının Sünni Baasçılığının o dönemki temsilcisi olan Saddam Hüseyin'in pankartlarını taşıması ve taraftar çatışması sonrası Şii Baasçılığınınhemen desteğe koşarak, Kürt halkına saldırması Kürdistan'ın işgalci ulus-devletlerinin anti-Kürt politikasını ele veriyordu. Suriye iç savaşından sonra da DeyraZor'un katı Selefi DAİŞ çetesinin eline geçen ilk kent olması da bu politikanın güncellenmiş yansıması olmakta. O gün askeri birlikler kısa bir süre içinde müdahale etme adına olay yerine gelerek halkın üzerine ateş açtı. Saldırının gerçekleştiği ilk günün akşamına kadar 8 Kürt açılan ateş sonucu yaşamını yitirirken onlarca kişi de ağır yaralandı. 
Katliama tepki serhildana dönüştü
Planlı bir şekilde gerçekleşen bu katliama karşı halkın tepkisi Rojava'nın bütün kentlerinde serhildanlara dönüştü. Halk tarafından yaşamını yitiren 8 kişi "şehit" ilan edilirken, 12 Mart günü Qamişlo'da cenazeleri kaldırmak üzere toplanan onbinlerce kişi kent merkezine doğru yürüyüşe geçti. Ancak kent merkezinde rejim askerleri bir kez daha halka saldırdı. Baas rejiminin bu saldırılarına Rojava'nın diğer kentlerinden halk eylemlerle cevap verdi. 13 Mart günü Amûdê, Serêkaniyê, Tirbespiyê, Dêrik, Efrîn, Dirbesiyê ve Qamislo'da halk serhildana kalktı. Kürt halkının bu serhildanına her yerde rejim güçleri saldırdı. Günlerce süren saldırılarda 36 kişi yaşamını yitirdi, 100 den fazla kişi yaralandı ve bine yakın kişi işkenceden geçirildi. Tüm bu kayıplara rağmen Rojava halkı serhildanlarını 21 Mart'a kadar sürdürdü. Halkın serhildanı, halkın iradesini sindirmek isteyen bu saldırıyı ve rejimin katliam politikasını boşa çıkardı.
'Katliam PYD'nin kuruluşuna yanıttı'
PYD Kobanê Kantonu üyesi Ehmed Xoce, PYD'nin 2003 yılından kurulduğunu anımsatarak, Baas rejiminin gerçekleştirdiği bu katliamla, Kürt halkının özgürlük arayışına bir cevap vermek istediğine işaret etti. Xoce, PYD'nin yok edilmek istenen bir halkın örgütlülüğünü sağlamak amacıyla kurulduğunu ancak rejimin buna tahammül edemediğinden dolayı bu vahşiliği gerçekleştirdiğini söyledi. Xoce, "Bu Kürt halkının kültürünün, dilinin, kimliğinin ve varlığı karşısında gösterilen tahammülsüzlüktü. Bir kabul etmemezlik vardı. Çünkü PYD'nin bu halkı örgütleyeceğini biliyorlardı" tespitinde bulundu.
Rojava Devrimi'ne kıvılcımı oldu 
Qamışlo'daki katliamın ardından gelişen serhildan, Rojava devrimine giden yolda da önemli bir dönüm noktası oldu. 2003'te PYD'nin kurulması sonrası yaşanan katliamın ardından halkın öz savunmasının oluşturulmasına dönük çalışmalara başlanmış ve bu dönemde halk arasında gelişen birlik artık Ortadoğu'da başlayan "Arap Baharı" ile birlikte Kürt halkını da devrime taşıyordu. 12 Mart'taki katliam ve ardından gelişen serhildanla Rojava halkının geliştirdiği direniş çizgisi, 19 Temmuz Devrimi'nin de temellerini attı. Bu katliamın ardından örgütlendirilmeye başlanan Halk Savunma Birlikleri (YPG) Rojava devriminin de kahramanları olacaktı.
O zaman Esad-Erdoğan hala kardeşti!
Qamişlo Katliamı'nın yaşandığı tarihte Suriye'de koltuğuna yeni yeni ısınan oğul Esad, Türkiye'de iktidara yeni gelmiş olan AKP hükümetine Kürt tasfiyesi üzerinden mesaj veriyordu. Nitekim daha sonra Suriye ile Türkiye arasında "vizeler kaldırıldı", "ortak bakanlar kurulu toplantısı yapıldı", Erdoğan ailesi ile Esad ailesi toplu fotoğraflar çekerek birbirlerine yemek tarifleri veriyorlardı. Bunu da tüm dünya ilan ederek "Kardeşim Esad" ve "Kardeşim Erdoğan" söylemini öne çıkarıyorlardı. Nitekim "Ben Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eşbaşkanı'yım" diyen Erdoğan'ın "kardeşim" dediği herkesi alaşağı ettiği 2011'de ortaya çıkacaktı. Aynı Türkiye o dönem Baas'ın zindanlarında işkence gören ve katliamlardan geçirilen PYD'lileri daha sonra "Esad'ın işbirlikçisi" ilan edecekti.
Halkın tarım arazisine dahi el konuldu 
Rejimin katliam politikalarını devreye koymasının yanı sıra Kürtlerin topraklarına el koyması artık sabırları taşırma noktasına getirmişti. 70'lı yıllarda rejim Kürtlerin yaşadığı bölgelerdeki topraklarına el koyarken, halkın temel geçim kaynağı olan tarımı da tekeline alarak, halka yoksulluğu dayatmıştı. Yaklaşık 40 yıl boyunca rejimin elinde kalan topraklar, devrimin başlamasıyla birlikte başta Kobanê'de olmak üzere tekrardan rejimden alındı. 19 Temmuz Devrimi öncesi Kobanê halkı, devletin uzun soluklu politikalar sonucu gasp ettiği topraklarını bir gecede (acılar ve uzun soluklu geçen bir tarihsel birikimle) tekrar geri aldı. Rejim askerinin olayı duyması üzerine tarlaya gidişi, halkın kendi içerisinde güvenlik gücü olarak oluşturduğu YPG tarafından engellenirken, halk artık rejimin yarattığı korku duvarlarını aşarak adım adım özgürlüğe yürüyordu. 

YARIN: Devrimin temelini Öcalan attı DİHA

Güncelleme Tarihi: 17 Temmuz 2015, 17:19
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER