İddianamede, DİHA Yazıişleri Müdürü Fatma Koçak'ın suçlandığı bir telefon dökümü sonrası savcı tarafından şu değerlendirme yapılıyor: "Fatma Koçak'ın üstte ayrıntısı belirtilen eylemle ilgili 3 saat öncesinden kendisine haber verildiği, eylem yerinde ekipmanını hazır ederek, söz konusu eylemi önlemek yerine kayda alınmasını ve örgüt lehine propaganda amaçlı kullanılmasını sağladığı görülmüş olup, söz konusu faaliyetin bir gazetecilik faaliyeti olmadığı tamamen 'terör' örgütünün faaliyetleri kapsamında yayın ve gazetecilik faaliyeti yapıldığını normal bir gazetecinin bu tip bir haberi almasının mümkün olmadığı, alması halinde de böyle bir bilgiyi güvenlik güçleriyle paylaşmamasının sorumluluk doğuracağını bilmesi gerektiği var sayılır."
Kürt basın kurumlarına yönelik olarak gerçekleştirilen 36'sı tutuklu 44 gazeteci hakkında hazırlanan ve İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianamede, "delil" veya "suç unsuru" olarak sunulan iddialar dikkat çekiyor. Dava kapsamında tutuklu olarak yargılanan DİHA editörü Ertuş Bozkurt'un hazırladığı "Ezidilerin kutsal mekanı Şexan'a saldırıldığı bildirildi. 3 ev ve aracın yandığı kundaklama olayında bir kadının da yaşamını yitirdiği öğrenildi" haberi, "örgüt bağlantısı için delil" olarak gösteriliyor. DİHA'ya gelen istihbaratların arkasından illegal eylemlerin düzenlendiği belirtilen iddianamede örnek olarak ise, BDP İstanbul İl Örgütü'ndan arayan kişinin binasında anma olduğunu söylediği telefon konuşması gösteriliyor. Ardından da, bu görüşmeden sonra, "AKP 4C'yi al başına çal", "Tekel işçileri yalnız değildir", "Zafer direnen emekçinin olacak" sloganlarının atıldığı eylem, gelen ihbarın değerlendirilmesi olarak gösteriliyor.
Haber bilgisi almak ve muhabir görevlendirmek suç!
İddianamede; Ertuş Bozkurt'un "DİHA'dan arıyorum" diyerek, bir grubun AKP İlçe Başkanı ile görüşmesi talebine ilişkin bilgileri alması "örgüt propagandası" olarak değerlendirilirken, buraya haber müdürü olarak muhabir ve kameraman göndermesi "suç" olarak gösteriliyor. 292 gündür ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmeyen PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın tecrit altında yaşadığına ilişkin haberler düzenlediği belirtilen iddianamede, bunun yalan olduğu öne sürülüyor.
Genel Yayın Yönetmeni'ne danışmak üst düzey yöneticiye danışmak!
Özgür Gündem Gazetesi editörlerinden Turabi Kişin'in Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Aykol ile gazetede yazı yazacak kişilerin kimler olmasına dair telefon görüşmesinde, konuştuğu kişinin ismi sadece Hüseyin isimli şahıs olarak veriliyor. Kişin'in Aykol'a ve Filiz Koçali'ye gazetede yazı yazacak kişiler ve manşetlerle ilgili soruları, savcı tarafından, "Şüphelinin sorumlu olduğu Özgür Gündem isimli örgüte müzahir gazetede yer alacak konuları ve yazarları seçerken örgütün üst yönetiminde yer alan şahıslara danıştığı, KCK/PKK örgütünü geçmiş dönemlerde ters düşen yazarları seçmediği, KCK üst yönetiminde yer alan şahıslarla irtibat halinde olduğu, gazetenin manşet ve konularını üst yönetimden aldığı talimatlarla şekillendirdiği tespit edilmiştir" değerlendirmesi ile veriliyor.
Haber müdürü gazete sorumlu düzeyde faaliyet yürütüyor!
Günlük Gazetesi'nde Haber Müdürü olduğu dönemde gazeteci Ramazan Pekgöz hakkında, gazetede sorumlu düzeyde faaliyet yürüttüğü, yayınlanacak haberlere karar vediği, görev dağılımı yaptığı belirtilerek, bu durum olarak suç olarak gösteriliyor. Pekgöz'ün Filiz Koçali ile birlikte 8 Temmuz 2009'da Günlük Gazetesi'nde yayınlanan 'Kandil İzlenimleri" röportajı nedeniyle haklarında dava açılıp 23 Kasım 2010'da beraat etmesine rağmen savcı Bayraktar, bu görüşmeyi DİHA'da 24 Ağustos 2009'da yayınlanan "Günlük gazetesinin Kandil izlenimlerine soruşturma" isimli haberini göstererek, "Murat Karayılan ile görüşme yaptıkları tespit edilmiştir" diyerek, veriyor.
Habere dair her konuşma delil!
DİHA muhabiri Sadık Topaloğlu'nun haber kaynağından sendikaların Taksim Hill Otel'deki basın toplantısı ve Taksim Meydanı'ndaki basın açıklamasına ilişkin bilgi alması, "Ajansa geçeyim. Görüntü çözmem gerekiyor", "Haber yazmam gerekiyor o yüzden çıkamıyorum", "Ömer Heybeliada'daki haber sana geldi mi", "Ben ajanstayım sen neredesin", "İstanbul'dayım" şeklindeki dinlenmeye alınan telefon konuşmaları, çalışma arkadaşı ile telefonda, "AKP İl Binasına ses bombası atılmış da haberini yapmak için. Tamam haberi sabah geçeriz" şeklindeki diyaloğu, sivil cuma namazının nerede kılınacağına ilişkin soru sorması ve telefonda, "Namaz var namazı çekeceğim" diye konuşması suç sayılırken, telefonda, Hayat Televizyonu'nu arayarak, "Ben DİHA'dan arıyorum da... Urfa DİHA'dan. Ercan Karaköy ile görüşecektim" diye sorması iddianamede Topaloğlu için deliller arasında yer alıyor.
Cengiz Çandar'ın kitabına da el konuldu
İddianamede gazetecilerin yurt dışı seyahatleri "örgüt bağlantısı" ve "örgüt toplantılarına katılma" delili olarak gösterilirken, DİHA Yazı İşleri Müdürü Fatma Koçak'ın 3 Mart 2011'de Venezüella'daki kadın konferansına katılmak için yurt dışına çıkması da delil olarak sunuluyor. DTP'nin Galatasaray Lisesi önünde gerçekleştireceği basın açıklamasına ilişkin haber bilgisi alması, Birgün Gazetesi'nden arayan muhabirin gündem istemesi ve Koçak'ın gündemleri aktarması, Ülkücü bir grubun DTP İlçe binasına saldırmasını haber yapması, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Zeynep Gambetti ile röportaj yapması, Venezüella'nın başkenti Caracas'tan kadın konferansına ilişkin haber hazırlaması da iddianamede Koçak hakkındaki deliller arasında gösteriliyor. Yine Koçak'ın üzerinde bulunduğu belirtilen malzemeler arasında birçok yasal dergi ve gazetenin yanı sıra Gazeteci Cengiz Çandar'ın TESEV için hazırladığı "Dağdan İniş-PKK Nasıl Silah Bırakır" adlı kitabına da yer verilmesi dikkat çekiyor.
Normal gazetecilikte varsayılan ajanlık mı?
İddianame de DİHA Yazıişleri Müdürü Fatma Koçak'a ilişkin yapılan bir değerlendirme ise dikkat çekici nitelikte. DİHA'yı arayan bir haber kaynağının kendi semtinde DTP'nin kapatılmasının protesto edileceğini bildirmesi ve eylem saatini vermesine ilişkin telefon dinlemelerinin dökümünün verildiği iddianamede, söz konusu haber bilgisini savcı şu dikkat çekici ifadeler ile yorumluyor: "Yapılan görüşmede PKK örgütü üyesi olduğu anlaşılan bir şahıs, yapacakları molotof kokteyli eylemi, 3 saat öncesinden Fatma Koçak'a aktardığı, yani şüpheli Fatma Koçak'ın üstte ayrıntısı belirtilen eylemle ilgili 3 saat öncesinden kendisine haber verildiği eylem yerinde ekipmanını hazır ederek, söz konusu eylemi önlemek yerine kayda alınmasını ve örgüt lehine propaganda amaçlı kullanılmasını sağladığı görüşmüş olup, söz konusu faaliyetin bir gazetecilik faaliyeti olmadığı tamamen 'terör' örgütünün faaliyetleri kapsamında yayın ve gazetecilik faaliyeti yapıldığını normal bir gazetecinin bu tip bir haberi almasının mümkün olmadığı, alması halinde de böyle bir bilgiyi güvenlik güçleriyle paylaşmamasının sorumluluk doğuracağını bilmesi gerektiği var sayılır."
'İyi günler Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi!'
İddianamede, telefon dinlemeleri telesekretere kadar dökümünün yapılması da dikkat çeken bir nokta. DİHA muhasebecisi Pervin Yerlikaya'nın abonelerin ücretlerine ilişkin takibi, aboneleri arayarak, vergi dairesi numaralarını istemesi, abonelerden gelen ücretleri alması, fatura kesmesi, hesapları takip etmesi suç sayılırken, abone olan belediyelerle konuşmaları da suç olarak görülüyor. İddianamede; Yerlikaya'nın "DTP'li Mardin, Nusaybin, Yüksekova, Kızıltepe, Diyarbakır Büyükşehir, Sur, Ergani, Silvan gibi belediyelere DİHA adına fatura kestikleri, bu belediyelerden farklı zamanlarda para aldıkları" ibaresine yer verilerek, kestiği faturalara, aldığı vergi dairesi numaralarına rağmen Yerlikaya'nın "örgüt adına yapılan faaliyetler karşılığında illegal olarak para aldığı" iddiasına yer veriliyor. Yerlikaya'nın Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ni aradığı sırada "İyi günler Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ne hoş geldiniz dahili numarayı biliyorsanız lütfen tuşlayınız, bilmiyorsanız operatör için lütfen bekleyiniz" diye telesekreter konuşmasının dahi dökümünün yapılması dikkat çekiyor. DİHA
Güncelleme Tarihi: 14 Mayıs 2012, 13:14