KÜRT MİLLETVEKİLLERİNİN DOKUNULMAZLIĞI

AKP hükümeti tarafından BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ilişkin başlatılan tartışma akıllara 4 Mart 1994 yılında yaşanan DEP sürecini getirdi.

KÜRT MİLLETVEKİLLERİNİN DOKUNULMAZLIĞI
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan"ın BDP"lilere yönelik söylemleri dönemin Başbakan Tansu Çiller"in DEP"lilere yönelik söylemlerini aratmadı. Öte yandan her iki dönemin de tanığı olan dönemin DEP Milletvekili olan Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak, dokunulmazlıkların kaldırılmasını isteyenlerin DEP dönemine bakması gerektiğini belirterek, “DEP"liler davalarından geri döndüler mi? Sorun çözüldü mü? Akan kan durdu mu? Barışa yaklaşıldı mı? Kürt sorununda ilerleme sağlandı mı? Önce bu soruları cevaplasınlar ondan sonra dokunulmazlıkları kaldırsınlar” dedi.

AKP"nin Kürt sorununda uyguladığı tasfiye ve inkar politikaları gün geçtikçe derinleşirken, Kürt siyasetçilere dönük baskılar da geçmişten günümüze hiç değişmedi. HEP"in kuruluşuyla başlayan siyasi geleneğe karşı yürütülen baskı politikası bugüne kadar sürdü. 2 Mart 1994"te DEP"lilere yapılanlar bugün de devam ediyor. DEP milletvekillerinin Meclis kapısından yaka paça çıkarılarak tutuklanmalarının üzerinden 18 yıl geçti. Bugün Kürt siyasetçilerine yönelik yapılan operasyon, gözaltı, tutuklama ve onlarca yıla varan hapis cezaları ile dokunulmazlıkların kaldırılması tartışmaları göz önünde bulundurulduğunda, DEP milletvekillerini tutuklayıp ceza veren zihniyetin halen mevcut olduğu görülüyor.

Kürt milletvekillerine yönelim değişmedi

Kürt sorununda AKP"nin uyguladığı tasfiye ve inkar politikaları gün geçtikçe derinleşirken, Kürt siyasetçilere dönük baskılar ise geçmişten günümüze hiç değişmedi. Hükümetin önce “Kürt açılımı” dediği, ardından “Demokratik açılım” en son olarak da “Milli Birlik ve Beraberlik Projesi” adını verdiği “açılım!” projelerinden Kürt sorununun çözümü yerine askeri ve siyasi operasyonlar çıkarken, son 9 yıllık süre içinde yaşananlar; Kürtlerin legal alanda siyaset yapmaya başladıkları 1989 yılından beri uygulanan politikalarda değişen bir şeyin olmadığını gösteriyor. 1989 yılında Halkın Emek Partisi"nin (HEP) kurulmasıyla başlayan siyasi geleneğe karşı yürütülen baskı politikası ÖZDEP, DEP, HADEP, DEHAP, DTP ve en son BDP ile devam etti.

Partiler tek tek kapatıldı

Ekim 1989"da Paris"te toplanan Kürt Konferansı"na katılan SHP milletvekilleri Kenan Sönmez, İsmail Hakkı Önal, Ahmet Türk, Mehmet Ali Eren, Adnan Ekmen, Mahmut Alınak ve Salih Sümer 16 Kasım"da partiden ihraç edildi. İhraç kararını protesto eden Abdullah Baştürk, Fehmi Işıklar, Cüneyt Canver, Mehmet Kahraman, Arif Sağ ve İlhami Binici 23 Kasım"da, Kemal Anadol, Hüsnü Okçuoğlu ve Tevfik Koçak 1 Aralık"ta, Kamil Ateşoğlu ve Aydın Güven Gürkan da 13 Aralık"ta partiden istifa etti. Bunu Diyarbakır örgütündeki toplu istifalar izledi. Aralarında istifacı 10 milletvekilinin de bulunduğu bazı eski SHP"liler 7 Haziran 1990"da Halkın Emek Partisi"ni (HEP) kurdu. 1991 seçimlerinde SHP ile seçim ittifakına giren HEP, 18 milletvekiliyle Meclis"e girdi. “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma amacını taşımak ve bu yolda faaliyette bulunmak” iddiasıyla kapatılması istendi. Anayasa Mahkemesi, 11 üyenin oybirliği ile 14 Temmuz 1993"de HEP"in kapatılmasına karar verdi. 1991 seçimlerinde SHP ile ittifak yaparak Meclis"e giren HEP"ten seçilen vekillerin kurduğu Demokrasi Partisi (DEP) de aynı akıbeti yaşadı.

Başbakan ve Genelkurmay tehdit etti

DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasından 10 gün önce dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, “Eşkıyayı Bekaa"da aramaya gerek yok. Maalesef bunların bir kısmı Yüce Meclis"in çatısı altındadır” diyerek, DEP"lileri hedef gösterdi. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller de tam da 2 Mart 1994 tarihinde partisinin grup toplantısında işaret verdi: “Meclis"te PKK"nın barındığı bir gölge vardır, bunu Meclis"in üzerinden kaldırmakla yükümlüyüz.” Ardından ise DEP milletvekilleri Orhan Doğan ve Hatip Dicle 2 Mart 1994'te Meclis"ten çıkışta sivil polisler tarafından yaka paça gözaltına alındı. Aynı gün TBMM'de yapılan oylamada DEP milletvekilleri Orhan Doğan, Hatip Dicle, Leyla Zana, Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve bağımsız milletvekili Mahmut Alınak'ın dokunulmazlıklarını kaldırılmış ve Ankara 1 No"lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, Kürt milletvekilleri hakkında "derhal sorguya alma" emri vermişti. Orhan Doğan ve Hatip Dicle'nin ardından 4 Mart 1994'te Leyla Zana ve diğer milletvekilleri gözaltına alındı ve 17 Mart'ta Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'ne konuldular. 3 Ağustos 1994"te tutuklu bulunan 6 eski milletvekiliyle başlayan DEP davası, 8 Aralık 1994"te sonuçlandı. Mahkeme sonunda Diyarbakır milletvekilleri Hatip Dicle ve Leyla Zana ile Şırnak milletvekilleri Orhan Doğan ve Selim Sadak"a Türk Ceza Kanunu"nun “Örgüt üyesi olmak” fiilini düzenleyen 168/2 ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu"nun ceza artırımını öngören 5. maddesi uyarınca, Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından 15"er yıl ağır hapis cezası verdi ve karar Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından da onandı.

DEP milletvekillerine tahliye kararı

Eski DEP milletvekillerinin 1996 yılında yaptığı başvuruyu, 2001 yılında sonuçlandıran Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), DGM"nin tarafsız ve bağımsız olmadığı, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle, Türkiye"nin tutuklu vekillerin her birine 25 bin dolar ve mahkeme masrafı için ise toplam 10 bin dolar ödemesine karar verdi. Kamuoyunda 2. Uyum Paketi olarak bilinen 4793 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un Resmi Gazete"de yayımlandığı 4 Şubat 2003 tarihinde DEP milletvekilleri avukatları aracılığıyla yeniden yargılanma isteminde bulunmuşlardı. Yargıtay, yeniden yargılamada 15"er yıl hapsi onaylanan eski DEP milletvekilleriyle ilgili kararın bozulmasını isteyen Başsavcılık tebliğnamesinden iki gün sonra, avukatların tahliye istemini karara bağladı. 9. Ceza Dairesi, “gelinen safha ve cezaevinde geçen 10 yıl 3 ay 8 günlük süreyi” dikkate alarak, oybirliğiyle tahliye kararı verdi. Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle ve Selim Sadak, 9 Haziran 2004"te serbest bırakıldı. Orhan Doğan ve diğer bazı DEP"liler, 22 Temmuz seçimleri için bağımsız milletvekili adayı olmuşlardı.

Zihniyet DTP ile yeniden ortaya çıktı

Aradan geçen 12 yılın ardından 2006 yılında kurulan DTP'nin kapatılma sürecinde de hükümet yetkilileri DTP'ye "PKK ile arana mesafa koy" baskısı yaparak bunu sürekli gündemde tutması, İzmir'de DTP konvoyunun saldırıya uğramasının ardından 26 Kasım'da, Başbakan Tayip Erdoğan "bayrak açtırmayacağız" dedi. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ise "DTP kendini kapattırmaya çalışıyor" diyerek DTP'nin kapatılmasında sinyaller veriliyordu. Devletin üst düzeyinden gelen bu açıklamaların ardından Anayasa Mahkemesi oy birliği ile 11 Aralık 2009 tarihinde DTP"nin kapatılmasına karar verdi. Mahkeme, 37 kişiye 5 yıl siyaset yasağı getirilirken, Genel Başkan Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk"un milletvekilliğinin düşürülmesi kararlaştırıldı. Aynı süreçte DTP"liler sine-i millete dönme kararı aldı ve ardından STK"lerin araya girmesi ile siyasete devam kararı alındı. Kapatılan DTP"nin milletvekilleri ve belediye başkanları düzenlenen törenlerle BDP"ye geçti. Ardından ise “KCK” adı altında yapılan operasyon ile 7 belediye başkanının da bulunduğu çok sayıda Kürt siyasetçi tutuklandı. Buna rağmen AKP"lilerin söylemleri ise değişmedi. O dönem, AKP'li Mazhar Bağlı, operasyonunun "Kürt açılımı" için gerekli olduğunu ve operasyonun KCK'ye yapıldığını belirterek operasyonu doğru bulurken, AKP'li Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker ise Kürt siyasetçilerinin kelepçeli görüntülerinin hatırlatılması üzerine "Eskiden öldürülüyor, asit kuyularında yakılıyorlardı" diyerek, kelepçeye şükredilmesini istedi.

"KCK" operasyonları ile baskı doruk noktada

14 Nisan 2009 tarihinde “KCK operasyonu” adı altında Kürt siyasetçiler ve insan hakları savunucuları tutuklanırken operasyonlar doruk noktaya ulaştı. 24 Aralık 2009 tarihinde BDP"ye yönelik gerçekleştirilen operasyonda BDP"li 7 belediye başkanı tutuklandı. Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak"ın gözaltına alınışı 16 yıl önce DEP milletvekillerinin gözaltına alınışını hatırlattı. Yine adliyeye getirilen BDP"li seçilmişler tek sıra halinde elleri kelepçeli şekilde fotoları çekilerek basına servis edilmesi ise büyük tepkilere yol açtı. 2009 yılından günümüze kadar sürdürülen operasyonlar hız kesmeden devam ederken operasyonlar kapsamında tutuklanan Kürt siyasetçilerin, gazetecilerin, öğrencilerin, kadınların, emekçiler, insan hakları savunucularının sayısı ise 8 bini aştı.

BDP ile birlikte yeniden dokunulmazlık tartışması

DTP"nin kapatılmasının ardından BDP ile yoluna devam eden Kürt siyasetçileri yeniden dokunulmazlık tartışmalarının gündemine alındı. Yaptıkları her konuşmadan ve eylemden dolayı haklarında fezlekeler hazırlanan Kürt siyasetçileri, Şemdinli sonrasından AKP"li milletvekillerinin ve Başbakan Erdoğan"ın hedefi haline geldi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, “Artık, kimin neyi niçin yaptığı ortaya çıkmaktadır. Çok daha açık bir şekilde onların maksatları hasıl olmuştur ve gerekli cevabı milletimizin verecektir” derken, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ise, “Herkesi saf kendilerini akıllı zannediyorlar. Salakça ortaya düştüler. Onlara karşı öfkeye dönüşen tepkileri doğru buluyoruz" değerlendirmesini yaptı. AKP hükümeti Antep"te yaşanan patlamayı PKK"ye yıkmaya çalışırken bir yandan da dokunulmazlıkların kaldırılması tartışmaları ve idam cezasının uygulaması söylemlerini dile getirdi. AKP"li Meclis Başkanvekili Sadık Yakut, BDP"li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istemekle yetinmeyerek, idam cezasının da geri gelmesini isterken, AKP Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak, AKP"lilerin söylemlerini insanlık dışı söyleme çevirerek, yaşamını yitiren PKK"liler için, “Bunlara etkisiz hale getirildi demek yerine "gebertildi" demek gerekir” dedi.

Erdoğan"dan süreci kızıştıran açıklamalar

AKP"li milletvekilleri gibi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan"da Şemdinli"den günümüze kadar yaptığı bütün konuşmalarda BDP"li milletvekillerine ilişkin tehditler savurdu. Erdoğan, Şemdinli sonrasında yaptığı açıklamada, “Ben şunu savunuyorum, diyorum ki suçu işleyen kimse bedelini o ödesin. Genel başkan, genel başkan yardımcıları, milletvekilleri, şu veya bu. Dokunulmazlık olayına gelince, 'terör', adi suçlar, yani bunların üzerinde konuşabiliriz. Bunlar şimdi siyasetçi olmaktan çıktılar zaten. Yani gidip 'teröristle' kucaklaşana ben nasıl 'siyasetçi' diyeyim? Ben şimdi ona siyasetçi gözüyle bakamam ki" açıklamasını bulundu. Erdoğan ile paralel olarak Siyasi Başdanışmanı ve AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan"da BDP"lileri tehdit ederek, “Bu dokunulmazlık meselesi. Bunların yaptıklarını mazur göstermeye çalışmak haksızlıktır. Bir kişi hukuk sistemine meydan okuyorsa örgütü övüyorsa bunu normal karşılamak kabul edilir mi? Yanlış yapan cezasını çeksin” değerlendirmesinde bulundu.

Dönemin tanığı Sadak: Hükümet bize alay eder gibi yaklaşıyordu

Dönemin DEP Milletvekili olan Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak, o dönemin vahşetinin çok büyük olduğunu belirterek, “Gecenin geç saatlerinde dahil ev telefonlarımız çalıyor ve halk feryat ederek yardım istiyordu” dedi. Sadak, o dönemin Kürtlerin parlamentoyu kullanmalarının ilk yılları olduğunu bunun yanı sıra çok amansız bir siyasi iktidar ile karşı karşıya olduklarını söyleyerek, “Bize alay eder gibi yaklaşıyorlardı. Uçaklar Şırnak köylerini bombalamışlardı insanlar yaşamını yitirmişti. Buna ilişkin soru önergesi veriyorduk. Bakanlar bizimle alay eder gibi "Kaza olmuş" cevabını veriyorlardı” dedi. O dönemde bölgede olayların olduğunu belirten Sadak, kendilerinin hiçbir yere sokulmadığını o dönem medyada da kendilerine yer verilmediğini, yer veren gazetenin ise 2 gün açık olduğunu 28 gün ise kapatıldığını söyledi.

"Saldırgan bir hükümet vardı"

Süreç ilerledikçe kendilerine yönelik ciddi çarpıtmaların yaşandığını vurgulayan Sadak, bunun yaratıcısının ise dönemin hükümeti olduğunun altını çizdi. O dönem hükümetin saldırgan olduğunu söyleyen Sakık, dokunulmazlıkların kaldırılması için Meclis"te yapılan görüşmeyi ise şöyle anlattı: “O dönem dokunulmazlıklarımızın kaldırılması için düğmeye basıldığı zaman gidip Adalet Komisyonu"nda ifade verdiğimiz dosyalar dönem sonuna ertelenmişti ancak hemen acil olarak gündeme taşıdılar. Parlamento öncesi toplandık kendi aramızda ve hodri meydan dedik. Parlamentoya gittik. Benim dokunulmazlığım kalkacağı sırada Doğruyol Partisi Milletvekili Coşkun Kırca ayağa kalkarak, "Bu ülkede Türk kimliğini hissetmeyenin susmaktan başka hakkı yoktur" dedi. Bu sözü Esat Kemal Bozkurt"ta söylemişti. Bizler kürsüye çıkarak dokunulmazlıklarımızı kaldırabilirsiniz bunun için savunma yapmıyoruz. Bunun darbe olduğunu söyledik ve tarihe 2 Mart darbesi olarak geçti. 3 gün sürdü çalışma ve dokunulmazlıklarımız kaldırıldı. Arkadaşlarımız yaka paça gözaltına alındılar. Ondan sonra Tansu Çiller meydanlarda konuşuyordu. "PKK"yi meclisten attım" diyordu. Ancak şimdi ona bakıyoruz tek başına kaldı adı bile geçmiyor artık.”

"Dokunulmazlığın kaldırılmasını isteyen DEP döneminden ders çıkarsın"

Dokunulmazlıkların kaldırılmasını savunanların DEP sürecine bakarak oradan ders çıkarmaları gerektiğine işaret eden Sadak, “DEP"liler davalarından geri döndüler mi? Sorun çözüldü mü? Akan kan durdu mu? Barışa yaklaşıldı mı? Kürt sorununda ilerleme sağlandı mı? Önce bu soruları cevaplasınlar ondan sonra dokunulmazlıkları kaldırsınlar. BDP Eş Genel Başkanı dahil olmak üzere parlamenterlerin parlamento dışına atmanın kimseye yararı olmaz. Bunların derdi BDP"nin gururunu düşürmektir. Bu sorunu çözecek mi? 2 Mart darbesi ne kadar çözdü ise bu da o kadar çözer. İnsanların ve toplumun iradesini devre dışı bırakırsan o insanların karşısına nasıl çıkacaksın? DEP"in oy oranı o zaman yüzde 2"den yüzde 5"e çıktı. Bugün yüzde 8 olan oy yarın yüzde 10"u geçer. Ama bu sefer halklar arasında nefret ve kine neden olursunuz. Bu tartışma kimsenin çıkarına değildir” diye kaydetti.

"Türkiye kaybeder"

BDP"li milletvekillerinin hedef yapılması ve onların dokunulmazlıklarının kaldırılmasının şiddeti daha fazla tırmandıracağını ve Türkiye"nin kaybedeceğini söyleyen Sadak, “Ondan sonra demokrasiden dem vuracaksın. Bun kim inanır. Belki yüzde 5"lik tırşıkçı grup buna inanır" diye konuştu. Tansu Çiller"in de DEP döneminde “Şehit ailelerini” yanına alarak onlar üzerinden mesajlar verdiğini hatırlatan Sadak, o politikaların sorunun çözümü açısından hiçbir anlamı olmadığını vurguladı. Dokunulmazlıkların kaldırılması tartışmasından ziyade sorunun nasıl çözüleceği tartışmalarına odaklanmanın şart olduğunu söyleyen Sadak, “Ölen insanların sayısını açıklasak mı gizlesek mi? Tartışmasını bir kenara bırakmak lazım. Artık çözüm diyalogdan geçer. Şemdinli olayı Türkiye"nin bir gerçeğidir. Bana sorarsanız bazı şeylerin basına yansıması hoş olmadı. Rant kesiminin ekmeğine yağ sürme anlamına geliyorsa fotoğraf çok güzel olmayabilir ama bu bir gerçektir. Orda karşılaşanların çoğu belki kardeş ve anne babaydı. Bunların birbirini öpmesi kadar doğal bir şey var mıdır?” dedi.

"İzin verin İmralı"ya gidelim"

Sadak, asıl önemli olanın Kürt sorunun çözümü tartışmaları olduğunu söyleyerek, “Türkiye"de 1 hafta serbestlik haftası ilan edilsin. Kürsüler kurulsun. Mitingler yapılsın. Herkes istediği mitingi konuşmayı yapsın kararını halk versin. Benim gibi binlerce siyasetçi var. Bizi yargı eliyle kıskaca almışlar konuşamıyoruz ki. Nerede barış desek hemen dava açılıyor hakkımızda. Barış istediğim için 3 davam Yargıtay"da kesinleşti. Bunu yaparak sorunu çözemezsiniz” dedi. Siyasi iktidarın dokunulmazlık tartışmasına girmemesi gerektiğini vurgulayan Sadak, Kürt siyasetçilerinin koltuk sevdasının olmadığını bundan dolayı bu tarz açıklamalar ile Kürt siyasetçileri bir noktaya çekemeyeceklerini söyledi. Sadak, "Sayın Demirtaş"ın dediği çok önemlidir. Türkiye"nin bu yeni sayfaya çok ihtiyacı var. Kürtler kendi hakları konusunda karar vermiştir. Ama Türk tarafından ses gelmiyor. Artık Türk sorunu oluştu. Türkiye gerçekliği artık gizlenmemelidir. Başbakan bazı şeyleri gizleme derdine düşmemelidir. Ben Siirt"te 19 defa gaz yemişim 2 defa tartaklanmışım. Diğer arkadaşlarımız da aynıdır. Bunun DEP sürecinden farkı nedir? Türkiye"nin önde gelen kanaat adamlarını Öcalan"ın yanına gönderin. Bu görev bana verilirse yarın giderim. Bu sorunun çözümü için bir adımdır. Bize izin verin İmralı"ya gidelim” dedi. / Diha

Güncelleme Tarihi: 06 Eylül 2012, 09:48
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER