Encu, cezaevindeyken kardeşi Veli Encu da gözaltına alınarak tutuklandı, Roboski davası AİHM tarafından ‘eksik evrak’ gerekçesiyle tarihe gömüldü. Encu’yla gözaltına alındığında neler yaşadığını, cezevinde bir gününü nasıl geçirdiğini, Roboski davasını ve aynı cezaevinde olan Sırrı Süreyya Önder’le nasıl haberleştiklerini konuştuk…
‘HELİKOPTERDE BİLE KELEPÇE ÇÖZÜLMEDİ’
Cezaevinden tahliye edildikten sonra ikinci defa gözaltına alındığınızda ters kelepçeli bir şekilde zırhlı araca bindirildiniz. Bu görüntüler o dönem tartışma konusu oldu. Gözaltına alındığınızda ve tutuklandığınızda neler yaşadınız?
İlk gözaltı sürecimde de gözaltına alındığımda ters kelepçe takmak istediler. Ters kelepçe takılması verilen mesajın çok farklı olduğunu gösteriyordu. Dokunulmazlıklarımız varken yapamadıklarını devletin ve kolluk kuvvetinin bize karşı duymuş olduğu öfkenin yansıması olduğunu gördük. Helikopterde bile kelepçe çözülmedi. Ters kelepçeyle İstanbul’a getirildim. Cezaevine gelene kadar kelepçeyi çıkartmadılar. O gece yaşanılanlar farklı bir anlayışın ürünüydü. Bu anlayışın yıllardan beri demokratik siyasete müdahalenin sonucu olduğunu, imhanın ve inkarın bir sonucu olduğunu okuyabiliriz.
‘YAŞAMIM BOYUNCA ASLA UNUTMAYACAĞIM’
Peki bu yaşanılanları nasıl değerlendiriyorsunuz…
O gün yaşanılanları sadece o gün değil, 90’lı yıllarda, 12 Eylül’ün ötesinde daha kötüsünü gördük. Kürt vekillerinin tutuklanması, gözaltına alınma süreci ilk defa 94’te gerçekleşti. Bu yaşanılanlar yıllar boyu hafızamda kalacak. Sadece benim değil tüm toplumun, demokratik toplumun, Kürt halkının da aklında yer edinecek. Aklına geldiği her an öfke duyacak. Öfke de bir mücadele süreci olarak kendisini gösterecektir. Yaşamım boyunca bunu asla unutmayacağım! Kürt halkı da, bütün Türkiye toplumu da bunu unutmayacak. Yaşadıklarımız çok pervasız bir yaklaşımdı. Bu uygulamaları insanı ötekileştiren, kriminalize eden, bir halkın iradesinin yok sayılması olarak görüyoruz. Bunu sadece bize değil, bütün halkımıza yapılan bir saldırı olarak algılayacağız.
Cezaevinde bir gününüz nasıl geçiyordu, neler yapıyordunuz?
Cezaevinde dört duvar arasında bir yaşam yoktu. Onun ötesinde bir yaşam vardı. Bedenen dört duvar arasında olabilirsiniz ama ruhen sürekli dışarda, halkınızla, ailenizle berabersiniz. Sürekli kendisini geliştiren, okuyan, morali yükselten bir anlayışla günümüz geçiyordu. Zamanın nasıl aktığını anlayamıyorduk. Teknik anlatımdan öteye orada daha farklı bir durumla karşı karşıya kalıyor insan. Cezaevindeki her günü bir eğitim günü olarak görmek gerekiyordu.
‘HAVA ULAŞIMIYLA İNSANİ İHTİYAÇLARI ULAŞTIRMAYA ÇALIŞTIK’
Sırrı Süreyya Önder de sizin kaldığınız Kandıra Cezaevi’nde tutuluyor. Siz cezaevindeyken kendisi gelip cezaevine teslim oldu. Sırrı Bey’in sizinle aynı cezaevinde tutulduğunu öğrendiğinizde ne hissettiniz, kendisiyle içerde hiç iletişim kurabildiniz mi?
Sırrı Süreyya Önder gibi çözüm sürecinde rol almış büyük bir insanın devletin izniyle ve bir Newroz konuşmasından kaynaklı ceza verilmesi kabul edilemez. Sayın Öcalan ve devletle olan ilişkilere aracılık etmesi, bundan kaynaklı olarak ceza almasını yadırgadım. Bunu öğrendiğimde çok üzüldüm. Bu üzüntüyü yansıtmamaya çalıştım. Bu yaşanılanlar aslında nasıl bir pervasızlık yaşandığının göstergesiydi. İlk öğrendiğimde kendisine ulaşmak istedim. Çünkü cezaevine ilk girdiğimde beni boş bir odaya götürdüler. Sadece boş bir nevresim ve bir yatak verdiler. Bunun dışında odada hiçbir şey yoktu. İnsani ihtiyaçların giderilmesi konusunda buna nasıl bir katkı sunabilirim diye Sırrı Süreyya Önder’e ulaşmaya çalıştık. Kendi aramızda yaptığımız hava ulaşımıyla bu gibi insani ihtiyaçları ulaştırmaya çalıştık. Kendisine hoş geldiniz mesajını da böyle gönderdik. 15 gün sonra ortak alanda sohbet etme fırsatımız da oldu.
‘DEĞİŞMEYE MÜSAİT OLAN BİR ZEMİN OLDUĞUNU GÖRÜYORUM’
Tahliye olduktan sonra bir şeylerin değiştiğini hissettiniz mi ya da değişmediğini…
Görsel olarak değişen çok bir şey yok. Duygusal olarak birçok şey yerinde duruyor. Toplum birçok travma yaşadı. İnsanların kendilerini rahatça ifade edemediği, sürekli kendini sansürlediği bir gerçekle karşı karşıya kaldım. Ama onun ötesinde yavaş yavaş o korkularını yenen durumların da olduğunu gözlemledim. Çok değişen bir şey yok ama değişmeye müsait olan bir zemin olduğunu da görüyorum. Tahliye olduğumda hem bir sevinç hem bir hüzün vardı. Geride arkadaşlarım kalmıştı… Umarım en kısa zamanda eş başkanlarımız olmak üzere tüm siyasi tutsaklar özgürlüğüne kavuşur.
‘ANKARA’NIN KARANLIK DEHLİZLERİNDE KALMASINI SAĞLAYAN BİR TUTUMLA KARŞI KARŞIYA KALDIK’
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Roboski Katliamı’yla ilgili yapılan başvuruyu reddetti. Mahkeme ret gerekçesini ise talep edilen bir belgenin kendilerine iki gün geç ulaştırmasına bağladı. Bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?
AİHM’in, avukatların gönderdiği evrak eksikliğini gerekçe göstermesi siyasi bir karar verdiğini gösteriyor. Bu tek başına bir gerekçe oluşturmaz. Çünkü AYM de hukuksuz davrandı. AİHM bu hukuksuzluğu da katarak hukuka hiçbir şekilde sığmayan bir kararla hukuksuzluğu meşrulaştırdı. Bu tabii ki aileler için bizler için moralsizliğe neden oldu. Roboski Katliamı’nı gerçekleştirenlerin devletin en üst düzey yöneticileri olduğunu biliyoruz. Sürekli aileler üzerinde baskı kurup dosyanın ilerlemesi önüne engel konuldu. Roboski gerçekliğiyle yüzleşmesi gerekirken onların tabiriyle, ‘Bu olay Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kalmayacak’ sözleri tam tersi Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kalmasını sağlayan bir tutumla karşı karşıya kaldık. Bu kabul edilmez bir yaklaşımdır. Bu açıdan tüm hak savunucularını, insan hakları savunucularını Roboski mücadelesinde yeniden bir sürecin başlatılması için destek vermesini diliyorum. Bu bir ahlak mücadelesidir.
‘VELİ’NİN İÇERDE OLMASININ HUKUKİ GEREKÇESİ YOK’
Kardeşiniz Veli Encu da tutuklandı. Encu’nun dosyasına ilişkin gizlilik kararı getirildi…
Katliamın yaşandığı günden beri bu mücadeleyi yürüten, mücadelenin öncülerinden bir tanesi Veli’dir. Bundan kaynaklı ona yaklaşım da çok sert oldu. Birçok kez gözaltına alındı, soruşturmalar başlatıldı. O dönem cezaevine konulmayan, tutuklamayı yapamayan zihniyet farklı yöntemlerle onu terörize etmeye çalışıyorlar. Veli’nin içerde olmasının hiçbir hukuki gerekçesi yok. Bu komployu gerçekleştirenler, buna aracılık yapanların yanlışlıklarından dönmesini umuyorum. Bu durumun daha çok kamuoyunda tutulması gerektiğini düşünüyorum. Bir an önce duruşma tarihinin verilmesi ve bu durumun açığa kavuşturulması gerekiyor.
‘HUKUKSUZLUK KİMSENİN YANINDA KÂR KALMAZ’
Eski Beytüşşebap Kaymakamı Kadir Güntepe, size sosyal medyada hakaret ve tehditlerde bulunmuştu. Siz cezaevindeyken Güntepe, FETÖ üyesi olduğu iddiasıyla tutuklandı. Güntepe, cezaevinden çıktıktan sonra Rize’deki köyüne yerleşerek çay toplamaya başladı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Cezaevinden çıktığımda Güntepe’nin de çıktığını, tarlada çay topladığını duydum. İlk duyduğumda çok da yadırgamadım. Çünkü gideceği yer belliydi. Devleti arkasına alıp devlet adına birçok hukuksuzluk yapan bir kişiydi. O dönem yaptıkları jitemci uygulamaların aynısıydı. Uygulamaları jitemin pratikleri olarak nitelendirmiştim. Böyle dediğim için hakkımda suç duyurusunda bulundu. Daha sonra savcılık hakkımda, kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Biz bunu dediğimizde onu şu anda cezaevine koyan, onu fetöcü olarak nitelendiren kişiler kendisine destek veriyordu. Fakat biz oradaki yanlışlığı görüyorduk. Kadir Güntepe’nin durumu kimse sırtını devlete yaslamasın düşüncesinin en güzel örneği. Bir gün mutlaka nasıl devlet onu kullanmış attıysa herkesi de böyle kullanıp atabilir. Hukuksuzluk kimsenin yanında kâr kalmaz. Yoksa hukuksuzlukla toplumun vicdanına da mahkum olursunuz.
Hacı Bişkin / DUVAR