Hatırlayalım. Deprem sonrası dönemin Başbakanı Erdoğan’ın, yanına din görevlilerini alarak; yani yaşananları yine “kader-fıtrat” ikilemine bağlayarak sorumluluktan sıyrılma çabasıyla incelemelerde bulunması ve bu sırada birçok yerde çalışmaların sekteye uğramasını mı anlatalım, birçok televizyon kanalının gözlerimizin önünde önceden kurguladıkları “çalışmalar tüm hızıyla devam ediyor. Her şey yolunda” yalanlarını mı ya da dış ülkelerden ilk günden yapılan yardım tekliflerinin rededilerek, ihtiyaç olmadığını ve “kendi gücümüzü görelim” denmesini mi...
Bir kaç gün sonra, halkın üzerindeki şoku atmaya başlamasıyla birlikte çok daha farklı bir tablo ortaya çıkmıştı. Bir yanda çadır bulamadığı için sokakta kalan insanlar, öte yanda yaptığı binaların çoğu hasar görmüş veya yıkılarak birçok insanın ölümüne sebep olmuş bir müteahhitin, Erciş merkezinde bulunan villasının bahçesine kurduğu iki ayrı kızılay çadırı!
DEPREMZEDEYİ AZARLAYAN BAKAN
Derken 9 Kasım’da yaşanan deprem. Bayram Oteli’ne hiç bir hasar tespitinin yapılmamasına rağmen müşteri alınması ve sadece bu otelde 24 insanın yaşamını yitirmesi. Daha otelin arama, kurtarma çalışmaları devam ederken, çadır verilmeyen depremzedelerin “Vali istifa” sloganı atmasının ardından dönemim İçişleri Bakanı Beşir Atalay tarafından kameraların önünde azarlanması ve üzerine hafızalarımızdan hiç bir zaman silinmeyecek olan polisin gaz ve coplarla saldırısı.
BARINMA SORUNU HÂLÂ ÇÖZÜLMEDİ
Sonrası mı? Kar, kış oratasında çaresiz kalan insanların şehri bir an evvel terketme çabası, terketme imkanı olmayanların bir yıldan fazla süre çadır ve barakalarda kalmaları, çadır ve barakaya göre daha iyi olan konteyner kentlere ilk etapta sadece belirli kişilerin alınması, bir yıl içerisinde tamamlanan TOKİ’lerin sadece deprem öncesinde tapulu evi olanlara satılması, tapulu evi olmayan ve deprem öncesinde kirada kalan yoksul ailelerin dört yıldır konteynerde kalması...
BARAKALARDA EĞİTİM
Okulları uzun süre tatil edip, sonrasında birçok okulun hasarlı binalarda eğitime başlaması veya bazı okulların iki, üç yıl bayunca prefabrik binalarda eğitim vermesi, öğretmenlere, “hepinizin barınma sorununu çözdük” diyerek Van’a çağırıp, sorunlar çözülmediği için eylem yaptıklarında, yandaş basının öğretmenleri “terörist, provakatör” ilan etmesi... Depremin tüm yükünü kaldırmak için her türlü işi yaptırmak üzere İŞKUR bünyesinden “daha sonra kadroya alacağız” denilerek çalıştırılan 7286 işçi... Bugün hâlâ İŞKUR işçilerine kalıcı iş imkanı verilmesine ilişkin bir adım atılmamış olması...
Hatırlayalım dememizin nedeni aslında yukarıda özetlediğimiz ama sayfalarca yazılabilecek yönetememe sorunlarıydı. Aradan tam dört yıl geçti. Hâlâ üzerine tapu olmadığı için TOKİ’lere yerleştirilmeyen aileler konteynerda barınma hakkı için mücadele ediyor. TOKİ’den konut alabilenlerde ise durum daha vahim. Depremin birinci yıl dönümünde Van merkezde ve Erciş’te yapılan ve insanların çaresizce yerleşmek zorunda kaldığı ve büyük bir şova dönüştürülerek dönemin Başbakanı Erdoğan tarafından açılışları gerçekleştirilen konutların ödemeleri Aralık ayında başlıyor. Bodrum katlarında fiyatı yaklaşık 60 binden başlayan ve 90 bine kadar çıkan konutların ödemelerini yapamayacak olan binlerce insan çaresizce gözünü seçimlerde verilen vaatlere dikmiş durumda.
DEPREMİN İÇİŞLERİ BAKANI, BUGÜNÜN VAN ADAYI
AKP’nin kendi sermayedarları ile adeta depremi fırsata dönüştürerek ‘kâr’ sağladığı toplu konutların ödemerine ilişkin veya dört yıldır barınma hakkı sağlanmayan depremzedelere ilişkin bir vaadi olur mu bilemeyiz ama Van’da gösterdiği birinci sıra adayının çok konuşulduğunu iyi biliyoruz. 1 Kasım seçimlerinde AKP’nin Van’da birinci sıra adayı deprem döneminin İçişleri Bakanı Beşir Atalay. Yani deprem döneminde yaşanan kaosun, çaresizliğin en önemli sorumlularından birisi. Atalay, şimdilerde erken seçimin ve seçim sonrası AKP ve Saray tarafından başlatılan çatışmalı sürecin getirmiş olduğu ortamda çevik kuvvet ve sivil koruma polisleri eşliğinde 1 Kasım seçimleri için halktan oy istiyor. Ama birçok yerde tepkilerle karşılaşıyor ve bunu sinderemeyerek tıpkı deprem döneminde çadır isteyenleri azarladığı gibi yine halkı azarlıyor. Hatta çevresindekiler, halktan gelen tepkilere ‘burayı kan gölüne çeviririz’ tehdidiyle karşılık veriyor.
Depremden en fazla yoksul, emekçi aileler etkilenmişti. Dört yıldır gazetemizde bu ailelerin yaşadıklarını aktarmak için çabaladık. Dördüncü yılında, daha dün dolaştığımız mahallede bir gence depremin etkilerinin devam edip etmediğini sorduk. Verdiği yanıta Vanlıların depremde olanı biteni, ve iktidardakilerin zulmünü unutmadığını gösteriyor; “Deprem zamanında da dört yıldır da devlet bize elini uzatmadı ki. Biz kendi imkanlarımızla yaralarımızı sardık. Şimdi Beşir Atalay gelip bizden oy mu isteyecek? Biz Van’da 7 Haziran’da onlara bir vekil vermiştik. 1 Kasım’da onu da geri alacağız.”/Evrensel