kaçak bahis

deneme bonusu

casino siteleri

canlı bahis siteleri

deneme bonusu veren siteler

bahis siteleri

porno izle

kaçak bahis

deneme bonusu

casino siteleri

canlı bahis siteleri

deneme bonusu veren siteler

bahis siteleri

porno izle

2015’te 90’lar diliyle gazetecilik

Her gün çatışma ve ölüm haberlerinin geldiği Türkiye’de “90’lara mı dönüyoruz?” sorusu sürekli sorulurken, haberciliğin dili ve üslubunu Gazeteci Faruk Balıkçı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünden Doç. Dr. Esra Arsan’la değerlendirdik.

2015’te 90’lar diliyle gazetecilik
 Gözde TÜZER

İstanbul

Her gün çatışma ve ölüm haberlerinin geldiği Türkiye’de “90’lara mı dönüyoruz?” sorusu sürekli sorulurken, haberciliğin dili ve üslubunu Gazeteci Faruk Balıkçı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünden Doç. Dr. Esra Arsan’la değerlendirdik.

Bugün yeni bir savaş konseptiyle karşı karşıyayız ve medya her savaş döneminde olduğu gibi yine ön cepheden devlet klişeleriyle konuşmaya başladı. Geçtiğimiz günlerde “Karayılan’ın sağ kolu teslim oldu” haberleri akıllara 90’larda yapılan haberleri getirdi. 90’lardaki dille 2015 yılındaki bu üslubu karşılaştırırsanız, neler söyleyebilirsiniz?

FARUK BALIKÇI: 1990’lı yıllarda psikolojik savaşı uygulatan devlet, bugün de aynı uygulamayı devreye sokmuştur. O yıllarda defalarca PKK liderlerinin ya yakalandığı ya da öldürülüğü haberleri yapılarak psikolojik bir savaş da uygulanıyordu. Bugünde baktığımızda Karayılan’ın sağ kolunun teslim olduğu veya Erdoğan’ın “İki bin terörist öldürüldü” açıklamasının 90’lı yıllarla aynı uygulama olduğunu görüyoruz. O yıllarda olağanüstü hal bölge valiliğinin açıklamaları Resmi Gazete yerini alırken, bugün ise bu yetki, tüm bölge illeri valilerine verilmiştir. Aynı psikolojik savaşın bugün de kaldığı yerden sürdüğünü görüyoruz. Arada bir fark görülmüyor.

ESRA ARSAN: Devlet bugün toprak bütünlüğü için değil, şımarık bir çocuk gibi istediği seçim sonucunu alamadığı için Kürtlerle yeniden savaşıyor ve bu durumun geniş halk kitleleri tarafından, en azından geçmişte AKP’ye oy vermiş Kürt seçmen tarafından anlaşıldığını görüyor. Bu nedenle sadece cephede değil, insanların akıllarını ve kalplerini etkileyebileceği medya cephesinde de büyük bir savaş veriyor. Medya cephesinde savaş, düşmanı şeytanlaştırmak, düşmanın başına gelecek felaketleri meşrulaştırmak ve zafere giden yolda algıyı denetleyecek her türlü yalan ve entrikaya başvurmaktan geçer. Bugün havuz medyasında gördüklerimiz de işte bu tür haberler. “Türk ordusunun kanat ve personel operasyonlarından başımızı kaldıramıyoruz heval...” türü telsiz konuşması metinleri yayınlanıyor mesela. Ses yok, sadece yazılı metin var. Türkçe seslendirme var. Kendilerine köşe yazarı filan denilen insanlar çıkıp ciddi ciddi yorumlar yapıyorlar havuz medya kanallarında. Komik duruma düşüyorlar, ama iktidarın bekası için yapmayacakları şaklabanlığın olmadığını anladık artık. 90’larda yayınlanan benzer manipülasyonlarda kamunun devletin yalanlarına inanmak konusunda daha istekli ve hazır olduğunu, bugün gelinen noktada ise hem kamunun daha temkinli, hem de savaşa karşı rızasız olduğunu gözlüyorum.

21 sivilin hayatını kaybettiği Cizre’de yaşananlara haberlerinde en ufak yer vermeden, 16 Eylül’de Cumhurbaşkanının söylediği “Terör örgütünün bayrağının sarıldığı o terörist cesetlerini sivil vatandaşmış gibi göstermek suretiyle sosyal medyada bütün dünyaya yansıtıyorlar” sözlerini “Cizre’de öldürülenler sivil değil terörist” şeklinde haber yapan gazetelerden bahsediyoruz. Bu haberler bölge halkına nasıl yansıyor?

FARUK BALIKÇI: Cizre’nin 9 gün kuşatılarak, ambargo altına alınması ve 21 sivilin hayatını kaybetmesi; devletin farklı bir metot uyguladığını gösteriyor. 90’lı yıllarda faili meçhul cinayetlerin yerini artık açıkça “Kuşat, öldür” almış durumda. Cumhurbaşkanının “Cizre’de öldürülenler sivil değil, teröristtir” açıklaması, devlete karşı var olan güvensizliği daha da derinleştirdi. 90’lı yıllarda da öldürülen birçok sivil, “terörist” ilan edilirken, bugün daha vahimi günlerce kuşatılarak tüm kamuoyunun takip ettiği gibi açıkça siviller öldürülerek terörist ilan ediliyor.  90’lı yıllardan daha vahim bir durumla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Bölge halkı  yaşanan gerçekleri görüyor ve iyi okuyor. Cumhurbaşkanının bu sözleri bölge halkının hem öfkesine, hem de devlete olan güvensizliğini daha da derinleştirmesine neden oluyor.

ESRA ARSAN: Bu haberler bölge halkına her zamanki gibi yansıyor. Kürt’ün acısına hiçbir zaman değer vermedi, dönüp haber yapmak gerektiğini düşünmedi büyük Türk basını. Cizre bunu 90’lardan beri en derinden yaşamış olan bir yer. Ama bugün sosyal medya ve yaygın olarak sosyal medyadan izlenen Kürt basını sayesinde artık gerçekleri gizlemek 90’lardaki kadar kolay değil. Başbakan “Cizre’de sivil ölüm yok” açıklamasını yaparken biz ekmek almaya giderken keskin nişancılar tarafından başından vurularak öldürülen 74 yaşındaki Mehmet amcanın fotoğraflarını görebiliyoruz. Diyarbakır Bismil’de polis kurşunuyla ölen 9 yaşındaki Berat Güzel’in cesedinin yanına bomba koyup onu terörist gibi göstermeye çalışan emniyet mensuplarının videosunu da izliyoruz. Devletin küçücük bir çocuğa nasıl komplo kurduğuna, kedi pisliğini örter gibi cinayetine kılıf hazırladığına tanık oluyoruz. Savaşta bile masum sivilleri öldürmek suçtur. Bunları havuz medyası yazmayacak tabii. Ama Kürt gazeteciler, Evrensel, Birgün gibi niş yayınlar ve sosyal medya sayesinde öğreniyoruz. Sonuçta bunlar Kürt gazetecilerin yıllardır bıkıp usanmadan hakikati aktarmak için, görmeyen gözlere göstermek için yaşattıkları özgür basın geleneği sayesinde açığa çıkıyor. O nedenle son zamanlarda yine Kürt gazetecilere dönük baskıların arttığını, gözaltı ve tutuklamaların olduğunu düşünüyorum. Çünkü medya cephesinde hakikati yok etmek için, hakikati taşıyan elçiye, yani gazeteciye saldırıyorlar.

İnandırıcılık noktasında nerede duruyor peki bugün gazeteler? Sosyal medyadan anbean takip edilen, nerede, ne olduğunu anında öğrenen bir nesil açısından nasıl değerlendirmek gerekir medyadaki bu dili?

FARUK BALIKÇI: 90’lı yıllarda teknoloji bu kadar gelişmemişti. Bölgenin bir ücra köşesinde olan bitenden kimsenin haberi olamıyordu. Ancak bugün gelişen teknolojiyle birlikte sosyal medyanın da varlığı nedeniyle artık hiçbir şey gizlenemiyor. Devletin resmi yayın organı durumunda olan bazı medya grupları, artık 90’lardaki gibi inandırıcılığını yitiriyor. 2015 yılında sosyal medyanın varlığı nedeniyle nerede, ne olduğunu anında öğrenen bir nesil var... 1990 ile 2015 yılları arasındaki tek fark, yalanlar artık gizlenemiyor...

ESRA ARSAN: İnandırıcılık açısından gülünç durumdalar. Eskiden cemaatle ortak oldukları dönemde AKP’gillerin çarpıtma ve manipülasyonları daha inandırıcı olurdu. Çünkü cemaat yalancılık, spin doktorluğu, fitne, fesat ve düzenbazlık konusunda maaşallah sınır tanımıyor ve çok ustalaşmış. Cemaat desteği ellerinden gidince medya manipülasyonlarında da amatör kaldılar. Çok sırıtıyor, komik kaçıyor ve en iyi tarafı, her kesimden halkın çok net biçimde “Yok artık, daha neler!..” diyeceği çarpıtmalar üretiyor olmaları. Mesela daha dün Başbakan Davutoğlu yurt dışında “Türkiye’de basın özgürlüğü sorunu yok” açıklaması yaptığı sırada onlarca Kürt gazeteci, DİHA muhabirleri gözaltına alındı. Aynı sıralarda. Şimdi bu acemilik deseniz değil, ülkesinde olan bitenden bihaber olmak deseniz, ayıp olacak. Sonuçta komik oluyor deyip geçiyoruz.

Güncelleme Tarihi: 05 Ekim 2015, 09:12
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER