Tüm Kürt halkı ve demokrasi güçlerini Kürt Halk Önderi Abdullan Öcalan’ın özgürlüğü için mücadele etmeye çağıran Mustafa Karasu, 15 Şubat komplosuna ilişkin sorularımızı yanıtladı.
Uluslararası komploya yol açan etkenler nelerdi? Hangi güçler hangi nedenlerle komplo içinde yer aldılar?
Bilindiği gibi uluslararası komplo esas olarak ABD ve İsrail ekseninde geliştirilmiştir. Türkiye'nin öyle düşünüldüğü gibi fazla rolü olmamıştır. Komplo öncesi Türkiye'nin Suriye'yi tehditleri tamamen ABD ve İsrail’in desteği temelinde yapılan tehditlerdi. Komplo esas olarak İsrail ve ABD tarafından planlanmıştı. Bu planda bazı güçler de kullanılmıştır. Özellikle Yunanistan’ın kullanıldığını düşünüyoruz. Önder Apo'nun Ortadoğu'dan çıkarak Yunanistan’a gitmesini birçok yoldan sağlamaya çalışmışlardır.
ABD ve İsrail Ortadoğu politikalarını birlikte belirliyorlardı. Hem bölgede ABD'nin etkinliğini sağlamak, hem de İsrail’in çıkarlarını sağlamak temel hedefleriydi. Bunun için de işbirlikçi güçler yaratma esas hedefleriydi. Özellikle reel sosyalizmin yıkılması ve Sovyetlerin dünya dengelerinden çekilmesinden sonra ABD ve İsrail Ortadoğu'yu tamamen kendi çıkarlarına göre şekillendirmeyi hedefliyorlardı. Ortadoğu'da yeni bir düzen kurulacaktı. Buna da zaman zaman çeşitli isimler vermişlerdir. Büyük Ortadoğu Projesi demişlerdir. Özellikle de Sovyetler gibi başka bir gücün kendilerinin önünde engel olamayacağını düşündüklerinden böyle bir ortamda Ortadoğu'yu tümüyle kendi çıkarları temelinde yeniden şekillendirmek istiyorlardı. Çünkü Ortadoğu dünya dengelerinin omurilik soğanı gibidir. Burada eğer hakimiyetlerini sağlamazlarsa dünyanın diğer bölgelerinde hakimiyet sağlamaları kolay olmayacaktır.
Tarihten bugüne Ortadoğu hep dünya dengelerinin kurulduğu yer olmuştur. Ya da dünyada kim etkin güç olmak istiyorsa Ortadoğu'yu kontrol etmeyi hedeflemiştir. Persler açısından da, Roma açısından da, Bizanslar açısından da, Osmanlılar açısından da böyledir. Dün de böyleydi, bugün de böyledir. Sorun sadece 19. yüzyılda büyük rezervli petrol yataklarının bulunmasıyla ilgili bir olay değildir. Ortadoğu'nun tarihsel ve kültürel olarak böyle bir rolü vardır. Kuşkusuz İsrail’in kuruluşu da eklenince Ortadoğu özellikle de ABD açısından daha da önemli hale gelmiştir. Bilindiği gibi I. Dünya Savaşı bile esas olarak Ortadoğu'nun hakimiyeti üzerinde yürümüştür. Kuşkusuz Avrupa’da da savaşlar olmuştur, ama bu savaşların amacı da yine birinin diğerini dize getirmesi ve Ortadoğu başta olmak üzere sömürgelerde hakimiyeti sağlamaya yöneliktir. Önder Apo'ya yönelik komplonun nedeni böyle bir hakimiyet önündeki engeli kaldırmakla ilgilidir.
Kürt Halk Önderi Öcalan’a yönelik komploda aktif olmalarını belirleyen neydi? Bu hamleyi Ortadoğu'daki planlar açısından nereye oturtabiliriz?
Kürt Halk Önderine yönelik komploda bu güçlerin aktif olmasının nedeni, Ortadoğu'da hakimiyet kurmayı hedeflemeleridir. Ortadoğu'da reel sosyalizm yıkıldıktan sonra dengeler dağılmıştı. ABD, İsrail ve müttefikleri İngiltere başta olmak üzere Ortadoğu'ya yeni bir düzen vermek istiyorlardı. Ortadoğu'da bu yeni düzen kurulmak istenirken tabii ki önlerinde kimlerin engel çıkaracağını düşündüler. Bu çerçevede de Kürdistan'da gelişen ve giderek bölgeyi etkileyen Özgürlük Mücadelesi'ni kendileri için tehlikeli gördüler. Çünkü Ortadoğu'da da Kürdistan önemli bir yere sahipti. Özellikle Önder Apo'nun fikirleri, politikası, onların kurmak istediği Ortadoğu politikasıyla ters düşmekteydi. Önder Apo Türkiye'de özgür Kürt’e dayalı, halkların kardeşliğine dayalı bir çözüm arıyordu. Suriye'de de, Irak'ta da, İran'da da böyle bir çözüm arıyordu. PKK'nin bu yaklaşımlarıyla Ortadoğu halkları ve ülkeleri içinde Kürt algısı değiştiriliyordu. Önceleri Kürtler şu veyahut bu nedenle dış güçlere ya da herhangi bir bölge gücüne işbirlikçilik yapanlar olarak görülürdü. Önder Apo ve PKK ile birlikte dış güçlere dayalı değil de halkların kardeşliğine dayalı eşitlik ve özgürlük temelinde çözüm arandığından bu siyasi yaklaşım Türkiye halkı, Arap halkı ve Fars halkı içinde, aydınlar ve demokratları içinde önemli bir sempatiyle karşılanıyordu. Böyle bir ideoloji ve politika uluslararası güçler açısından da İsrail açısından da tehlikeli görülüyordu. Çünkü onlar bölge halklarının parçalanmışlığına, birbirleriyle kavga etmesine, sorun yaşamasına dayalı olarak kendi çıkarlarını korumayı hedefliyorlardı. İsrail’in politikasında hep bölge ülkelerinin içini karıştırarak, ya da onları birbirine karşı kullanarak zayıflatmak ve bu temelde güç olma hedefi vardı. Bölgenin demokratikleşmesi, halkların kardeşliği temelinde kendisinin de var olacağı bir politika izleme yerine, çatışmaya, çekişmeye ve iç karışıklıklara dayalı bir Ortadoğu'da varlığını sürdürmek istiyordu. İşte bu yaklaşımla Önder Apo'nun, PKK'nin Ortadoğu'da öngördüğü siyasi proje birbirine zıttı.
Öte yandan Kürt Halk Önderinin düşünceleri Kürdistan'ın dört parçasına yayılıyordu. Kurdistan’a Bakur’da önemli bir güç olmuştur. Rojava’da Kürtler Önder Apo etrafında birleşmişlerdi. İran’da Önder Apo'nun düşünceleri etrafında Kürt halkı giderek daha fazla toplanıyordu. Başure Kurdistan’da ABD ve İsrail’in on yıllardır hazırladıkları KDP ve YNK’nin gücü giderek zayıflıyor, Güney Kürdistan'da da PKK'nin etkisi giderek artıyordu. PKK içine binlerce Başur Kurdistanlı genç akın ediyordu, gerillaya katılıyordu. Bu da Ortadoğu'nun tam da göbeğinde olan, sadece bir ülkeyi değil, dört ülkeyi ilgilendiren Kürdistan'daki bu gelişmeyi kendileri için tehlikeli görüyorlardı. Çünkü bu dört ülkeyi etkileyecek, giderek oralarda farklı bir ideolojik ve siyasi durumun ortaya çıkmasını sağlayacak bir eğilim gelişiyordu. Eğer önü alınmazsa bu giderek Ortadoğu'daki bütün işbirlikçi ayakları kırabilirdi. Kürt işbirlikçiliği de etkisizleşirdi, Türk, Arap, Fars işbirlikçiliği de etkisizleşirdi. Böylece işbirlikçilik temelinde ve birbirleriyle çatışırken dış güçlere dayanma ihtiyacını duyan değil, halkların kardeşliği temelinde bir siyasal sistem ihtiyacı ortaya çıkabilirdi. Bu tabii ki işbirlikçiliğe dayalı olarak kendi çıkarlarını sürdüren kapitalist modernist güçler, ABD, İsrail için bölgede zayıflamak ve giderek etkisizleşmek anlamına gelirdi. İşte bu nedenle bölgeyi kontrollerinde tutmak isteyen kapitalist modernist güçler Önder Apo'nun ve Kürt Özgürlük Hareketi'nin ideolojik yaklaşımlarına ve politikasına karşı duruş içinde olmuşlardır. Kürt Özgürlük Hareketi ABD'nin, İsrail’in ya da başka bir gücün doğrudan çıkarlarını hedefleyen bir eylem yapmamıştır; ama ideolojisiyle, politikasıyla bu güçlerin Ortadoğu'daki çıkarlarına orta ve uzun vadede engel çıkaracağından Kürt Özgürlük Hareketi'ne düşmanlık besliyorlardı.
Komplo içinde yer alan ülkeler zaten Kürt Özgürlük Hareketi'ni her yerde terörist ilan ediyorlardı; terör listelerine koyuyorlardı. Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı savaşan Türk devletine her türlü desteği veriyorlardı. Bu yönüyle düşmanlıklarını zaten en üst düzeyde sürdürüyorlardı. Ancak bu düşmanlıklarını Ortadoğu'ya yakın zamanda müdahale etme planları gündeme gelince Önder Apo’yu esaret altına alacak bir komplo düzeyine çıkardılar. Ortadoğu'ya kapsamlı müdahale ettikleri sırada önlerine Türkiye'de, Suriye'de, İran'da ve Irak'ta engel çıkmasın düşüncesiyle Önder Apo’yu esaret altına alma ve Kürt Özgürlük Hareketi'ni tasfiye etmeyi düşünmüşlerdir. Komplonun gerçekleşmesinin esas nedeni budur.
Kuşkusuz NATO üyesi olan Türk devleti Kürt Özgürlük Hareketi karşısında sıkışıyordu. NATO üyesi olan Türkiye'de istemedikleri gelişmeler ortaya çıkabilirdi. Bunu da dikkate almışlardır. Ama tekil olarak sadece Türkiye'nin sıkışıklığından dolayı değil, bir bütün olarak Ortadoğu'da yeni bir düzeni kurmak istedikleri ve bunun için de bölgeye aktif müdahaleye hazırlandıkları için öncesi Önder Apo’yu ve Özgürlük Hareketi'ni etkisizleştirmek istemişlerdir. Dolayısıyla komplonun Ortadoğu planlarıyla ilgisi doğrudandır.
Bu komployla ilişkide oldukları KDP ve YNK arasında ne tür bağlantılar vardı?
Ortadoğu'da yeni düzen kurmaları açısından bugüne kadar hazırladıkları Kürt gruplarını çok önemli görüyorlardı. Hem Türkiye'yi kendilerine tam bağlamak, Türkiye üzerinden Ortadoğu'da planlarını etkili kılmak istiyorlardı; öte yandan da kendilerine bağlı Kürt gruplarını öne çıkararak, onlara dayanarak bölge politikalarını geliştirmek istiyorlardı. Bir yönüyle bölgede kurmak istedikleri yeni düzeni yüz elli yıldır hazırladıkları Türkiye ile on yıllardır hazırladıkları Kürt gruplarına dayanarak yapmak istiyorlardı. Bu açıdan Kürt Özgürlük Hareketi bu iki gücü de yıpratıyordu. Hem Türkiye PKK'nin öncülük ettiği Kürt özgürlük mücadelesiyle bir NATO’nun üyesi olarak bölgede aktif rolünü oynayacak güç durumundan çıkıyordu, hem de KDP-YNK gibi ABD'nin, İsrail’in, İngiltere’nin on yıllardır hazırladığı gruplar da etkisizleşiyordu. Hem Türkiye'nin bu duruma düşmesi, hem Kürt gruplarının zayıflaması kuşkusuz ABD, İngiltere, İsrail ve diğer ülkelerin kendilerine bağlı işbirlikçi, hakim oldukları Ortadoğu düzeni ve bu yönlü planları açısından engelleyici görülmüştür.
Aslında Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı ABD'nin, İsrail’in, Türkiye'nin ve birçok gücün saldırısı önceden de vardı. Özellikle Türk devleti ile Kürt gruplarının birlikte birçok saldırı gerçekleştirdiğini biliyoruz. 1992’de Türk devletiyle KDP ve YNK’nin içinde olduğu bir saldırı olmuş ve Kürt Özgürlük Hareketi büyük bir yükselişteyken bu yükseliş durdurulmak istenmiştir. Dikkat edilirse 1992 Güney savaşı Kürt Özgürlük Hareketi'nin Türkiye'de yükselişe geçtiği, neredeyse bütün şehirlerde, kasabalarda, köylerde serhildanın olduğu, gerillanın Bakure Kurdistan’da da büyük etkinlik kurduğu, hatta Türkiye'de “Vur kurtul mu, ver kurtul mu” tartışmalarının yapıldığı bir dönemdir. Kürt Özgürlük Hareketi'nin, halk hareketinin en güçlü olduğu dönemde 1992 yılının 2-3 Ekim’inde Türk devletiyle KDP ve YNK birlikte bir kıskaç hareketi saldırısı yapıp Kürt Özgürlük Hareketi'ni tümden ezip tasfiye etmek istemişlerdir. Yüzlerce gerilla bu savaşta şehit düşmüştür. Yine 1995’te, 96’da, 97’de Türk devletiyle KDP birlikte Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı savaş yürütmüşlerdir. Kuzey’den Türkiye, Güney'den KDP tarafından yapılan saldırılarla Kürt Özgürlük Hareketi ezilip etkisizleştirilmek istenmiştir. Bu dönemde KDP ile Türkiye'nin çok yakın işbirliğiyle Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı defalarca ortak operasyon yaptıkları gerçeğini görmek gerekiyor. Ancak tüm bu saldırılara rağmen Kürt Özgürlük Hareketi tasfiye edilemediği gibi, her saldırı Kürt Özgürlük Hareketi'ni daha da geliştirmiş, büyütmüştür. Dört parçada etkili hale getirmiştir.
Kuşkusuz bu saldırılar özellikle Türkiye'yi kısmen rahatlatmıştır. Eğer 1992 Güney savaşıyla Kürt Özgürlük Hareketi'nin gelişmesi durdurulmasaydı, yine halkın sindirilmesi için faili meçhul cinayetler, on binlerce insanın tutuklanması, binlerce köyün yakılıp yıkılması olmasaydı, Kürdistan daha 1990’lı yılların başında kesinlikle özgürleşirdi. Halkın serhıldanları ve gerillanın mücadelesi böyle bir durum ortaya çıkaracak gelişmeler yaratmıştı, bu düzeyde güçlenmişti. Ancak bu saldırılarla önü alınmak istenmiştir. 1998 yılına gelindiğinde Kürt Özgürlük Hareketi'nin bu tür saldırılarla gelişiminin durdurulamayacağı görülmüştür. Özellikle de Önder Apo'nun öncülüğünde Kürt Özgürlük Hareketi'ni tasfiye etmenin mümkün olmadığı görülmüştür. Bu dönemde kaçan Şemdin Sakık’ın gidip devlete bilgi vermesi, Abdullah Öcalan tutuklanmazsa, esir alınmazsa PKK'nin geriletilemeyeceği ve durdurulamayacağının özellikle vurgulanması uluslararası komplocuları doğrudan Önder Apo'ya yöneltmiştir. Çünkü bütün tasfiye saldırılarına rağmen Önder Apo'nun öncülüğü, ideolojik gücü, siyasi gücü, Önderlik gücü Kürt Özgürlük Hareketi'nin bütün yıpranmalarını gidermekte, bütün saldırıları etkisizleştirmekte ve güçlenmeyi kesintisiz sürdürmekteydi. Önder Apo'nun her zaman söylediği bir söz vardır “öldürmeyen yara güçlendirir”. Bu nedenle de Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı yürütülen her türlü saldırı sonuçta Kürt Özgürlük Hareketi'nin tasfiye olmasını değil, daha da güçlenmesini, etki alanını genişletmesiyle sonuçlanmıştır. Bu da ABD, İngiltere, İsrail tarafından tehlikeli görülmüş, hem NATO üyesi Türkiye'yi kurtarmak, hem şimdiye kadar hazırladığı Kürt gruplarının zayıflamasının önüne geçmek ve bu her ikisini bir araya getirerek bunlar ekseninde yeni bir Ortadoğu düzenini kurmak için bu komploda aktif yer almışlardır.
Türkiye'den daha fazla ABD işin içindedir, İsrail, İngiltere işin içindedir. Nitekim Bülent Ecevit Önder Apo Türkiye'ye teslim edildiğinde “neden teslim ettiklerini anlayamadım” diyebilmiştir. Bir Türkiye başbakanının bunu söylemesi zaten Önder Apo'nun esaretinin tamamıyla bir uluslararası komplo olduğunu, uluslararası güçlerin marifeti olduğunu, onların planının sonucu olduğunu gözler önüne sermiştir.
Kürt Halk Önderini hedefleyerek neyi amaçlamışlardır?
Komplo doğrudan Önderliği hedeflemişti. Önderlik saf dışı edilmek isteniyordu. Bir zamanlar ‘Kürt sorununa evet, PKK'ye hayır’ deniyordu. Sonradan ‘PKK'ye evet, Apo'ya hayır’ gibi kavramlar ortaya konuldu. Önderliğin saf dışı edildiği, etkisizleştirileceği bir PKK'yi kontrol edebileceklerini, tasfiye edebileceklerini düşünüyorlardı. Çünkü bu hareketi ilk günden yaratan bu önderlikti, bu hareketin karakterini, her şeyini belirleyen bu Önderlikti. PKK demek, bu Önderliğin çekirdek olarak yarattığı değerlerin, kökün, kök hücrenin daha sonra büyümesini ifade ediyordu. Onun için kök hücreyi, kök hücreyi yaratan veyahut da esas olarak bu hareketin dokularını yaratan, genlerini yaratan, kimliğini yaratan Önderlik tasfiye edilirse, etkisizleştirilirse o zaman etkilenebilir, başkalaşıma uğratılabilir ya da etkisizleştirilebilir gibi bir hesap vardı. Bu yönüyle de Önderlik doğrudan hedeflendi. Zaten uzun yıllar Önderlik üzerinde bir psikolojik savaş, özel savaş yürütülüyordu. Önderliğin itibarını sarsmak, etkisizleştirmek, Önderliği farklı göstererek toplum üzerindeki etkisini kırmak, uluslararası alanda özgürlükçü, demokratik, sosyalist güçler nezdinde Önderliğin itibarını zayıflatmak, Önderliği olumsuz bir imajla yansıtmak gibi bir psikolojik savaş yürütülmüştür. Bir yönüyle de bu psikolojik savaş üzerinden komplonun meşruiyeti sağlanmaya, komplo buna dayandırılmaya çalışılmıştır. Yine çeşitli Kürt grupları da doğrudan önderliği hedeflemiştir. Önderlik saf dışı edilirse onlar da PKK'yi kontrol edeceklerini, hatta PKK'nin yarattığı değerleri kendi değerleri haline getirebileceklerini düşünüyorlardı. Bunun için herkes Önderliği hedefliyordu. Türkiye zaten Önderlik saf dışı olursa PKK rahatlıkla tasfiye olabilir, diye düşünüyordu. Çünkü başından beri bu hareketi yaratan odur. Bu yönüyle de okun sivri ucu Önder Apo’a yönelmiştir. Önder Apo'nun karargahının hedeflenmesi Önder Apo'nun gücüyle ilgilidir. Eğer Önder Apo saf dışı edilirse, hareketle Önder Apo'nun bağı koparılacak, PKK'nin doğru ideolojik-politik çizgide yürümesi engellenecek, böylelikle yönlendirme ve tasfiye etme kolaylaşacaktı. Tüm hesaplar buydu ve bu temelde de Önderliğe yönelik dünyada görülmemiş bir komplo gerçekleştirildi. Dünyada neredeyse ayak basamayacağı bir baskı kuruldu ve takip yapıldı. Teslim olmaktan ya da esaret altına alınmaktan başka bir yol bırakılmak istenmedi. Nereye gittiyse oradan büyük bir baskıyla uzaklaştırıldı. Nitekim hiçbir ülke, hiçbir güç Önder Apo’yu kabul etme gücü gösteremedi ve sonunda bilindiği gibi esaret altına alınacağı bir yere sürüklendi.
Bugün hala uluslararası komplocular Kürt Halk Önderine aynı yaklaşımı mı gösteriyorlar?
Uluslararası komplocuların amacı olan Önderliği etkisizleştirmek, PKK'yi etkisizleştirmek, kendine bağlı Kürt gruplarını etkili kılmak gibi amaçları devam ediyor. Önderliğe yaklaşımlarında köklü bir değişiklik olmamıştır. Kuşkusuz 1998-99’un koşullarıyla şimdinin koşulları bir değildir. Neredeyse yirmi yıla yakın bir zaman geçmiştir. Ortadoğu'nun durumu değişmiştir, ülkelerin siyasi konumları değişmiştir. PKK'nin yürüttüğü mücadelenin sonuçları vardır. Tüm bunlar uluslararası komplocuların planlarında kimi revizeler, değişiklikler ortaya çıkarmıştır. Ama bunların özlü olduğu söylenemez. Özellikle Önder Apo'ya hala olumsuz yaklaşım içindedirler. Önder Apo'nun varlığını kabul etme, Önder Apo’yu tanıma, Önder Apo'ya karşı düşmanlıklarını bırakma biçimindeki bir yaklaşım hala görülmüyor.
Kuşkusuz Kürt Özgürlük Hareketi, PKK bütün Kürtler üzerinde etkili olduğu için ne kadar uğraşmış olsalar da PKK'nin Kürdistan'ın dört parçasındaki etkinliğini kıramadıkları için PKK'ye yaklaşımlarında belli değişiklikler olduğu görülüyor. Ama PKK'ye, Kürt Özgürlük Hareketi'ne yönelik bu yaklaşımları tamamen Önderliğe yönelik de olumlu bir yaklaşıma dönüşmediği için ne kadar gerçekten hedeflerini revize ettiler kuşkuludur. Ancak tüm güçlerin konumu değişti. ABD'nin konumu değişti, İsrail’in konumu değişti, İngiltere’nin konumu değişti, Türkiye'nin konumu değişti, KDP ve diğer güçlerin konumu değişti. Bölgede İran, Suriye ve Irak’ın konumu değişti. Bütün bunlar dikkate alındığında söz konusu ülkelerin eski politikalarında belli değişiklikler olduğunu söyleyebiliriz. Bu kadar yıl geçtikten sonra politikaları aynı kaldı denilemez. Ama ne kadar özde değişiklik oldu, bu konuda şu anda net bir şey söylemek mümkün değil. Ama Önder Apo'nun uluslararası alanda kazandığı bir meşruiyet var. PKK'nin yarattığı etki var. Kürt halkının daha fazla Önder Apo'ya, Harekete bağlı olma durumu var. Önder Apo'nun ve Kürt Özgürlük Hareketi'nin sadece Kürtler içinde değil, Ortadoğu, Avrupa’da ve dünyada yarattığı etki var. Bütün bunlar dikkate alındığında uluslararası komplocuların Önder Apo'ya ve PKK'ye yönelik 1998-99 sonrası tutumun aynısını sürdürmesi beklenemez. İsteseler de aynı politikaları aynı yöntemde, biçimde, yaklaşımda, söylemde, hedefte yürütmeleri mümkün değildir.
Kürt Özgürlük Hareketi, komployu gerçekleştiren güçlerin hedeflerine ulaşamadığını, komplonun önemli oranda boşa çıkarıldığını söylüyor. Bunu sağlayan ne oldu?
Uluslararası komplonun büyük oranda başarısız kaldığı, boşa çıktığını söylüyoruz. Önder Apo 2010 yılında “Halka müjdeliyorum, uluslararası komplo boşa çıkmıştır” değerlendirmesi yapmıştır. Tabii bu, uluslararası komplocuların amaçlarından, hedeflerinden tümden vazgeçtiği ya da komplonun sonuçlarının tümden ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Çünkü Önder Apo hala esaret altındadır. Önder Apo'nun özgürlüğü tam sağlanmadan komplonun tümden ortadan kaldırıldığını söylemek mümkün değildir. Ama uluslararası komplonun amaçladığı hedefleri genel olarak boşa çıkmıştır. Tabii bunu en başta sağlatan 1998 ve 99 yılında Önder Apo etrafında ateş topu olan Güneşimizi Karartamazsınız direnişçileridir. Güneşimizi Karartamazsınız sloganı etrafında direnen zindandaki yoldaşlarımız, dışarıdaki halkımız komplonun boşa çıkarılmasında çok önemli rol oynamışlardır. Komploya karşı fedaice direnmişlerdir. Bu direnişte birçok değerli yurtsever yaşamını yitirmiştir. Bir uçak kaçırarak Önderliğin özgürlüğünü isteyen Erdal Aksu’dan 70 yaşındaki anadan, 13 yaşında kızdan, Moskova’nın merkezinde kendisini yakan Taylan (Ahmet Yıldırım) ve Jehat (Remzi Akkuş)’a, Avrupa’da Önderlik esaret altına alınınca İsrail, Yunanistan konsolosluklarını basan ve Berlin’de vurularak katledilen yurtseverlere kadar onlarca büyük kahramanın şahadeti vardır. Yine bütün komplo boyunca bütün Kürt halkının ayakta olması, işkencelere, saldırılara rağmen bu direnişini sürdürmesi, Avrupa’da halkımızın Roma’ya akın etmesi tüm bunlar komplonun başarısızlığının sağlanmasında belirleyici olmuşlardır. Onlar komploya karşı mücadelenin düzeyini ortaya koymuşlardır. Komploya karşı fedaice mücadele edilmesi gerektiğini ortaya koymuşlardır. Bu nedenle komplo karşısında teslim olma değil de, direnmenin ölçüsünü, iradesini bu büyük direnişçiler ortaya koymuşlardır. Bu açıdan Güneşimizi Karartamazsınız direnişince sembolleşen bu büyük direnişçileri ve şehitlerimizi bir daha saygı ve minnetle anıyorum. Onların direnişi olmadan bu komplonun boşa çıkarılması düşünülemezdi. Önder Apo bile kendi direnişinin onların direnişi temelinde geliştiğini, onlara bağlı kalmanın, onlara saygının gereği tutumunu ortaya koyduğunu, böyle bir güç kazandığını söylemiştir.
Bu yönüyle komplo sürecindeki direnişi, direnenleri, şahadetleri unutmak mümkün değildir. Onlar gerillaya da güç vermişlerdir, halkı da dirençli kılmışlardır. Komplonun halkın iradesini kırma saldırısı olduğunu biliyoruz, ama bu direnişler halkın iradesinin ayakta kalmasında çok belirleyici rol oynamışlardır. Bunlar gerçekten çok önemli direnişlerdir. Sadece Kuzey Kürdistan, Türkiye ve Rojava’da değil, Doğu Kürdistan'da, Güney Kürdistan'da, Kürtlerin bulunduğu her alanda komploya karşı bir mücadeleci duruş ortaya çıkmıştır. Bu direniş ruhu daha sonra gerillanın direnişinde sürmüştür, serhildanlarda sürmüştür, halkın iradesinin güçlü halde durmasında sürmüştür. Her türlü saldırılara rağmen, baskılara rağmen, zulme rağmen halk ayakta kaldıysa bu direnişlerin rolü çok önemlidir.
Gerillanın direnişi fedaice sürmektedir. Önder Apo’yla örgütü arasındaki bağ koparılmak istendi, Önder Apo’yla halkın bağı koparılmak istendi, halkla örgüt arasındaki bağ koparılmak istendi. Ama tüm bunlar boşa çıkarılmıştır. Önder Apo İmralı’daki duruşuyla, yoğunlaşmasıyla Kürt Özgürlük Hareketi'ni, halkımızı mücadelesiz bırakmamıştır. Halkımızın mücadelesiz kalmaması ve daha etkili mücadele eder hale gelmesi için ideolojik, teorik ve siyasi olarak yoğunlaşmıştır. Dünya tarihinin en büyük yoğunlaşmalarından biri İmralı’da gerçekleşmiştir. Bu yoğunlaşmanın sonucu artık etkisiz kalan, mücadelemizin önünü açmayan eski ideolojik, teorik, paradigmasal yaklaşımlarımız yenilenmiş, derinleştirilmiş, güçlenmiş, eksik yanları atılmış, yeni yanlarla güçlendirilerek Hareketimiz yeniden mücadele eder hale getirilmiştir. Halkımız daha etkili mücadele eder hale getirilmiştir. Sadece irade ortaya çıkmamış, mücadelenin başarılı olmasını sağlayacak ideolojik, teorik, felsefi, siyasi, örgütsel, eylemsel yoğunlaşmalarla halkımız ve örgütümüz mücadelesiz kalmaktan kurtulmuş, daha etkili mücadele eder hale getirilmiştir. Halkımızın, örgütümüzün, dostlarımızın daha etkili mücadele eder hale getirilmesini sağlayan da Önder Apo'nun ideolojik, teorik, felsefi, paradigmasal yoğunlaşmalarıdır. Politik ve eylemsel alanda ortaya koyduğu değişikliklerdir. Bunlar muazzamdır, bunları küçümsememek gerekiyor. Her şeyin başı düşüncedir. Doğru düşünce olmadan doğru eylem olmaz, doğru mücadele olmaz, doğru gelişme sağlanamaz.
Önder Apo'nun ideolojik ve teorik yoğunlaşmalarının komplonun boşa çıkarılmasında ve mücadelenin bugünkü düzeye gelmesindeki rolünü biraz daha açabilir misiniz?
Kuşkusuz önceden de doğrularımız vardı, düşüncelerimiz vardı. Sosyalizm, mücadele etmemizde bize önemli güç vermişti. Ama gelinen aşamada eksiklikler, yetersizlikler, yanlışlıklar artık mücadelemizi daha ileriye götürecek durumda değildi. Bu komployla zaten ortaya çıkmıştı. Bu açıdan Önder Apo'nun yoğunlaşmalarını, ideolojik-teorik değerlendirmelerini çok önemli görmek gerekiyor. Komplo boşa çıkarıldıysa esas olarak burada boşa çıkarıldı. Kuşkusuz gerilla direndi, halk direndi, dostlarımız direndi, her alanda büyük bir direniş ortaya konuldu, ama doğru ideolojik teorik paradigma olmasaydı bunlar başarılı olmazdı. Yine fedailik olurdu, yine yiğitlik olurdu, yine direniş ruhu olurdu, kahramanlık olurdu, ama bu yiğitlikler, bu kahramanlıklar komployu boşa düşürecek, etkisizleştirecek sonuçlar ortaya çıkaramazdı. Kuşkusuz komplonun etkisizleşmesinde Güneşimizi Karartamazsınız direnişinde sembolleşen büyük direniş ruhu ve direnişçilerin, şehitlerin rolü komplonun boşa çıkarılmasında çok önemlidir. Önder Apo'nun da İmralı’daki direnişini güçlendiren en temel etkenler de bunlardır. Ama Güneşimizi Karartamazsınız direnişiyle başlayan, başarıya gitmesini sağlayan, onları sadece bir bağlılık ve direniş olmaktan çıkarıp sonuç alıcı bir direnişe dönüştüren ve komployu gerçek anlamda boşa çıkartan kesinlikle Önder Apo'nun duruşudur, öncülüğüdür, yoğunlaşmasıdır. Bunun da herkes tarafından çok iyi bilinmesi gerekiyor.
Komplo boşa çıktı diyorsak nedeni şudur; Önder Apo halkı üzerinde hala etkilidir, belirleyicidir; Kürt halkı üzerinde en etkili Önderlik haline gelmiştir. Komplocular esas olarak bunu ortadan kaldırmak istiyorlardı. Demek ki burada büyük bir başarısızlık vardır. Daha doğrusu Önder Apo'nun halkla bağının güçlendirilmesinin, halkın Önderliğe daha bağlı hale getirilmesinin başarısı vardır. Yine Önderlikle örgüt koparılmak isteniyordu. Hareketimizin Önderliğin düşüncelerinden, ideolojik ve teorik belirlemeleri tarafından beslenmesinin önüne geçmek, böylelikle hareketimizi güçlü bir önderlikten yoksun bırakıp etkisiz kılmak istiyorlardı. Ama geçen 16 yılda hareketimiz daha fazla bir Önderlik hareketi haline gelmiştir. Eskisinden daha fazla Önderliğin ideolojik, teorik, düşünce ve paradigmasıyla yönlendirilen bir Önderlik hareketi haline gelmiştir. Artık Önderlik bu hareketin her şeyine sızmıştır. Bunu özellikle vurgulamamız gerekiyor. Artık Önderliksiz tek bir düşünce, tek bir ruh yoktur. Bugün hareketimiz Önderliğe daha fazla bağlıdır. Hareketimiz önderliğin felsefesi, ideolojik-teorik ve paradigmasal düşüncesiyle daha fazla yoğrulmuştur. Çünkü Hareketimizin bugünkü düşüncesinde diğer düşünce insanlarının rolü olsa da esas olarak tarihsel toplumu çözümleyen, insanlığın tüm düşünce birikimini kendisinde sentezleyen Önder Apo'nun düşünceleri esas belirleyici hale gelmiştir. Komplocular Önder Apo'nun ideolojik-politik öncülüğünü ortadan kaldırmak isterken, PKK bugün daha fazla bu öncülükle yürümektedir ve Önderliğe bağlılığı eskisinden daha güçlü hale gelmiştir. Bugün Kürt Özgürlük Hareketi Önderliğin paradigmasını gerçekleştirmek için direnmektedir; gerilla bugün her yerde bunun için direniyor, halkımız bunun için direniyor, Kürt kadınları bunun için direniyor.
Komplonun Kürt Halk Önderinin geliştirdiği kadın özgürlük çizgisiyle bağını nasıl ortaya koyarsınız?
Önder Apo'nun en temel çalışmalarından biri kadro, diğeri de özgün kadın çalışmasıydı. Bu iki çalışmaya yarım kalmış destansı çalışmalarım diyordu. Bu komplo bu iki destansı çalışmayı da sabote etmek istemiştir. Çünkü PKK'nin bu çalışmalarla güçlendiğini, büyüdüğünü ve gelişmesini kesintisiz sürdürdüğünü anlamışlardı. Bu yönüyle komplo kadın özgürlük çizgisine de geliştirilmiş bir komplodur. Ama bu 16 yılda kadın özgürlük çizgisinde daha büyük derinleşme sağlanmıştır. Bugün kadın özgürlük çizgisi sadece Kürt kadınını değil, sadece Ortadoğu kadınını değil, dünya kadınlarını etkilemektedir. Bugün dünya kadınlarının öncüsü Kürt kadınıdır. Kürdistan'daki kadın özgürlük çizgisidir. Bunu da sağlayan, yaratan, derinleştiren Önder Apo’dur, Önderliktir. Önderlikle kadın arasındaki bağ bugün daha da güçlenmiştir. Bugün Önder Apo bir kadın özgürlük önderliği haline gelmiştir. Kadına en büyük dostluğu, en büyük dayanışmayı, en büyük katkıyı Önder Apo sağlamaktadır. Hiçbir kadın Önder Apo kadar kadın sorunu üzerine yoğunlaşmamıştır. Kadın sorununu bu kadar belirleyici olarak ortaya koymamıştır. Önder Apo “Kadın özgürlüğü ulusal özgürlük ve sınıfsal özgürlükten daha değerlidir” demesi, kadın özgürlüğüne ne düzeyde anlam ve değer verdiğini ifade etmektedir. Bu belirleme bile, bu değerlendirme bile Önder Apo'nun kadın özgürlük çizgisindeki yoğunlaşmasını, derinleşmesini ve kadın özgürlük çizgisinin gelişmesindeki rolünü göstermektedir.
Kadın özgürlük çizgisinin gelişmesi, bu düzeye gelmesi zaten başlı başına komplonun boşa çıkarılmasıdır. Komplo bir yönüyle de Önder Apo’nun bu kadını etkili getirme durumunu boşa çıkarmak istiyordu. Çünkü Önder Apo'nun kadın özgürlük çizgisi, kadını etkileme düzeyi kapitalist modernitenin bütün cilalarını döküyordu, bütün gerçekliğini gözler önüne seriyordu. Kapitalist modernitenin sahte özgürlük anlayışını, sahte demokrasi anlayışını, sahte eşitlik anlayışını en iyi biçimde gözler önüne seren, ortaya koyan Önder Apo'nun kadın çizgisiydi. Kapitalist modernite kadını özgürleştirdiğini iddia ederken, Önder Apo, kapitalist modernitenin en derinleşmiş kadın köleliği olduğunu ortaya koyuyordu ve bunu ispatlıyordu. Bu açıdan Önder Apo'nun kadın üzerindeki etkisini kırmak, kadın özgürlük çizgisinin kapitalist modernitenin kadın gerçeğinin açığa çıkmasını önlemek ve en başta da kapitalist modernitenin kadın üzerindeki egemenliğini sürdürmesini sağlamak için de bu komplo gerçekleştirilmişti. Ancak Önder Apo yoğunlaşmalarıyla kadın özgürlük çizgisini daha derinleştirdiği gibi, kadın Özgürlük Hareketi'ni geliştirmiş, kapitalist modernitenin kadın karşıtı, kadın köleliğini derinleştiren, toplumu dağıtan, kadın şahsında toplumu yok eden karakterini ortaya koyarak uluslararası komployu en zayıf yerinden vurmuştur. Kapitalist modernist güçler kendilerini topluma ve kadına özgürlük getirdiği iddiasıyla ayakta tutmaya çalışırken, sanki kadını özgürleştiriyor, toplumu özgürleştiriyor gibi yanılgı yaratarak kendisine meşruiyet yaratıp varlığını sürdürmek isterken, Önder Apo kadın özgürlük çizgisiyle, kadın özgürlük yoğunlaşmalarıyla kapitalist modernitenin özgürlük anlayışının özgürlük değil kölelik getirdiğini, kadını daha fazla köleleştirdiğini, metalaştırdığını, zaten toplumu dağıtarak kadını öldürdüğünü ortaya koyması en temel amaçlarından birini yerle bir etmiştir. Komplocular Önder Apo’yu kadından kopararak, kadın özgürlük çizgisinin kadınlar üzerindeki etkisini kırarak kadın köleliğine dayalı toplumlar üzerindeki egemenliklerini sürdürme hesapları bu 16 yıllık mücadeleyle boşa çıkarılmıştır. Bunun da tarihsel önemde değeri vardır. Tüm bunları düşünerek uluslararası komplonun boşa çıktığını söylüyoruz.
Komplocuların, komplo sürecinde aktif olan devletlerin bugünkü Kürt politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir politika değişikliği varsa bu değişimi belirleyen ne oldu?
Komploya katılan devletlerin o dönemdeki uluslararası ve bölgesel pozisyonları bugün belli farklılıklar göstermektedir. Amiyane deyimle köprünün altından çok sular akmıştır. Dengeler bölgede değişmiştir, uluslararası alanda değişmiştir. Bu da mevcut güçlerin Kürt politikasında bazı değişiklikler ortaya çıkarmıştır. ABD Kürt politikasında yine kendine bağlı Kürt gruplarını esas almaktadır. Ancak PKK'nin tüm Kürdistan'da etkili olması nedeniyle artık PKK’siz bir Kürt politikasının kolay kolay yürütülemeyeceğini görmüştür. Bu yönüyle diğer Kürt örgütleriyle PKK'nin politikalarını yakınlaştırmaya, bu temelde Kürtler üzerinde etkili olma ve PKK'nin yarattığı Kürt gücünü kendi politikalarının bir parçası haline getirme çabaları gözükmektedir. PKK ile açıktan karşı karşıya gelme, geçmişteki gibi açıktan bir düşmanlık yapma yerine, çok yönlü politikalarla etkileyerek ya da PKK'nin yarattığı Kürt gücünün bölge ülkeleri üzerindeki etkisini kendisi açısından politika yapma, manevra yapma gücü olarak değerlendirmeye çalışmaktadır. Özellikle Türk devletinin Suriye politikası başta olmak üzere bölge politikalarında sistemle yaşadığı çelişkiler ortamında Hareketimizin gücünü Türkiye üzerinde bir baskı olarak kullanmak istemektedir. Türkiye'nin Kürt Özgürlük Hareketi'nin gücü karşısında yaşadığı sıkışıklıktan yararlanarak Türkiye'ye kendi politikası doğrultusunda bazı şeyleri kabul ettirme çabası görülmektedir. Önceleri tamamen PKK'yi saf dışı etmek isterken, şu anda PKK'ye yönelik mücadeleyi farklı araç ve yöntemlerle sürdürmek istediğini söylemek mümkündür.
İsrail açısından da bazı değişiklikler ortaya çıkmıştır. İsrail de artık Kürt Özgürlük Hareketi'nin gücünü ve bu gücü karşıya almasının kendisine fayda getirmeyeceğini görerek, en azından PKK ile karşı karşıya gelmeme, PKK'nin bütün Kürdistan parçalarında yarattığı Kürt gücünü, Kürt dinamizmini karşıya almama yaklaşımı içine girmiştir. Zaten Kürt Özgürlük Hareketi'nin doğrudan ABD ve İsrail’e yönelik bir yaklaşımı yoktu, bugün de yoktur. Kürt Özgürlük Hareketi sadece Kürt halkının haklarını, temel demokratik haklarını isteyen bir yaklaşım içinde olduğundan ve PKK'nin yürüttüğü Özgürlük Mücadelesi'nin güçlü bir meşruiyeti bulunduğundan artık Kürtleri karşılarına almalarının kendi politikalarına da faydası olmadığını görmüşlerdir. İsrail de aslında ilişkide olduğu Kürt gruplarıyla PKK'nin politikalarını yakınlaştırma, bu yönüyle PKK'nin yarattığı gücü etkileme çabaları içindedir. Özellikle PKK'nin demokratik karakteri, özgürlükçü karakteri, yine kadın özgürlüğünün toplumda yarattığı demokratikleşme ve bu temelde farklı etnik ve dinsel toplulukların özgürce yaşamasını sağlayan politikası, bu güçlerin Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı saldırıda ortaya koyduğu argümanları çürütmektedir. Tüm farklı etnik ve dinsel toplulukların Ortadoğu'da özgürce yaşamasını sağlama, bütün farklılıkların –buna İsrail de dahil- kabul edilmesi politikasını özellikle de İsrail içindeki demokratik özgürlükçü çevreler kendi çıkarlarına ters görmemektedir. Özellikle de Özgürlük Hareketi'nin dünya halklarında yarattığı sempati, IŞİD’e karşı verdiği mücadele, yani bölge gericiliği karşısında Özgürlük Hareketi'nin demokratik karakteri ister istemez İsrail’in de politikalarında belli bir değişikliğe gitmesini, en azından PKK'ye karşı daha yumuşak bir yaklaşım içine girmesini beraberinde getirmiştir.
Avrupa açısından da Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı eski sert politikanın izlenmediği görülüyor. Son zamanlarda çeşitli sivil toplum örgütlerinin, siyasi güçlerinin PKK'nin terör listesinden çıkarılması yönündeki talepleri ve bu taleplerin Avrupa basınında ve kamuoyunda yankı bulması, Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı eski sert politikalarında bir değişiklik olduğunu gösteriyor. Özellikle Türkiye ile yaşadıkları çelişkiler de göz önüne alınınca bu değişiklikler daha anlaşılır olmaktadır. Geçmişte Türkiye'yi rahatlatmak, Türkiye'ye destek vermek için Kürt Özgürlük Hareketi'nin üzerine gelinirken, şimdi Türkiye'yi destekleme, Türkiye'nin isteği doğrultusunda Kürt Özgürlük Hareketi'nin üzerine gitme gibi bir pozisyonları olmadığından, bu da politik yaklaşımlarında yumuşama ve değişimler ortaya çıkarmıştır.
Rusya’nın komplo dönemindeki politikası pragmatikti. Hiçbiri ahlaki ve siyasi ilkeyle açıklanamaz bir tutumdu. O dönemde gerçekten ABD’den bazı tavizler koparma, Türkiye'den bazı tavizler koparma çerçevesinde komplo içinde yer almıştı. İdeolojik ve siyasi yaklaşımdan çok pratik güncel çıkarlar Rusya’nın politikasını etkilemişti. Ama şu anda özellikle Rojava’da Önder Apo’nun çizgisinde mücadele eden Kürt özgürlük güçlerinin pozisyonu Rojava Devrimi’nin politik yaklaşımı Rusya’nın Suriye politikasıyla çatışacak bir durum ortaya çıkarmamaktadır. Özellikle de Türk devletinin Suriye politikası konusunda Rusya ile çatışması, Rusya’nın da bu dönemde hem PKK'ye hem de Önder Apo çizgisinde mücadele eden Rojava Devrimine karşı daha yumuşak yaklaşmasını, hatta sıcak yaklaşmasını beraber getirmiştir. Nitekim Rusya’da PYD’nin kabul edilmesi, PYD ile yapılan görüşmeler Rusya’nın bu dönemde Kürt Özgürlük Hareketi'nin, Kürt özgürlük güçlerinin hem Türkiye karşısında pozisyonunun güçlenmesi, hem Suriye’deki El Nusra, IŞİD gibi çetelere karşı savaşan pozisyonda olması Rusya’nın politikası açısından olumlu görülebilen değerlerdir, sonuçlardır. Mevcut objektif gerçeklik Rusya’nın bölge politikasıyla Kürt Özgürlük Hareketi'nin bölge politikasının çatışmasından çok, uyuşan yanları öne çıkmaktadır. Bu da tabii Rusya’nın uluslararası komplo dönemdeki pragmatik yaklaşımı ve Önder Apo'nun esareti sırasında oynadığı olumsuz rolden farklı olarak yine pragmatik yaklaşımlarla bu defa da olumlu yaklaşma biçiminde tezahür etmektedir.
Yunanistan, her zaman Kürt Özgürlük Hareketi'nin Türkiye ile çatışmasından yana olmuştur. Türkiye ile çatışma olursa, Kürt Özgürlük Hareketi Türkiye karşısında güçlü olursa, bu Türkiye ile çelişkisi olan güçlerin işine gelmektedir. Zaten uluslararası komplo döneminde de Yunanistan Kürt Özgürlük Hareketi'nin Türkiye ile mücadelesinde ortaya çıkan durumdan yararlanmak istemiştir. Uluslararası komplo döneminde Türkiye’den tavizler koparmak için komplo içinde yer almışlardır. Bir kısım tavizler de koparmışlardır. Ama daha sonraki süreçlerde herhalde Yunanistan uluslararası komplo sürecinde Türkiye'nin kendisine taahhüt ettiği bazı sözleri getirmemesi nedeniyle, Kürt Özgürlük Hareketi'nin Türkiye karşısında güçlü olmasını kendi çıkarına görmektedir. Uluslararası komplo öncesi nasıl ki Yunanistan politikaları Kürt Özgürlük Hareketi'ne sıcak, sempatiyle yaklaşmışsa, şimdi de aynı durum söz konusudur. Burada da bir çıkar vardır, ilkeli bir politika yoktur. Kürt halkı özgürlüğünü kazansın, demokratik yaşamını kazansın biçiminde bir kaygıyla hareket etmemektedirler. Türkiye'ye karşıt olan, Türkiye karşısında olan her gücü destekleyen bir politika izlediklerinden, şimdi de Kürt Özgürlük Hareketi'nin Türkiye'ye karşı yürüttüğü mücadeleye sıcak yaklaşmaktadır. Sadece Yunanistan değil, başka güçler de hep Kürtlerin Türkiye ile çatışması ve bu çatışmalar ortamından Türkiye üzerinde daha etkili politika yürütme imkanlarının doğması çerçevesinde bir yaklaşım göstermektedirler.
Eğer 1 Kasım Dünya Kobanê’yle Dayanışma Gününde bütün halklar, bütün insanlık Kobanê ve Rojava Devrimi’yle dayanışma içine girdiyse bu bile başlı başına uluslararası komplonun boşa çıkarıldığını gösterir. Çünkü uluslararası komplo Suriye’de başlatılmıştı, Rojava’da başlatılmıştı. Önder Apo'nun etkisini orada ortadan kaldırmak istemişlerdi. 1979 yılında Önder Apo Bakur’dan Kobanê üzerinden Rojava’ya geçmişti. İlk Rojava örgütlenmesini, Ortadoğu'daki çalışmalarını Kobanê’den başlatmıştı. Kobanê halkını, Kobanê toplumunu etkileyerek bütün Rojava toplumunu etkilemişti. Dolayısıyla 1 Kasım Dünya Kobanê Günüyle Önderliğin Kobanê’de yarattığı değerlere sahiplenilmiştir. Kobanê’yle dayanışma günü, aynı zamanda Önderliğin yarattığı değerlerle bir dayanışma günüdür. Önderliğin düşüncesiyle Önderliğin yarattığı demokratik modernite projesiyle dayanışma günüdür. Kobanê’de, Rojava’da pratikleştirilen Önderliğin düşünceleridir. Önderlik düşünceleri tümüyle yerle bir edilmek istenirken, Kürtler Ortadoğu halklarından ve dünya halklarından koparılmak istenirken 1 Kasım’da bütün dünya halklarının Önderliğin bu düşüncesinin yarattığı değerlere sahiplenilmesi, komplonun boşa çıkarıldığının en önemli, somut verilerinden biri olarak görülmelidir.
Rojava Devrimi ve IŞİD’e karşı direniş uluslararası güçlerin Kürt Özgürlük Hareketi'ne ve Kürt Halk Önderine yaklaşımında ne gibi değişiklikler ortaya çıkarmıştır?
Rojava Devrimi ve IŞİD'e karşı mücadele uluslararası güçlerin Kürt Özgürlük Hareketi'ne, Önderliğimize bakışını kısmen değiştirmiştir. Komplo bir yönüyle de Özgürlük Hareketimizin ideolojik ve siyasi boyutunu gözden kaçırıp sanki terörist bir örgütmüş, kendi çıkarlarına karşı savaşan bir örgütmüş gibi gösterilerek gerçekleştirilmiştir. Ama bugün Rojava Devrimi, Rojava Devrimi’nin savaştığı güçler Kürt Özgürlük Hareketi'nin bütün dünyada daha doğru tanınmasını beraberinde getirmiştir. Uluslararası komplo dönemindeki aleyhte propagandaların, argümanların hepsi çökmüştür. Artık kendi kamuoylarını, kendi sivil toplum örgütlerini, hatta kendi siyasi güçlerini bile Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı olumsuz bir yaklaşım içine sokmaları zordur. Aksine bütün ülkelerdeki halklar, kamuoyu, sivil toplum örgütleri Kürt Özgürlük Hareketi ve Önder Apo'ya sıcak bakmaya başlamışlardır. Bu tabii ki uluslararası komploda yer alan güçleri, yine Avrupa ülkelerinin politikalarını etkilemiştir, etkilemektedir. Paradigması, ideolojik yaklaşımı, IŞİD'e karşı verdiği mücadele, Şengal’de Êzîdîleri soykırımdan kurtarması, yine demokratik ulusa dayalı farklı etnik ve dinsel toplulukların özgürce yaşamasını savunması, Süryanilerin özgür ve demokratik yaşamını, kendi özerkliklerini, öz savunmalarını savunması, Ermenileri ya da başka toplulukların bulundukları yerlerde kendi kimliklerini yaşamalarını kararlı ve tutarlı bir biçimde savunmaları, uluslararası kamuoyundaki PKK'ye ve Önder Apo'ya yaklaşımları çok köklü değiştirmiştir. Eğer kamuoyunun siyaset üzerindeki etkisinden söz edeceksek bunun en somut ifadesini son dönemlerde Önder Apo ve PKK'nin kamuoyunda yarattığı etkide görebiliriz. Yine Kadın Özgürlük Hareketi'nin Rojava Devrimi’nde öne çıkması, Kadın Özgürlük Hareketi’ndeki bu gelişmenin Önder Apo'nun ve PKK'nin düşünceleriyle bağlantılı görülmesi sadece kadın hareketlerini değil, tüm demokrasi güçlerini etkilemiştir. Bu açıdan Rojava Devriminde Önder Apo'nun ideolojik siyasi tezlerinin, paradigmasının pratikleşmesi, tüm farklılıkların özgürlüğüne dayanan, demokratik yaşamına dayanan demokratik özerk yaşamın savunulması ve devrimin demokratik ve özgürlükçü karakteri bütün dünyada etkisini göstermiştir. Bugüne kadar belki Kürt Özgürlük Hareketi ve Önder Apo'nun düşünceleri farklı gösteriliyordu. Otoriter, baskıcı, demokrasiden ve özgürlükten uzak gösteriliyordu. Ama Önder Apo'nun düşüncelerinin Rojava devrimcileri tarafından somut olarak pratikleştirilmesi bu düşüncenin demokratik karakterinin, özgürlükçü karakterinin görünür hale gelmesi; dünyada birçok siyasetçinin, gazetecinin Rojava’ya gelerek bu gerçekliği görmesi algıları değiştirmiştir. Bu çerçevede birçok siyasi güç, sivil toplum örgütü, parti, insan hakları örgütleri Kürt Özgürlük Hareketi'nin Önderliğine yapılan komplonun haksızlık olduğunu, haksız bir komplo gerçekleştirildiğini, Önder Apo'nun esir edilerek Türkiye'ye teslim edilmesinin haksız bir durum olduğunu daha iyi anlamıştır.
Bu da tabii söz konusu halkları, kamuoyunu etkilemiştir. Bu açıdan Rojava Devrimi’nin demokratik karakterinin, halkların özgürlüğüne ve kardeşliğine dayalı karakterinin toplumu güç haline getirmesi, demokratik topluma dayalı bir demokratik siyasal yapılanmanın ortaya çıkması bütün halkları, bütün toplulukları derinden etkilemiştir. Kapitalist modernitenin toplumların sorunlarını çözmediği, toplumlardaki bunalımı derinleştirdiği, özgürlük ve demokrasi konusunda insanlığın birçok bakımdan umutsuzluğa düştüğü bir dönemde Rojava Devrimi insanlık açısından bir nevi temiz nefes haline gelmiştir. Başta da Ortadoğu'nun karmaşık sorunlarına çözüm modeli haline gelmesi Kürt Özgürlük Hareketi'ne ve Önder Apo'ya yaklaşımları önemli düzeyde değiştirmiştir.
Türkiye'deki demokrasi güçleri ve sosyalist hareketler komploya karşı mücadelenizde size ne gibi desteklerde bulunmuşlardır?
Uluslararası komplo döneminde ve sonrasında Türkiye'deki demokrasi güçlerinin, aydınların, yazarların komplocu güçlere karşı çok etkili mücadelesi olmamıştır. Daha doğrusu Türkiye'de o kadar baskı oluşturulmuştur ki, Önder Apo ve PKK aleyhine öyle bir linç kampanyası yürütülmüştür ki, yaygın, olumsuz bir algı oluşturmuştur ki, bu ortamda Türkiye'deki demokratların çok fazla sesi çıkmamıştır. Kuşkusuz bazı sol, sosyalist güçler ABD'nin ve İsrail’in başını çektiği bu komploya karşı tutum almışlardır. Ama komplo sonrası bu yaklaşımlar sürdürülememiştir. Komplo sonrasında özellikle Türk devletinin yürüttüğü özel savaşın etkisiyle bazı çevreler Önder Apo'nun İmralı’da savaşı durdurmasını, demokratik çözüm arayışlarını, bu yönlü yumuşak mesajlar vererek Türkiye'deki linç ortamını ortadan kaldırma çabalarını “PKK mücadeleyi bıraktı, teslim oldu” gibi değerlendirmeler yaparak hem Türkiye solu, demokratları içinde, hem de çeşitli Kürt grupları içinde PKK'nin ve Önder Apo’nun tutumuna karşı olumsuz bir tutumun oluşması çabaları yürütmüşlerdir. Bu ortamda özellikle komplodan sonra bir dönem Türkiye'deki demokrasi güçleri ve sol güçler komplo sırasında ortaya koydukları tutumun gerisine düşmüşlerdir. Hatta Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı olumsuz yargıların oluşmasına da belli yönleriyle katkıda bulunmuşlardır. Ama zaman her şeyi aydınlatan bir gerçeklik olduğundan, zaman içinde Önder Apo'nun ve PKK'nin tutumu daha iyi anlaşılmıştır. Önder Apo ve PKK'nin tutumunun Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü doğrultusunda olduğunu, özellikle de halkların kardeşliğine dayalı bir çözüm arayışında olduğunu görerek tutumlarında değişiklik yapmışlardır.
Kürt Özgürlük Hareketi hiçbir zaman dış güçlere işbirlikçilik yaparak, dış güçlere dayanarak mücadele yürütmemiş ve çözümü bu yönlü ilişkilerde aramamıştır. Uluslararası komplodan önce de çözümü özgür Kürt’e ve halkların kardeşliğine dayandırmış ve bağımsız bir yaklaşım içinde olmuştur. Komplodan önce de dış güçlere dayanmadan, halkların özgürlüğüne ve kardeşliğine dayanan bir çözüm arayışı vardı; komplodan sonra da Önder Apo'nun bu tutarlı çizgisinin devam ettiği görülmüş ve bu çerçevede başta sosyalist güçler olmak üzere birçok demokrasi gücü komploya karşı mücadelede Özgürlük Hareketi'nin yanında yer almışlardır. Son yıllarda Kürt Özgürlük Hareketi'nin ve Önder Apo'nun yürüttüğü mücadeleyi destekleyen, yürüttüğü mücadeleyi anlayan yaklaşımlar daha da gelişmiştir. Bugün Türkiye demokrasi güçlerinde Kürt Özgürlük Hareketi ve Önder Apo’yu doğru anlayan, bu temelde de Kürt Özgürlük Hareketi’yle birlikte mücadele etme eğilimi gösteren önemli bir gelişme vardır. Biz bu gelişmeyi önemsiyoruz. Türkiye'deki sol, sosyalist demokrasi güçlerinin Kürt Özgürlük Hareketi’yle birlikte olma, bu temelde Türkiye'yi demokratikleştirme ve Kürt sorununu çözme yönündeki çabalarını Türkiye'nin geleceği açısından önemli görüyoruz. Hareketimizle ortak mücadele etme, ortak hareket etme tutumu her gün daha da güçlenmektedir. Biz bundan memnunluk duyduğumuz gibi, on yıllardır özlemimiz olan Türkiye'nin demokrasi güçleriyle Kürt Özgürlük Hareketi'nin mücadelesini ortaklaştırıp bu temelde Türkiye'nin geleceğini belirleme çabamız giderek pratikleşmektedir. Özellikle 1970’lerde Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin halkların kardeşliği temelinde, Kürt halkının özgürlüğünü savunmaları yaklaşımı bugün Türkiye'deki sosyalist güçlerde de, demokrasi güçlerinde de giderek daha fazla benimsenmektedir. Belki farklı kanallardan mücadele yürütülse de, Türkiye'deki devrimci demokratik mücadeleyle Kürt Özgürlük Hareketi'nin yürüttüğü mücadelenin birikimlerinin bugün ortaklaşma, ortak mücadeleyle daha etkili sonuçlar yaratma sürecine girilmiştir. Bunun önümüzdeki aylarda, yıllarda çok önemli sonuçları olacaktır.
Kürt Halk Önderinin özgürlüğünü komploya karşı mücadelenin neresinde görüyorsunuz?
Önder Apo'nun özgürlüğü talebi, Önder Apo'nun özgürlüğü için mücadele de komploya karşı bir mücadeledir. Çünkü komplonun sonuçlarının ortadan kaldırılması açısından Önder Apo'nun özgürlüğü önemlidir. Komplo öngördüğü amaçlara ulaşamamıştır. Ama Önder Apo komplocular tarafından esaret altına alınmıştır. Bu esaret devam etmektedir. Kuşkusuz Önder Apo “Ben dışarıdakilerden daha özgürüm” demektedir. Özgürlüğü içeride ve dışarıda olmayla değil de, özgürlüğü fonksiyonel olarak Özgürlük Mücadelesi'nin neresinde, Özgürlük Mücadelesi'ni yürütmede, hangi güçte, hangi doğrultuda olmayla ölçmektedir. Kişi duruşuyla, tutumuyla Özgürlük Mücadelesi'ni ne kadar güçlendiriyor soruları çerçevesinde Önder Apo özgürlüğü ele almakta, bu nedenle de kendisinin özgür olduğunu, özgür düşündüğünü, özgür tartıştığını, hiçbir biçimde düşüncesini özgür ifade etmesini engelleyen bir durum olmadığını sürekli ortaya koymakta, vurgulamaktadır. Gerçeklik de budur. Ancak Önder Apo'nun İmralı’daki esaretinin sona erdirilmesi yine de çok önemlidir. Zindan kapılarının kırılması, Kürt halkı ve Türk halkıyla buluşması, Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından belirleyicidir. Türkiye'nin en temel demokrasi gücü olan Kürt halkının önderinin esaretinin sürdüğü ortamlarda Türkiye'nin gerçek demokratikleşmesinden söz edilemez. Bir halkın özgürlüğü olacak, ama önderliğinin özgürlüğü olmayacak! Ya da bir halkın Önderliğinin özgürlüğü olacak ama halkın özgürlüğü olmayacak! Bunlar olacak şeyler midir? Bunlar birbirine bağlı şeylerdir. Bir halkın önderliği esaret altında olacak, ama Türkiye demokratikleşecek! Bu mümkün müdür? Böyle bir demokratik Türkiye olabilir mi? Türkiye'nin demokratikleşmesi için Kürt sorununda zihniyetin değişmesi gerekir. Kürt halkının siyasi iradesinin tanınması gerekir. Bu da Önder Apo’dur. Kürt halkının siyasal iradesini tanımayan, Kürt halkının önderliğini esaret altında tutan bir yerde Kürtlerin özgürlüğünden söz edilebilir mi?
Kürtlerin özgür olmadığı bir ülkede demokratik bir Türkiye olamaz. Bu açıdan demokratik Türkiye ile Önder Apo'nun özgürlüğü birbirine bağlıdır. Bir denklemdir bu. Önder Apo özgür olmadan Türkiye demokratikleşmez, Türkiye demokratikleşmeden Önder Apo özgürleşemez. Bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir. O açıdan da Türkiye'nin demokratikleşmesini isteyen herkesin Önder Apo'nun özgürlüğü için mücadele etmesi lazım. Önder Apo'nun özgürlüğünün Türkiye'nin demokratikleşmesi olduğunu, Önder Apo'nun özgürlüğünün Kürt halkının özgürlüğü olduğunu ortaya koyması ve Önder Apo'nun özgürlüğü için mücadele etmesi gerekir. Bazı demagoglar basit tutumlarla “Öcalan’ın özgürlüğüyle Kürt halkının özgürlüğünün ne alakası var, Öcalan’ın özgürlüğüyle Türkiye'nin demokratikleşmesinin ne alakası var” gibi anlamsız, boş konuşmalar yapmaktadırlar. Sanki Önder Apo bir kişiymiş, zindana düşmüş, Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle bir ilişkisi yokmuş, Türkiye'nin demokratikleşme mücadelesiyle bir ilişkisi yokmuş gibi demagojiler yapmaktadırlar. Halkımızın, Hareketimizin “Kürt halkının özgürlüğü Önderliğin özgürlüğünden geçmektedir. Önderliğin özgürlüğü Kürt halkının özgürlüğünden geçmektedir” biçimindeki değerlendirmelerini kendilerine göre çarpıtmaktadırlar. Bir kişinin bir halkın özgürlüğüyle ne alakası olabilir, bir kişinin Türkiye'nin demokratikleşmesiyle ne alakası olabilir gibi saptırıcı, iyi niyetten uzak yaklaşımlar ve değerlendirmeler yapmaktadırlar. Bunlar kesinlikle basit sözlerdir, gayri ciddi sözlerdir. Kırk yıldır yürütülen mücadeleyi ciddiye almamaktır, halkı ciddiye almamaktır.
Halk her yerde “PKK halktır, halk burada” diyor, “Önderliğin özgürlüğü bizim özgürlüğümüzdür” diyor, “Önderlik barış ve savaş gerekçemizdir” diyor. Kürt halkı Önderliğe bu kadar bağlı, daha doğrusu önderliği kendi siyasi lideri, önderi olarak görüyor. Gerçeklik budur. Her halkın siyasi önderleri vardır, ulusal önderleri vardır. Toplulukların önderleri vardır. Bu Önderleri halktan koparabilir misiniz? Eğer o halkın özgürlüğü tanınıyorsa, o halkın önderliğinin de özgürlüğü tanınır. Eğer o halkın önderliğinin özgürlüğü tanınmıyorsa, demek ki halkın da özgürlüğü tanınmıyordur. Ama bir halkın özgürlüğünü tanıyanlar, Kürt sorununda inkarı bırakanlar, Kürt sorununun çözümünü düşünenler niye Önder Apo’yu esaret altında tutsunlar? Bundan ne çıkarları olabilir? Eğer bu halkla barışmak istiyorlarsa, gerçekten Kürt halkıyla barışma temelinde yeni bir Türkiye yaratmak istiyorlarsa ne yapacaklardır? Aklı başında olan herkes Önder Apo'nun özgürlüğünü isteyecektir. Önder Apo'nun özgürlüğünü istemeden Kürt sorununu çözülecek, Kürt barışı olacak, bu mümkün müdür, bu kalıcı bir çözüm olabilir mi? Tarihte Kürt önderlerine Türk devletinin gösterdiği yaklaşımı ne olarak görüyoruz? Kürt halkına yaklaşım olarak görüyoruz. Şeyh Sait’e yaklaşımı Kürt halkına yaklaşım olarak görüyoruz, Seyit Rıza’ya yaklaşımı Kürt halkına yaklaşım olarak görüyoruz. İran’da Şerefkendi’dir, Qasımlo’dur bunların katledilmesini Kürt halkına yaklaşım olarak görüyoruz. Ama hiçbir önderlikte olmadığı kadar halkıyla bütünleşen bir Önderlik söz konusu olduğunda bu Önderliğe yaklaşımı halka yaklaşım olarak görmeyecek miyiz? Ya da bu Önderliğin özgürlüğünü halkın özgürlüğüyle bağlantılı olarak görmeyecek miyiz? Bu Önderliğin özgürlüğünü Türkiye'nin demokratikleşmesiyle bağını görmeyecek miyiz? Böyle bir düşünce olabilir mi? Bu açıdan tabii ki kim gerçekten Kürt halkının özgürlüğünü istiyorsa, kim gerçekten Türkiye'nin demokratikleşmesini istiyorsa bunun samimi olup olmadığının en temel ölçütlerinden birisi Önder Apo'nun özgürlüğüne yaklaşımıdır. Önder Apo'nun özgürlüğüne doğru yaklaşmayan, bunun için mücadele vermeyenler ne demokrat olabilir, ne özgürlükçü olabilir, ne Türkiye'nin demokratikleşmesini isteyebilir, ne de Kürt halkının özgürlüğünü isteyebilir. İstediğini söylüyorsa da bu sahtedir, yalandır. Bu gerçek bilinerek tüm Türkiye'nin demokrasi güçleri, tüm Kürt halkı, Kürt halkının tüm dostları, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü için mücadele veren herkes Önder Apo'nun özgürlüğü için de büyük çaba göstermelidirler, Önder Apo'nun özgürlüğünü sürekli gündemde tutmalıdırlar, Önder Apo'nun Kürt halkının siyasi temsilcisi olduğunu, Kürt halkının iradesi olduğunu ortaya koymalıdırlar ve bunu herkese kabul ettirme mücadelesi vermelidirler.
Halk komplodan sonra Önder Apo'ya daha çok bağlandı. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Önder Apo tabii ki esaret altına alınarak etkisizleştirilmek istendi. Önder Apo'nun Önderlik vasfı bitirilmek istendi, İmralı’da çürütülmek istendi. Önder Apo etkisizleştirilerek, çürütülerek halka “Bakınız önderiniz budur, bitti, tükendi, hiçbir gücü yok” denilerek halkın iradesi kırılmak istendi, halkın umutları kırılmak istendi. Önder Apo'nun şahsında Kürt Özgürlük Hareketi'nin iradesi kırılmak istendi. Kürt Özgürlük Hareketi tasfiye edilip dağıtılmak istendi.
Kürt Özgürlük Hareketi bir Önderlik hareketidir. Önderliğin ilk sözüyle başlayan, büyüyen, hep Önderlikle büyüyen, Önderliğin düşüncelerinin yön verdiği ve sürekli Önderliğin kendi kişiliğini ve tarzını kattığı, siyasetine yön verdiği, geliştirdiği bir harekettir. Önderliğin etkisizleştirilmesi aslında PKK'nin de, Kürt Özgürlük Hareketi'nin de etkisizleştirilmek istenmesiydi. Ama Önder Apo İmralı’daki duruşuyla, yoğunlaşmasıyla, direnişiyle, yine halkın Önder Apo etrafında kenetlenmesiyle, halkın PKK etrafında kenetlenmesiyle komplocuların amacı boşa çıkarıldı. Çünkü halkımız büyük bir bilinç sahibiydi. Tarihte Önderliğine sahiplenmeyen halkların nasıl yenildiğini, nasıl kaybettiğini biliyordu. Yine tarihte hareketiyle bütünleşmeyen, hareketine sahiplenmeyen, halkla hareketin bütünleşmediği yerlerde mücadelenin başarısız olduğunu iyi anlamıştı, iyi öğrenmişti. Bu yönüyle Önderlik gerçeği ve PKK gerçeği halkı da bilinçlendirme gerçeğiydi. Halka tarih bilinci verme gerçeğiydi. Tarih içinde Önderlikle halkın ilişkisinin, tarih içinde örgütle halk ilişkisinin, halkla Önderlik ilişkisinin ne anlama geldiğini acı deneyler sonucu öğrenmişti. Bu açıdan halkımız da Hareketimiz de Önderlikle bütünleşti, her zaman Önderliğe inandı. Bu önderlikteki büyük halk sevgisini, büyük ideolojik derinliği, politik derinliği bildiğinden, o ideolojik ve politik derinliğin halkın çıkarlarını, örgütün çıkarlarını herkesten daha iyi savunacağını görerek, bilerek Önderliğe sahiplendi; en zor dönemde Önderlikten kopmadı. Bu tabii ki bugünkü gelişmeleri ortaya çıkardı. Eğer bugün PKK Ortadoğu'nun siyasetini belirliyorsa, bugün Kürt halkı Ortadoğu'da etkili bir siyasal güç haline gelmişse, Önderliğe bağlı olmasının, kopmamasının hareketten kopmamasının sonuçlarıdır. Bu çok önemli bir deneydir. Önderlikten kopulmadığı, hareketten kopulmadığı, bu birliğin sağlandığı yerde mücadelenin yenilmeyeceği kanıtlanmıştır. Bu çok önemli bir gerçekliktir.
Uluslararası komplo Kürt halkının bilinçlenmesinde nasıl bir rol oynadı?
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, komplonun bilinci en derin bilinçtir, en derin özgürlük bilincidir, en derin demokrasi bilincidir. Komployu bilince çıkaran Kürt halkı yenilmez. Komployu bilince çıkaran Kürt halkı özgürlük ve demokrasi mücadelesini başarılı bir biçimde yürütür ve sonuca ulaştırır. Bu açıdan 16 yıl içinde halkımız komplonun bilincine varmıştır. Komplo halkımızı bilinçlendirmiştir. Halkımızın iradesini kırmak bir yana, halkımız komplodan dersler çıkartarak daha da güçlenmiştir. Komplodan dersler çıkartmak, her türlü zorluğa karşı direnme gücünü açığa çıkartmaktır. Komplodan dersler çıkartmak, koşullar ne olursa olsun, zorluklar ne olursa olsun her türlü düşmana, saldırıya karşı mücadele etmek ve başarmak anlamına gelmektedir. Bu yönüyle halkımız komplo nedir, neyi amaçlıyor, bunu çok iyi bilince çıkarmış; komplonun amaçlarını iyi görerek, bu amaçların tersine bir tutum takınarak bu amaçları gerçekten boşa çıkarmıştır ve bunun sonucu Rojava Devrimi gerçekleşmiştir. Eğer komploya karşı büyük mücadele olmasaydı, komploya karşı Önder Apo'nun duruşu olmasaydı, Özgürlük Hareketi'nin büyük mücadelesi olmasaydı, halk komploya karşı mücadelede hareketi ve önderliğiyle bütünleşmeseydi Rojava Devrimi de gerçekleşmezdi. Kobanê zaferi de gerçekleşmezdi.
Rojava Devrimi komploya karşı Hareketin ve halkın mücadelesinin başarısıdır. Önderlik etrafında, Özgürlük Hareketi etrafında bütünleşmenin başarısıdır. Rojava Devrimi onun için gerçekleşmiştir. Şengal’deki IŞİD’e karşı mücadele bunun için ortaya konmuştur. Bugün Kürt Özgürlük Hareketi'nin Kobanê’den İran sınırına kadar bin kilometrelik bir alanda IŞİD gericiliğine, faşizmine karşı direnişi komplonun boşa çıkarılması, bilince çıkarılması sonrası ortaya çıkan örgüt gerçeği, halk gerçeğinin sonucudur. Derinleşmiş bilince sahip bir Özgürlük Hareketi vardır, derinleşmiş bilince sahip bir Kürt halkı vardır. En zor dönem olan uluslararası komplo dönemini atlatıp o komployu boşa çıkarıp kendini güçlendiren bir örgüt ve halk gerçekliği Rojava Devrimini gerçekleştirmiştir; Şengal’deki direnişi ve Kobanê’deki zaferi gerçekleştirmiştir. Tabii tüm bunları yaparken de Önder Apo'nun demokratik modernite dediği, demokratik ulus dediği, demokratik konfederalizm dediği, demokratik topluma dayanan, örgütlü topluma dayanan ve bütün etnik ve dinsel toplulukların, inanç topluluklarının kendilerini örgütlemesine ve kendi kendini yönetmesine, kendi öz savunmalarını sağlamasına dayanan bir radikal demokrasi savunulduğu için, bir derinleşmiş özgürlük savunulduğu için bugün Önder Apo, PKK sadece Kürdistan'da değil, bütün Ortadoğu'da halklar için umut haline gelmiştir.
Önder Apo'nun düşüncesinin ve Rojava Devrimi’nin halklar açısından umut haline gelmesinin en temel nedeni nedir?
Ortadoğu'da bugün etnik kavgalar vardır, inanç kavgaları vardır, despotizm vardır, halkların iradesizleştirilmesi, örgütsüzleştirilmesi, ezilmesi vardır. Bütün bunlara çare Önder Apo'nun çizgisidir. Önder Apo demokratik toplum istemektedir. İktidara da, devlete de karşıdır. Gücün iktidardan, devletten alınıp halka verilmesini hedeflemektedir. Gücün iktidarda, devlette değil de, örgütlü toplumda olmasını hedeflemektedir. Kapitalist modernitenin ulus-devlet anlayışıyla bütün etnik ve dinsel toplulukları yok edip tekleştiren tek inanç, tek kültür, tek ulus yaratan politikasına karşı bütün farklılıkları büyük bir zenginlik olarak kabul eden, bütün farklılıkların örgütlü olarak yaşamasını hedefleyen bir paradigmayla bugün Ortadoğu'daki tüm sorunların çözüm ilacı haline gelmiştir, çözüm modeli haline gelmiştir. Bugün Kürt Özgürlük Hareketi dışında ne uluslararası güçlerin, ne bölge statükocu güçlerin, ne boşluktan yararlanıp ortaya çıkan kimi sapkın örgütlerin Ortadoğu'nun sorunlarına çözümü bulunmaktadır. Bırakalım çözümü, uluslararası güçler de, statükocu güçler de, kendini yeni siyasi aktör olarak ortaya koymak isteyen, halkın inançlarını sömüren güçlerin de hiçbir çözümleri olmadığı gibi, siyasal bunalımı, toplumsal bunalımı, kültürel bunalımı derinleştiren, çatışmaları, çekişmeleri arttıran, halkları birbirine boğazlatan bir politikaları vardır. Çözümsüzlüğü derinleştiren, kaosu derinleştiren zihniyetleri, ideolojileri, politikaları ve pratikleri vardır. Bu ortamda Rojava Devrimi bir model olmuştur. Kobanê Direnişi gericiliğe karşı özgürlüğün ve demokrasinin direnişi olmuştur; her türlü gericiliğe karşı halkların direnişi olmuştur ve böylelikle de sadece Ortadoğu'nun en etkili siyasi aktörü haline değil, Ortadoğu'nun tek çözüm gücü haline gelmiştir. Ortadoğu'da artık Önder Apo'nun çizgisi pratikleşirse siyasal istikrar, barış ortaya çıkacaktır, demokratik yaşam ortaya çıkacaktır. Önder Apo'nun demokratik modernite dediği paradigması ve yaşam projesi dışında Ortadoğu'nun sorunlarını çözmek, bugünkü çatışmaları durdurmak mümkün değildir. Bu açıdan da halklar Kürt Özgürlük Hareketi ve Önder Apo'nun düşüncelerini heyecanla izlemektedirler.
Rojava Devrimi ve Kobanê Direnişi bütün Ortadoğu'da heyecan yaratmıştır; bütün halklara umut vermiştir. Ortadoğu'da çok karanlık, umutsuzluğun kol gezdiği bir dönemde halklara ışık olmuştur. Bugün halkların direncini de ortaya çıkaran, umudunu da ortaya çıkaran, geleceğe umutla bakmasını da sağlatan Önder Apo çizgisindeki Özgürlük Hareketi'nin Ortadoğu'da direnmesidir. Önder Apo'nun çizgisinde Rojava Devrimi’nin ve Kobanê zaferinin gerçekleşmesidir. Bunlar bugün tabii ki bölge halklarını etkilemiştir, ama sonuçları ileride tüm insanlık için muazzam olacaktır. Geleceğin Ortadoğu’su Önder Apo'nun ortaya koyduğu paradigma temelinde şekillenecektir. Demokratik topluma dayalı, tüm etnik ve inanç topluluklarının kendini örgütleyerek özgürce yaşadığı, her etnik ve inanç topluluğunun demokratik özerkliğini yaşadığı, kendi öz savunmasını sağladığı, hiçbir farklılığın birbirine düşman olmadığı, aksine birbirini tamamlayarak birbirlerini güçlendirdiği yeni bir Ortadoğu yaratılacaktır. Bu temelde de Ortadoğu tarihine dayanan o büyük kültürüne, büyük değerine, büyük maneviyatına dayanarak yeniden insanlık için ışık olacaktır. Demokratik uygarlık Ortadoğu'da yükselecektir. İnsanlığın merkezi yeniden Ortadoğu olacaktır. Önder Apo'nun paradigması ve çizgisi, Ortadoğu'yu yeniden insanlığın demokratik ve özgür yaşamının merkezi haline getirmeyi hedeflemektedir. Çünkü batıda bireyciliğe dayanan yaşam tarzıyla halkların sorunlarını çözmek mümkün değildir. Halkların sorunları ancak örgütlü toplumla, toplumsallığa dayalı, toplumu esas alan ideolojik, politik yaklaşımlarla, ekonomik-kültürel yaklaşımlarla çözülebilir. Zaten toplumu esas alan düşünceler, ideolojiler, yapılanmalar her zaman kazanacaktır, kazanma şansı yüksektir.
Kuşkusuz reel sosyalizmdeki toplumsallık anlayışında önemli sapmalar olmuştur. Kürt Özgürlük Hareketi'nin, Önder Apo'nun anlayışında ise toplumsallıkla birey özgürlüğünün iç içe olduğu, ama bireyin özgürlüğünün toplumsal özgürlükte anlam bulduğu bir özgürlük anlayışı vardır. Doğrusu da budur. Halkları da, bireyleri de özgür kılacak bu toplumsal özgürlük çizgisidir. Bu açıdan bu çizgi Ortadoğu'da pratikleşecek, somutlaşacak, Ortadoğu gerçekten de toplumsallığa dayanan özgürlüğün merkezi olacaktır ve bu daha sonra tüm dünyayı etkileyen özgür, demokratik ve toplumcu yaşam modeli haline gelecektir. Bu model dünyanın her tarafında kapitalist moderniteye karşı demokratik modernitenin; bireye, bireyciliğe dayalı sözde demokrasi anlayışı yerine toplumsal demokrasi ve özgürlüğün modeli olacaktır. Birey özgürlüğünün de toplumsal demokrasi ve toplumsal özgürlükten geçtiği yeni bir demokratik ve özgürlükçü sistem tüm dünyada giderek gelişecektir. ANF
Güncelleme Tarihi: 13 Şubat 2015, 12:41