“Ve işte o anda, sonsuz olduğumuza yemin edebilirim.” (Stephen Chbosky)
Sevgi ikinci bir yaşamdır.
Bizi görünmeyen dünyadan ayıran o fildişi kapılardan geçerken hep titreriz, ürpeririz.
Doğumun ilk anları sevginin imgesidir; belirsiz bir hareketlilik yakalar bedenimizi ve ben'in bir başka biçim altında varoluş yapıtını doğurduğu belirsiz anı tanımlayamayız.
Yavaş yavaş, azar azar aydınlanan garip, büyülü bir yeraltı dünyasıdır sevgi; onda cennetlik ruhlar gibi yaşayan devinimsiz katı düşüncelerimiz karanlıktan ve fânilikten kurtulur.
Sonra yeryüzündeki resmimiz biçimlenir, ilahi bir parıltı görüntülerimizi aydınlatıp harekete geçirir; ruhların dünyası artık açılmıştır bize...
Sevgi, büyük hayallerimize adını verir, mührünü basar; uyanık düşlere taşır bizi, mutluluğun eşiğine...
İnsanoğlunun bu derin özlemi, zaman zaman çığlıklar halinde tarihin dehlizlerinden çıkıp gelir.
Sarsıcıdır.
Sarsılır insan yüreğinden yakalanınca...
İşte bu yüzden insanın mutluluğu ile acısının ölçüsü, Sevgi’yle ilişkisinde yatıyor. İnsanın en temel gerçeğidir bu.
Bu ilişkiyi sağlıklı kurabilen iki dünyada da mutluluğu yakalayabilir. Kuramayanlar ise hüsranı paylaşıyor.
Öyleyse eninde sonunda Sevgi'ye sığınmaktan başka çıkar yolumuz yok.
Sevgiye doğru sonsuz bir koşu içinde bulunmaktadır, imtihan.
Ah biz insanlar!
Sevgiden uzaklaşmaktayız...
Kendi irademizle kaçıyoruz sonsuzluktan; pişmanlık gözyaşları döküyoruz. Fayda etmiyor ama.
Sözlerimizle, bakışlarımızla, davranışlarımızla, durmadan öldürüyoruz sevgiyi; sevgisiz olmayacağını bile bile, eğiliyoruz önünde vahşetin, acımasızlığın, sevgisizliğin, tam bir huşû içinde...
Sonra insanı, güneşi, ayı, yıldızları, ateşi, bulutu, şimşeği, çiçeği, toprağı, bizi yaşatan, bizi biz eden her şeyi yok etmeye lâyık görüyoruz.
Fakat hiçbir şey ‘aslında kendi özümüzü yok ettiğimizin bilinçsizliği ve duyarsızlığı’ kadar vahim değildir.
İnsanoğlu, sevgiyle, kendi özündeki cevheri-potansiyeli keşfettikçe, bu yok etme arzusundan kurtulmayı bilmiştir, bilecektir.
Ama ya o sapkın tarafımız, kendi vahşetine tapınma sapkınlığı...
İşte azıcık sevgiden sapınca ortaya çıkan bu sapkınlık...
İnsanoğlunun tarihsel hüsranın izleri burada saklıdır.
Ve, sonunda olan oluyor.
Hepsi tarih oluyor.
Sonu yenilmek oluyor.
Kendinle beraber gömülmek oluyor.
Sonsuzluk karşısında benlik çekiştirenlerin tümünde olduğu gibi, ziyan oluyor.
Ölüm oluyor.
Şimdi insanoğlu bir kere daha imtihanda.
İnsan ‘sevgi beni ilgilendirmiyor’, diyemez. Sevgiyi yok farz ederek yaşayamaz; insanlık olmaz.
İnsan olmaz.
Sevgi yüce bir çağrıdır, gayedir, yoldur.
O ne kadar merhametli, ne kadar gereklidir insanoğluna karşı...
İnsan nasıl duyarsız kalabilir bu gerçeğe?
İnsan ancak Sevgi’yle var. Sevgiyle sonsuz bir bağ kurarsa mutlu olacaktır. İnsanın sonsuzluğa yönelik koşusudur, tâ ezelden başlatılan...
İnsan bu yoldan çıkarsa sadece kendine değil, herkese, her şeye ihanet etmiş, zulmetmiş olur.
Olmaz bu.
Olmamalı...